31 Ekim 2025 Cuma

Sahi Neden Düşmana Benzetildik

Sahi Neden Düşmana Benzetildik

Veysi ERKEN Dr.

Jöntürk ve ittihatçılar on yıl içinde devletimizi (Osmanlı) yerle yeksan ettiler. 1908-1918 sadece on yıl içinde devletimizin tarumar edilmesini sağladı ittihatçı çete.

Peki, sonra ne oldu?

Anadolu insanı İslam’a, sancağa, bayrağa, vatana, namusa sahip çıkmak için cihad meydanına revan oldu.

Anadolu düşmanlardan temizlendi, rejim değişikliği oldu.

Yeni rejimin adı Cumhuriyet.

Evet, Anadolu insanı savaşı kazandı kazanmasına da bütün değerleri kaybettirildi, kaybettirilmeye çalışıldı.

Düşmana benzetildi.

Halk sormaya başladı.

Sahi bizler mademki düşmana benzetilecektik ne diye savaştık.

Hem de kanun zoruyla düşmana benzetildik.

Kanunlarımız ithal.

Ticaret kanunu,

Borçlar kanunu,

Ceza kanunu,

Medeni(!) kanun vd.

Mademki yeni bir rejim idi neden kendi kanunlarımızı yapmadık da düşmanın kanunlarını benimsedik, millete dayattık.

Ya yaşayışımız.

Giyimden kuşama, yemek yeme tarzından sokakta yürüyüşümüze kadar ne ecnebilerin tarzları dayatıldı.

Camilerimiz, medreselerimiz, ilim irfan yuvalarımız niye tarumar edildi, satıldı, ahırlara, meyhanelere çevrildi.

Neden?

Neden?

Neden?

Artık cevabı doğru vermek mecburiyetindeyiz.

Hakikatler ortaya çıkarılmalı ve özümüze dönmeliyiz.

Bunu başaramazsak nesiller mahvolmaya ve millet yok olmaya devam edecek.

Merhum Osman Yüksel “Bir Nesli Nasıl Mahvettiler?” diye bir risale yazmıştı.

Milletimizin değerlerinden nasıl koparıldığını, yok edilmeye çalışıldığını ortaya koymuştu. Düşmana benzetilişimizi şöyle yazmıştı yıllar önce.

“Ey Türk Milleti!

Hiçbir partiye mensup olmayan müstakil bir arkadaşınız, kardeşiniz sıfatıyla sizlere bu hakikatleri bildirmeyi kendime milli, vatani bir vazife telakki ediyorum:

Ey Türk Milleti!

Şurası acı bir hakikattir ki: Milli Mücadelede zafer kazanıldıktan, binlerce şehit vatan uğruna, din ve iman uğruna, hilâl, istiklâl uğruna kara topraklara kefensiz gömüldükten sonra, C.H.Partisi tarafından bu ruha ihanet edilmiş, büyük iman cephelerinin sesi susturulmuştur.

Paris sokaklarında yetişenler, hukuku beşer beyannamesini ezbere bilenler, lâiklik ve inkılâpçılık perdesi altında yoksul Anadolu halkının imanını, vicdanını, hak ve hukukunu pervasızca çiğnediler. İklimlere ve kıtalara hükmeden, üç kıtada asırlarca dimdik duran ecdadımızı şurada burada, halkevlerinde türlü kılıklara sokarak tahkir ve tezlil ettiler.

Bizi måzimizden, bizi kökümüzden, bizi bizden ayırdılar. Ne kadar batırdılarsa, o kadar kurtardık. Ne kadar öldürdülerse o kadar yarattık dediler. Eski nesille, yeni nesil arasına nifaklar soktular. Babalarla çocukları birbirine düşman yaptılar. Mabutları ceplerinde, mâbudeleri yataklarında olan bu adamlar, kadınlara birdenbire, rastgele hürriyetler vererek aile müessesini kökünden sarstılar. Böylece komünizmin gelişeceği zemini kendi elleriyle hazırladılar.

Ruhların kaynaştığı, vicdanların tatmin bulduğu büyük iman merkezlerini kapattılar. Kanunlar çıkararak toplantıları yasak ettiler; cemaatleri dağıttılar. Bunların yerine iradelerin gevşediği sevki tabiilerin işlediği yerler, sinemalar, tiyatrolar, stadyumlar, randevu evleri, meyhaneler açtılar. Gençliğimizin galeyanını, heyecanını bu bataklıklara akıttılar. Ruhumuzu, ateşimizi söndürdüler. Bizi ölmeden evvel öldürdüler. Kendi prensiplerini dahi istismar ettiler. 6 oku 6 direk haline getirdiler; onunla apartmanlar yaptılar. Milleti, halkı, köylüyü düşünmediler. Doğru yoldan saptılar, hakka değil batıla taptılar.

Onlar kendilerini yarı ilâh sanıyorlardı. Yapanlar onlardı, yaratanlar onlardı! Partilerinden bahsederlerken şerefli partimiz diyorlardı. 10 yılda 15 milyon genç yaratmışlardı. O kadar ileri fikirli, o kadar ileri gidiyorlardı ki 400 yıllık mesafeyi 20 yıla sığdırmışlardı. Her şey onlarla başlıyordu. Şanlarla, şereflerle dolu koskoca Türk tarihi onlarca devri istibdat, kapkara Orta Çağdı.

