30 Nisan 2025 Çarşamba

Çürümüşlük Had Safhada

 Çürümüşlük Had Safhada

Veysi ERKEN Dr.

İslam’dan kopuş arttıkça “toplumdaki çürümüşlük, kokuşmuşluk ve tefessüh” o nispette artar.

Zamanla toplum yıkılır, dağılır ve tarihin sayfalarına gömülür.

Günümüzün Türkiye’si maalesef bu durumdadır ve yokluğa doğru hızla koşmaktadır.

Yapılan yollar, köprüler, İHA’lar, SİHA’lar ve diğer bütün hizmetler çürümüşlüğü durduracak durumda değildir.

Üzülsek de, kendimizi parçalasak da durum ortadadır.

Sadece İBB ile ilgili soruşturmalar, tutuklamalar, para kuleleri, gizli toplantılar ve emir alma yemekleriyle ilgili tutumlar, tavırlar çürümüşlüğün büyüklüğünü göstermeye yeterlidir.

Müslüman bildiklerimiz maalesef hırsızları, arsızları, ahlaksızları savunmada ön plana çıkmış, hırsızları savunmak için imza verir hale gelmiş vaziyettedir.

“Şüyuu vukuundan beter” deyimini duymayanımız yoktur herhalde. Denilmek istenen şudur. Bir kötülüğün dedikodu şeklinde yapılması ve yayılması, onun gerçekleşmesinden daha kötü ve zararlıdır.

Evet.

Dedikodusu bile çürütme sebebi olan davranışlar hüsn-ü kabul görüyor.

Milyar dolarların havada uçuştuğu dönem kutsanıyor, yıllık 5 milyon kira gideri bir memur için normal karşılanıyor, hırsızlar el üstünde tutuluyor.

560 milyarın hırsızlanması görmezlikten görülüyor rüşvet, irtikap, ülkeyi satma eylemlerinde bulunanlara destek yürüyüşleri yapılıyor.

Tabii ki, bu tür hadiseler, hırsızlıklar, rüşvetler, kayırmalar tek bir alanla sınırlı değil her alanda yaygınlık kazandığı biliniyor ve kutsanıyor.

Bu durum toplum denilen çınarı içten içe çürütmektedir.

Çürümüşlük bedenin tamamını  ve içini sarmış durumdadır.

Evet.

“Çınarı Deviren rüzgâr değil içindeki kurttur…” sözlü doğrudur. Devletler ve milletler de böyledir.

Milletler ve devletler “çınar“ ağacına benzer. Bilindiği üzere “çınar” uzun ömürlü ve fırtınalara, rüzgârlara, boranlara dayanıklıdır.

İçine kurt düştü mü ömrü kısalır, dayanıksız hale dönüşür ve en ufak rüzgâra dayanamaz hale gelir, yıkılır, devrilir.

Tarihi süreç içinde milletimizi, ümmetimizi ve devletlerimizi incelediğimizde bu gerçekle karşılaşırız.

İçimize “adaletsizlik”, “ahlaksızlık”, “kayırmacılık”,” rüşvet”, “yolsuzluk” kurtçukları düştüğü veya yerleştirildiği zaman “çınar ağacı”mızın çürüdüğünü, en ufak etkilere karşı dayanıksız hale geldiğini görüyoruz.

Kurtçuklar ve virüsler milletin niteliğini değiştirir. Güzel vasıfların ortadan kalkmasına ve nimetin kesilmesine yol açar. Ayetlere “Kişinin önünde ve arkasında Allah’ın emriyle onu kayıt ve koruma altına alan takipçiler vardır. Bir toplum kendisindekini değiştirmedikçe Allah onlarda bulunanı değiştirmez. Allah herhangi bir toplumun başına bir kötülük gelmesini diledi mi, artık onun geri çevrilmesi mümkün değildir. Onların Allah’tan başka yardımcıları da bulunmaz. Ra’d-11”

Ve.

“Bir toplum kendilerinde bulunan (iyi davranışlar)ı değiştirmedikçe, Allah onlara verdiği bir nimeti değiştirmez Enfal-53”

Üzülerek belirtmeliğim ki, içimize kurtçuklar ve virüsler yerleştirilmiş ve bu kurtçuklar hızla çoğalmakta olduğunu görüyoruz. Bilhassa fetö kurtçukları ve virüsleri devletin yapılanmasında, kamunun her alanında, belediyelerde varlıklarını korudukları anlaşılıyor. Bu kurtçuklar rüşveti, kayırmacılığı, yolsuzluğu yaymakla görevlerini ifa ettikleri anlaşılıyor.

