Yarının Endişesi: Ölüm ve Kazanç
Veysi ERKEN Dr.
İnsanoğlu fıtratına uygun yaşamazsa hep yarının endişesine kapılır. Mal biriktirme hırsı ziyadeleşir.
Ayette; “Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. Lokmân-34”
Yarın için tedbir almak, rızkının peşinde çabalamak elbette gereklidir.
Helal rızık için çabalamak şarttır.
Endişesiz olarak çabalamak güzeldir.
Ama hayatımızı kazanca endekslemek kötüdür.
Onun için nerede ve ne zaman öleceğini bilmeyen insan “kazancı” değil, “ölüm”ü, “hesab”ı hayatının nirengi noktası haline getirmelidir.
Genelde ölüm, vadenin dolduğu aklımıza gelmez.
Hata öleni defnettikten sonra hemen kazanç derdine düşeriz Ölüm ve hesap verme anlamsızlaştırıldı, tıpkı hayatın anlamsızlaştırıldığı gibi.
Hâlbuki “ölüm” “hayat”ın bir mütemmim cüzü. Kaçınılmaz. Ama son değil, yeni bir hayatın başlangıcı.
Onun içindir ki, ölümü unutmamak ve vahyin dairesinde yaşayarak yarın için kazanma çabasına koşmak gerekir.
Bu gerçeklikten hareketle soruyorum.
“Ölüm” Hayatımızın Neresinde?
“Ölüm” hayatımızın neresinde sorusunun cevabını beraber okuyalım.
“Zihinlerimiz işgal altında.
Kırıma uğramış, Adeta bir soy kırım. Kelimelerimiz ve cümlelerimiz yok edildi. Hafızamız (hard disk) bize ait olmayanlarla dolduruldu.
Adeta yok edildik.
Kitabımız “Kur’an”ı ve onun uygulaması olan “sünnet”i kaybettik.
“Hikmet” yitik, “gönül” mahzun oldu. Akıl “önerme”siz kaldı. Yolunu şaşırdı, çıkmaz yollara saptı. Akıl şaştı, şaşırttı.
Çeviri kitabıyla, sinemasıyla, tiyatrosuyla, sanatçı denilen zerzevatla, yazar- bozarıyla, oyunuyla kaybettirildi “hikmet”imiz, işgal edildi “gönlümüz”
Kısaca her şey ve her araç kullanılarak zihinlerimiz işgal edilmiş, hafızamız mezbeleliğe dönüştürülmüş ve hayata ve ölüme bakışımız değiştirilmiştir. Hayat ve ölüm hikmeti gönlümüzden, aklımızdan, tefekkürümüzden çıkarılmıştır, ortadan kaldırılmıştır.
“Hayy” mıyız? “Mevta” mıyız?
Belli değil bu dünyada.
Dünyanın geçiciliğine vurgu yapıyordu ozanımız.
“İki Kapılı Bir Handa
Gidiyorum Gündüz Gece” diyordu Âşık Veysel.
Hayatımızın ve ölümümüzün bir anlamı vardı iki kapılı handa.
Kalıcı durak değildi bu han. “Ölüm” gerçeği bizi “diri” kılıyordu bu handa.
Zihnimiz işgal edildi.
Hayatımızın anlamı kaydı.
Artık ölüm bizim için bir yokluk. Uğrunda yaşayacağımız ve ölebileceğimiz bir “ ölüm” gerçeği, hayali ve gayesi de yok.
Ölümler bize bir şey anlatmıyor.
Geçmişimize bakalım “yaşatmak için ölümü göze alıyorduk”.
Dünyaya bunun için hükmediyorduk. Rabbulalemin bize bunun için “kudret” veriyordu.
Fütuhat müyesser oluyordu.
Gönülleri fethediyor ve ihya ediyorduk ölüme bakışımızla.
Ya şimdi.
“Hiçbir kimse Allah’ın izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. “Kim dünya menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse, ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. Âlî İmran 145” ayetinin anlamını kaybettik.
Sanki ölüm bizim elimizde. Bedenen yok olsak bile yok olmayacağımızın şuurunu kaybettik.
Evet, “Her canlı ölümü tadacak ve sonunda dönüp huzurumuza geleceksiniz. Ankebut-57” bedenen ölsek bile hesaba çekileceğimizin gerçeğini kaybettik.
Ölüm şeklini, zamanını ve yerini bile seçmeye kalkıştık şuursuzca.
“Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez; ama Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır. Lokman-34” hükmünü unuttuk.
Ölmeliydik şuursuzca.
Var mısınız hayatımızı “ölüm” gerçeği ile ihya etmeye, gönülleri fethetmeye ve başta kendimize olmak üzere dünyaya nizam vermeye. “Hiç kimse yarın ne elde edeceğini bilemez; hiç kimse nerede öleceğini bilemez” gerçeğini kavramaya.
Zihnimizi işgalden kurtarmaya, hafızamızı “Kur’an”la yenilemeye, “ölüm”ü anlamaya ve onunla hayatımızı diriltmeye
Bilelim ki, “ölüm”ü unutan “ölür”.
Selam ve Sabırla… 21.11.2025
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?