Tam 27 yıl Tanrılar gibi konuştular, Firavunlar gibi saltanat sürdüler. Yediler, içtiler, kustular! Bol harcadılar, hususi vagonlar, yatlar, sürgün ettikleri padişahların saraylarında şahane hayatlar!.. Zevk, eğlence âlemleri.. Vur patlasın, çal oynasın! Her gün bayram.. Her gün seyran! Altta kalanın canı çıksın! Altta kalan milletti, halktı, köylü idi. Amma nutuklarda, afişlerde: "Köylü milletin efendisidir" diye yazılı idi. Halkı ve köylüyü efendimiz sensin, efendimiz sensin, diye diye soydular. Ne usandılar, ne utandılar, ne doydular... «Yurtta sulh, cihanda sulh» diye Ankara'da yan gelip yattılar. İşte bunlar böyleydi, böyle battılar!...

…….

Ey Türk Milleti!

Bugün sözde C.H.P. saflarında muhalefeti temsil edenler, dünkü diktatörlerin şakşakçı ve alkışçılarıydı. Bugün sana yanaşmak istiyenler, ayaklarına kadar gelenler, dün seni ayakaltı edenlerdi. Bugün, adaletten, hakkaniyetten, maneviyattan bahsedenler, dün senin imanını, vicdanını, hakkını, hukukunu alçakça çiğneyenlerdi Vatan ve millet cellâtlarını unutma ve affetme”

SERDENGEÇT! YIL:10 EYLÜL 1957 sayı 25”

Hâsılı kelam düşmana benzetilme ve yıkım durdurulamazsa yok oluş süreci daha da hızlanacak ve tarih denilen mezarlıkta yerimizi alacağız.

Ayetlerde;

“Bu böyle olmuştur; çünkü Allah, bir topluluğa lutfettiği nimetini, onlar kendilerini değiştirmedikçe değiştirmez ve Allah her şeyi işitip bilmektedir. Enfâl-53”

“Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. Ra’d -11

Evet.

 “Rabbin, kendilerine âyetlerimizi okuyan bir peygamberi memleketlerin ana merkezlerine göndermedikçe, memleketleri helâk edici değildir. Zaten biz, ancak halkı zalim olan memleketleri helâk etmişizdir. Kasas-59”

“Bir ülkeyi helâk etmek istediğimizde oranın şımarmış yöneticilerine (iyiye yönlendirici) emirler veririz; onlar ise orada günah işlemeye devam ederler, sonuçta o ülke helâke müstahak olur, biz de oranın altını üstüne getiririz. İsrâ-16” buyrulur.

Selam ve Sabırla… 31.10.2025

CHP’nin Zihniyeti İflah olur İslamlaşır mı?

CHP’nin Zihniyeti İflah olur İslamlaşır mı?

Veysi ERKEN Dr.

CHP zihniyeti ile ilgili ne zaman yazı yazsam münafıklaşanlar hemen itiraz ediyor.

“Kesin İnançlılar” isimli kitabı okumuş olsalardı “münafıklaşan”ların eskiden mensup oldukları düşünceye daha şedid bir şekilde saldırdıklarını öğreneceklerdi.

Evet.

Ben şahsen CHP zihniyetinin İslam’la İslamlaşabileceğini düşünmüyorum. Zira CHP zihniyeti ittihatçıların devamı olup din düşmanı değil İSLAM düşmanı olan bir zihniyettir.

Son rüşvet, iltimas, irtikâp, yolsuzluk, para kuleleri, casusluk, Siyonistlere şikâyet iddiaları bunun açık delilleridir.

CHP zihniyetlilerin işleri güçleri istismar ve münafıklaşanlar gibi toplumu İslami değerlerden uzaklaştırmadır.

İslam ile ilgili olan her şeyi tahrip etmedir.

Yalan, talan, itham, iftira, inkâr yöntemlerini bolca kullanan bir kitleye dönüşmüş bir CHP zihniyeti vardır.

Her şeye rağmen yanılmak isterim.

Keşke İslam ile İslamlaşabilseler.

Gerçekte İslam’la barışmak, İslami değerleri yaşamak gibi bir dertleri varsa icraatlarını bekliyoruz.

Mahalli yönetimlerde iktidarları vardır.

CHP yöneticileri vakit namazlarını camilerde kılsınlar, ramazanlarda zekât ve diğer yardımlarını çoğaltsınlar, camilerin ihya ve inşasında yer alsınlar, baloları, konserleri, heykel yapımlarını terk etsinler görelim.

Kısaca Başörtüsü dâhil bütün İslami değerleri yaşamaya çalışsınlar ki, tevbe ettiklerini, samimiyetle İslami yönelimlerinin olduğunu bilelim ve görelim.

Bu konuda çok yazı yazdım.

Şuna inanıyorum.