Sonuç olarak ister "şüyu" ister “gerçek” olsun toplumun bütününde, adliyede, emniyette ve dahi bütün bürokraside olan habis urlar temizlenmez ve yok edilmezse maddi kalkınmamız işe yaramaz hale dönüşüp yıkılırız.

Toplumsal tefessüh kokusu burnu kapatmakla giderilemez.

Temizlik ve İslam’a rücu şart.

Selam ve Sabırla…30.04.2025

 

Kartallar Sınır Tanımaz

 Kartallar Sınır Tanımaz

Veysi ERKEN Dr.

Nihal Atsız kartalları

“Yırtıcılar az yaşar… Uzun sürmez doğanlık…

Her ışığın ardında gizlidir bir karanlık.

Adsız şansız olsa da, en büyük kahramanlık;

Göz kırpmadan saldırıp bir daha dönmemektir” diye tarif eder.

Ali Kafkasyalı “Kartallar Sınır Tanımaz” diye resmediyor “Koçakları”.

Sayın Devlet Bahçeli Kudüs’ün Bozkurtları göreve hazır diye aylar öncesinden bir hakikati dile getiriyordu

Hakikat şudur. Bahçeli, “Küresel vicdanın İsrail’e karşı baskısını artırması gerekmektedir. Durdurulması gereken terör devleti İsrail'dir” diye konuştu. … Bahçeli, “Gazze meselesi hem tarihen hem vicdanen hem ahlaken hem de dinen Türkiye'nin de meselesidir. Gazze düşerse son yurdumuzun etrafındaki kuşatma sertleşmekle kalmayacak, sık sık ifade ettiğim üzere, milli güvenlik tehditleri katlanacaktır. Eğer dirayetli ve teyakkuz halinde olamazsak, eğer öngörüyle ve stratejik bakışla hareket edemezsek, eğer yarının temellerini bugünden atamazsak, Gazze'de sahne alan vahşiliklerin tıpkısının aynısına vatanımızda da maruz kalmamız muhtemeldir” ifadelerini kullandı. https://www.yenisafak.com/gundem/gazze-turkiyenin-meselesidir-4622606 ve ilave ediyordu.

 “Kudüs Bozkurtları” Göreve hazır!

İsrail’in nihai hedefi Türkiye’dir!

Meselenin can alıcı noktası büyük İsrail devletinin kurulma projesidir.

Nil’den Fırat’a kadar sözde vaat edilmiş topraklara hâkimiyet kurmak, İsrail’in inanç bazlı ve tarihi arka planı olan bir hedefidir.

Bu hedefin nihai aşaması da Türkiye’dir.

Adına ister Gönüllü Kudüs Sevdalıları densin, isterse de Gönüllü Kudüs Bozkurtları, zulmün karşısındadır.

Nitekim kahramanlar ihtiyaç hâsıl olursa Zeytin Dağı’ndan Kudüs’e bakmasını, Gazze’deki bebekleri cesaretleriyle muhafaza etmesini bileceklerdir.

 Bu sözlerimden kim ne anlamak istiyorsa onu anlasın.

 İlk kıblemizin şerefini korumak yeri gelirse görevimizdir.

 Buna da hazırız." https://twitter.com/ibrahimkaragul/status/1732346620040122867

Evet.

Kartallar sınır tanımamalı, yırtıcılar devreye girmeli, İHA’lar, SİHA’lar kahramanlıklarını göstermeli Siyonist haçlıların, ABD’nin, İngiltere’nin, kışlaları olan İsrail’in tepelerini Ebabil Kuşları gibi siccini yağdırmalıdır.

Kan, gözyaşı, vahşet, işgal, katliam ateşi Gazze ile sınırlı kalmamıştır, dünyaya yayılmaktadır.

Lübnan, Yemen, Pakistan, Panama, Süveyş ve dünyanın her yerine yayılmaktadır.

Ateş ve vahşet söndürülmelidir.

Sınır tanımayan kartallar, Kudüs’ün Bozkurtları bu yangını, vahşeti, soykırımı, açlığı, susuzluğu durduracak güçtedir biiznillah.

Sınır tanımayan kartalların göğsü imanla doludur.

“İman varsa imkan vardır” anlayışında olup “hayat iman ve cihattan ibarettir”in şuurundadırlar.

Kartallar küresel Siyonist çeteyi durdurabilecek durumdadır.

“Nasrun minellah ve fethun karib” hakikatine iman etmişlerdir.

Unutulmamalıdır ki Siyonist haçlı ve evanjelik zihniyetinin asıl hedefi İslam ve mazlum coğrafyalarının “kalbi” ve “beyni” olan Türkiye’yi işgal ve yok etmektir. Bunun için diyoruz ki Gazze düşerse Türkiye işgal edilir.

