KOLEJLİ NEREYE*
Veysi ERKEN
Talebelerimizin sokaklarda,
meydanlarda, okul bahçelerindeki davranışları hakkında yazı yazmamı isteyen
eğitimcilere, okullarımızın müfredatı ne zaman “terbiye” ile teçhiz edilir, sizler de “mürebbi” olursanız davranışlar o kadar düzgün olur diyorum. Aksi
takdirde öğrencilerimiz talebe/talip olmaktan çıkarak kolejli Turan’ın
davranışlarını sergilemeye ve bunalıma girmeye devam eder.
Kolejli Turan kimdir diyebilirsiniz.
Yıllar önce onu yazı konusu etmiştim.
İşte o yazı:
“Kitaplarımın arasında gezinirken bir
kolejlinin öldüğünün haberi alt yazı olarak geçiyordu televizyonda.
Bir an daldım ve gayrı ıhriyarî bir
şekilde yıllar öncesinden okuduğum bir kitaba uzandım. Elime aldım ve kitabı
tekrar okuyarak muhtevasını hatırlamaya çalıştım.
Altını çizdiğim cümleler mühtevayı
hatırlamaya yeterliydi. Buna rağmen kitabı yeniden okudum.
“Kolejli
Nereye”
Evet, “kolejli nereye” okumaya karar verdiğim kitabın ismi idi.
Gençlerimizin çoğu kitabın adını
duymamıştır bile. Bundan eminim.
Unutulan ve unutturulan kitaplarımız. Kitapsız yetiştirilen gençlerimiz.
Her şeye rağmen Necmettin Halil Onan
tarafından kaleme alınan kitabı bulup okumalarını tavsiye ediyorum.
Kütüphanelerde bulunacağını ümit ediyorum.
“Kolejli
Nereye” bir dramın,
bir tefessühün, bir yıkılışın ve bir “değersiz”leşmenin
hikâyesidir.
Bana kalırsa İngilizler, Amerikalılar,
Fransızlar ve ne idüğü belirsizler tarafından kurulan kolejlerde ve kolejlere
çevrilen okullarımızda yetişen kolejlilerin ekseriyetinin hayat hikâyesidir.
Kolejlilerin ülkeye
yabancılaşmalarının ve ülkeye zarar vermelerinin acı bir hikâyesi.
“Kolejli
Nereye” çocuğunu
ecnebi terbiyesiyle yetiştiren bir elçilik müsteşarının kızının ve ülkücü genç
bir öğretmenin aşkı ile başlar.
Yazar kitap ile bir ailenin ve kolejde
terbiye edilen çocuklarının yaşadıklarını aktarır okuyucuya.
Hayat öğretmeni milletvekilliğine
kadar sürüklerken, ülkede değerlerden kopuşunu da gözler önüne serer.
Ülkenin yönetimini elinde
bulunduranlar, ülke insanını değerlerinden koparmaya çalışırken, direnenler de
vardır bu âlemde.
Vatan düşman çizmesinden kurtulmuş,
ülkücü vekilimiz çocuğunu kendi ülküleri doğrultusunda yetiştirmeye
başlamıştır. Zaten bunun için çocuğuna “Turan”
ismini vermiştir hanımının karşı rağmen.
Turan babasının ülküsünü
gerçekleştirecek kişiydi milletvekili Cevat’ın gözünde.
Takdir-i ilahi milletvekili Cevat
erken ölür ve yetim kalan Turan dul annesiyle birlikte doğduğu yere, yani
büyükbabası ve anneannesinin yanına göç eder.
Çocuk için değişim ve felaket bundan
sonra başlar.
Ecnebi mekteplerinde okumuş olan
annenin isteği ile babası tarafından milli hislerle yetiştirilmeye çalışılan Turan
koleje kaydedilir. Tabi ki, merhum Cevat beyi seven, takdir eden ve sitayişle
bahseden çevreye ve Lise müdürü Nimet beye rağmen.