CHP zihniyeti İslam’la barışabilirse itham edildiği rüşvet, yolsuzluk, casusluk, tecavüz iddialarından kurtulur.

Zira İslam insanı her türlü fuhşiyattan, kötülükten uzak tutar. Ayette; “Kitaptan (Kur’an) sana vahyedilenleri oku, namazı itina ile kıl. Şüphesiz namaz hayâyızlıktan ve kötülüklerden men eder. Allah’ı anmak, emirlerini ifa etmek her şeyden önemlidir. Allah yaptıklarınızı bilir. Ankebût-45” buyrulur

Ve

“Muhakkak ki Allah, adaleti, iyiliği, akrabaya yardım etmeyi emreder, çirkin işleri, fenalık ve azgınlığı da yasaklar. O, düşünüp tutasınız diye size öğüt veriyor. Nahl- 90” emredilir.          

CHP zihniyeti iflah olur mu?

 Zannetmiyorum.

Yanılmak ve değişimin belirtilerini, delillerini görmek isteriz.

İşte meydan.

Unutulmamalıdır.

Açıklık ve aleniyet en doğru yoldur.

Selam ve Sabırla… 31.10.2025

 

 

30 Ekim 2025 Perşembe

Seyyanen Zam Beklentisi ve Gelir Makası açıklığı

Seyyanen Zam Beklentisi ve Gelir Makası açıklığı

Veysi ERKEN Dr.

Sayın Başkan

Bürokratlarını ve sizi desteklediğini zannettiğiniz basın ve mensuplarının çoğunun aleyhinize işleri yaptıklarını biliyorsunuz diye düşünüyorum.

Bilhassa yüzdelik zamlar ve seyyanen artış konusunda sabit ve düşük gelirlilerde hayal ve gönül kırıklığı oluşturmak için gece gündüz çaba harcadıklarını görüyoruz.

Bu durum yıllardır devam ediyor.

Son günlerde SEYYANEN ZAM konusu sıklıkla gündeme getirilerek hayal ve gönül kırıklığını arttırdıklarını görüyoruz.

Öncelikle bir beklenti oluşturuyorlar ve bu beklenti gerçekleşmeyince hayal ve gönül kırıklığı, kopuş artıyor.

Yıllardır memur emeklisinden esirgenen SEYYANEN ZAM tekrar sürülmeye başlandı ve güya 4A,4B ve 4C memur emeklisine seyyanen zam yapılacakmış havası estiriliyor bu şekilde gönül kırıklığı tamir edilemeyecek seviyeye yükseltilmeye çalışılıyor.

Aynı kırıklık memur maaşlarındaki yüzdelik artışlarla da oluşturulmuş ve çifter çifter maaşlarla katmerleşmiştir.

“Biri yer biri bakar kıyamet ondan kopar” sözünü tahakkuk ettirmek için bürokratlarınız ve sizi desteklediğinizi zannettiğini basın yayın kuruluşları ve elemanları ellerinden gelen çabayı sarf etmekten imtina etmiyorlar.

Bilhassa bu iki konuda tedbir almazsanız korkarım ki, ülkemizi Siyonistlere şikâyet eden, bilgilerimizi düşmana pazarlayanlar kazanacak.

Böyle bir durum hem Türkiye hem de İslam ve mazlum coğrafyaların felaketine yol açacak ve ülkemizdeki güzel gelişmeler baltalanacaktır.

Dün Vecihi Hürkuş, Nuri Demirağ, Nuri Killigil, Şakir Zümre, Necmettin Erbakan ve niceleri nasıl engellendilerse, yaptıkları nasıl berhava edildiyse bugün de aynı ihanet şebekesi Selçuk Bayraktarları ve Türkiye’yi engelleyeceklerdir.

Bunun için diyoruz ki dost görünen düşmanlardan uzak durunuz. Aldıkları kararları ve yazdıklarını iyilik ve doğruluk süzgecinden geçiriniz ki yanılmayasınız.

Hâsılı kelam.

Gündeme getirilen SEYYANEN ZAM konusunu kesin olarak çözünüz.

Ya SEYYANEN ZAMMIN verileceğini miktarını belirterek açıklayınız veya böyle bir zammın olmadığını topluma izah ediniz.

Beklentiler gönül kırıklığını arttırmaktan başka işe yaramamaktadır.

Bir de ücretliler, memurlar arasındaki gelir adaletsizliğini, ortadan kaldıracak, maaş makası açıklığını azaltacak, çifter çifter maaş düzenini bitirecek, emekli vekillerin çifter maaş almasını engelleyecek düzenlemeleri bir an önce yapmak gerekir.

İçten ve dıştan kuşatıldığımız bir durumdayız.

İhanet şebekeleri faaliyetlerini arttırmış vaziyetteyiz.

Ve bu durumda gönülleri birleştirecek, sizlere güveni arttıracak işler, eylemler yapılmadığı takdirde ülkemize ve insanımıza yazık olacak.

Allahın rızasını kazanabilmek için tembih ve gayret bizden.

Selam ve Sabırla… 30.10.2025

Siyonist Şeytanlar Asla Barıştan Yana Olmaz

Siyonist Şeytanlar Asla Barıştan Yana Olmaz

Veysi ERKEN Dr.

