Dokunulmazlık ve Güven
Veysi
ERKEN
Dokunulmazlık konusunun gündeme getirilişinde aklıma hep “yüs’el (sorulur)” ve “lâ yü’sel = Sorulamaz, Mes'uliyetsiz.
Mes'ul tutulamaz. Sorumsuz. Sorumlu tutulamaz
” kavramları gelir. Genel anlamda iktidara talip olanların ilk vaatlerinden
birisi dokunulmazlık zırhının kaldırılacağıdır.
Vaat bu olduğu halde
dokunulmazlık bir türlü kaldırılmaz. Sorumsuzluk güzel olmuştur onlar için.
Herkes dokunulmazlık
yüzünden sistemin bozuk oluğundan bahseder durur.
Hatta siyasiler ah
bir iktidar olsak da, bu bozuk sistemi dokunulmazlıkları kaldırarak düzeltsek
derler.
Kendimi bildim bileli
bu nakarat hep tekrar edilmiştir.
İktidar ve
dokunulmazlık, iktidar ve dokunulmazlık, iktidar ve dokunulmazlık bitmeyen
senfoni gibi bitmeyen bir nakaratlar. Uğrunda nice vaatlerin yapıldığı, nice
yalanların söylendiği ve nice şaklabanlıkların gerçekleştirildiği iktidar ve
dokunulmazlıklar.
Sonrası!
Sonrası malum.
İktidar, hükümet olanlara dar ve zindan olur.
Zira orada, yani iktidarda halk unutulur. Nimet paylaşımı ve paylaşımın devamı
hırsı yüzünden iktidar zindan olur. Nimetin paylaşımı için nice nice dostluklar,
arkadaşlıklar ve hizmet aşkları unutulur, yerlerini fesat üretim merkezleri
alır.
Artık kimse sistemin bozukluğundan
rahatsız ve şikâyetçi değildir. Çünkü makamlar artık kendilerine hizmet etmeye
başlamış, şakşakçılar ve dalkavuklar kendilerini alkışlamaya başlamışlardır.
Sistemin bozukluğundan ve dokunulmazlıkların
kaldırılmasından bahsedenlerin çoktan makamlarını kutsama ve kutsallaştırma
çabasına ve faaliyetlerine başladıkları görülür.
Sahi; sistem bozuk mu?
Varsa bozukluğu nereden/nerelerden
kaynaklanmaktadır?
Bu
soruların cevabı sistemin tarifinde gizlidir. Mesturdur, örtülüdür.
Sistem denildiğinde belirlenmiş hedefleri
gerçekleştirmeyi amaçlamış bir bütünlüğü oluşturan parçalar ve parçalar
arasında işbirliğini sağlayan ilke ve kurallar anlaşılır. Demek ki, sistemin
bozukluğu söz konusu ise, bozukluk ya parçalardan ya da, ilke ve kurallardan
kaynaklanır. Bunu her sistem işleticisi bildiği halde bozukluktan bahsetmesine
rağmen düzenlemeye çalışmaması iktidar hırsından ve iktidar nimetlerinden
neş’et ettiğini görmemiz lazım.
Evet;
sistem bozuk ve bozukluğun başında sistemi işletenlerin makamlarını ve
kurumlarını kutsamaları ve kutsallaştırmaları gelir.
Kutsamak ve kutsallaştırmak bütün kötülükleri
örtmede kullanılan bir araçtır artık. Hepimiz biliriz ki, kutsal; tapınılacak
ya da yolunda can verilecek derecede sevilen anlamına gelir.
Makamlarını ve kurumlarını kutsallaştıranlar
halkın tenkidine meydan vermemenin gayreti içinde olanlardır. Makamlarını ve
kurumlarını kutsal göstererek hırsızlıklarına, uğursuzluklarına ve löpür löpür
yemelerine devam ederler.
Bilinmelidir ki, demokratik ve cumhurî
idarelerde makamların ve kurumların kutsallığı yoktur ve olamaz. Makamlar ve
kurumlar ancak halka hizmet aracı konumundadır. Hiçbir araç kutsal değildir.
Araçlar toplumun refahını ve huzurunu sağladığı müddetçe değerlidir. Ve
değerleri bir araç olmaktan öteye gitmez.
Hesap sorulabilen ve denetlenebilen
rejimlerde hiçbir kurum ve kuruluşun kutsallığı yoktur. Dolayısıyla başkanlık,
bakanlık, müsteşarlık, genel müdürlük, hâkimlik veya başka sıfatlı mevkiler
kutsal ve dokunulmazlığı olan makamlar değildir. Her zaman ve zeminde tenkide
açıktır. Makam tenkide açık olunca orada oturanın hataları görülür, eylem ve
söylemlerinden hesaba çekilir.
Unutulmamalıdır ki, makamlara ve kurumlara
kutsallık atfeden yönetimler demokratik değildir. Şaibeler dokunulmazlık ve
kutsallıkla örtülür. Halka rağmen bir yönetme tarzı gelişir. Böyle bir idari
anlayış tarzı beraberinde her türlü despotluğu, hırsızlığı, uğursuzluğu,
hortumculuğu, güvensizliği ve keyfiliği getirir.
Atalarımız hiç bir zaman makamları
kutsamamış ve kutsallaştırmamışlardır. Hatta”şeref’ül-mekân bi’l-mekîn” ilkesi gereğince makamın şerefinin o
makamda oturanın şeref ve haysiyetiyle söz konusu olduğunu kabul etmişlerdir.
Dolayısıyla geçmişte hiç kimse makamının
arkasına sığınarak şerefsizliğini, haysiyetsizliğini ve hırsızlığını
gizleyememiştir.
Demokratik
yönetim için bugün de hiç kimse dokunulmazlığın zırhına bürünmemelidir. Her
birey makamı, sıfatı ve mevkii ne olursa olsun eylem ve söylemlerinden hesap
verebilmelidir.
Selam ve Sabırla... 16.12.2003
NOT: bu yazı arif olanlar için öylesine
tekraren yayınlanmıştır.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?