Yönetim Yeniden Şekillendirilirken
Veysi Erken Dr.
Devletin yapılanmasının zemininde dört unsur/güç olması gerekir denilir.
Yürütme
Yasama
Yargı
ve ihmal edilen, yok sayılan denetim.
Bu güçlerin tahlilini kâmilen yapmak bir köşe yazısının sınırlarını onlarca kat aşar. Burada sadece “yürütme” üzerinde kısaca durulacaktır.
“Yürütme” seçilmiş ve atanmışlardan oluşur. Seçilmişler amacı, planı, programı kısaca politikayı belirler atanmışlar ise politikayı uygular.
Ülkemizin temel sıkıntılarından birisi seçilenlerin ve atanmışların özgür iradeleriyle hareket edemeyişleridir.
Yakın zamanda “adayımızı iç ve dış güç odakları belirleyecek” türünde kullanılan ifade bunun açık bir göstergesidir. Seçilenler dışarıdan belirlenmişse o ülkenin iflahı mümkün değildir. Buna ilave olarak atanmışlarda dışarıdan belirlenmişse vay o ülkenin haline.
Son zamanlarda ülkemizde seçilenlerin ve atanmışların bir kısmının bağımsız ve özgür olduğunu görüyoruz. Kalkınma bu özgür ve bağımsız politika belirleyicileri ile oluştu. Bunu kırmak ve gelişimi durdurmak isteyenler bağımlı yürütmeyi hayata geçirmek istemelerine şahit oluyoruz. Özellikle iktisat ve maliye alanlarıyla ilgili atamalarda sıkıntıların olduğunu düşünüyoruz.
Unutulmamalıdır ki, ülkemizin ve bağımsız olamayan bütün ülkelerin temel sorunu “derin yöneticiler”dir. Genel anlamda derin yöneticiler halkın değer yargılarına yabancı, efendilerinin emir erleridirler.
Çeşitli sıfatlarla nitelendirilseler bile ortak paydaları kendi halklarına ve değerlerine yabancı olmalarıdır. Bu konu bilinip çözümlenmedikçe sorunlarımızın hafiflemesi mümkün değildir.
Yukarıda ifade edildiği gibi yöneticiler (yürütme) denilince ülkenin gidişatını şekillendiren politikaları belirleyen mekanizmaları işgal edenler anlaşılır. Politika belirleyen yönetim ve yöneticiler anlaşılmadıkça görüntü her zaman aldatıcı olmaya devam edecektir.
Üzülerek belirtmeliyiz ki, “görünürdeki yöneticiler”in ekseriyeti gerçek anlamda yönetici değildir. Ülkelerdeki görünürdekiler sadece “tapınak Papazları”nın uygulayıcıları durumundadır. Politika belirleme güçleri söz konusu değildir. Politika belirleyemeyen lider yönetici değil sadece uygulayıcıdır. *
Falan adam X makamına getirilinceye kadar iyiydi. Falan grup iktidar ortağı oluncaya kadar samimiydi neden bu kadar değişti sorusunu cevaplayamayanların temel hatası görünürdeki yöneticileri politika belirleme mevkiinde görmeleridir.
Tabiidir ki, teşhis yanlış olunca tedavi mümkün olamaz.
Sokaktaki vatandaştan aydın kabul edilen üniversite hocasına kadar herkesin düştüğü hata budur.
Bugün ülkelerin kaynaklarını kurutan, insanları perişan eden ve ülkeleri yaşanmaz hale getirenler bellidir. Bunlar kaynağın başını tutan gayrı yerlilerdir. Sion, moon ve benzer tapınakların papazlarıdır. Tapınakçı olarak adlandırılan bu güruh bir ahtapot gibi ülkeleri kuşatmış bulunmaktadır. Değişik kılıklar ve renklerle ülkeleri sömürmeye devam ediyor.
Üzülerek belirtmeliyiz ki, tapınakçı ahtapot farklı renklerdeki kolları vasıtasıyla ülkemizde ve bütün ülkelerde mazlum ve mağdur sayısını arttırmak ve kaynakları paylaştırmakla meşguldür.
Ülkemizde ve bütün ülkelerde mooncu, sioncu, templiyeci tapınakçı ahtapot kendini He-Man olarak görmekte ve göstermektedir. Yönetilenler ahtapotu kavrayamadığından yapılanlarda keramet aramaktalar
Ülkemizde ve bütün ülkelerde beyin aynı olduğu müddetçe ülkeyi rahatlatacak ve ülke insanını mutlu edecek kararların alınmasının beklenmesi beyhudedir. Çünkü “ahtapotun yaşayışı, değerleri ve inancı ülke insanına yabancıdır ve ahtapot ülke insanını kendi değerlerinden uzaklaştırmayı temel görev olarak görmektedir”. Ahtapotun böyle bir misyona sahip olması gayet tabiidir. Bilinen bir gerçektir ki, kendi değerlerine yabancılaşan ve mankurtlaşan insanları gütmek ve sömürmek her zaman kolaydır.
Umulur ki, ülke insanı kanını ve duygularını emen ahtapotun farkına varmasıdır. Ahtapotun beyninin farkına varmak kurtuluşun birinci adımıdır diyorum.
Bu anlamda ülkelerin yönetimlerini esir alan “Tapınak Şövalyeleri”nin ne olduğu ve marifetlerinin(!) sonuçlarını bilmek gerekir. Belki bizi ve ülkeleri sülük gibi emen, yeni tasarılar(!) ve atamalarla bizim paralarımızı hortumlatan yerli görünümlüler anlaşılır.
Evet.
“Tapınak Şövalyelerinin ilgi alanı savaştan ziyade diplomasi ve politik alanda entrika çevirmek idi. Etkili ve bugünkü anlamda modern bankacılık enstitüsü kurdular. Sahip oldukları parayı para sıkıntısı içinde olan diğer Avrupa krallıklarına ödünç olarak verdiler. Hatta bazı Müslüman devlet adamlarına dahi ödünç para verdiler. Avrupa ve Ortadoğu’daki uzmanları vasıtasıyla kendilerine bağlı ticaretle uğraşan tüccara faizle para veriyorlardı. Mesela, bir şehirde yatırılan para diğer bir şehirde kişi emrine gizli şifreler vasıtasıyla gönderilerek çekilebiliyordu. Böylece şövalyeler zamanın en büyük sarraflarından olmuşlardı. Ve Paris onların sayesinde Avrupa’nın finans merkezi olmuştur.
Muhtemelen bugün kullandığımız çek daha o devirlerde şövalye tarikatı tarafından bulunmuştu. Ve tapınak şövalyeleri tahmin edileceği gibi sadece parayla çalışmıyorlardı. Şövalyelerin Yahudi ve İslâm kültürü ile olan sıkı münasebetleri dolayısıyla, yeni buluşlar ve yeni fikirlerde odak haline gelmişlerdi. Hakikaten o çağın en yeni ve en iyi teknoloji tekeli tapınak şövalyelerinin elindeydi................ Mıchael Baıgent, Rıchard Leıgh, Henry Lıncoln: Kutsal Kan Kutsal Kâse, Çev. Mehmet Topdaş, Emre Yayınları, İstanbul 1996, s.74.”
Hâsılı kelam yönetim yeniden şekillendirilirken bunlara dikkat edilmesi gerekir ki, özgür ve bağımsız olalım, i’lay-ı Kelimetullah için nizam-ı âlemi kurabilelim.
Selam ve Sabırla… 11.06.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?