31 Aralık 2023 Pazar

"Atatürkçülük maskesi" ile ihanete devam

 "Atatürkçülük maskesi" ile ihanete devam

Veysi ERKEN Dr.

“Maske” kelimesini duymayan ve kullanmayan yoktur herhalde.

Maske, gizlenmek, bilinmemek, tanınmamak için yüze geçirilen, değişik malzemelerden yapılmış veya yapılan yapay surat, yüz olarak tanımlanabilir.

Maske değişik amaçlar için kullanılabilen bir araçtır.

Genel anlamda kişiliksiz, şahsiyetsiz, ihanet içinde olan veya soygun yapanlar “maske”ler kullanır.

Türkiye’de “maske”li ihanet ve soygun elemanları mebzuldür.

Uğur Mumcu “Bu ülkede banka soyarken kar maskesi, ülke soyarken Atatürk maskesi takılır" sözü önemlidir.

Milletimize, ülkemize ve İslamî olan her şeye karşı olan “esfel” mahlûkların en çok kullandıkları maske “Atatürkçülük” maskesidir.

Tarihi derinliklere gitmeye gerek yoktur. Gezi zekâlıların eylemlerini, 15 Temmuz darbesini, son futbol çeşitlemesini, tezgahını veya ananas pazarlamasını inceleyiniz karşınıza, karşımıza “Atatürkçülük Maskesi”ni kullananlar çıkacaktır.

Bunlar her şeyleri ve eylemleriyle bu ülkeye ve millete yabancıdırlar, ihanet içindedirler.

“Atatürkçülük maskesi” ile her mel’anetlerini icra ederler.

Hırsızlık, soygun, ahlaksızlık, düzenbazlık, milletin değerlerini efendilerine peşkeş çekmek “maske”li olarak yaptıkları vaka’yı adiyedendir.

Milletimiz ve insanımız bu pespaye ihanet şebekesinin eylemlerini, faaliyetlerini ve ihanetlerini ortaya çıkarmak mecburiyetindedir ki, şerlerinden emin olsun.

Unutulmamalıdır ki, Siyonist haçlı çetelerinin elemanları olan sabetayistler, masonik yapılanmalar ve fetöist şebekeler “maske” kullanmaktan vazgeçmeyeceklerdir.

Bunların “maske”lilikleri ataları olan “tapınak şövalyeleri” ve “haşhaşi”lerden mirastır.

Deşifre olduklarında;

Yalan,

İftira,

İnkâr,

Duymazlıktan ve görmezlikten gelme,

İtham vs. yöntemlerini bolca kullanırlar.

Kılıktan kılığa girerler.

Omurgasız ve kemiksizdirler.

Ahlak ve ilkeleri yoktur.

Özetle insan görünümlü şeytanlardır, “esfeller”dir.

Etkililer ve yetkililere sesleniyorum.

Milletimiz ve insanımız bu maskelilerden bizar olmuştur.

Yetkinizi kullanın ve bu maskelileri isim isim deşifre ediniz ve hayatımızdan çıkarınız.

Selam ve Sabırla…31.12.2023

 

S. Ahmet Arvasi’den seçilmiş sözler

 Vefatının sene-i devriyesi Münasebetiyle S. Ahmet Arvasi’den seçilmiş sözler

Veysi ERKEN Dr.

Allah’a kul olmak demek, başka hiçbir şeye “kul olmamak” demektir.

İslâmiyet, hiçbir ırkın, kavmin, zümrenin, partinin, ailenin ve şahsın inhisarında değildir. O, Allah’ın dinidir.

Türk devletini yıkmak ve Türk milletini parçalamak isteyen bölücüler yalnız Türklüğe değil, İslam’a da ihanet etmektedirler.

İtikat ve ibadete bid’at katan, İslamiyet’i kendi dar idraklerine göre tamamlamaya kalkan beyinsizler, kendilerine ne ad verirlerse versinler, asla İslam’a hizmet etmemektedirler.

Dinimizin ve milliyetimizin düşmanları, din ve milliyet gibi iki mukaddes varlığımızı birbirine düşman göstermek oyunundan kolay kolay vazgeçeceğe benzemiyor.

Şaşarım insanların haline; geçimi maaştan, şifayı ilaçtan bilirler.

Düşünen insana saygı duyulur, şartlanmış insan saygı değer bulunmaz.

“Ben” sayısız parçacıkları birlik prensibinde tutmaya muvaffak oldukça yaşar.

Batmayacağına inanarak suya bas, yürür gidersin. Mucize yürüyebilmen değil, inanabilmendir.

Varlığımızda, duyularımızda, isyan eden bir prensip vardır. Bu insan zihninin tabiatı icabıdır.

İslam dünyasını esir almak isteyen şer kuvvetlerin ilk hedefi Türk devleti ve Türk milleti olmuştur.

Biz Müslüman Türk üz. Bizi, gelecek asırlarda yine biz olarak temsil edebilecek güçlü kadrolara muhtacız. Kadrolar değişmedikçe, anayasalar, kanunlar, kararnameler ve tüzükler değişse bile bir mana ifade etmez.

 Kesin olarak iman etmişimdir ki, Müslüman Türk milleti ve onun devleti güçlüyse, İslam dünyası da güçlüdür.

Biz zeki doğarız, fakat aklı sonradan kazanırız.

Madde dünyası, kendini çevreleyen yokluk fikrinden kurtulamaz.

Biz yalnız objeleri idrak etmeyiz, bu idrakimizi de idrak ederiz.