Türkiye, İslam ülkeleri ve sömürüye maruz kalan bütün devletler bu gerçeği görmeli ve İsrail Terör örgütünün vahşetini, işgalini, katliamını durdurmalı ve yok etmelidir.

Acilen hem de çok acil bir şekilde İsrail terör örgütü sahipleriyle beraber cezalandırılmalıdır.

“Kalb” ve “Beyin” sağlam kalmalıdır ki ümmet denilen “vücut”  sıhhatli olsun.

Gazze’nin ve dünyanın düşmemesi için kahramanlar sahaya inmeli, İHA’lar, SİHA’lar uçurulmalı, her müminin ve Müslüman destek olmalı ve yöneticinin behemehâl imkân sağlaması gereklidir, şarttır ve farzdır.

Nerede hareket orada bereket vardır inşallah.

Kahraman kartallar havalanmalı, Siyonistlerin tepelerine inmelidir.

Selam ve Sabırla… 30.04.2025

 

29 Nisan 2025 Salı

Boykot Günlük Değil Daim Olmalıdır

 Boykot Günlük Değil Daim Olmalıdır

Veysi ERKEN Dr.

Gazze’dki soykırımı, talanı, tahribatı durdurmanın en etkili yolu Siyonist haçlıları temelli ve ebedi boykottur.

Bilhassa Siyonist Trump ve şürekası ABD’yi ve dünyanı ben yönetiyorum, istediğim yerlere çökerim, kanalları ele geçiririm, dünyanın tamamını ve yüzde beşini istiyorum dediği bir zamanda BOYKOTLa Siyonistleri durdurmak , ademiyete terk etmek insan olan herkes için farzdır, şarttır.

Boykota katılmayan kaçaktır.

Boykot arttırılmalıdır ki bütün dünyada Siyonistler diz çöksün.

Özetle Siyonistleri ve Zalimleri boykot daimi ve sürekli olmalıdır.

Geçici, günlük ve kısa süreli olmamalıdır.

Evet.

Taşı delen suyun kuvveti değil, damlaların sürekliliğidir” ifadesi ile diyorum ki, Gazze’de, Türkistan’da ve dünyanın bütün mazlum coğrafyalarındaki zulmü, vahşeti, katliamı ve soykırımı durdurmanın yolu onları, ABD’yi, İngiltere’yi ve tüm Siyonistleri, zalimleri sürekli ve sürdürülebilir bir boykotla cezalandırmakla mümkündür.

Bilinen bir gerçektir. 

Siyonist haçlıları ve zalimleri ademiyete, yokluğa terk etmek ancak boykotla mümkün olur. Zira Siyonistlerin ilahları mal, mülk, para, ticaret, zulüm, talan, işgal vs.dir.

İnsani olarak Siyonistleri daimi boykot şarttır. “Siyonist haçlı düşmanlarını, zalimleri ve onlara yardım edenleri boykot etmek İslam hukukuna göre bir zorunluluktur” ifadesini asla unutmayalım.

Var gücümüzle katliamcıları, soyguncuları, vahşileri, soykırımcıları sürekli, daimi ve sürdürülebilir şekilde, yöntemle boykot etmemiz farzdır, şarttır, fiili duadır.

Bir damla kadar da olsa her Müslüman’ın ve insanlığını yitirmemişlerin boykota katılması farzdır, şarttır ve fiili duadır.

Unutulmamalıdır ki, seller, tufanlar, denizler damlalardan oluşur ve sellerin etrafı yıktığı gibi boykot damlaları da zulmü, vahşeti, katliamı, işgali ve soykırımı yıkar geçer.

Dolayısıyla Mümin Müslüman ve insan olan olumsuzluğa, zalimlere, Siyonistlere, vahşilere karşı daim olarak Boykot şuuru”na sahip olması ve boykotu hayatında daimi kılması gerekir.

Allah insanlara “Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz! Hud-113”

Allah mü’min kullarından, zalimin, vahşinin, katilin her şeyini terk etmelerini istemektedir.

Zalimin yanında durmama mazluma kol kanat germeyi gerektirir.

Kör ve Sağır olmamanın işaretidir.

Sürekli boykot mazluma kol kanat germektir.

Bunun için zalimleri ve Siyonist haçlı zihniyetini sürekli “Boykot” etmeliyiz.

Hem de topyekûn ve daim olarak.

Bilinmelidir ki, Müslümanlarda ve dünya mazlumlarında böyle bir boykot şuuru olsa siyonist haçlı zihniyetinin ekonomisi ve düzenleri bir günde çöker. Hâkimiyetleri yerle yeksan olur.

Haydi boykota.