Siyonistlerle barış mümkün mü?

Asla.

Gazze’ye son saldırılar bile bunu ispat etmeye yeter.

Güya anlaşma imzalandı.

ABD, Türkiye, Katar, Mısır imza koydu.

Peki, Siyonistlerin kışlası saldırmaktan, katliamdan, vahşetten, soykırımdan uzak durdu mu?

Hayır.

Ve durmayacak.

Unutulmamalıdır ki Siyonist haçlı şeytanlar, vahşileri, katilleri asla insanlıktan, merhametten, barıştan yana olmazlar.

Siyonist şeytanlar insanlığa, merhamete, ahlaka, kısaca iyi ve güzel olan her şeye düşmandır.

Bunun için barıştan, huzurdan asla yana olmazlar.

Onlarla yapılan geçici anlaşmalar felaketi arttırmaktan, soykırımları çoğaltmaktan, onlara zaman kazandırmaktan başka bir işe yaramaz, yaramamıştır ve yaramayacaktır.

Anlaşmaların hemen akabinde katliamları, soykırımları devam etmiştir, etmektedir.

Bu durum tarih boyunca her coğrafyada sürmüş bir haldir.

Çok uzağa gitmeye gerek yoktur.

Asya, Amerika, Avrupa kıtalarındaki katliam ve soykırımlar ortadadır.

Filistin’de 1917 Balfour deklarasyonundan beri işlenen cinayetler bunun delilidir.

Daha yakın tarihlerden misal verecek olursak Oslo anlaşması, birkaç ay önceki anlaşmalar ve daha yeni Trump’un sözde barış için ileri sürdüğü şartların kabulünün akabindeki katliam.

Evet.

Siyonist haçlı zihniyeti “ayrık otu” gibidir ve asla barıştan yana değildir.

Şeytanidir ve hep yeni tuzaklar peşindedir.

Siyonistlerin temel amacı “insansız toprak, topraksız insan” hedefini gerçekleştirme, soykırımı devam ettirme ve işgalini genişletmedir.

Anlaşmaları bunun için yapar gibi davranırlar.

Haçlı seferlerinin başlatılmasından beri tarihi süreç boyunca bu durum böyle süregelmiştir.

Onun için Siyonistlerle asla barış olmaz. Barıştan yana niyetleri, düşünceleri ve eylemleri olamaz.

1917 Balfour deklarasyonu bu alçak zihniyetin hedefini ortaya bir kere daha koymuş idi.

1948 İsrail denilen kışlanın oluşturulmasından sonra da beri bunu bilenler milleti, ümmeti ve insan olanları uyardı, uyarıyor ve uyarmaya devam edecek.

Siyonistlerle asla barış olmaz.

Çünkü Siyonistler insan değildir. Vahşi katiller, soykırımcılar, şeytanlar sürüsüdür. Kendi ifadeleriyle “kuduz köpekler” gibi daimi olarak saldırgandırlar.

Binlerce, onbinlerce kişi Siyonistlerle barış olmaz diye uyardı.

Bunlardan biri Faris el-Huri’dir.

İşte vasiyeti.

*“Her Arab’a ve Her Müslüman’a…

Her Araba, Her Müslüman’a, ulusal alanda ve siyasette faaliyet yapan herkese nasihatimdir: Barışın türü ve boyutu ne olursa olsun, Yahudilerle barış olmaz.

Türü ne olursa olsun, konulacak başlık ne olursa olsun, Yahudilerle yapılacak herhangi bir barış Arap ulusunu ahmaklık, cehalet, geçici beklentiler mezbahasında feda etmektir.

Bu da işleyene uzun zamanlar boyunca bulaşıp kalacak bir ayıptır. Çünkü o, bu ulusun ve tüm maddi ve manevi güçlerinin ortadan kaldırılmasının kesin bir başlangıcı olacaktır.

Sonra Yahudilerle bir barış anlaşması, uluslar arası alanda, Arapları bunun gerçekleştirilmesinden dolayı ortaya çıkacak durumu korumakla sorumlu hale getirecektir. Bu onlara çalışma özgürlüklerini kaybettirir. Bu, gelecekte Filistin’i kurtarmak bir yana Araplığını koruma ümidi verecek bir iş yapmalarını bile zorlaştıracaktır.

Bazı sömürgeci devletlerin sandıkları gibi, sömürgeci çevrelerinin Yahudilerle barışın Ortadoğu’da güven ve barışı getireceğine ve Yahudilerin diğer bölgelerle ilgili isteklerinin önüne sınır çekeceğine dair söyleyip durduklarını kimse doğrulamasın. Çünkü Yahudiler kendilerine herhangi bir barış yapılmış olsa bile bu belgelerde Arap edebiyatına, İslam’ın ve Hıristiyanlığın ruhuna darbe vuracak bir takım ilkeler, görüşler, inançlar ve karakterler yayarak Arap ulusunu ortadan kaldırmak için başka yöntemlere başvuracaklardır. Bunlar zaman içinde onların Arap varlığına İslam ruhuna bir daha toparlanmaya imkân vermeyecek bir biçimde darbe vuracaktır.