Sayılarda anlaşmak kolaydır da, kelimelerde ve kavramlarda anlaşmak zordur.

Ölüm, maddi varlığımızı değil, orijinalliğimizi ve manamızı tehdit etmektedir.

Her halde, tehlikeler ihtiyaçlara, ihtiyaçlar ise istek ve ilgilere vesile olmaktadırlar.

Türk Milletinin hayatî meselesi, tamamen kendinden olan kendini çok seven milli tarihine, milli kültürüne gönülden bağlı ve bu değerlere yabancılaşmamış aydın ve milliyetçi kadrolardır. İşte milli eğitim Türk Milletine daima bunları vermelidir.

Tarihine, kültürüne, bayrağına, devletine ve milletine yabancılaşmış nesiller ve kadrolar teşekkül etmişse, bizi biz yapan milli ve mukaddes değerlerimize alenen tecavüz edilebiliyorsa, devletin ve milletin bütünlüğüne yönelen eylemler pervasızlaşmışsa, bunları sadece sosyal değişmelerin doğal sonuçları olarak yorumlamak mümkün değildir. İhanetle, kendini sosyal değişmenin sancıları ile maskeleyemez.

Bugün yeryüzünde iki sömürgeci “blok” vardır. Bunlardan biri kara renkli “kapitalist emperyalizm”; diğeri ise bütün fraksiyonu ile “kızıl emperyalizm”. Birincisi “çok uluslu şirketlerin” paravanasında, “az gelişmiş veya gelişmekte olan halklara yardım etmek, özgürlük ve uygarlık götürmek” maskesi altında, ikincisi de “ezilen, sömürülen halklara bağımsızlık, özgürlük ve adalet götürmek” maskesi altında,”sınıfsal savaş” sloganı ile “iç savaşlar” çıkarmakta ve “dünya proleterlerinin dayanışması” adı altında işgalini gerçekleştirmektedir.”

Selam ve Sabırla… 31.12.2023

 

 

30 Aralık 2023 Cumartesi

Süper Kupa Finali neden Riyad’da oynanmak istendi

 Süper Kupa Finali neden Riyad’da oynanmak istendi

Veysi ERKEN DR.

Evet.

Bence soru önemli ve sorulup cevabı alınmalıdır.

Türkiye’de şehir mi kalmadı?

Fenerbahçe Galatasaray süper kupa maçı finali neden Suudi Arabistan’da oynanmak istendi.

Kimler ve niçin Riyad’ı seçtiler.

Futbolla alakam yok.

İlgi sahama hiç girmiyor.

Sokak dilinden anladığım kadarıyla art niyet var.

Burada iyi niyet görmüyorum.

Sanki iki ülke arasında sorunları çoğaltmak ve içimizde Araplara ve Müslümanlara nefreti körükleme var?

Maçın iptalinden sonra söylenen sözlere, verilen demeçlere ve sokaklara taşırılmak istenen tepkilere bakarak bunu ifade ediyorum.

Evveliyatından haberim yoktu zaten.

Zira belirttiğim gibi hiçbir futbol faaliyeti ilgi alanıma girmemektedir.

Zaman ve imkan israfı araçlarından birisidr benim için.

Bu konu iyice araştırılmalı, açığa çıkarılmalı ve sorumlulardan hesap sorulmalıdır.

Kanaatime göre Türkiye bir komplo ile karşı karşıya.

Kin ve nefret vaizleri deşifre edilmelidir.

Selam ve Sabırla… 30.12.2023

Afganlı Suriyeli mülteciler bahane Müslüman ve Türkiye Düşmanlığı şahane

 Afganlı Suriyeli mülteciler bahane Müslüman ve Türkiye Düşmanlığı şahane

Veysi ERKEN Dr.

Parti başkanı, gazeteci, sanayici, sanatçı, bürokrat kimlikli olup Türkiye’nin gelişmesini dünyada söz sahibi olmasını istemeyen ihanet şebekesinin elemanları bilhassa Afganistanlı, Suriyeli Afrikalı diye insanları küçümsemeye, dışlamaya, düşmanlaştırmaya çalışıyorlar.

Bu adi mahlûklar bilerek yapıyorlar bunu.

Biliyorlar ki, Türkiye Afganistan’da, Suriye’de, Afrika’da Gazze'de ne kadar güçlü olursa dünyada o kadar söz sahibi olacaktır.

Siyonist haçlı zihniyetinin içimizdeki piyonları bundan rahatsıdır.

Moiz Cohen’in veletleri parti başkanı, gazeteci, sanayici, sanatçı, bürokrat kimlikleriyle Afganistan, Suriye, Gazze, Afrika’daki faaliyetlerimizi akamete uğratmakla meşguller.

Bilhassa bürokrasi içindeki bürokratlara ve medyadaki şeytanlara dikkat edilmesi gerekir.

Bürokratların temizlenmesi elzemdir.

Bilindiği üzere İçimizde ve dost olabilecek ülkelerle tefrika ve bölücülüğü arttırmak için Siyonist haçlı zihniyetinin sahaya sürmediği bir şey kalmadı denilebilir.  Suriyeliler, Afganlılar veya başka yerlerden ülkemize iltica etmiş veya göç etmek mecburiyetinde kalmış olanlar bahane edilerek Afganistan’ın meşru yönetimini hesaba katmayarak  “tefrika/bölücülük” tahkim edilmeye çalışılmaktadır.

