3 Şubat 2020 Pazartesi

İnsansız Toprak, Topraksız İnsan


İnsansız Toprak, Topraksız İnsan

Veysi ERKEN

            İslam coğrafyasında sergilenen oyunların, yapılan katliamların, işlenen vahşetlerin dillendirilmesi yetmiyor.
            Bunlar biliniyor da, arka planını, felsefesini, gayesini, kullanılan yöntemleri ve bunlardan kurtulma çareleri üzerinde tefekkür eden yok denecek kadar az.
            Yarım yüzyıldır bu konular üzerinde tefekkür etmeye ve hal çareleri üzerinde çalışıyorum.
            Kanaatim şudur.
            Maalesef Türkiye’de yaşayanların ekseriyetinin zihni işgal altındadır. Tabii ki, zihinleri işgal altında dediğim toplumu yönlendiren kesimdir. Kimisi gazeteci, bir kısmı akademisyen veya politikacı kimlikli, bir kısmı sanatçı, zanaatçı, sanayici ve tüccar kılıklıdır.
            En hafif tabiri ile zihinleri işgal altında olduğundan hep Siyonist haçlı zihniyetine hizmet ediyorlar.
            Bilinmelidir ki, Siyonist haçlı zihniyetinin temel hedefi, bütün İslam ve mazlum coğrafyalarda “topraksız insan, insansız toprak” emelini gerçekleştirmektir.
            Bu temel hedef yeni değildir.
            Müslümanların haçlı sürüleriyle mülaki oldukları ilk günden beri vardır. Bütün katliamların, yıkımların, vahşetlerin temelinde bu felsefe yatar.
            İber yarımadasındaki katliam (Endülüs Devleti), Amerika’daki ( onların ifadesiyle yerli ve Kızılderili katliamı) Ruanda’da, Bosna’da, Kosova’da, Arakan’da, Çeçenistan’da, Türkistan’da, Libya’da, Suriye’de vs. bütün coğrafyalardaki katliamın temelinde bu anlayış vardır.
            Siyonist haçlı zihniyetinin temel hedefi değişmedi ve değişmeyecek.
            İnananlar bu gerçeği kabul edip buna göre tedbir alırlarsa başarılı olur ve Siyonist haçlı zihniyetinin emelini boşa çıkarır.
            Bu gerçeği kabul etmeyenler veya farkında olmayanlar onların emellerine bilerek veya bilmeyerek hizmet edebilir.
            Etrafımıza baktığımızda Siyonist haçlı zihniyeti ilk olarak Müslüman toplum içinden eleman devşirdiğini görüyoruz. Suudi, BAE, Mısır, Suriye vs. yönetimleri devşirildi ve buralar tahrip edildi ve ediliyor.
            Dikkat ederseniz bunların yaptıkları bölgeyi temizleme olduğunu görürsünüz.
            Yani hedef, "topraksız insan, insansız toprak"tır.
            Türkiye “one minute” ile bu oyunun farkına vardı diye düşünüyorum.
            One Minuteden sonra Siyonist haçlı zihniyeti bütün kinini ve imkânlarını kullanarak Türkiye’yi yıkmaya yöneltmiştir.
            Devşirdikleri kişilerle ülkemizdeki her olumlu gelişme kötülenmeye ve durdurulmaya çalışılmış ve çalışılıyordur.
            Sınırlarımızın içinde ve dışında sürdürülen tahribat bunun göstergesidir.
            Derinlemesine gitmeye gerek yok.
            Gezi zekâlıların devreye sokulması, yatırımlara cephe alınması ve 15 Temmuzda tepemize bomba yağdırılması bunun Siyonist haçlı zihniyetinin emeline hizmetin göstergeleridir.
            Bu kahpelik dün olduğu gibi bugün de devam ediyor ve devam edecek.
            Hiç de durmayacak.
            Özellikle Siyonist haçlı zihniyetinin uşakları ve veledi gayrı sahihleri olan pensilvanya şeytanlarının daileri (propagandist) boş durmuyor.
            Bunlar Siyonist haçlı zihniyeti için kin kusuyor, nefret tohumu ekiyor ve toplumdaki ayrışmayı körüklüyor.
            Bütün bunlar “topraksız insan, insansız toprak” hedefi için yapılıyor.
            Onlar Grase Hassel’in ifadesiyle “Tanrıyı Kıyamete Zorlamak”la meşguller ve içerdeki uşaklar bunlara zemin hazırlıyor.
            Biz güçlü olmak ve etrafımıza sahip çıkmak zorundayız. Bu i’la-yı Kelimetullah için elzemdir. Etrafımıza neden sahip çıkmamızın gereğini geçmişte şu şekilde ifade etmiştim.
