İhlas Holdinge Adalet İçin El Konulmalı
Veysi ERKEN
Sayın Cumhurbaşkanı
İhlas Holdinge kayyum atanmalı
başlıklı yazımı okuyan insaf, iz’an ve vicdan sahibi okuyucularım ses verdi.
Bir okuyucu yönetim kurulu başkanına ulaştığını, başkanın bir şey
yapamayacaklarını ifade ettiğini iletti. Zaten İhlas Holdingin Sahibi ve
yönetiminden bir şey beklemiyoruz. Onların öyle bir derdi yok.
Sayın Cumhurbaşkanı
Bir başka okuyucum adalet üzerine
bir kıssa gönderdi ve Ülkemizi yöneten sizlerin Nuşirevandan daha az adil
olmadığınızı gösterme zamanının olduğunu ifade etti. Buna yorum katmadan
paylaşayım ve adaletin tecellisini bekleyelim.
"Neden
bu gün Ümmet bu durumda demenin cevabı bu yazıda ki kıssada bulabiliriz. Bu
günkü biz müslümanların adil ve güvenilir olmadığımız içindir.
Hz. Ömer’in
halifeliği döneminde Şam valisi olan ve Hz. Peygamber (s.a.v.)’in
arkadaşlarından olan Sad b. Ebi Vakkas (r.a.) Şam’daki bir camiyi genişletmek
ister.
Bu nedenle de caminin civarındaki arsaları kamulaştırır.
Herkes arsasının bedelini alır ve isteyerek arsasını camiye devreder. Ancak
Şam’da yaşayan bir Yahudi, camiye bitişik olan arsasını satmak istemez. Vali
arsasının değerini fazlasıyla verse de Yahudi vatandaş arsasının
kamulaştırılmasına rıza göstermez. Bunun üzerine vali arsaya el koyar ve bedelini adama gönderir.
Arsasını kaybeden Yahudi, komşusu olan bir Müslüman’a
derdini anlatır. Sızlanır. Bana zulmedildi, der. Müslüman vatandaş da
kendisine, Medine’ye git. Orada halife Hz. Ömer vardır. Derdini anlat. Ömer,son
derece adildir, elbette seni dinler, der. Şamlı Yahudi Medine’nin yolunu tutar.
Yorucu bir yolculuktan sonra Medine’ye ulaşır. Halifeyi sorar. Vatandaşlar bir
hurma ağacının gölgesinde dinlenen halifeyi gösterirler. İşte halife bu zattır,
derler. Adam Hz. Ömer’in yanına gider. Selam verip yanına oturur. Derdini
anlatır. Hz. Ömer adamı dinler. Sonra bulduğu bir deri veya kemik parçasının
üzerine şu cümleyi yazar: “Bilesin ki,
ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim.” Kısa ve özlü bir cümle.
Yahudi bu yazıyı alıp ayrılır. Ama yolda giderken de kendi
kendine şöyle konuşur: “Şam’daki idarecilerin giyim, kuşam ve oturdukları
yerdeki ihtişam ve debdebe nerde, Medine’deki halifede bulunan tevazu nerde. Şam’dakiler
şu mütevazı halifeyi ciddiye alırlar mı? Hiç sanmıyorum.” Kendi kendine böyle
konuşur. Sonunda Şam’a varır. Doğrusu valiye gitmek de istemez. Çünkü sonuç
alamayacağı kanaatindedir. Bununla beraber, mademki yorulup da oralara kadar
gittim, bari halifenin şu yazdığı cümleyi valiye vereyim, der. Valinin huzuruna
çıkar ve deri parçasını uzatır.
Medine’deki halifenin size mesajıdır, der. Vali bu cümleyi
okuyunca, sapsarı kesilir. Uzun müddet başını yerden kaldıramaz. Sonra endişe
içinde, başını kaldırıp şöyle der; arsanız size geri verilmiştir.
Yahudi vatandaş hayret eder. Şaşırır. Bir tek cümlenin
valiyi bu kadar sarsacağını hiç tahmin edememişti. Merak ve dehşet içinde
sorar. Lütfen bana bu cümlenin neden sizi bu kadar dehşete düşürdüğünü anlatır
mısınız der.
Şam valisi Hz. Sad, bak der, sana bu cümlenin hikayesini
anlatayım. O zaman benim neden bu kadar ürperdiğimi anlarsın:
İslam’dan önce ben ve bugün halife olan Hz. Ömer İran
taraflarına ticaret için gittik. Yanımıza 200 deve almıştık. İran’a vardık.