 Merhum Abdurrahim Karakoç ağabeyimizin ifadesiyle

“İlim adamıyım der, araştır mason çıkar

Dört makale yazmışsa dördü de fason çıkar

Hele bir araştır bak aslını-astarını

 Büyük dedesi Yorgi, babası Mişon çıkar.”

Evet.

Moizlerin, mişonların torunları bilhassa Güney Türkistan olan Afganistan’dan koparmak için ellerinden geleni yapıyorlar.

Artık yeter.

Türkiye bütün sahalarda oranın yönetimiyle meşru ve doğru zeminlerde işbirliğini kurmak ve geliştirmek mecburiyetindedir ki, Asya’da söz sahibi olsun.

Evet dostlar.

Bugün muhacir mülteci düşmanlığı yapanların bu bahane ile Afganistan, Suriye, Gazze, Afrika ilişkilerimizi bozmaya çalışanların ekseriyetinin dedesi, babası ya agop, ya kirkor veya moiz’dir. Bunlar muhtelif ad ve kılıklarla partilerde, yönetimlerde, derneklerde, vakıflarda, sosyal medyada, basın yayında, kısaca hayatımızın her alanında mebzul miktarda yer alır.

Şimdi dünyanın her yerinde olma zamanıdır.

Afganistan’da, Afrika’da, Filistin’de, Balkanlarda ve her yerde damgamızı vurmakla mükellefiz

Bunu yapabilmek için içimizdeki moizlerin torunlarını, masonları, fetöcüleri deşifre etmek ve temizlemek gerekir.

Selam ve Sabırla… 30.12.2023

29 Aralık 2023 Cuma

Yıl Başı mı? Kazları YOLMAK Başı mı?

 Yıl Başı mı? Kazları YOLMAK Başı mı?

Veysi ERKEN

Siyonist haçlı zihniyeti bireylerin elindekini çalmak, servetlerini heba etmek için çevirmediği ve çevirmeyeceği fırıldak yoktur. “Daim olarak yolunacak kazlar” ve “Gönlümüzü ve Zihnimizi İslam’dan Uzaklaştıran araçlar” uydurulur. Günler ve şans oyunları denilen kumar oyunları  “kaz”ları yolmanın yöntemlerinden biridir.

 Evet.

Yolmak, bir şeyi yerinden çekip çıkarmak, koparmak, hile yoluyla varlıklarına el koymak, parasız ve varlıksız bırakmak anlamlarında kullanılır.

İşte sömürü ve saptırma anlayışını benimsetmek ve yaymak ve İslamsızlaştırma araçları olarak kullanılan günlerden bazıları  

Öğretmenler Günü,

Yılbaşı

Sevgililer Günü,

Anneler Günü,

Babalar Günü

Efsane Cuma Günü vs.

Peki, bu günlerde ne yapılır. İnsanlar çıldırır, Çıldırtılır. Kumar oynanır, varlıklar ve paralar çalınır, sömürgecilere imkânlar aktarılır, İsraf ve rezillik had safhaya çıkarılır.

İşte “yılbaşı” diye “YOLMAK başını bize yutturacaklar. Geliyor geliyor kumar biletleri geliyor diye seslerin yükseltildiği YOLMAK başı geliyor.

Yılbaşı İsraf ve kumarın had sayfaya çıkarıldığı bir zaman dilimidir.

Gazze’in, Türkistan’ın, mazlumları, mağdurların unutturulduğu İsraf ve rezilliğin had safhaya çıkarıldığı zaman dilimi.

İşte İslam’ın gönüllerimizden ve zihinlerimizden kazınmaya çalışıldığı gün.

Siyonist haçlı zihniyetinin pazarladığı ve insanları “kaz” gibi yolduğu zaman dilimi.

Hazırlıklar günlerce, haftalarca sürdürülür. Haramlar ve günahlar günlerce zihinlere ve gönüllere yerleştirilir.

Bu günler insanları İslam'dan uzaklaştırma araçlarıdır.

Birkaç misal vereyim.

“Öğretmenler Günü”nde öğrenciler rüşvet vermeye, öğretmenler rüşvet almaya alıştırılır. O gün rüşvet verecek imkânı olmayan öğrencinin duyguları böylece alt üst edilmiş olur.

Bunu laf olarak söylemiyorum. Lütfen o günlerde sınıf öğretmenine veya diğer öğretmenlere verilmek üzere velilerden toplanan paraları veya katkıda bulunamayan öğrencilerin duygu dünyasını mercek altına alınız, öğrenmeniz için yeter.

Sömürme sadece o gün mü?

Elbette ki, hayır.

Özellikle diğer günlerde de sömürme had sayfaya çıkarılır.

Sevgililer haramların gönüllere, analar, babalar günü israfın arttırılma ve ana babaların sadece bir gün hatırlanması gerektiğinin hafızalara kazındığı günler.

Evet.

Siyonist haçlı zihniyeti dünyanın tamamıyla yetinmeyen, daha fazlası peşinde koşan bir anlayışa sahiptir. Bu sapık zihniyeti anlamak için “Dünyayı ve yüzde beşini istiyorum” başlıklı yazıyı okumak yeterlidir diye düşünüyorum.

https://www.timeturk.com/tr/2008/10/18/dunyayi-ve-yuzde-5-ini-istiyorum.html

           

.

           

“Ayranı yok içmeye, tahterevalli ile gider……..” atasözünün tam olarak yansıtıldığı zamana dönüştürülür günler.