“Suriyeliler
            Cümlesine Suriyeliler diye başlayanların ekseriyetinin zihni işgal altındadır.
            Bunların pek çoğunun cümlelerine neden böyle başladığından haberleri yok diye düşünüyorum.
            Bir kısmının ise art niyetli olduğundan hiç şüphem yok.
            Evet, ülkemize iltica etmek mecburiyetinde kalan milyonlarca insan var. Ekseriyeti Suriyelidir.
            Bu da doğrudur.
            Ben ülkemize sığınmış herkesin kardeşimiz olduğuna inanıyorum. Çünkü bizler “din kardeşi”yiz.
            Çünkü bizler Müslüman’ız.
            Bizler Müslüman isek aşımızı ve işimizi bize sığınanlarla paylaşmakla mükellefiz.
Tıpkı muhacirlere ensar olanlar gibi.
            Hadiseye bu şekilde bakıyorum.
            Unutulmamalıdır ki, Türkiye İslam ve mazlum coğrafyaların “kalbi” ve “beyni” durumundadır. Bu açıdan sorumluluklarımız ve yükümlülüklerimiz çoktur.
            Ülkesinden hicret etmek mecburiyetinde kalanların iltica etmek istedikleri ilk yer ülkemizdir, Türkiye’dir.
            Yakın tarihte 1991’de Irak’tan, 1989’da Bulgaristan’dan gelenlere kapınızı açtık. Tıpkı bin sekizlerde Balkanlardan, Kafkaslardan gelenlere açtığımız gibi.
            Dolayısıyla tarihi süreç göçün ve ilticanın hep kalbe ve beyne doğru olduğunu göstermiştir. Hepimizin gelenlere Çorumlular gibi ensar olmamız gerekir.( Bakınız http://veysierken.blogspot.com/2019/07/corumlunun-yaptgn-kimse-yapamaz.html )
            Bu bizim hem İslami hem de insani vazifemizdir.
            Gelelim işin diğer tarafına.
            Benim gönlüm ülkemize ilticaen gelenlerin terk ettikleri topraklarına ve yurtlarına tekrar dönmesinden yanadır. Bu ister Suriyeli, Arakanlı, ister Türkistanlı, Balkanlı, Kafkaslı veya Afrikalı olsun fark etmez.
            Bu cenabı Allah’ın emridir. “Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Bakara 191” diye bizlere emrediyor.
            Bir başka ayette “Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Mümtehine 9” diye emretmektedir.
            Bu emirler ortada iken topraklarını ve yurtlarını terk etmek mecburiyetinde kalanların yurtlarına ve topraklarına tekrar dönmeleri için çabalamaları gerekmektedir. Mümin ve muvahhid olan herkes buna inanır ve kabul eder.
            Bizim için bağlayıcı olan budur.
            Böyle bir politika güdülürse Siyonist haçlı zihniyetinin oyunu bozulur. Bilindiği üzere Siyonist haçlı zihniyetinin felsefesi “topraksız insan, insansız toprak” anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayış bütün coğrafyalar için geçerlidir. Amerika’daki Kızılderili (onların tabiridir) katliamı ve Afrika’dan koparılıp Amerika’da köleleştirilen insanlar (onların ifadesi zenci) hep bu sapık anlayışın tezahürüdür.
            Dün sapık zihniyet ne ise bugün de aynıdır. Değişen bir şey yok.
            Önemli olan bizlerin bu tuzağa düşmememizdir.
            Kötü niyetli olanları, haşhaşi anlayışı benimsemiş sapıkları hiç kale almıyorum. Onlar zaten sapıktırlar. Siyonist haçlı zihniyetinin taşeronu ve uşağıdırlar.
            Önemli olan ümmetin ve bu milletin sevdalısı olanların uyanıklığıdır. Bizler uyanık olursak içimize sokulmak istenen fitneyi boşa çıkarır ve böylelikle Siyonist haçlı zihniyetinin “topraksız insan, insansız toprak” hedefini tarumar ederiz.
Bizler dünyanın neresinden olursa olsun bize iltica olanı kardeş bilir ve onlara ensar oluruz. Mümkün olduğu kadar da onlara kendi topraklarında ensar oluruz, olmalıyız.
            Selam ve Sabırla…
           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?