Orada cirit oynayan gençleri seyrederken, birileri zorla elimizdeki develere el
koydular. Çok kalabalık bir çete grubuydu, bir şey yapamadık. Elimizde para da
kalmamıştı. Üzgün bir şekilde, geceleyeceğimiz bir eski han bulduk. Hanın
sahibine de sıkıntımızı anlattık. Adam iyi biriydi.Bize yardım etti. Sonra da;
gidip krala durumunuzu anlatın, o adil bir adamdır, mutlaka size yardım eder,
dedi. Biz de sabahleyin kralın huzuruna çıkıp durumu anlattık. Şikayetimizi bir
mütercim krala tercüme etti. Kral Nuşirevan dikkatle dinledikten sonra her
birimize birer kese altın verdi ve olayı inceleteceğinisöyledi. Bize de,
memleketinize dönün, dedi.
Biz tekrar Han’a döndük. Ama doğrusu sonuçtan çok da memnun
olmamıştık. Hancı sonucu öğrenince son derece üzüldü ve burada bir hata var,
dedi. Gelin beraberce gidelim, ben size tercümanlık yapayım,teklifinde bulundu.
Biz de gittik. Huzura çıktık.
Hancı durumu Nuşirevan’a anlattı. Develerimize el koyan
kişilerin kıyafetini, halini, olayın geçtiği yerianlattı. Dikkat ettik,
Nuşirevan’ın yüzü sapsarı kesildi.
Bir gün önceki mütercimi çağırttı. Ona sorular sordu. Sonra
ayağa kalktı, her birimize 2 şer kese altın verdi, akşama kadar develeriniz
gelecek, develeri alın ve sabahleyin burayı terk edin dedi. Ama giderken
biriniz doğu kapısından, diğeriniz de batı kapısından çıkın, talimatını verdi.
Bizler de bir şey anlamadan huzurundan çıktık.
Akşamleyin 200 devemiz kapıya geldi. Durumu anlamak için
hancıya sorduk. Neler oluyor dedik. Hancı şöyle dedi: Sizin develerinize el
koyan kişi Nuşirevan’ın büyük oğlu ile veziridir.
Bunlar bir çete kurmuşlar. Garibanların mallarına el
koyuyorlar. Siz ilk gittiğinizde, mütercim bunu anlamış. Ama sizin sözlerinizi
Nuşirevan’a yanlış tercüme etmiş. Böylece kralın oğlunu ve veziri korumuş. Ben
sizinle gidip durumu anlatınca Nuşirevan bu oyunu anladı. Ama neden ayrı
kapılardan gidin, dedi, ben de anlayamadım. Hele yarın olsun anlarız, dedi. Hz.
Sad, anlatmaya devam ediyor: Ertesi gün ben doğu kapısından çıktım. Kapının
çıkışında iki kişinin darağacına asılı olduğunu gördüm.
Halk toplanmış seyrediyordu. Sordum kim bunlar ve suçları
ne, diye. Dediler ki, bunlardan biri Nuşirevan’ın büyük oğlu diğeri de
veziridir. Bunlar, buraya gelen iki Arap’ı soymuşlar. Ceza olarak Nuşirevan
ikisini de asarak idam etmiştir. Nuşirevan kendi öz oğlunu idam etmişti.
Hz. Ömer’in çıktığı kapıda ise bizim şikayetlerimizi yanlış
tercüme ederek, kralın oğlunu korumaya çalışan kişinin asılı olduğunu gördük.
İşte Hz. Ömer senin eline verdiği deri parçasının üzerine
“Bilesin ki, ben Nuşirevan’dan daha az adil değilim” sözüyle bana bunu
hatırlatıyor. Halkına zulmedersen seni darağacına çekerim diyor.
Senin gözyaşlarına bakmam, tıpkı Nuşirevan’ın öz oğlunun
gözyaşına bakmadığı gibi. Şimdi anladın mı neden benim benzim sarardı?
Bu hadiseyi bire bir yaşayan Yahudi vatandaş, hem arsasını
hibe etti ve hem de İslam’a girdi.
Fazla söze gerek var mı sizce? Bence hayır. Bir yerlere adam
seçerken, birilerine yetki verirken, kul hakkı söz konusu olduğunda, ceza ve
mükafat dağıtırken, acaba Hz. Ömer gibi kılı kırk yarabiliyor muyuz? Sözüm
elbette sadece yetkililere değil, herkese ama başta kendi nefsim olmak üzere
herkese."
Sayın Cumhurbaşkanı
Kıssadan hisse alıp adaletin tecellisi için İhlas Holdinge
el konulmalı ve Nuşirevan’dan daha az adil olunmadığını gösterilmesi gerekir.
Adalet için icraat bekliyoruz.
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?