Turan’ın kaydedildiği kolej, misyonerlerin
ülkemizdeki okullarından birisidir ve terbiye sistemi tamamen bireyi kendi
kültürüne yabancılaştırılması gayesine matuftur. Koleje kaydolanların
ekseriyeti kendi kültürüne yabancılaşırken bir başka kültürün parçası da
olamıyorlar.
Zaten okulu kuranlar da bunu
arzuluyorlar. Öğrencileri yavaş yavaş kültürlerine, dinlerine, dillerine ve
ailelerine yabancılaştırmak. Ürkütmeden, azar azar.
Okulda tamamen kurbağayı haşlama
yöntemi kullanılır.
Bir nevi Cami ile Kilise arasında bırakmadır.
Turan okul yönetiminin ve
öğretmenlerinin tam istediği gibi yetişir. Şairin dediği gibi...
“Bir
elinde kur’an, bir elinde kadeh. Ne tam kâfir ne de tam bir Müslüman”
Kendi değerlerine ve dinine
yabancılaşan Turan’ın bir tek sevdası ve rüyası vardır. Koleji bitirince
medeni(!) olan Amerika’da okumak ve oraya yerleşmek.
Medeni(!), büyük(!) ve kültürlü(!)
insanların memleketi olan Amerika’ya gitmek neredeyse her kolejlinin hülyasıdır
zira.
Okul müdürünün referansıyla mezun olan
Turan Amerika’ya gider. Zira o okul müdürünün teveccühünü kazanacak kadar
kültüründen kopuktur. Tam misyoner olabilecek bir tip.
Turan için rüya gerçekleşir ve
kendince kötü olan memleketinden ayrılır büyük umutlarla.
Heyhat ki, ne heyhat.
Amerika ve Amerikalılar beklediği gibi
değildir ve bir yabancı muamelesi görür. O ne Türk ne de Amerikalıdır.
O ne Müslüman ne de bir Hristiyandır.
O bir hiçtir hem kendi gözünde hem de
Amerika’da karşılaştığı insanların gözünde.
Amerika Turan’a yâr olamamıştır
ülkesini konferanslarında kötülemesine rağmen.
Ayşe’yi ülkesinde kandıramayan Turan,
Helen’e evlenme teklifinde bulunur. Bu teklif onun için bir yıkım ve bir uyanış
vesilesi olur. Helen’in sözleri onu uyandırır ve ülkesine dönmeye karar verir.
Dönüş Turan için yine hüsrandır. Zira
o, içine geri döndüğü cemiyete ve Ayşe’ye de yabancıdır. Kimse yüz vermez. Avam
tabiriyle o, ne İsa’ya,ne Musa’ya ne Muhammed’e(s.a.v.) uyum
sağlayabilmektedir.
Çünkü
O tahsil gördüğü okul ve çevre sayesinde insanlığını, değerlerini, inancını,
kısaca her şeyini kaybetmiştir.
Bir kolejlinin ölümü eskiyi ve
geçmişte okuduğum kitapları yâd etmeme vesile etmiştir.
Bakıyorum ve düşünüyorum.
Değişen bir şey var mı?
Kolejler ve kolejlere dönüştürülen
okullarımızda yetişen gençler bu ülkeyi ve bu ülkenin insanını seviyor mu? İslam’dan koparılan içerikle yetişen gençler bu
ülkenin yerlileri mi?
Yoksa ölen kolejli ve Turan gibi
yabancı mı?
Bu ülkeyi hep imalat hataları mı
sevecek?
Buna mahkûm ve mecbur muyuz?
Siz karar verin aziz dostlar.
Siz karar verin ve yol yakınken kolej
zihniyetli yetiştirmekten kurtulun, terbiyeli talebe yetiştirin.”
Selam ve Sabırla...
*Necmettin Halil Onan, Kolejli Nereye,
Boğaziçi Yayınları, İstanbul 1977.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?