Sürekli, sürdürülebilir ve her araçla, yöntemle daimi boykota.

Her mekânda ve dünyanın her yerinde.

Hemen şimdi ve her zaman daimi boykot.

Selam ve Sabırla… 29.04.2025

 

Midyat Ah Midyat

 Midyat Ah Midyat

Veysi ERKEN Dr.

“Erken kalkan yol alır” diye bir söz vardır.

Maalesef erken kalkılmadığı gibi yatırımlar da kaplumbağa hızıyla ilerliyor.

Bilinen gerçektir bir mahallin kalkınması, refahının arttırılması için yol’a, okula, sanayiye ihtiyacı vardır.

206 Üniversitenin ülkemizde bulunduğu ve bunların bir kısmının ilçe merkezlerinde olduğu bir zaman diliminde MİDYAT’TA üniversite kurulmuş değildir.

Maalesef bu iş için gönüllü çabalayan da yoktur.

Adeta Midyat’ın ve Midyatlıların gündeminde yer almamaktadır.

İncelendiğinde görülecektir ki, Üniversitelerin kurulma sebeplerinin başında mahallinden yapılan talepler ve desteklerdir.

Dolayısıyla ÜNİVERSİTE konusu hak getire diyoruz.

Sadece üniversite konusu mu?

Değil elbette.

Bir türlü bitirilemeyen Midyat-Mardin, Midyat Batman, Midyat Cizre yolları.

Yol medeniyettir diye bir söz vardır.

Bu söze istinaden Midyat medeniyetten mahrum bırakılmaktadır.

Özellikle sanayi bölgeleri ve siteleri bir beldenin kalkınmasında en önemli itici faktörlerdendir.

Maalesef OSB konusunda doğru dürüst bir gelişme yok.

Bazı ilçelerimizde ikinci, üçüncü OSB’ler açılmış bile.

Kent konseyi gibi teşekküller ve STK’lardan ses seda yok.

Hasta hane yetersiz. Hastane’nin bölge hastanesine dönüştürülmesi gerekirken hiçbir faaliyet yok.

Kısaca Midyat ve Midyatlıların hak ettikleri yatırımlarda bırakın hızlanmayı, hız sıfırlandı denilebilir.

Her şeye rağmen umulur ki, Midyat STK’ları, Kent Konseyi ve Midyat’ı sevenler çaba sarf eder, ilgililere ve yetkililere talepleri ulaştırır ve gereği yapılır.

Ancak gördüğüm kadarıyla kibir abideleri ve STK’lar pek istekli değil, çabaları yok. Hatta göründüğü kadarıyla haklı taleplerin önünde takoz olanlar bile vardır.

Unutulmamalıdır ki, bu yatırımlar hem göçü azaltacak hem de istihdamı arttıracak yatırımlardır.

Midyat ve Midyatlılar yatırımları çoktan hak etmiştir.

Hâsılı kelam.

Gönül huzuru ile herkesi MİDYAT’TA yatırımların gerçekleştirilmesi için çaba harcamaya davet ediyorum.

Ve.

İnşallah.

“Midyat Türkiye’de Türkiye Midyat’ta” hayali gerçek olur.

Selam ve Sabırla…29.04.2025

 

Görmek İstemeyen Kadar Kör

 Görmek İstemeyen Kadar Kör

Veysi ERKEN Dr.

İbn-i Sina “Hiç kimse görmek istemeyen kadar KÖR, duymak istemeyen kadar SAĞIR olamaz” tespitinde bulunmuştur asırlar önce.

Maalesef insanların ekseriyeti “esfel” derekesine düşmüş/düşürülmüş vaziyettedir ve bilerek, isteyerek olup biteni görmezlikten gelmektedir.

Gazze’de, Doğu Türkistan’da ve dünyanın muhtelif bölgelerindeki sessizlik sağırlık vaziyettedir.

Arş-ı âlâya yükselen feryad ve figanlar duyulmamakta, parçalanmış cesetler görülmemektedir.

Nankörler, İslam’dan sapanlar, münkirler hayvan derekesindedirler. Ayette “İnkârcılara seslenenin durumu, bağırıp çağırmadan başka bir şey işitmeyen hayvana haykıran çobanın durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler; çünkü onlar düşünmezler. Bakara-171”

Hayvanlar gibi bağırtıdan başka bir şey işitmezler.

Bunlar her şeylerini kaybetmişlerdir, canlı ceset ve iki ayaklı, insan görünümlü şeytan mesabesindedirler.

