Bir Ruh Macerası*
Veysi
ERKEN
Aidiyeti
kaybettirilen nesiller. Heba edilen hayatlar. Ve mürebbiye diye ithal edilenlerin
kültürel hayatımızı çalma tarzlarını anlamak için “Bir Ruh Macerası “nı okumak ve okutmak gerekir.
“Bir Ruh Macerası” bir savruluşun, bir
arayışın, bir çırpınışın ve öze dönüşün hikâyesi. Sorulara verilen acıklı
cevabın zübdesi.
Yaşanmaması
temenni edilen bir hayatın özetidir “Bir
Ruh Macerası”.
Tıpkı “Kolejli Nereye?” kitabında hayatı savrulan gencin tecrübesi gibi “Bir Ruh Macerası” senarist Ayşe
Şasa’nın tecrübesidir.
Kızım
Gizem’e teşekkür ediyorum.
Kitabı
okumamı tavsiye etti.
Kitabı
okudum ve korkunç tahribatı bir kere daha idrak ettim.
Merhume
Ayşe Şasa’yı (17 Haziran 2014) yakından bilen birisi değilim. Senarist olması
hasebiyle onun ilgi alanı sinema idi. Sinema ile ilgili birkaç yazısını
okumuşluğum ve televizyonda hazırlamış olduğu birkaç programını seyretmişliğim
vardı.
Bütün
bildiğim bundan ibaretti.
Ta
ki, kızım Gizem Bir Ruh Macerası Kitabını bana verinceye kadar merhume ile
bilgim bu kadardı.
Meğerse
Ayşe Şasa’nın hayatı bilinmesi gerekir.
Kimler
mi bu hayatı bilmeli.
Bütün
eğitimciler, analar babalar, arayış içinde olan bütün gençler ve hayatı heba
edilmiş bütün ihtiyarlar.
Ayşe
Şasa’nın hayatı bilinmeli ve ibret alınmalı.
İçine
düşürüldüğümüz derekeden çıkış için merhumenin Bir Ruh Macerası okunmalı.
Savruluşlar
ancak bilgiyle arayışlara ve mutlu sonlara çevrilir.
Bir
Ruh Macerası bir savruluşun, arayışın ve huzuru buluşun özeti.
Savruluş
adeta doğumla başlıyor Ayşe Şasa’da. Frau Katie adında Macar Yahudisi bir
mürebbiye tarafından yetiştiriliyor. İlk aidiyet kopukluğu başlıyor küçük
çocukta.
“aidiyet belirsizliği çocuk yaşta eğri ile
doğru hakkında yapayalnız karar verme mecburiyetini getiriyor. Eğriyi doğruyu
ayırt edebilecek dayanağınız yok; ruhî dengenizi sağlayacak bir kültür
ortamından mahrum”dur küçük Ayşe.
Ne
anneannesi gibi ne ebeveyni gibi de olamıyor. Anneanne dinini yaşamaya çalışan
biri, ebeveyn asrîlik adı altında bir taklidi hayatın içinde ve Yahudi bir
mürebbiye. Hem de Ayşe’nin 24 saatine hükmeden bir mürebbiye.
“Batı
hayranlığı yanı başındaki hakikati fark edemeyecek kadar bu insanları körleştirmiştir.
Bence ibretlik bir şey ve burada mühim olan, benim annem, babam ve benim
hayatım değil; biz gelip geçici, küçük şeyleriz. Ama bu küçük ünitede, benim
hayatımda yaşanan bu vahşet, toplumun bütün katmanlarında şiddet
farklılıklarıyla yaşanıyor ve makro planda da yaşanıyor. Felaket burada.” diyor
Ayşe Şasa.
Gerçek
bir tespit. Bu felaket hala geçerli. Tahribat devam ediyor ve ettiriliyor.
Bu felaketi kavramak
için “Bir Ruh Macerası”nı okumak
gerekir. Anlamak, yaşanmışlıklardan ibret almak ve bu derekeye düşmekten
kurtulmak için okumak gerekir.
Asrîleşmek için
zehirleştirilen hayatları anlamak için okumak gerekir. Ana babaları tarafından
yalnızlığa terk edilenleri anlamak için okumak gerekir. Hele hele mürebbiye
sıfatı verilenlere terk edilenleri anlamak için okumak gerekir.
“Bir Ruh Macerası” bir tahlil. Okullarımızı adeta mürebbiyeler işgal
etmiş. Okullarımızdakiler de yetişme çağındakilere kültürel değerlerimizi
öğretmiyor.
“Bir insanın yetişme çağında kendisine verilen, övülen
değerlere sahip çıkması kaçınılmaz hale geliyor. Azar azar her vesileyle
beynimizi yıkadılar; yaşadıklarımıza bakıyorum da, bu şartlarda insanların
kendi kültürünün dışına düşmesinde yadırganacak bir şey göremiyorum” diyar merhume Ayşe
Şasa.