İçmeye ayranı olmayanlar bile plastik paralarla (kart) israfa, çılgınlığa adeta huşu ile katılmaları sağlanır.

“Kazlar” bulundu ya.

“Yoolll babam yooll”

Borç batağındaki insanların “tüketim mabetleri (AVM)”ne nasıl hücum ettiklerine,  kumar oyunları denilen piyango bileti kuyruklarını nasıl girdiklerine şahit oluyoruz bu haram işleme günlerinde.

Bu günlerle zihnimiz ve gönül dünyamız İslam’dan o kadar uzaklaştırılıyor ki, farkında olmadan bize ait olabilecek her şeyi red noktasına dönüştürülmüş vaziyetteyiz.

Bunu bir misalle izah edeyim.

Yukarıda bahsettiğim günleri zevkle, şevkle ve heyecanla kutlayan ve kutsayan Müslümanların bir kısmı “İslam’da gün ve geceler” bidattir, bunlarda fazlaca tefekkür, tezekkür, tedebbür ve taakkule gerek yok demekten gerek duymuyor.

Mevlid yok, gece yok.

Peki, Kadir Gecesi, Beraat Gecesi vs. ne oluyor dediğimiz zaman utanmasalar bize “ Yol Başı, sevgililer günü” yeter diyecek kadar zihin ve duygu dünyaları değiştirilmiş ve iğfal edilmiş          

Hiç düşünmeden İslami olabilecek her şeye karşı çıkarken, papaz veya köleleri ucuza satma gününü adeta bir taabbud iştiyakıyla ihya etmeye çalışıyor.

Bilmeyenler Kara Cuma veya bize yutturulan efsane Cuma günü kavramını merak edip araştırsın. Bu gün adeta ıskartaya çıkmış köleleri ucuza satma için icat edilmiş şükran gününden sonraki satış günüdür. Sevgililer günü papaz valentine günüdür. Bilmeyenler araştırsın https://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/sevgililer-gunu-nedir-nereden-geliyor

Aziz dostlar,

Zihni ve gönlü dönüştürülmüş kişiler, Hz. Peygamber’in anılması ve usve/ örnek alınmasına tahammülleri kalmamıştır denilebilir.

Sorsanız hepsi Müslüman’dır

Bir zamanlar etkili olan biri gayrı Müslimliğini ben “sosyolojik Müslüman’ım” diyerek ifşa etmişti.

Sosyolojik Müslümanlar maalesef çoğalmış bu yutturulan günler sayesinde.

En din(i)darların hayatında bu günler o kadar etkili hale geldi ki, birazcık uzak durun denildiğinde hemen yolunacak kazlara ve yırtıcılara dönüşerek dişlerini gösterir.

Ne diyelim.

Münafıklaşan “kazlar”a dönüşen, kazıklanmadan hoşlananlara kazıklanmanız bol olsun diyorum.

Selam ve Sabırla…29.12.2023

 

Not: “Sana bir kaz yollasan yolar mısın” hikâyesini merak edenler bulup okusunlar.

           

28 Aralık 2023 Perşembe

“Türkiye'de dinsizlik yok, Türkiye'de İslâm düşmanlığı var”

 “Türkiye'de dinsizlik yok, Türkiye'de İslâm düşmanlığı var”*

Veysi ERKEN Dr.

Yeryüzünün bütün karelerinde gerçekleri tersyüz etmek “Siyonist haçlı Çetesi”nin temel görevi ve işidir. Yaptığı veya yaptırdığı katliamları, soygunları, hırsızlıkları, edepsizlikleri ve fuhşiyatı masumların sırtına yıkma işini iyi becerir. Bu iş ve görev genel olarak münafık, müfsit  “maşa”lar marifetiyle gerçekleştirilir.

Roger Garaudy bu “maşa”ları “kin vaizleri” olarak nitelendirir.

Evet.

Siyonist’in “kin vaizleri” yeryüzünün her yerinde bulunmaktadır.

Ülkemizde, merkezleri Londra’da, Paris’te, Waşington’da, Newyork’ta veya başka yerlerde bulunan şebekelerin “kin vaizleri” olan elemanları cirit atmakta ve hayatı insanımıza zehir etmektedir.

Öğretim üyesi, bürokrat, sanatçı, gazeteci, patron, parti yöneticisi vb. kılıklı bu münafık, müfsit “kin Vaizleri”nin ortak niteliği “İslam ve Müslüman Düşmanı” olmalarıdır.

Özellikle gazeteci, bilim adamı, sanatçı veya parti yöneticisi kılığına girmiş “kin vaiz”lerinin düşmanlığı had safhada olduğu gözden ırak değildir.

Yapılan şerefsizlikleri, hıyaneti ve soygunu örtmek ve gündemden düşürmek için başvurmadıkları yöntem yoktur. Kâh irtica(!), kâh başka bir konuyu kullanarak şerefsiz düzenlerini devam ettirmek isterler. Nasırlarına dokunuldu mu viyaklamaya başlarlar. Medyanın ekseriyetine sahip olduklarından viyaklamalarının tonu yüksek olur.

İmam Hatip, Kur’an Kursları, Diyanet’e bağlı anaokulları konusunu yine manşetlerine taşıyan, İlahiyat Fakültelerinin ve mezunlarının içine düşürüldüğü durumu görmezlikten gelerek kitleleri sahipsiz bırakan hep aynı şerefsiz şebekedir.

