Türk Eğitim Sisteminde Yeni Paradigma Arayışları*
Veysi ERKEN Dr.
2006 yılında yapılan ve dinleyici olarak katıldığım sempozyumdan bir kesit. Yazımın paragraflarından bir demet. Umulur ki, 18 yıl sonra dikkate alınır.
Milli Eğitim eski bakanı Vehbi Dinçerler; “Bugün başlarsak yarın yol alırız ve Türkiye kendi kültürünü (benim anlamak istediğim İslâm kültürü) ihraç etmek mecburiyetindedir. Ülke dışına okul ve öğretmen ihraç etmek gerekir” ifadesiyle katkı sağladı. “Öğrenim süreci ile ilgili kısıtlamaların kaldırılması” teklifi de kayda değerdi.
Erkan Mumcu’nun özellikle “insanı özgürleştirmek ve insanın önünde sınırsız seçme imkânını oluşturmak” tespiti akademik katılımcıların ufkunu açacak nitelikte idi.
Erkan Mumcu’nun “insanı yönlendirmek gayrı insanidir” ifadesi birinci oturumun mihverini oluşturacak özellikte idi. Eğitimcilerin bu tespit doğrultusunda kendilerini sorgulamalarının zamanının geçtiğini düşünüyorum. Özellikle “elitler Hiyerarşisi”ne karşı çıkması ufuk açıcı bir tespittir.
“Tabulardan azade insan yetiştirme ve ÖSS’nin kaldırılması” gibi teklifler arayışa gireceklere yol göstericidir.
Erkan Mumcudan sonra kürsüye gelen Mehmet Sağlam’ın “yatay ve dikey” esnekliğe vurgu yapması ve Meslek Lisesi Mezunlarının dilediği alanda ve dilediği oranda öğrenimden faydalanması gerektiğini dile getirmesi ve özellikle Meslek Lisesi mezunlarının Cumhurbaşkanı da olabileceklerini dillendirmesi kayda değerdi.
Yeni paradigma arayışı ile ilgili çarpıcı tespitleri yapanlardan birisi de Muhsin Yazıcıoğlu idi. Yakından tanıdığım bir şahsiyet.”Vahye ve uygulamaya vurgu yapması başlı başına bir paradigmadır. Kendimize dönmenin ve kendi kültürümüzü ihya etmenin paradigması. Eğitimciler bunun üzerinde derin derin düşünmeli.
“Allah emretti, Hz. Muhammed(s.a.v.) uyguladı” ifadesi Muhsin Yazıcıoğlu’nun bu sempozyuma en önemli katkısıdır. Bu ifade sıradan bir ifade değildir. İçi dolu bir tespittir. Yazıcıoğlu bu tespitini “İnsan, varoluş sebeplerini, gayesini, hikmetini idrak ederek özgürlüğe ulaşır. Eğitim insanı özgürleştirerek vahye uygun yaşamasını sağlamalıdır.” vurgusuyla doldurdu.
Bu tespit Kur’an’dan ilham alınarak asrın idrakine İslâm’ın söyletilmesidir. Kaybettiklerimizi bize kazandıracak, bizi batılıların, batılların ve batıcıların köleliğinden kurtaracak bir paradigma. Teşekkürler Sayın Yazıcıoğlu.
Özellikle yasakların istisna, özgürlüklerin esas olması gerektiğini, dileyen herkesin dilediği kadar ve dilediği yerde öğrenim görmesi gerektiğini vurgulaması Yunus Çengel’in önemli bir çıkışıydı.
Yunus Çengel’in tekliflerinin daha güzeli Ahîlik müesseselerinde mevcut olmakla birlikte haberdar değiliz. Yunus Çengel’in Nevada Üniversitesinde çalışması onun özgürlükçü bir tavır sergilemesine yol açmıştır denilebilir.
Aynı minval üzere zorunlu eğitime karşı çıkan Davut Dursun da yeni paradigma arayışlarına katkı sağlar nitelikte idi. Okulların kendilerinden istifade edenlere teslim edilmesi gerekliliğinin gündeme gelmesi başlı başına bir tekliftir. Salondaki dinleyicilerden bunu kavramaması tutuculuklarının bir göstergesi idi.
Yüksel Özden’in “evren algımız değişti” ifadesi kayda değer olmakla beraber yenilik ifade etmiyordu. Tespit doğru. Bana kalırsa eğitimle evren algımız değiştirildi ve bize kazandırılan evren algısı ile Allah’la ipleri kopardık. Mevcut veya yeniden bize kazandırılmak istenen evren algısı Allah’la münasebetimizi kurmamızı sağlamıyor. Uygulamanın içinde olan birisi hem kendini hem de okullarda kazandırmaya çalıştıkları evren algısını sorgulamalıdır bence.
Özellikle Ali Balcı’nın mevcut eğitim yapılanmasının çöktüğünü ifade etmesi güzel idi. Yapı çökmüş ancak zihinlerdeki merkeziyetçilik kırılmamıştır. Bence eğitim yöneticiliği alanında çalışanların eğitim tarihimizi iyi incelemeleri gerekir. Zira geçmiş okul yönetimlerimiz, programlarımız, kaynaklarımız ve müfredatımız tamamen özgürlükçü idi.
Vehbi Çelik’in Ahlakî liderliğe vurgu yapması çürümüşlüğümüzün bir belgesi idi esasında.
Mustafa Erdoğan’ın devleti kutsayan topluluğa ders vermesi ve öğrenim hak ve özgürlüğünü öne çıkarması sarsıcı nitelikte idi. Sadece okullarda öğretilen tarihin yüzde doksanının yalan olduğunu ifade etmesi bile başlı başına bir değerdir. Gerçekten sempozyumun başlığına uygun en güzel tebliğ idi bence.
Selahattin Turan’ın Serçe’ye, Yılana, Tavşan’a ve Kurbağa’a aynı şeylerin öğretilmesini esas alan mizahi hikâyesi bence yeni bir paradigmaya ihtiyaç duyduğumuzun bir belgesi idi.” 06.11.2006
Selam ve Sabırla… 17.02.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?