Müslümanlar ve Araplar Yahudilerle anlaşmayı uygulamaya geçirme amacına yönelik her düşünceye en katı bir şekilde dirensinler. Durum asırlar ve nesiller boyu sabretmeyi gerektirse de sürekli net bir karşı duruşa hazır olsunlar.”*

Evet.

Bu vasiyet bugün de geçerlidir. Bizim tavsiyemiz bu yöndedir.

Trumpgillere kanılmamalıdır. Siyonistlerle barış mümkün değildir, Siyonist zihniyet tasfiye edilmelidir.

Müslüman ümmeti ve vicdanlı insanlar bu gerçeği esas alarak GAZZE, Doğu Türkistan, Gazzeliler, Uygurlar ve insanlık için bir şey yapmalı ve Siyonistlerin kışlaları olan İsrail’i birlikte tasfiyeye çalışmalıdır.

Selam ve Sabırla…30.10.2025

 

**Müslümanlar ve Filistin Davası, Ebu’l Hasen Al En-Nedvi, s.304-305, Asalet Yayınları, Kasım İstanbul-2023

 

 

 

29 Ekim 2025 Çarşamba

İstanbul Senin ve Etki Ajanlığı

İstanbul Senin ve Etki Ajanlığı

 

Veysi ERKEN Dr.

 

Osmanlı Devletinin çöküşünde İngiliz gizli Servisi’nin büyük etkisi olmuştur. Nitekim dönemin İngiliz Gizli servisinin başkanı Sir Walter Bullivant’ın  şu sözleri Osmanlı Devleti adına durumun vahametini göstermeye yeter;

“Her yandaki ajanlarımdan, yani Güney Rusya’da dilencilerden, Afgan At tüccarlarından, Türkmen tacirlerinden, Mekke yolundaki hacılardan, Kuzey Afrika’daki şeyhlerden, Karadeniz takalarındaki denizcilerden, koyun postu içindeki Moğollardan, Hint fakirlerinden, körfezdeki Yunan tüccarlarından ve şifre kullanan saygın konsoloslardan raporlar alıyorum” demiş.

İngiliz istihbaratının çalışmaları şu şekilde anlatılmaktadır.

“ İngiltere, İstihbarat Servisi'ni ( Intelligence Service ) seferber ederek, yalnız İstanbul' da değil, tüm Anadolu'daki örtülü faaliyetlerine mütarekeden sonra daha da ağırlık verdi ve çeşitli eylemlere girişti. İngiliz İstihbarat Servisi, İstanbul'da Padişah ve yönetim kadrosunun yakınına kadar sokulmayı başardı. Samsun'a ayak bastığı andan itibaren de Mustafa Kemal Paşa'yı yakın takibe aldı. Servis, Milli Mücadele'nin komuta merkezi olarak seçilen Ankara'da da Mustafa Kemal Paşa'nın çok yakın çevresine kadar yaklaşmayı başardı. Bakanlar Kurulu ( İcra Vekilleri Heyeti ), Genelkurmay Başkanlığı ( Erkan-ı Harbiye-i Umumiye Riyaseti ) ve Türkiye Büyük Millet Meclisi'nin gizli oturumlarında alınan en önemli, en gizli kararları ve devlet sırlarını bile ajanları vasıtasıyla ele geçirerek çok hızlı bir biçimde İngiliz Hükumeti'ne ulaştırmaktaydı..
   Osmanlı Devleti'nin yıkılışında ve İngiltere'nin ağına düşüşüne bu ülkenin gizli servis ajanlarının büyük etkisi olmuştur. İngiliz ajanları Osmanlı toprağını bir örümcek ağı gibi sarmışlar ve adeta yerin kulağı vardır anlayışına taş çıkartacak şekilde örgütlenmişlerdir. Bunları yaparken, her çeşit ajanlardan, örneğin özellikle çok iyi Türkçe bilen Rum, Ermeni, Musevi ve kimi gayrimüslimlerden, mevcut hükumetle arası iyi olmayan kişilerden, rejim muhaliflerinden, İngiliz yandaşlarından, çıkar düşkünlerinden, boşboğazlık yapan şarlatan politikacı ve yetkililerden, dikkatsizce davranarak ağzından söz kaçıran işgüzarlardan, özellikle o dönemin basın camiası içinde yer almış kişilerden ve Anadolu'da sözde geziye çıkan gezginlerden, dahası çevrede dolaşan ve bazen gerçek olabilen kimi söylentilerden de yararlanma yoluna gitmişlerdir. Tarihten Anekdotlar: 305 ) İNGİLİZ GİZLİ SERVİSİ İŞ BAŞINDA !..

Dün Osmanlının yıkılışında ajanlar rol oynadı da bugün Türkiye’nin yıkılması için ajanlar, muhbirler ve satılmışlar rol oynamıyor mu? Bilgilerimizi ve varlıklarımızı satmıyorlar mı?

Elbette fazlasıyla vardır.

