Aslında Herkes Dâhidir- Eğitimde Herkesi Aptallaştıran Sınav Sistemi
Veysi ERKEN Dr.
Geçenlerde bir karikatür gördüm. Maymun, fil, balık, eşek, koyun, inek yan yana dizilmiş sınava gireceklermiş. Sınavı yapacak kişi “adil bir sınav için herkes aynı sınava girmek zorunda. Lütfen ağaca tırmanın” diye komut veriyor.
İnsanı köleleştiren, kabiliyet, yetenek, zeka ve diğer bütün insani özelliklerini yok sayan bir anlayış. Karikatürün altında şöyle bir yorum yapılmış.“Aslında herkes dahidir. Ama siz kalkıp bir balığı, ağaca tırmanma yeteneğine göre yargılarsanız Balık tüm hayatını aptal olduğuna inanarak geçirir”
Sınavlarımız bu kadar “adil(!)”
Maalesef geçiş sınav sistemimiz bu kadar doğru(!) ve adil(!).
Üzülerek belirtmeliyim ki, bizdeki öğretim kademeleri arasındaki geçiş sınavı sistemi “dahi” olanları aptallaştırıyor.
Gerçekte “Öğrenim özgürlüğü, kişinin yapmak istediği bir meslek, sanat veya iş konusunda kazanmak istediği bilgi, tecrübe ve alışkanlık (tahsil) konusunda insan yapısı ve insanî müdahale ile değiştirilebilir herhangi bir tahdit veya kısıtlama altında olmaması durumu” olarak tarif edilir.
Esasında bizim medeniyetimizde öğrenme ve bilgi, beceri edinme hakkının çerçevesini “hududullah”ın belirlemesi gerekir. Ayette “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu?” hükmü vardır ve bilgi edinme hakkı hiçbir surette kısıtlanmaması gerekir.
Allah’ın yasaklamadığı bir alanı kısıtlamak zulümdür.
Maalesef ülkemizde kısıtlama her alanda olduğu gibi eğitim ve öğretimde had safhadadır. Bunu yüzlerce defa dile getirdim. Öğrenim özgürlüğü mücadelesini birey devlet bağlamında bir yazımda şöyle dile getirmiştim. “Genel olarak hak arayışı ile ilgili mücadele “yönetme gücü”nü elinde bulunduran “yapı” ile “birey” veya “gruplar” arasında meydana gelmektedir.
Genelde gücü elinde bulunduran ve “devlet” olarak adlandırılan kişi ve kurumlardan oluşan yapı, “ülke” denilen topraklar üzerinde yaşayan herkesi biçimlendirme hakkını kendinde görür. Özellikle yönetim gücünü elinde bulunduranlar oligarşik özellikte ise bu biçimlendirme hakkı daha şiddetli bir şekilde ortaya çıkar.
Birey –devlet ilişkilerinde insanı biçimlendirme isteği her konuda özellikle de bilgi edinme ve beceri geliştirme alanı olan “biçimsel eğitim süreci”nde daha fazla gündeme gelir. Hatta bu alan daha fazla gündemde tutulur ve âli menfaatler ileri sürülür. Özellikle iktidarlarının ebedi olmasını isteyen oligarşik yapılar “eğitim süreci” ile ilgili kısıtlamaları arttıracak kurallar koymakla meşguller. Gerçekte bu alanda ihdas edilen her kural özgürlüğü biraz daha ortadan kaldırmaktadır.
Üzülerek belirtmeliyiz ki, egemen güçlerin koyduğu kurallarla bireyin bilgi edinme ve beceri geliştirme özgürlüğünün kullanım alanını daralttığı halde zaman zaman insan hakları savunucuları bile -belki farkında olmadan- onları bir başka deyişle kural koymayı savunur durumda olabilmektedir.
Bilinmelidir ki, insanî olmayan yönetimlerde “yönetme gücü”nü eline geçirmiş olanlar, sahip oldukları gücü kaybetme korkusuyla fertlerin hak ve hürriyetlerini kısıtlamaktadır. Bu yönetimler dilediği alanda bilgi ve becerilerle donanmış bilgili ve becerikli ve tok insanı yönetemeyecekleri korkusuyla fertlerin, dolayısıyla toplumun haklarını kısıtlamayı, kendi zihniyetlerinin geleceğini garanti altına almak açısından bir hak olarak görmektedir.
Bütün şartlandırmalara rağmen, insanî yönetimlerin egemen olduğu ülkelerde yöneticilerde “halka rağmen” hüküm koyma cüreti olmadığından eğitim hak ve hürriyetlerinin ihlali daha azdır. Hak ihlalleri görülse bile, hukukun üstünlüğü ve toplumun denetimi sebebiyle kısa zamanda izale edilir ve sorumlular hakkında gereken hukukî işlemler yapılır.
İnsanî yönetimlerin olduğu ülkelerde yöneticiler insanlarını “cehalet”e ve “açlığa”sürüklemekle değil aksine fertlerin, toplumun huzur ve sükûn içinde kalkınmasına katkı sağlayacak bilgileri hür ortamda kazanma hakkının önündeki bütün engelleri kaldırmakla övünür.
Birey-devlet ilişkilerine insan hakları açısından bakıldığında, bireyin niteliklerini, hayatiyetini ve mutluluğunu devam ettirebilecek şekilde bilgi ve becerisini değiştirebilme, yani eğitilme hakkı ve talebi insanîdir, vazgeçilmez ve sınırsız olmalıdır.
Yine İnsan hakları bağlamında özgürlük taleplerinin hareket noktası, gölgelerin reddidir. Çünkü özgürlük; serbest davranabilmeyi, bir kayıt altında olmamayı ifade eder. Eğer fertlerin hareket alanı kayıt altına alınırsa; yani hürriyetleri kısıtlanırsa “hakkın” kullanılması mümkün olamaz.
Birey- devlet ilişkisine haklar ve özgürlükler boyutuyla bakıldığında hangi organizasyon tarafından yapılırsa yapılsın “tepeden inme” biçiminde gerçekleştirilen ve bireyin özgürlüğünü kısıtlayan her türlü düzenleme reddedilmelidir, çünkü tepeden inme düzenlemelerin bireyin bilgi edinme, beceri geliştirme ve değiştirebilme haklarının kısıtlanması veya yok edilmesi anlamına geldiğini herkes bilir. Dolayısıyla, özellikle insan hakları savunucuları bilgi edinme hakkının sınırlandırılmasını beraberinde getiren her ilke, kural ve uygulamanın karşısında durur.
Kısaca hak ve özgürlükler bağlamında hiçbir kurum ve kuruluş “biçimsel eğitim süreci” alanında bireyin bilgi edinmesini ve beceri geliştirmesini kısıtlayıcı kural ve ilkeyi koyamaz ve sınırlayamaz.
Sonuç olarak şunu söyleyebiliriz. İnsan, ancak hürriyet içinde eğitilme ve eğitme hakkını -ne ad altında olursa olsun, hiçbir engelle karşılaşmadan- kullanabildiği ortamlarda fikrini, zihnini ve becerisini geliştirir ve onları yaşayarak kendisinin ve içinde bulunduğu toplumun gelişmesine katkı sağlayabilir.”
Evet.
Herkesi aptallaştıran “adil(!) sınav”dan hemen vazgeçilmeli, birey dilediği alanda, dilediği zamanda ve meslekte kendini sınırsız ve geçiş sınavsız geliştirebilmeli, bilgi edinme ve beceri kazanma hakkını özgürce kullanabilmelidir.
Selam ve Sabırla…13.09.2023
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?