*İSLAM'DA SİYASETİN YERİ VE ÖNEMİ*
Veysi ERKEN
Yıllardır Müslümanları aman siyasetle uğraşmayalım/uğraşmayın diye uyutan bir kesim vardır.
Elbette hepsi art niyetidir diyemem. Ama saf ve iyi niyetli oldukları halde efendilerinin, büyüklerinin, önder ve büyük kabul ettikleri şahısların ekseriyetinin uyutma politikası güden kişilerin olduklarının farkında değillerdir.
İslam’ı yaşayan hiçbir kişi Müslüman’a siyasetle uğraşma telkininde bulunamaz.
Müslüman siyasetle ilgilidir ve ilgilenmelidir. Bu anlamda hocamız merhum *Mahmud Es’ad Coşan’ın vasiyeti sayılabilecek makalesini paylaşıyorum.
“İslâm dininin, hiç şüphesiz her mevzuda olduğu gibi siyaset, devlet, hükümet, yönetim esasları, idareciler ve idare edenler hakkında da çeşitli hükümleri, tavsiyeleri, emir ve yasakları vardır; çünkü en kâmil ve en tam dindir; hiçbir sahayı ihmal etmez, sağlam ve kusursuzdur. Allah’ın (cc.) razı olduğu, uymayı emrettiği hak dindir; eksiksiz, noksansız, komple bir sistemdir; pratik ve aktif bir hayat dinidir; ütopist ve hayalperest değildir, gerçektir, gerçekçidir, dipdiridir, hayatiyet doludur; insanoğlunun her meselesiyle ilgilenir, her sorusunu çözer, her müşkülünü halleder.
O halde Müslümanlar, bu siyasî ve içtimaî (sosyopolitik) konularda da –ibadet ve taatlerde olduğu kadar– dinin ahkâmına uymakla, emirlerini tutmakla yükümlü ve sorumludurlar; bu sahalardaki ödev ve görevlerini yapmak zorundadırlar. Asla ilgisiz, bilgisiz, etkisiz, renksiz, lakayt, bigâne ve pasif kalamazlar; kalırlarsa, mesul olurlar, günaha girerler, büyük ve devamlı veballer altında kalırlar, dünyada hor ve zelil, müstazaf ve esir düşer; âhirette azap görür; perişan olurlar. Din, bir bütündür, bir kısmını yapıp, diğer kısmına sırt çevirmek olamaz. Ülkemizdeki laiklik, Müslümanların siyasetle uğraşmamaları demek değildir. Aksine var güçleriyle uğraşmalarını ve siyasî yönden teşkilatlanmalarını gerektirir; çünkü yönetim, demokrasi ve rey oyunlarıyla dine karşı grupların eline geçer, inhisarına düşerse, bu, Müslümanların en tabiî haklarının çiğnenmesi, ibadet ve taatlerini dahi yapamama durumuna düşülmesi sonucunu doğurabilir (Başörtüsü, Cuma namazı, faiz, Ayasofya vs. konularında olduğu gibi). Müslümanların seçimlere katılmamaları, siyasetle ilgilenmemeleri, devlete talip ve sahip olmamaları, yönetime iştirak etmemeleri, pasif kalmaları, içteki azınlıkların, dıştaki emperyalist güçlerin arzusudur.
Çünkü Müslüman halkların uyanmaları, haklarını istemeleri, yönetimi elde etmeleri, onların asırlardır süren mücadelede yenik düşmeleri, istila ve istismarlarının sona ermesi demek olacaktır.
Emperyalistler, sosyal bünyesi zayıf, halkları cahil ve şuursuz, ilim ve teknikte geri ülkeleri ya doğrudan doğruya istila ederek sömürürler ya da kendi yandaşları ve ajanlarını iktidara getirerek, onları kullanarak yönetirler; o milletin kendi öz vatansever evlatları –ezkaza– herhangi bir yolla iktidarı elde ederlerse hemen onları ihtilallerle, iç ve dış gailelerle bertaraf etmeye çalışırlar. Bu bakımdan dünyanın her yerindeki Müslümanların çok uyanık olmaları, oyuna gelmemeleri, siyaset ve yönetimin dinî ve millî menfaatlere uygun yönde çalışması için çalışmanın, hem en büyük ve en temelli hakları, hem de en ciddi ve önemli görevleri olduğunu asla unutmamaları gerekir.
O halde sizler de temiz siyasetle çok yakından ilgilenmelisiniz. Bu sahayı, beceriksizlerin, ahlâksızların, hayalperestlerin, yalancıların, inatçıların, istismarcıların, sahtekârların, düzenbazların, muhterislerin, rüşvetçilerin, hırsızların, ajanların, hainlerin eline terk etmeyin. Parçalanıp dağılmayın; sevgi ve saygıyla, karşılıklı anlayış ve hoşgörü ile hareket edip birlik ve beraberliği, galibiyet ve ekseriyeti mutlaka sağlayın. İyi bilin ki hizipçiliğe ve inatçılığa devam ederseniz yönetim çok kötü ellere geçebilir. Bu tehlikeleri gördükçe içim yanıyor; bu hayati gerçekleri görmeyen, sorumsuzca hareket eden fanatik, dar kafalı partili ve particilere çok şaşıyor ve çok teessüf ediyorum.
Maddî ve mânevî benliğimizi kaybetmeden, haklarımızı çiğnetmeden, yurt zenginliklerimizi, ekonomik ve kültürel varlıklarımızı yağmalatmadan, hürriyet ve istiklalimizi elden kaçırmadan, vatanı böldürtmeden, her tür varlığımızı daha da geliştirmeye, genişletmeye, yükseltmeye çalışmalıyız; çok dikkatli, çok müteyakkız, çok olumlu, çok sevimli, çok bilgili, çok çalışkan, çok verimli, çok vefakâr, çok fedakâr, çok vatansever, yani özetle “çok derviş” olmalıyız. Bir taraftan çok dürüst ve idealist, diğer yönden de fevkalade pratik ve pragmatik olmamız gerekiyor. Birlik ve beraberliğe engel olan her şeyi, her ne pahasına olursa olsun aşabilmeli, her müşkülü halledebilmeliyiz, küçük pürüzlere takılıp kalmamalıyız.
Taşlaşmış taraftarlık duygularıyla, lüzumsuz sevgi ve haksız bağlılıklarla, yersiz düşmanlık ve asılsız çekişme ve çatışmalarla birlik ve beraberliği sabote etmek isteyenlere alet olmadan, ulvî gayemize doğru sarsılmaz adımlarla ilerlemeliyiz.
Çünkü bizim güçlü, kuvvetli ve sağlıklı olmamız tüm insanlık için elzemdir; herkes bizden medet umuyor, tüm dış Türklerin, cümle İslâm âleminin gözbebeği ve en büyük ümidiyiz, bütün soydaşlarımız ve dindaşlarımız bize bel bağlamış, bizi gözlüyor, bizden işaret ve beşaret bekliyor.
Bizim salahımız, felahımız ve muvaffakiyetimiz, Doğulu Batılı, kâfir mü’min cümle insanlığın, dünya ve âhiret saadet ve selametiyle birçok yönden ve çok yakından bağlantılıdır.
Tevfîk Allah’tandır.”
Selam ve Sabırla…02.05.2023
Allah (celle celâlüh) yardımcımız olsun!” Prof. Dr. Mahmud Es’ad COŞAN* rha. Haziran/1990
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?