Diyebiliriz ki, Medine döneminde nasıl ki, münafıklar “etki ajan”ları idiyse, haçlı seferlerinin ilkinden beri içimizde “etki ve yetki ajanları” söz konusu olmuştur.  Etki ajanı: fikri, kariyeri, pozisyonu ve kişiliği itibarıyla kişi ve toplumları etkileme, mevcut görüşlerinin güçlendirilmesi veya değiştirilmesini sağlayabilecek, tehkik-tahkiki yapılarak psikolojik harekâtta kendisinden yararlanmak amacıyla seçilen, angaje edilen, sevk ve idaresi servisçe yürütülen ajanlardır. https://eksisozluk.com/etki-ajani--1575224

Tanımdan anlaşılacağı üzere “Etki ajanları” içinde yer aldıkları kurum, kuruluş, devlet vs. için değil onları yetiştiren, yerleştiren ve besleyen “sahipleri” için çalışır.

Dün tapınakçı haşhaşi anlayışı nasıl ki “etki ajan”lığı görevini ifa etmişse günümüzde Siyonizm dininin mensupları olan “Fetöist”ler de aynı tarz faaliyeti ve ihaneti paralel yapılar oluşturarak yürütmüş ve yürütmeye devam etmektedir. Mustafa Güldağı “etki ajanlarını şu şekilde ifade eder.ETKİ AJANLARI FLOOD 1) Etki ajanları istihbarat servislerine ve uluslararası şirketlere çalışır. Etki ajanları;

Politikacı

İş adamı

Hoca

Sanatçı

Asker

Bürokrat

Siyasetçi

Akademisyen

Medya

Gazeteci

Yazar

Hukukçu gibi her alandan olurlar.

Hizmet ettiği güç adına yönlendirme yapar.

………………….

20) Bazen dini, seküler veya laik bir kurum ve yapının en başındaki etki ajanıdır. Bağlı olanlar bunu bilmez, liderleri ne derse ona uyarlar. İşte bu faciadır. Dolaylı yoldan binlerce, milyonlarca kişi farkına varmadan etki ajanına çevrilmiş olur. Ürpertici bir gerçek. https://twitter.com/mustafa_guldag/status/1311276624650940422

“İstanbul Senin” uygulaması adı altında yürütülen faaliyetler vahimdir.

Casusluk soruşturmasına dönüştürülmüştür.

Kısa sürede sonuçlanması gerekir.

İspatı halinde etki ve yetki ajanlığından idam cezası verilmelidir.

Zira ihanetin affı olamaz ve cezası ertelenemez.

Bilinmelidir ki, “etki ve yetki ajanları” kemirgenler sınıfındandır. İçine yerleştirildiği grubu, kurumu ve kavramlarını kemirmeye ve yok etmeye çalışır.

Hâsılı kelam.

İçimizde bolca “etki ajanları” olduğu gerçeğini unutmadan ve göz ardı etmeden hayatımızı İslamî çerçeve içinde kurgulamak mecburiyetindeyiz ki, hem fert, hem toplum hem de ümmet olarak huzur ve sükûn bulalım.

Her beşer ve beşeri faaliyet sorgulanmalıdır ki, etki ve yetki ajanlarının etkileri kırılsın, azalsın ve yok olsun.

Kişisel ve devlet bilgileri korunsun yabancıların eline geçmesin, teslim edilmesin.

Huzurda olmak için Allah’ın huzurunda kalalım, casuslara gereken cezayı verelim inşallah.

Selam ve Sabırla… 29.10.2025

 

 


İstanbul Senin? Kimin

İstanbul Senin? Kimin

Veysi ERKEN Dr.

Casusluk iddiası hafife alınacak, geçiştirilecek bir iddia değildir.

İspatı halinde vatana ihanet suçudur ve idamı gerektirir.

İddianın temelinde “İstanbul Senin” uygulaması adı altında 5 milyona yakın insanımızın bilgilerinin Amerika, İngiltere ve İsrail istihbaratına aktarıldığıdır.

Acaba “İstanbul Senin” adı bilerek mi konuldu?

“İstanbul Senin” denilirken İstanbul Amerika, İngiltere ve İsrail’in mi demek istendi.

Bu casusluktur.

İddia kısa zamanda sonuçlanmalı ve ispatı halinde idam cezası verilmelidir.

Bu soruşturma şu şekilde haberleştirildi.

“Casusluk soruşturması kapsamında tutuklanan Hüseyin Gün’ün dijital materyallerinde, İngiliz istihbaratıyla bağlantılı şüpheli temaslar, gizli çekilmiş siyasi fotoğraflar ve “Kara Hücre” kodlamaları ortaya çıkarıldı. İstanbul Senin uygulamasıyla ilgili ortaya çıkan gelişmeler ise endişeye sebep oldu.

Yapılan dijital incelemelerde; sivillerin erişemeyeceği askeri mühimmat ve silahlara ait fotoğraflar, israilde siyasi ve askeri aktörlere ait pasaport fotoğrafları, FETÖ ve PKK şüphelileri ile iletişim kayıtları, tespit edildi.

Ayrıca Gün’ün; Bazı konsolosluk çalışanları, yabancı istihbarat geçmişi bulunan kişiler, ile sürekli bağlantı kurduğu belirlendi.