Son günlerde bu çete tekrar faaliyetlerini arttırmıştır. Neredeye her gün bir veya birkaç elemanı vasıtasıyla yeryüzünün ve ülkemizin bir yerinde İslam’a ve Müslümanlara saldırmaktadır.

Bu çetenin Türk ve Müslüman kılıklı elemanlarının ortak paydası, İslam’ı hayattan silmektir. Bu şerefsiz çetenin kin vaizleri, ne Siyonist şebekenin misyonerlerini, ne de diğer haçlı misyonerlerini görür. Onların varsa yoksa dertleri İslam’dır. İslam’ı gönüllerden, hayattan ve yeryüzünden silmektir. “MHP'li Yıldırım: Türkiye'de dinsizlik yok, Türkiye’de İslâm düşmanlığı var” https://www.youtube.com/watch?v=Yne8vj2vHXs sözleriyle bu gerçeği dile getirmiştir.

Evet, Gayrı Müslim dinliler İslâm’a ve Müslümanlara saldırıyor. Yüzyıllardır kin ve nefretlerini kusuyorlar.  Milet uyandı artık alışacaklar burası Müslüman Türkiye’dir. Burası Müslüman Türkiye buna alışacaksın https://www.youtube.com/watch?v=e3X7Omih6QQ Şimdi söylem eylemlere dönüşmeli ve gereği yapılmalı. Yapılanlara herkes sahip çıkmalı. “4-6 yaş arası çocuklara yönelik, Kur'an-ı Kerim kurslarına değinen Yıldırım, "Bununla ilgili çok menfi tavırlar koyanlar oldu, infialler oldu. Bunlar devam etsin, devam edecek. En güzel yapılan icraatlardan biri 4-6 yaş arası Kur'an kurslarıdır. İnsan, Kur'an'ı 5 yaşında öğrenmelidir, 85 yaşında değil. Hayata başlarken Allah'ın kelamını, emrini, yasağını ve müsaadesini bilmek lazım." dedi. https://www.barandergisi.net/mhpli-yildirim-kuran-5-yasinda-ogrenilir-85-yasinda-degil

Gayrı Müslim olup kendi kinlerini yaşayan İslam ve Müslüman düşmanlarının sayıları az etkileri çoktur. Etkilerini ve yetkilerini parçalamanın zamanı geldi demiyorum, geçti.

Millet bu şerefsiz Siyonist-sabatayist gayrı Müslim çeteyi hayatımızdan söksün ve atsın diye oy verdikleri geri adım atmamalıdır.       

Mezhebi ve meşrebi ne olursa olsun bu ülkenin sevdalılarına bir uyarımız var. Artık bu şerefsiz çetenin oyununu boşa çıkarınız, çıkarmalıyız.

Bildiklerinizi başkalarıyla paylaşınız. Yetkiniz dâhilinde insanımıza zulüm etmeyiniz ve zulüm ettirmeyiniz.

Bilinmelidir ki, İslam düşmanlığına sessiz kalmanın sonucu çürümedir, yok olmadır. İ

Çürümeyi ve yok oluşa doğru gidişi gayrı İslami, münafık, müfsit olup İslam kisvesiyle faaliyet yürüten ve eylemlerde bulunanların etkisi çoktur.

Bu gerçek asla unutulmamalıdır.

Burası İslam ülkesidir ve bu gerçeğin gereği yapılmalıdır.

Şimdi fare yürekli değil, aslan yürekli olma zamanıdır.

 Selam ve Sabırla... 28.12.2023

27 Aralık 2023 Çarşamba

İNSAN GELECEKTE YAŞAR*

  İNSAN GELECEKTE YAŞAR*

Veysi ERKEN Dr.

Yaşananların yazıya dökülmesi zor zanaattır.

Herkes bunu başaramaz.

Herkesin başarmasına da gerek yoktur diye düşünüyorum. Çünkü insanların çoğunun yaşayış çizgisi birbirine benzer ve başkaları için “anlam” ifade etmez.

Ya önderlik edenlerin hayatları.

Onların ki, farklıdır.

 İyilik veya kötülükte yol göstermişler veya çığır açmışlar.

Bu tür insanların hayatlarının bilinmesinde fayda vardır. Hele hele insanlara “usvetun hasenetun” olarak gönderilen Hz. Muhammed(s.a.v.)i kendisine model alanların hayatlarının bilinmesi daha elzemdir.

Bunun için önderlik edenlerin hayat hikâyelerini yazmaları gerekir diye düşünüyorum. Yazmak sorumluluk gerektirir.

Herkes bu sorumluluğu yerine getiremeyebilir. Eli kalem tutanların bunu yapmaları gerekir ki, yeni nesiller benzer hataları yapmasınlar veya önderlerin güzel yönlerini devam ettirebilsinler.

İşte sorumluluğunun bilincinde bir zat.

Adı Turan Güven.

Ben ağabey diyorum kendisine.

Tanışıklığımız 1974 yılına dayanır. Ama kendisi onu hatırlamaz. Ankara Atatürk Lisesinde okurken liseden arkadaşım ve ülküdaşım Kayserili Erciş Gürbüz ile A. Ü. Fen Fakültesindeki odasında ziyaret etmiştik.

O bir asistandı.

Asistanlığının ötesinde çile çekmiş ve “Yusufiye”lerde talim görmüş bir büyüğümüzdü.

Ankara’ya geldiğimin ilk aylarında bunları öğrenmiştim okul arkadaşım Erciş Gürbüz’den.

