Oyunu Görmeyenler Görmezden Gelenler
Veysi ERKEN
Defalarca yazdım.
Siyonist
haçlı oyunu yıllardır sahneleniyor. İttihatçı gelenek hep bu oyunun figüranı
olmuştur. Bu oyunu fark edenler direnmeye çalışıyor.
Direniş
arttıkça Siyonist haçlı piyonlarını daha yaygın bir şekilde devreye sokuyor.
“One
minute/ bir dakika”dan sonra piyonlar beşer beşer, onar onar devreye
sokulmuştur.
Üzülerek
belirtmeliyim ki, bu ülkeyi çok sevdiğini ifade edenler bu oyunu görmezlikten gelerek
Siyonist haçlı ağzıyla konuşur hale gelmiş durumdalar.
Parti
veya ideolojik duruş ismi vermeden yazmaya çalışıyorum.
Bakıyorum,
araştırıyorum ve tahlil etmeye çalışıyorum.
Diyorum
ki, Amerika’nın, İsrail’in, Almanya’nın, İngiltere’nin, Fransa’nın, Rusya’nın
Suriye’de, Irak’ta, Afganistan’da, Mısır’da, Libya’da ne işi var diye
sorgulayacaklarına Türkiye’nin ilgisini tenkit etmenin vatanseverlikle ne
ilgisi vardır?
Coğrafyamızı
karıştıran ve kana bulayan Siyonist haçlı ittifakı sorgulanacağına ülkemizin
yardımı ve merhameti neden sorgulanıyor.
Bunları
yazdığımda bir görüşü savunduğum ile ilgili ifadeler duyuyorum. Bilinmelidir
ki, ülkemin, ülke insanımızın ve gönül coğrafyanın huzuru, refahı, mutluluğu ve
kalkınmışlığı için doğruluğuna inandığım her şeyi savunurum. Bu haktan yana bir
anlayıştır.
Her
alanda temel düsturlarımdan biri şu olmuştur.
“Cenabı
Allah’ın birliği ve Hz. Peygamber’in (s.a.v.) risaleti dışında tartışılmazımız
yoktur”. Aklımızın erdiği kadarıyla doğruluğuna inandığımız her şeyi savunurum.
Gönüldaşlarımın
yazdıklarımı bu gözle okumalarını, tahlil etmelerini ve varsa yanlışlarımı
bildirmelerini arzularım.
Hayat
felsefem bu ilkelere dayanıyor.
Onun
içindir ki, gezi zekâlıları tahribatını yapanları, hava alanları, köprü inşaatları,
uyguları, Kıbrıs’a su götürme projesi vs. projesini durdurmayı hedefleyen
zihniyetleri ve ideolojik duruşları yanlış buluyorum. Bunlara teşne olanlara
karşı duruş sergiliyorum.
Benim
duruşum ve yazılarım bilinmelidir ki, haktan yanadır. Zalimleri ve zalimlerin
piyonlarını asla alkışlayamam. Gelenin keyfi için doğru yapılanlara karşı
çıkamam.
Hâsılı
kelam Türkiye’de seçim yapılamaz, Türkiye yönetilemez algısını yerleştirmeye
çalışanlara uygun adım atan aklı kıtlara diyeceğim bir şey yok. Görünüş olarak
birbirine benzemez olduğunu zannettiklerimizin –esasında topluma yutturulanlar-
nasılda senkronize edildiklerini hep birlikte gözlemliyoruz.
Benzemezler
ve şerikleri olan cemadat, kuş ve böcek medyaları hep birlikte Siyonist haçlı
zihniyetinin değirmenine su taşımaktadır.
Kanlı
zihniyetin yanında yer alan vatanseverleri anlamakta zorlanıyorum.
Bari
meramımı 2001 yılında yayınlanmış yazımla anlatmaya çalışayım. Belki bana gül
attan dostlar meramımı anlar.
Kategorik ve Analizci Düşünme
“İslâmî tefekkür anlayışı incelendiğinde karşımıza “iman” sorunu ortaya çıkar. İman bir
kabullenme ve onaylama duygusudur. Bir fikrin, düşüncenin veya hareketin tasdik
edilmesi ve kabul görmesi genel anlamda iki şekilde gerçekleşir.
Birinci
yol anadan, babadan, atadan veya herhangi bir şahsiyetten duyulan veya görülen
fikrin ve hareketin araştırılmadan, soruşturulmadan benimsenmesi tarzıdır. Buna
“taklidi iman/ tasdiki” denilir.