Gün’ün temasları arasında bulunan Christopher Paul McGrath isimli İngiliz vatandaşının, geçmişte, İngiltere Teknik İstihbarat Servisi (GCHQ) içinde görev yaptığı, terörle mücadele, uyuşturucu kaçakçılığı ve karşı istihbarat operasyonlarında yer aldığı, Pakistan, Afganistan ve Kolombiya’da insan avı operasyonlarını yönlendirdiği, ortaya çıkarıldı.

McGrath’ın daha sonra özel sektöre geçerek siber güvenlik ve karşı casusluk faaliyetleri yürüten şirketlerde üst düzey görevler aldığı, Mayıs 2024’ten bu yana ise PRODAFT UK Limited adlı şirketin danışmanı olduğu tespit edildi.

Gün’ün telefonunda bulunan notlarda;

CONDOR – MI6 ajanı,

TOPAZ – FBI,

SUBLIME – Türkiye Cumhurbaşkanı,

POTUS – Donald Trump şeklinde kodlamalar yapıldığı görüldü.

WhatsApp yazışmalarında ise Gün’ün McGrath’a,“SUBLIME’ın İngiltere’deki faaliyetleri hakkında bilgi verebilirsen faydalı olur. Akşam S ile görüşmeden önce bizim için önemli istihbarat var mı?” şeklinde mesaj gönderdiği…”

İstanbullunun bütün bilgileri ''israil'' sunucularında iddiası - Doğruhaber

Bu iddia yenilir, yutulur, üstü örtülür, geçiştirilir değildir.

“Para kuleleri”, rüşvet ve yolsuzluk iddialarına benzemez.

Kısa sürede sonuçlandırılması ve gereğinin yapılması şarttır.

İddia sadece bir seçim için verilerin paylaşılmasından ibaret değildir.

Ortada bir milli güvenlik söz konusudur.

İfade edildiğine göre paylaşılan veriler sadece İstanbul’da oturanlarla ilgili değildir.

81 ilimizde ve yurt dışında oturanları da kapsamaktadır. Çünkü İstanbulda oturmayıp “İstanbul Kart” alanlar, 65 yaş üstü insanımız epey vardır?

Bunların bilgileri de aktarılmış demektir.

Vatan sathının tamamı söz konusudur.

Sahi “İstanbul Senin” derken İngiltere, Amerika ve İsrail mi kast edildi.

Balık yemeğinde mi kararlaştırıldı?

Selam ve Sabırla… 29.10.2025

 

28 Ekim 2025 Salı

Azim ve Hırs

Azim ve Hırs

Veysi ERKEN Dr.

“Sen (o zaman), sırf Allah'ın rahmetiyle onlara karşı yumuşak davrandın. Eğer kaba, katı yürekli olsaydın, onlar senin etrafından dağılıp giderlerdi. Artık onları sen bağışla, onlar için Allah'tan mağfiret dile. (Yapacağın) işlerde onlara da danış, bir kere de azmettin mi, artık Allah'a dayan. Muhakkak ki Allah kendine dayanıp güvenenleri sever. Âl-i İmrân-159”

Ayetten anlaşılacağı üzere Azim; çalışma, çabalama ve nasip deyip hakkına razı olmayı ifade eder. Dolayısıyla azimde gayret, cehd, sabır ve sonuçta tevekkül vardır.

Hırs kavramı ise aşırı arzu ve düşkülüğü ifade eder. Olumlu olabildiği gibi olumsuz yönünde olabilir. Şanım hakkı için size bir Resul geldi ki: kendinizden, gayet izzetli, zorlanmanız ona ağır geliyor, üstünüze hırs ile titriyor, mü'minlere Rauf, rahimdir. Tevb128” ayetinde ifade edildiği gibi HIRS olumlu bir arzu ve düşkünlüğü ifade ediyor.

Hırs genel anlamda olumsuz yönü dile getirilir ve azimden farklılaştırılır.

Hadislerde ise HIRS’ın iki yönü üzerinde durulmuş ve olumsuz hırstan kaçınılması istenmiştir.

Hırs, “Hadislerde hırsın yöneldiği amaca göre anlamının değiştiği görülür. Meselâ bazı hadislerde yöneticilik ihtirası taşıyanlar yerilir (Müsned, II, 148; Buhârî, “Aḥkâm”, 7; Müslim, “İmâre”, 14). “İnsanoğlu yaşlansa da onda iki şey, hırs ve haset hep genç kalır” meâlindeki hadiste (Müsned, III, 115, 119, 169) haset gibi hırs da aşağılayıcı bir anlamda kullanılmıştır.

Buna karşılık hayır yapma arzusunu hırs kelimesiyle ifade edip öven hadisler de vardır (meselâ bk. Buhârî, “Vekâlet”, 10; Müslim, “Ḳader”, 34; İbn Mâce, “Muḳaddime”, 10). Hatta iyilik peşinde koşan bir kişiye Hz. Peygamber, “Allah hırsını artırsın” diye dua etmiştir (Müsned, V, 39; Buhârî, “Eẕân”, 114; Ebû Dâvûd, “Ṣalât”, 100).HIRS - TDV İslâm Ansiklopedisi

Hâsılı kelam.