Bunları öğrenmem gerekirdi. Çünkü ben buraya ülkücü olduğum için Gaziantep Lisesinde uzaklaştırılmış olarak gelmiştim.

Bu ayrı bir fasıl.

Gerçekten insan güzel misal olmuşsa gelecekte de yaşar fikirleriyle, davranışlarıyla, eylemleriyle. Hz. Muhammed’in, Fatihin, Yavuzun yaşadığı gibi.

Turan ağabey anaların, sevgililerin, arkadaşların, dostların çilesini, aşkını, duygularını, önderliğini, fakirliğini, inatçılığını, ülküsünü, aldanışlarını, aldatılışlarını, safiyetini, çocukluğunu ve gençliğini doyasıya yaşayamayışını ve önder olanların kofluğunu kitaplaştırdı.

Samimi ve yaşanmış hadiselerin bir kesiti. Okurken benzer yönlerimiz gözümün önüne geldi.

 Farklı mekân ve zamanlarda benzer şeyleri ne kadar çok yaşamışız.

Turan ağabey ülkemizin karmaşaya sürüklendiği bir dönemin kahramanlarındandır.

 O dönemi “Bizim nesil, ideolojik ve silahlı savaşın içinde buldu kendisini... Üniversiteli gençler olarak, bu savaşın birincil suçluları değildik; ama savaşın sürdürülmesinde kullanılan önemli aktörlerdendik. Gençlik olarak bize verilen rolü tam oynuyorduk. Rolümüzü çok ciddiye almıştık ve her şeyi kendi irademizle yaptığımıza inandırılmıştık. Birileri tarafından kullanıldığımızı aklımızın köşesinden bile geçirmiyorduk. Her şeyi kendi iradesi ile yaptığını sanarak, hayatı boyunca birilerine hizmet eden nice insanlar gördük.” diye tasvir eder.

Kitap sadece çekişmeleri ortaya koymaz. Kadirlinin Sarı danışmanlı köyünde başlayan ve halen Ankara’da devam bir hayatın hikâyesidir kitap.

Annesi tarafından kaçırılan ve profesörlükle devam eden acı ve acı olduğu kadar gerçek olan bir yaşayış çizgisinin hakikatidir bu eser.

Turan ağabey Mersinde başlayan ilahi rızaya dayanan mahpushanelere, işkenceye ve rezilliklere rağmen devam eden bir aşkı, bir sevdayı resmetmiştir kitabında.

Kitap bir ülkücünün çilesi ve mücadelesidir aynı zamanda.

Saf ve temiz bir aşkın hikâyesini bulursunuz sayfalarda. Altı yıl süren bekleyiş, sıkıntılı günler, inanmışlık ve adanmışlık, Allah’a tevekkül ve teslimiyet; bu aşkın veçheleri.

Kitabın önemli bir yönü insanımızın çürümüşlüğünü ortaya koymasıdır.

Çürümüşlük en az bir yüzyılın eseri.

Kitapta resmedilir.

Özellikle sistemin efendilerinin şerefsizliklerini, namussuzluklarını, ahlaksızlıklarını ve kimliklerini ortaya koyması açısından önemlidir kitap.

Bu kitap, gençlik üzerinde sürdürülen ve oyunlaştırılan senaryonun deşifresidir.

Velhasıl bu kitap sınırlarımızı bilmemize yardımcı olur.

Tıpkı Turan ağabeyin sınırlarının bilincine vardığı gibi.

“Hayatımın belirli bir döneminden sonra, “insan” olarak yaratılmanın bilincine eriştim. Bu bilinç düzeyine ulaştıktan sonra, hayata ve olaylara daha geniş pencereden –ve hatta evrensel ölçekte- bakmaya başladım. Kendi içimde bir dönüşüm yaşadım. Bu dönüşüm, dış dünyamda meydana gelen tüm dönüşümlerden çok daha fazla etkiledi beni... İçimdeki bu büyük dönüşüm, bende bir içi zenginliği yarattı ve ruh sağlığımı koruyarak yoluma devam etmemi sağladı. Keşke bu bilince çok önceden ulaşsaydım; çünkü böyle bir bilince eriştiğimde sıkıntılarımın çoğunu yaşayıp geçmiştim.

İnandığım, iman ettiğim ve hayatıma anlam kazandıran değerleri ölünceye kadar savunacağım. Allah’ın ölçüleri içinde kalarak, gerçek özgürlüğü yaşamak istiyorum. Allah’ın insan için koyduğu ölçüleri özgürlüğümün sınırları olarak görüyorum. Öbür dünyada işime yarayacak kazanımlarımı, bu dünyada hoyratta harcamayacağım" ifadesiyle ortaya koymaktadır.

Son söz; bizden öncekilerin ve bizim neslin aldanışlarını yaşamamak, saf ve samimiyetlerini öğrenmek için okumalıyız.

Allah okuyanların ve gelecekte güzel yaşamak isteyenlerin yâr ve yardımcısı olsun. 16.11.2006

 

*Turan Güven, İnsan Gelecekte Yaşar, Bilgeoğuz Yayınları, Barbaros Bulvarı, İBA Blokları, 14/1 Kat: 3 Daire: 8, Balmumcu, Beşiktaş/İstanbul

Tel: 0212 288 65 42

Hayatın Kaynağı, İnsanın Kökeni, Din ve Bilim

 “Hayatın Kaynağı, İnsanın Kökeni, Din ve Bilim”*

Veysi ERKEN Dr.

Merhum Turan Güven hocamızı tanıyanımız, ilmi çalışmalarını ve mücadelesini bilenimiz var mı?