Bir Ruh Macerası
kültür anaforunun tahlili ve hayat için bir arayış. Küçüklüğünde bir tek
“ayrıntı” var Ayşe’nin. 7 yaşında iken bir kere anneannesi tarafından camiye
götürülür. İslam’la münasebeti bundan ibaret.
Ama hayat hep
arayışla devam ediyor.
Akıl hastanelerinde
yatacak kadar savrulan bir hayat ve arayışın sonunda huzuru buluş.
Bu tür kitaplar
okunmalı ve Ayşeler, Fatmalar, Mehmetler, Ahmetler bu savruluşlara
düşürülmemeli.
“Bir Ruh Macerası”nı hatimesiyle bitirelim.
“İslâm bizi geri bıraktı. Batı karşısında
yenilgilerimizin sebebi İslâm’dır!” hükmü, giderek bir inanç, bir yaşama biçimi
halini aldı. Bunu da modernlik kisvesi altında hınç ve taassupla dolu telkinler
halinde yaydılar; bu tür ideolojilere ve akımlara neredeyse meşruiyet
kazandırıldı. Gerçeğin ise tam tersi olduğunu pek çok bedel ödeyerek idrak
ettim.
Hayatımın ilk yarısı bir korku filmi gibi geçti…
Varoluşuna sahih bir neden bulamayan insan; bilsin veya bilmesin korku, endişe
ve vehim içindedir. Ben bu marazi hali, bir imtihandan geçiyor gibi ve ağır
derecelerde yaşadım… Allah hepimizi ve özellikle yeni nesilleri böylesi
azaplardan esirgesin…
Şimdi şu eski koltuklarda oturuyorum ve gücümün
yettiğince tefekkür ediyorum… Herkes geleceğe doğru hayal kurar; bense geçmişe
doğru… Bir bahçeye yolculuk yapıyorum… Manolyalar, Frenk üzümleri, yıldız
çiçekleri, çimenler, tam bir cennet bahçesi… Bir zamanlar, yani çocukluğumda
öyle bir bahçenin ortasındaydım; ama o nimetin Ogünlerde şükrünü eda edebilme
hassasiyetine sahip değildim. Şimdiki halimle; aklım ve gönlümle o güzel
bahçeye dönüyorum… Çimenlerin üzerine seccademi serip şükür namazı kılıyorum Bu
benim geçmişe doğru yolculuğum, geçmişe dönük hayalim.”
Mekânın cennet olsun
diyorum. Tecrübelerini gençliye bir nasihat türünde paylaştığın için “Hz.
Peygamberin(s.a.v.) Ravzası”ndasın inşallah.
Selam ve Sabırla.
*Bir Ruh Macerası, Ayşe Şasa, Timaş
Yayınları, 4. Baskı, İstanbul 2013.
BEDELLİ KONUSU
Değerli dostlar, gönüldaşlar,
okuyucular.
Bedelli
konusunu kafaya taktığımı söyleyen, bolca mail gönderen muhibler.
Bu
konuyu bugün işlemiş değilim. Bu konu 30 yıldır Türkiye’nin gündeminde. İki
sefer sorunu çözmemek üzere düzenleme yapıldı. Biz busorunun temelli
çözülmesini istiyoruz.
Defalarca
bunu işledim. Yöntemini, gerekçelerini ve çözüm yollarını izah ettim.
BEDELLİ
sorunu bir Türkiye sorunudur. Platformlar oluşturuldu. Dernek kuruldu. Cumhurun
Başkanlığına seçilen Recep Tayyip Erdoğan sorunu gördü. MSB İsmet Yılmaz,
Başbakan Yardımcısı Numan Kurtulmuş, MSB Komisyon Başkanı Oğuz Kaan Köksal ve
daha niceleri bu gerçeği terennüm etti.
BEDELLİ
sorunu toplumsal bir sorundur. 4 Milyon insanın sorunudur. İşini, aşını veya
eşini kaybetme korkusunu yaşayanların sorunudur. GBT yüzünden sokağa
çıkamayanların sorunudur.
Bu ülkeyi ve bu
ülkenin insanlarını seven herkes bunu kabul ediyor ve çözülmesini bekliyor.
Lütfen bu yazıyı okuyan herkes bu gerçeği bilsin ve gençleri, mağdurları ve
mazlumları desteklesin.
Lütfen
platform ve dernek sitelerini inceleyin. Dertlerini anlayın ve katkı sağlayın.
Zira kültürümüzde mazlumun ve mağdurun konumu, dini sorulmaz.
Adreslerini
veriyorum.
Desteklerinizi
ve vekilleri uyarmanızı bekliyorum.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?