Bunlar cehennemlik konumundadır. Ayette. “Andolsun biz, cinlerden ve insanlardan birçoğunu cehennem için yarattık. Bunların kalpleri vardır ama onlarla kavrayamazlar; gözleri vardır ama onlarla göremezler; kulakları vardır ama onlarla işitemezler. Onlar hayvanlar gibidir, hatta daha da şaşkındırlar. İşte asıl gafiller onlardır. A’râf-179”

Bunların sadece kalıbı insan şeklindedir.

Kalpleri olduğu halde olay ve olguları idrak edebilecek kalplere,  parçalanmış bedenleri, tahrip edilmiş memleketleri, yavruların, çocukların feryatlarını işitecek kulakları yoktur.

Hayvan gibidirler, hayvanlar gibi yaşarlar.

Hayatları yemek ile tuvalet arasından ibarettir.

Evet.

İbn-i Sina haklıdır. “Hiç kimse görmek istemeyen kadar KÖR, duymak istemeyen kadar SAĞIR olamaz”

Ve etrafımız KÖR ve SAĞIRlarla doludur.

Selam ve Sabırla… 29.04.2025

28 Nisan 2025 Pazartesi

Etki Ajanları Aramızda

 Etki Ajanları Aramızda

Veysi ERKEN

Asrın yıkımını, soykırımını yaşıyoruz Gazze’de.

Bu soykırım insan olan ve insan kalan herkesi sarsmıştır.

Adeta uyandırmıştır.

İçimizdeki “etki ajanları”, vatansızlar, hainler ve satılmışlar hariç.

 Milyonlarca insanın sarsıldığı, soykırıma uğratıldığı, evlerinin, çadırlarının yağmalandığı, harabeye çevrildiği bir yerden bahsediyoruz.

Bu yıkıma ve soykırıma rağmen “etki ajanları” ve fitneciler boş durmuyor. Gazzelileri ve İslam ümmetini kötülemeye devam ediyor.

Elbette devam edecekler ve boş durmayacaklardır. Zira tasmaları Siyonist haçlı zihniyetinin elindedir.

İslam ülkelerinin başı olan, olabilecek olan ülkemizi yok etme emelindedirler.

Kimi parti başkanı, kimi gazeteci, sanayici, tüccar, yazar vs. kılıklıdır.

Hemen hemen hepsi fondaş, hırsızların destekçileri ve beslemedir.

Olmayan olay ve olguları olmuş gibi göstererek fitne ve fücur oluşturmada mahirdir bu iblisler.

Gazze’lileri ve Gazze’yi kötülemekten geri durmazlar.

Gördüklerini çarpıtmaktan geri durmazlar. Olan ve olabilecek bütün iyilikleri ve güzellikleri kötülemekten geri durmazlar.

Ahlaksız, şerefsiz, namussuz ve iki ayaklı, insan kılıklı şeytanlar hükmündedirler.

Ülkemiz ne kadar harap olur, Gazze ne kadar talan edilir, soykırıma uğratılırsa o kadar sevinirler.

Kışkırtıcılık vazifesini ifa eden bu iki ayaklı şeytanlar, her alçaklığı kolaylıkla yapar, halkı galeyana getirmeye çalışır.

İsim vermeme gerek yok.

Sadece canlı yayınları izlemek, dedikoduları dinlemek ve yazılanları okumak yeterlidir.

Etki ajanları ülkemiz için bir güvenlik sorunudur.

Bunların kitlelerden tecrit edilmesi gerekir.

Bunlara bir de hırsızlar, gaspçılar ve şerefsizler ilave edilmiş.

Gün uyanık olma günüdür.

Gün etki ajanlarını teşhis ve tecrit günüdür.

Bizler iyilik, yardım ve hayırda yarışma ile mükellefiz.

Etki ajanlarını teşhis ve tecrit her müminin yapması gereken bir iyiliktir.

Gün birlik ve dayanışma günüdür.

Gün etki ajanlarının etkilerini kırma ve yok etme günüdür.

Gün etki ajanlarının partilerini, gazetelerini, imalatlarını, ürünlerini ve fitnelerini terk etme günüdür.

Etki ajanları Medine döneminden beri vardır.

Medine döneminde nasıl ki, münafıklar “etki ajan”ları idiyse, haçlı seferlerinin ilkinden beri içimizde “etki ajanları” söz konusu olmuştur. 

Etki ajanı: fikri, kariyeri, pozisyonu ve kişiliği itibarıyla kişi ve toplumları etkileme, mevcut görüşlerinin güçlendirilmesi veya değiştirilmesini sağlayabilecek, tahkik-tahkiki yapılarak psikolojik harekâtta kendisinden yararlanmak amacıyla seçilen, angaje edilen, sevk ve idaresi servisçe yürütülen ajanlardır. https://eksisozluk.com/etki-ajani--1575224

Tanımdan anlaşılacağı üzere “Etki ajanları” içinde yer aldıkları kurum, kuruluş, devlet vs. için değil onları yetiştiren, yerleştiren ve besleyen “sahipleri” için çalışır.