O, “insan gelecekte yaşar” derdi.

Evet.

Ölüm bir son değil inanan ve Müslüman olanlar için. Onun için “insan gelecekte yaşar” diyordu ve bu isimle kitap yayınladı.

Bu anlamda merhum Turan hocamızın yaşadığına inanıyor ve iman ediyoruz.

Merhum Turan Güven hocamızın akademik çalışma alanı biyoloji.

Bunun için hayatı, kaynağını, insanı, din ve bilim arasındaki bağlantıyı anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyordu. Bu bağlamda onlarca sohbetimiz oldu Turan Güven hocamla.

O, biyoloji biliminin bize yanlış öğretildiğini ve bunun kasıtlı gerçekleştirildiğini biliyordu.

Bilindiği üzere “Biyoloji, hayat ve canlı organizmaların incelenmesi hakkında çalışmalar gerçekleştiren tabii bir bilim olarak kabul edilir. Dolayısıyla Biyoloji; canlının her türlü fiziki yapısını, kimyasal süreçlerini, moleküler etkileşimlerini, fizyolojik mekanizmalarını, gelişim ve tekâmüllerini inceleme konusu yapar.

Özetle Biyoloji hayat ve canlı organizmaları inceler.

İşte Turan Güven hocamız bu incelemenin bilerek ve istenerek yanlış yapıldığını düşünüyordu. “İlk düğme yanlış iliklenirse gerisi de yanlış olur” sözü gerçektir ve Türkiye’deki ilmi (bilimsel) çalışmalarda ilk düğme yanlış iliklenmişti.

Esasında yanlış ilikleme devam ettirilmeye çalışılıyor.

Turan Güven hocamız bunun için  “Hayatın Kaynağı, İnsanın Kökeni, Din ve Bilim” gerçeğini münasebetlerini anlamaya ve anlamlandırmaya çalışıyordu. O, Pozitivist- materyalist paradigma ile üretilen bilim ve teknolojinin insanlığın sorunlarına hiçbir çözüm getiremeyeceğini s.23” fark etmişti.

Mevcut paradigma (değerler dizisi) bilim ve teknoloji “dünyevileşme”yi sağlayan insanı insan olmaktan çıkaran bir yapılaşmayı öngörüyor, “ilim ve fen”i mürşit kabul ederek ilahlaştırıyordu

Böyle bir “dogma”tik anlayışın sonucu ortadadır.

İşte Turan Güven hocamız bu “dogmatik” anlayışı kökünden sarsmaya çalışıyor hayatı, hayatın kaynağını, insanı, din ve bilimi anlamaya, anlamlandırmaya çalışıyordu.

Turan Güven hocamız hakikatin peşinde idi. Bunun için bilimi bir nevi İslamileştirmeye, gerçek kaynaklarına dayandırmaya, doğru temellere oturtmaya ve insanın insanlaşmasına katkı saplamaya çalışıyordu. O, yaratılış gayesine uygun bir zeminin hazırlanması için çaba sarf ediyor, insanı tefekküre, tezekküre ve taakkule çağırıyordu.

O, ancak böyle bir tefekkür tarzıyla biyolojik sistem anlaşılabilir inancındaydı.

Bilindiği üzere “Mükemmel sistemler, ancak mükemmel tasarımların ve planlamaların bir ürünüdür. Üstelik bu sistemlerin sadece yeryüzü ile uyumlu olması yetmiyor; aynı zamanda içinde yaşadığımız güneş sistemi ve galaksi de dâhil evrenin diğer elemanlarıyla da uyum ve ahenk içinde olması gerekiyor. S.36” diyordu.

Evet.

Turan Güven hocamız bu ifadesiyle “Allah- Evren, Allah- İnsan” ilişkisinin doğru bir zeminde anlaşılmasının gerekliliği vurguluyordu.

Kısaca Turan Güven hocamız bütün çalışmalarını doğru bir zeminde yürütmeye çalıştı. Buna şahitlik ediyoruz.

O, Türkiye’nin içine düşürüldüğü materyalist anlayıştan, bataklıktan kurtarmaya çalışıyordu.

“Hayatın Kaynağı, İnsanın Kökeni, Din ve Bilim” isimli eseri bu çabanın ürünüdür. Fiili duasıdır.

Temennimiz meslektaşları, öğrencileri ve bu alana ilgi duyan bütün ilim adamları “Turan Güven Ekolü”nü anlar ve bunun için gayret ederek çalışmaya ve Türkiye’nin kurtuluşuna katkı sağlar.

Yazımı merhum Turan Güven” hocamızın şu ifadesiyle bitireyim. “Bu dünya “yapım” ve “yıkım” dünyasıdır. Bazılarının görevi yıkmak, bazılarının görevi de yapmaktır. Batı’nın nasıl bir dünya istediğini buradan görebilirsiniz. Eğer biz bu teorileri (batı/batılın teorileri V.E.) kabul edersek, ensest ilişkide bulunan bir sapığa da “ne yapalım, adamda ensest ilişki geni faaliyete geçmiş” diye bir açıklama getirebiliriz. Bizi idare eden yaratılıştan getirdiğimiz biyolojik donanımız mıdır? Yoksa bu donanımın üzerine inşa ettiğimiz ve hatta bazen bu donanımın aksine davranmamızı sağlayan artı değerlerimiz midir? Eğer her şeyi genler idare ediyor ve insanın yapacak hiçbir şeyi kalmıyorsa, o zaman Allah insanlara niçin uyarıcı olarak peygamberler aracılığı ile DİN göndermiştir? Her şeyi genler idare ediyorsa, insanlara niçin eğitim yaptırıyoruz? Şimdi beyin fırtınası için sorumu soruyorum: İnsan davranışlarını açıklamak için tek başına GEN yeterli midir? S304-305”

Soru hepimize.