Azim olumlu yönü ifade ederken, hırs bir yönüyle olumsuz arzu ve helal- haram özelliğine bakılmadan bir şeye talip olmayı ihtiva eder. Azimle hareket, hırstan uzak durulması tavsiye edilir.

Mehmet Akif;

Âtiyi karanlık görerek azmi bırakmak…

Alçak bir ölüm varsa, eminim budur ancak.

Dünyada inanmam hani görsem de gözümle

İmanı olan kimse gebermez bu ölümle;

Ey dipdiri meyyit, !iki el bir baş içindir’

Davransana... Eller de senin, baş da senindir!” diyerek azmin gerekliliğini izah eder.

Selam ve Sabırla… 28.10.2025

Kayıp Coğrafyanın İzinde Doğu Türkistan Seyahatnamesi*

Kayıp Coğrafyanın İzinde Doğu Türkistan Seyahatnamesi*

Veysi ERKEN Dr.

Doğu Türkistan ata yurdumuz.

Anadolu’dan önce İslam’la şereflenen beldeler, bölgeler.

Kaşgar, Gulca, Turfan, Hoten, Urumçi, Yarkent, Buhara, Semerkand ve adını sayamadığımız ilim, irfan yuvalarını bağrında barındıran Türkistan coğrafyasının Doğusu.

Uygur Türklerinin binlerce yıllık yurtları.

Ana yurtları, değişmez yurtları.

Doğu Türkistan coğrafyası kaybediliyor, kaybettiriliyor Han Çinlileri tarafından.

Doğu Türkistan’da;

Soykırım,

Toplama kampları,

Köle işçilik,

Kan,

Gözyaşı,

Çığlık,

Acı,

İnanç, ibadet ve dolaşım yasağı,

Dünya ve aileler arasında koparılan iletişim,

Özlem, hasret,

Parçalanan aileler,

Ailelerinden binlerce kilometrelerce uzaklaştırılan bebekler,

Kardeş aile adı altında yaşatılan ahlaksızlıklar,

Uygurların topraklarına, evlerine el koymalar ve bunlara Çinlilerin yerleştirilmeleri,

Sürgünler ve daha nice zulümler var.

Bunlar kısa bir seyahatle yapılan tespitler.

Hoten’den, Urumçi’den, Yarkent’ten, Kaşgar’dan vahşet ve zulüm görüntüleri.

Evet.

Doğu Türkistan tamamen kaybedilmek ve yok olmak üzere.

Bu zulme ve soykırıma dünya sessiz.

Taha Kılınç yok edilmekte olan bir coğrafyayı resmetti “Kayıp Coğrafyanın izinde Doğu Türkistan Seyahatnamesi” isimli seyahat notlarında.

Zulme sessiz kalmak istemeyen, mazlumların sesini duymak ve duyurmak isteyenler bu tür çalışmaları okumaları ve seslerini yükseltmeleri şarttır, fazdır, gereklidir.

Unutmayalım çığlık “çığ”ı oluşturur ve zalimleri yok eder.

İnananlar, insan olanlar zulme sessiz kalmaz, kalamaz.

Gücü nispetinde mazlumların yanında yer alır, yardım eder, onlar için çığlığını yükseltir, gevşemez. Doğu Türkistanlıların çığlığını duyar.

“Gevşeklik göstermeyin, üzülmeyin; eğer inanmışsanız şüphesiz en üstün olan sizsiniz. Âl-i İmran-139” ayetinin ahkâmını yaşar ve zalimlerden yüz çevirir. “Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz! Hûd-113”

Zalimlerin yanında saf tutmamak için zalimleri bilmek gerekir.

Taha Kılınç “Kayıp Coğrafyanın izinde Doğu Türkistan Seyahatnamesi” isimli seyahat notlarında zalimleri ve zulümleri ifşa etti.

Özgürlüğün anlamını ve kıymetini bir kere daha insan olanlara hatırlatmaya çalıştır.

Bu kitabı ibret alınsın ve mazlumların sesi olmak için okunmalıdır.

Hayırlı ve bereketli okumalar.

Selam ve Sabırla…28.10.2025

 *Taha Kılınç, KAYIP COĞRAFYANIN İZİNDE Doğu Türkistan Seyahatnamesi, KETEBE yayınları, I. Baskı, Ekim 2025, İstanbul.

 

 

 

27 Ekim 2025 Pazartesi

Ankara’nın Halleri

Bir dostun şiiri. Serbest vezin ile yazılmış.  Umarım ki beğenirsiniz.

Ankara’nın Halleri

Ankara’nın Ahvâli perişandır

Suları çamurdandır çamurdan.

İsraf konserlerdendir konserden

Zamlar hızlıdandır hızlıdan

Tedbirler yavaştandır, yavaştan

Kalitesizlik mansurdan

Zamlar halkın sırtınadır, sırtına

Bunların hepsi CHP zihniyetinin afetlerindendir, afetlerinden

                                                          Caferoğlu