Dün tapınakçı haşhaşi anlayışı nasıl ki “etki ajan”lığı görevini ifa etmişse günümüzde Siyonizm dininin mensupları olan “Fetöist”ler de aynı tarz faaliyeti ve ihaneti paralel yapılar oluşturarak yürütmüş ve yürütmeye devam ettirmektedir.

Bilinmelidir ki, “etki ajanları” kemirgenler sınıfındandır. İçine yerleştirildiği grubu, kurumu ve kavramlarını kemirmeye ve yok etmeye çalışır.

Bilhassa dini hayatın, kurumların ve yapıların başında yer alanların marifetiyle oluşturulan tahribat yıkımlara sebebiyet verir.

En tipik misali topal molla, kesnizani, fetö tipi oluşumlar ve fetöistlerdir.

İslami cemaat adı altında tahrif ve tahrip etmedikleri İslamî bir kavram kalmadı denilebilir.

Buna rağmen ayakta duruyorsak Allahın taahhüdü iledir. “Hiç şüphe yok ki, Kur'ân'ı biz indirdik ve muhakkak ki onu, tahrif ile tebdîlden (değişikliğe uğramaktan) biz koruyacağız. Hicr-9”

Hâsılı kelam.

İçimizde bolca “etki ajanları” olduğu gerçeğini unutmadan ve göz ardı etmeden hayatımızı İslamî çerçeve içinde kurgulamak mecburiyetindeyiz ki, hem fert, hem toplum hem de ümmet olarak huzur ve sükûn bulalım, Gazze’yi ve Gazzelileri azad edebilelim.

Her beşer ve beşeri faaliyet sorgulanmalıdır ki, etki ajanlarının etkileri kırılsın, azalsın ve yok olsun.

Huzurda olmak için Allah’ın huzurunda kalalım inşallah.

Selam ve Sabırla…28.04.2025

 

Gül Adamlar (Koçaklar) Gitti

 Gül Adamlar (Koçaklar) Gitti

Veysi ERKEN Dr.

“Gül adamlar,

Çiy düştü güle damlar

El ele verip gitti,

O yiğit gül adamlar.”

“Kafkas Koçakları” kitabının sonu böyle bitiyor.

Kitap bir devrin hürriyet mücadelesini, Bolşevik katililerine, “satkın”lara, hainlere, satılmışlara, işbirlikçilere karşı yürütülen şanlı direnişi anlatıyor.

Bir zamanlar ülkemizde de “koçaklar” yiğit yürekliler, fedakâr önderler ve ahlakından bir şey kaybetmeyenler vardı.

Sahi ne oldu bizim “koçak”lara.

El ele verip gittiler mi?

Uçmağa mı vardılar.

Yoksa başkalaştılar mı?

Bir zamanlar ülkü devi olanlar bugün çakal ve tilki mi oldular.

Maalesef ülkü devi dediklerimizin ekseriyeti ülkülerini, gayeleri olan “İ’lay-ı Kelimetullah’ı” yitirdiler.

Sadece bedenleri değil, ruhları da yitikler, başkalaşanlar, Siyonist haçlı zihniyetine dönüşenler sınıfına dâhil oldular.

“Kafkas Koçakları” “Allah bir söz bir” diyerek el ele tutuşarak mücadelelerini sadakatle sürdürdüler ve ömürlerini ikmal ettiler.

Bizim koçakların da bir zamanlar davası, çağrısı vardı.

“Çağrımız İslâm’da dirilişedir” diye yeri göğü inletiyorlardı. Kanlarını feda etmekten çekinmiyorlardı İnançları için. “Kanımız aksa da zafer İslam’ın” diyorlardı ve gereğini yapıyorlardı.

Dün dünde kaldı.

“El”lerin sazını çalar oldular.

Söz de, saz da “el”lerin.

Bakışları, duruşları ve yaşayışları “el” oldu.

İnsan ve cin şeytanlarına ram oldular.

“Tasmalı”lar sınıfına dahi oldular.

Ülkenin hayrına olan ve olabilecek her şeye karşı çıkar oldular, kendilerini Jöntürk, ittihatçı denilen ihanet şebekesinin mirasçılarının ve torunlarının yanında konumlandırdılar, mevzilendirdiler.

Geçmişin koçaklarından “satkın”lar geri kaldı.

Her şeylerini satabilecek, satan vadilere doluştular.

Ne yâr ne de yer bıraktılar. Yol yürürken terk ettiler.

Şairin dediği gibi.

“Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
itler bile gülecek kimsesizliğimize

Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırası kaldı artık yanımda.”

Yanımızda “koçak” bildiklerimizin bir hatırası, geçmişleri kaldı.

Selam ve Sabırla…28.04.2025

 

 

 

 

27 Nisan 2025 Pazar

Gazze’nin Kadınları Kadar Erkek Olun

 “Gazze’nin Kadınları Kadar Erkek Olun”

Veysi ERKEN Dr.

Gazze’de her gün, her saat ve her dakikada katliam, soykırım devam ediyor.

Bilhassa yöneticiler sessiz, ümmet sessiz.

Özellikle yöneticilere “Gazze’nin Kadınları Kadar Erkek Olun” diye hitap ediliyor.

Evet, İslam dünyasında Gazze’nin kadınları kadar erkek olan yönetici, lider bulunmuyor.

Gazze’li kadınlar 8- 9 yaşlarındaki çocuklarıyla erkekler gibi Siyonist haçlı soykırımcılarına karşı savaşırken lider zannedilenler bir kenarda durup seyrediyor.

Endülüs Emevi sultanı gibi bile ağlamıyor.

Okuyanlar bilir. Son kale Gırnata düşerken sultan Ebu Abdullah hıçkırıklara boğulur. 2 Ocak 1492 günü annesi Ayşe sultan “ağla oğlum ağla... Erkekler gibi savaşmadın şimdi otur kadınlar gibi ağla' der.

Gazze’nin çocukları ve kadınları kadar erkek olamayan liderler Endülüs Sultanı gibi ağlama becerisini bile gösteremiyorlar.

Ayette “Bilin ki Allah kendi yolunda sağlam örülmüş bir duvar gibi kenetlenmiş saflar halinde çarpışanları sever. Saff-4” emredildiği halde saf halinde Siyonist haçlı katillerine karşı savaşmaktan acizdir lider denilenler.

Gazzeli kadınlar kadar olamıyorlar.

Ara sıra konuşurlar konuşmuş olmak için.

Ve Allah: Onlar toplu olarak sizinle savaşamazlar; ancak müstahkem kaleler içinde veya siperlerin arkasından korka korka savaşırlar. Kendi aralarındaki çatışmaları ise çok şiddetlidir. Sen onları dışarıdan birlik içinde sanırsın; hâlbuki kalpleri darmadağınıktır. Çünkü onlar, akıllarını kullanamayan bir güruhtur. Haşr-14” buyurduğu halde Siyonistlerin kokaklığını görmezler, Gazzeli kadınlar kadar erkek olmazlar.

Evet.

Korkak Siyonistler açıktan savaşamamaktadır.

Ancak çocukların, bebeklerin, mazlumların üzerine bombalar yağdırırlar.

İnsan değiller.

İnsan görünümlü şeytanlardır.

Maalesef bu şeytanlara karşı cihad eden lider yoktur.

Gazze’li kadınlar kadar erkek olan lider yoktur.

Mahmut Abbas, Sisi, Salma, Abdullah gibi hainler çoktur.

Bırakın Gazze’li kadınlar kadar erkek olmayı, Siyonistlerin köpeği olmayı tercih etmişlerdir.

Duamız, yakarışımız sanadır Allah’ım.

Bizleri bu uşaklardan kurtar ki, Gazzeli kadınlar kadar erkek olalım.

Selam ve Sabırla… 27.04.2025

Kâfirler Namaz Kılmaz

 “Kâfirler Namaz Kılmaz” 

Veysi ERKEN Dr.

Müslüman toplumumuzda Müslüman kılıklı ademler çoktur.

Bu sefillerden biri âlim ve fazıl birine “hocam namaz kılmayan kâfir olur mu? diye sorar.

İrfanıyla da maruf olan hocamız nefis bir cevap verir.

“Kâfirler namaz kılmaz”

Evet.

Kâfirler namaz kılmaz ama namaz kılanlarla alay etmek veya Îslamî olan her şeyi tahfif etmek için soru sorarlar.

Kendilerine cevap verildiğinde böyle cevap mı olur? diye münafıkça cevap vermekten geri durmazlar.

Benzer bir izahatı ellili yıllarda Celal hoca yapmıştı.

Ramazan ayında “kedi”nin su içtiğini gören hanımı Celal hocaya yakınır ve oruç ayı olduğu halde “kedi”nin su içtiğini söyler.

Celal hoca vaaz kürsüsünde cemaate hitaben bizim hanım çok saf

Ramazan ayında “kedi”nin su içmesinden yakındığını anlatarak hanımının saflığını şöyle açıklar.

Der ki, hanım hayvanların oruç tutmadıklarını bilmiyor.