İlim adamıyım diyenlere çağrım, filim adamı değilseniz geliniz Turan Güven’ ekolü dediğim ekolü anlamaya çalışınız, yayınlanmış olan kitabını titizlikle okuyunuz ve Türkiye’nin içine düşürüldüğü girdaptan ve bataklıktan kurtulmasına katkı sağlayınız.

Selam ve Sabırla… 27.12.2023

 

*Prof. Dr. Turan Güven, “Hayatın Kaynağı, İnsanın Kökeni, Din ve Bilim” Bilgeoğuz Yayınları, İstanbul-2022

 

26 Aralık 2023 Salı

Selahattin Şenliler 1955-26 Aralık 2020

Selahattin Şenliler 1955-26 Aralık 2020

Veysi ERKEN Dr.

Nihal Adsız;

“Sızlasa da gönüller düşenlerin yasından

Koşar adım gitmeli onların arkasından

Kahramanlık içerek acı ölüm tasından

İleriye atılmak ve sonra dönmemektir.

Yırtıcılar az yaşar…. Uzun sürmez doğanlık…

Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.

Adsız sansız olsa da en büyük kahramanlık;

Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir.” diyor.

Elbette hiç birimiz dünyevî kahramanlık peşinde değildik.

Bir davamız, ülkümüz ve sevdamız vardı.

“İ’lay-ı Kelimetullah için nizâmı- ı âlem” davamız, “Müslüman, Türk ve mazlum coğrafyaların özgürlüğü” sevdamızdı.

Kahramanlık bunun için gerekli idi.

İşte o kahramanlardan birisi de merhum dostumuz Selahattin Şenliler’dir.

Bozok yaylasının kahramanlarından.

Mahpushaneleri medrese-i yusufiye diye telakki edenlerden birisiydi Selahattin Şenliler.

Evet.

Merhum Selahattin Şenliler ile tanışıklığımız 2002 yılında başladı. Her ne kadar yolumuz, ülkümüz ve davamız bir idiyse de tanışıklığımız aynı yönetimde görev alınca başladı.

Selahattin Şenliler.1992 yılında Büyük Birlik Partisi’nin kuruluş aşamasında görev aldı. Şenliler, 2000 ve 2002 yıllarında yapılan Büyük Birlik Partisi Kurultay’larında partinin Merkez Karar Yürütme Kurulu (MKYK) Üyeliğine seçildi.

2002 bizim tanışıklığımızın yılıdır.

Vefatına kadar yol arkadaşlığımız devam etti.

07.03.2019 yılında yayınlanmış olan “Mamak Cezaevi Günlüğü” isimli kitabını imzalayarak hediye etti. Mektuplar merhume annesinin kefen sandığında saklı kalmış mektuplardır. Kitabın takdim yazısını yazan Muhammed Nezih Kerimoğlu merhum Şenlileri şöyle tarif eder:

“Ben, SELO’nun destansı hayatını uzaktan izlerken, takatim tükendi, yoruldum! O ise; kavî imanının tezahürlerini kağıda döktü; nadide eserler vücuda getirdi, dolayısıyla tarihi hakikatlerin nisyanına mani oldu!

SELO ülkü yolunda yaptığı hizmetleri anlatmayı sevmez! Bu husustaki mantığı çok yalındır; hem ALLAH’ın rızasını kazanmak için mücadele etmek, hem de bunu “övünç” vesilesi yapmak!... SELO bunu “ALLAH’ın gücüne gider” diye reddeder! Ülküsü için ŞEHİD olanlar, ömür-boyu engelli kalanlar varken, “basit hizmetlerin” edebiyatını yapmak tek kelimeyle AYIP’tır!...

Selahattin Şenliler enteresan bir insandır… Mücadele ettikçe, savaştıkça direnci arttı; morali yükseldi, imanı çelikleşti!.... Oşimdi , tam bir “ÜLKÜ DEVİ”dir…”*

Zaman zaman telefonla görüşmeye devam ettik.

Vefatına kadar devam etti.

En son hastanede iken aradım.

Oğluyla konuştum.

Babam konuşacak durumda değil demişti.

Mekanı cennettir inşallah.

Yolu pek çok ülküdaşı gibi “Medrese-i Yusufiye”den geçti. https://www.ulucanlarcezaevimuzesi.com.tr/selahattin-senliler/

Kendi sesinden dinleyelim “BİR FASİT DAİRE” başlıklı şiirini. https://www.youtube.com/watch?v=PjTuaoOvhBk  ve “MAMAK CEZAEVİ GÜNLÜĞÜ”*  kitabını okuyalım.

Ukuyalım ki, Selahattin Şenliler’in çileli hayatını ve mücadelesini öğrenelim.

Bu vefat gününde (26 Aralı) Dualar ve Fatihalarla yad ediyorum.

Cennette Hz. Muhammed Mustafa’nın s.a.v ravzasında buluşuruz inşallah.

Selam ve Sabırla… 26.12.2023

 

*Selahattin ŞENLİLER, Mamak Cezaevi Günlüğü,Yüzdeiki Yayınları, Ankara-2019