25 Temmuz 2025 Cuma

Âlim bin bilir, BİR söyler

Âlim bin bilir, BİR söyler

Veysi ERKEN Dr.

 

“Âlim bin bilir, BİR söyler, CAHİL bir bilir, bin söyler” diye bir darb-ı mesel vardır.

Cemiyet olarak yakalandığımız hastalıkların başında yer alanlardan birisi de hiç şüphesiz ki, kavram kargaşalığı gelir...

Kavram kargaşalığı bir kelimeye farklı manalar yüklemeden, anlamını tağyir etmekten ileri gelir.  

İşte farklı anlamlar yüklediğimiz, bir başka ifade ile yanlış anlamlandırdığımız, yanlış kavramlaştırdığımız önemli bir kelime.

“Âlim.

Dertlere derman olması gereken kavramdır.

Âlim Arapça “alime” fiilinden türeyen “ism-i fail” kalıbında olan bir kavramdır.

Kalıbına uygun olarak anlamlandırılacak ve kullanılacak olursa, âlim kavramı “bilgiyi üreten” anlamını taşıdığı görülür.

Gerçek bu iken biz “malumat” sahibi olanı veya lafazanları âlim zannetmekteyiz. Hakikatte “malumat sahibi olmak”, lafazanlığı meslek edinmek ile “âlim olmak” arsında büyük farklılıklar vardır.

Âlim, kitaba hâkim olandır. Bin bilir bir söyler. Kitabın “satır aralarını okumak” âlime has bir özelliktir. Âlim satır aralarını anlamlı hale getirir. Mukallit değildir. Kendine has görüşleri ve yorumları söz konusudur.

Âlimin kitaba hâkim olma özelliğine sahip olamayanlar ise ancak kitaba mahkûm olur. Mahkûm olanlar cahil kalır, bir bilir bin söyler.

Bizim temel hatalarımızdan birisi âlim ile malumat sahibi olanını karıştırmamızdır.

Âlim kendine ne kadar “özgün” ise, malumat sahibi o kadar “özgün”lükten uzaktır. Özgün olamayan malumat sahibi nakilden ve tekrardan kurtulmaz, kurtulamaz.

Âlim eleştirir, kendini ifade eder. Bilgi sahibi nakleder, aktarır. Âlim üretir. Malumat sahibi taşır.  Akıl ve nakil kavramları âlim ile bilgi sahibi arasındaki farkı yansıtır.

Medeniyetlerin gelişmesi peygamberlerin varisleri olan âlimlerin akılları ve eserleriyledir. İcat eden, farklılaştıran ve yol gösteren âlimlerdir. Bu fen bilimlerinde olduğu gibi sosyal alanlarda da karşımıza çıkar.

Değişmezler içinde değişimi gerçekleştirmek âlimlere münhasırdır. Gelişim ve dönüşümün oluşumunda âlimin etkisinin büyüklüğünü vurgulayan en güzel tespitlerin başında “âlimin ölümü âlemin ölümüdür” gelir.

Âlimlerin bu özelliklerine karşılık lafazan cahillerin medeniyet ve kültürlerin olduğu gibi, donuk bir vaziyette devamlılığında ve yıkılmalarında etkileri söz konusudur.

Geçmişten intikal eden bilgilerin yenileyicisi durumunda olan âlimlerin azlığı söz konusu olursa medeniyetler ve kültürler donuklaşır ve zamanla yok olur.

Bu bağlamda tefekkür ettiğimizde bizim medeniyetimizin ihyası için âlimlere ihtiyacımızın büyüklüğü küçümsenemez. Eleştirenin, kendini ifade edenin ve katkı sağlayanın, bir başka ifade ile âlimlerin önünü tıkayan bir mantık ve sistem medeniyetin çökmesine yol açar.

Bizim sıkıntılarımızdan birisi sistemi işletme bir başka ifadeyle yönetme gücünü elinde bulunduranların “âlim” yetişme zeminini ortadan kaldırmasıdır.

Okullarımız “âlim” değil, en iyimser ifade ile “malumat” sahibi olanı yetiştirmektedir.

Genel olarak âlimlerin ortaya koyduğu gerçekler yönetme gücünü elinde bulunduranların uykularını kaçırır.

Yeni düşünceler despotizmin sonunu hazırladığından adil olmayan yönetimlerde âlimlere değer verilmez.

Netice itibarıyla unutulmaması gereken husus âlimlerinin kıymetini bilmeyen toplumların gelişemeyeceği ve meydanın cahillere kalacağı gerçeğidir.

Unutulmamalıdır ki, sadece taklit ve nakillerle toplumlar gelişseydi cahil maymunlar topluluğunun medeniyeti en gelişmiş medeniyet olurdu.

Selam ve Sabırla...25.07.2025

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?