İkinci yol ise duyulan bir düşüncenin,
fikrin veya görülen bir hareketin soruşturularak ve sorgulanarak benimsenmesi
ve onaylanması biçimidir. Buna “tahkiki
iman” denilir.
Bir düşüncenin, fikrin veya eylemin
kabullenilmesi ve onaylanması işlemi bireyin ve toplumun hayatını etkiler.
İster taklidi ister tahkiki yolla gerçekleşsin fark etmez.
Etki fazla olduğundan, İslam bireye
taklidi değil tahkiki imanı tavsiye eder. İslami düşünüş bireye sunulan her
hangi bir düşüncenin veya aktarılan bir haberin doğruluğu araştırılmadan
kabullenmesini onaylamaz.
İslam’ın
mü’mininden istediği kabullenme ve onaylama tahkike göre gerçekleşebilmesinin
birinci ve temel şartı “sorgulama”dır.
Tahkiki imana sahip olan birey kendisine sunulanları “hazır lokma” gibi yutmaz. Sebep-sonuç ilişkisini kurmaya çalışır.
Sorgulamanın
birey ve toplum hayatındaki önemi çok büyük olmasına rağmen gerek birey olarak,
gerekse toplum olarak “tahkiki iman”
etme geleneğimizi kaybettiğimizi düşünüyorum. Bize sunulanlara “sorgulayıcı” bir mantıkla
yaklaşacağımıza taklidi ifade eden kategorik kalıplarla yaklaşıyoruz.
Sunulanlar
kategorik bakışımızla bize “siyah-beyaz”
görünür. Sunulanlar ya doğrudur veya yanlıştır. Böyle bir düşünme -belki
düşünmeme demeliyiz- kalıbını bize -adeta devletleşen- medyanın şeytanları
sunmaktadırlar. Medya şeytanlarının haberleri, yorumları, görüntüleri sunuş
tarzı bizi kuşatıp sorgulama yeteneğimiz kaybolunca adi işler bile bize hoş
görünür.
Analiz
etme ve sorgulama yeteneğini kaybeden birey kendisine sunulan yanlış icraatlar
üstüne ahkâm yürütür. Hem de kategorik olarak savunduğu düşüncenin yanlışlarını
kutsayarak ahkâm keser.
Medya
şeytanlarının etkisinde kalarak taklidi ve kategorik iman etme hastalığına
duçar olmuş olan bir iktidar taraflısı birey “cebinde parası olmadığı halde
asgari ücretin az oluşunu, örtüleri yüzünden okullarından, işlerinden
uzaklaştırılanların mağduriyetini, öz yurdunda parya durumuna düşürülenlerin halini,
mezarda emeklilik anlayışını veya bir hain güruhun elebaşı olan caninin
idamının ertelenmesini “ doğru bulmakta ve bunları onaylamaktadır. Bunun sebebi
her şeyi kategorik olarak siyah-beyaz” zemininde düşünmesi ve onaylamasıdır.
Ali
menfaatler zeminin bir tarafını, değiller bir tarafını oluşturur. Taklitçi
yapılan her şeyi -büyüklerinin yutturduğu gibi- âli menfaatler için yapıldığını
ileri sürer ve yanlışı savunmaya devam eder.
Siyah-beyaz
olarak kategorilere ayrıştırılan bir tartışma zemininde neden, niçin, nasıl ve
benzer soruların yeri yoktur. “Babam böyle diyooo” diyen çocuğun kabullenişi
gibi büyük(!)lebin söylediği doğru kabul edilir. Hele hele bunu kartel
medyasının şeytanları piyasaya sürmüşse tartışmasız doğrudur. Büyük(!)lerin adi menfaatleri bize âli
menfaat gibi sunuşlarını bize yutturmaya çalışan medya şeytanlarının
zırvalarını neden nasıl diye değil, kimsenin hakkı yoktur cümlesiyle başlayan
nutuklarla tartışırız.
Böyle
bir düşünce -aslında düşüncesizlik-kalıbına sahip olan birey ve toplumların
gelişmeleri beklenemez.
Mevcut
perişan halinin düzelmesini isteyen birey ve toplumların kategorik düşünce
kalıplarını kırarak her şeyi sorgulayarak ve bir süzgeçten geçirerek
benimsemelerinden geçmektedir.
Tahkiki
iman mantığına dayanmayan bugünkü düşünce kalıbını devam ettirenler “adi
menfaat dolmalarını âli menfaat dolması” olarak yutmaya devam edeceklerdir.29.08.2001”
Selam
ve Sabırla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?