Evet.

“Hayvanlar oruç tutmaz, namaz kılmaz”.

Bunun gibi “kâfirler namaz kılmaz”

Doğrudur.

Buna rağmen münafıklar, fasıklar, facirler, mücrimler İslam’a ve Müslümanlara olan kinlerinden dolayı böyle sorular sorarlar.

Bunlara anladıkları dilden cevap vermek farzdır, şarttır, gereklidir.

Cenaze namazlarını kılmamak, kabirlerinin üzerine durmamak ve törenlerine katılmamak her Müslüman için gereklidir.

Ayette “Onlardan ölen hiç kimsenin cenâze namazını kılma ve hakkında dua etmek maksadıyla kabrinin başında da durma. Çünkü onlar Allah ve Rasûlü’nü inkâr etmişler ve yoldan çıkmış kimseler olarak ölmüşlerdir. Tevbe-84” buyrulur ve bu emir gayet açıktır.

Dolayısıyla “kâfirler namaz kılmaz”, “hayvanlar oruç tutmaz” gerçeğinden hareketle hayatımızı kâfirlerden, münafıklardan, fasıklardan kısaca bu ahlaksız tiplerden ve eylemlerinden muhafaza etmek Müslüman duruşumuzun bir göstergesidir.  

Selam ve Sabırla… 27.04.2025

26 Nisan 2025 Cumartesi

Kanal İstanbul

 Kanal İstanbul

Veysi ERKEN Dr.

 

“Kanal İstanbul” çok gecikmiş bir projedir.

Dün olduğu gibi bugün de ihanet şebekesi faaliyette.

Yapılanları engelleme çabasında. Bu şebeke Türkiye’nin hayrına olabilecek her şeye karşı.

Siyonist haçlı efendilerinin tasmalı uşaklarıdır. Onların talebiyle havlarlar.

Bunu niye söylüyorum. Gayet açık. Yabancı haydutlar ve yerli görünümlü piyonları yapılan ve yapılmak istenen her şeye karşı ve engellemeler had safhada. ILISU barajının yapımını inceleyiniz veya gezi zekâlıların taleplerine bakınız yeter.

Sadece bu haberi okumak bile yapımın bir an önce gerçekleştirilmesine yal açması gerektiğine inanıyorum.

“Alman Deutsche Welle platformu, Türkiye karşıtlığıyla ve Türkiye aleyhtarı manüpülatif haberleri ile tanınıyor. Özellikle Türkiye'nin önemli projelerinin karşısında devamlı olarak Türkiye'nin karşısında yer alan haberlere imza atan DW, bu sefer de Kanal İstanbul'u hedef aldı. ………..DW'nin uyguladığı Türkiye karşıtlığı bir ilk olmadı. Daha önce de pek çok kez Türkiye'nin yapmaya hazırlandığı projelere karşı olumsuz yönde ses çıkartan Alman medya kuruluşu, Türkiye'nin yerli otomobili TOGG'a, İstanbul Havalimanı'na ve ülkede yapılan pek çok mega projeye karşı yönde oldukları görüşünü; gerek Türkçe gerek yabancı dillerdeki yayınlarında açıklamışlardı. https://bultenistanbul.com.tr/alman-dw-039-den-kanal-istanbul-karalamasi/150245/

Kanal İstanbul projesi için bütün imkânlar devreye sokulmalı, kazı bitirilmeli, köprü yapımları ihale edilmelidir.

Kazı ve yapım işlemlerine devlete ait, DSİ, Karayolları ve diğer birimlerin ekipmanları ile her yerden başlanmalıdır ki, biiznillah devamı gelsin ve proje bitirilsin.

Bilindiği üzere dün olduğu gibi bugün de aynı zihniyet, Türkiye’ye muhalefet olanlar “Kanal İstanbul” ve diğer büyük projelere karşı çıkıyor.

Merhum Özal bu yıkıcı zihniyeti çözmüş ve kendine bir ölçü geliştirmiş idi. Merhum Özal bunu şu şekilde formüle etmiş ve ölçü olarak ittihaz etmiş idi. “Ben bir icraat yapacağım zaman sol kafaların yazdıklarına bakarım. Eğer hiç sesleri çıkmıyorsa o projeyi yapmam, rafa kaldırırım. Yarısının sesi çıkmıyor, yarısının sesi çıkıyorsa o projeyi yeniler, öyle yaparım. Eğer bütün solcular projeyi engellemek için yaygara yapıyorsa hiç kimseyi dinlemem, o projeyi aynen yapar ve bitiririm. Çünkü o proje memleket için hayırlara vesiledir."

Ne kadar doğru bir tespit, zira ittihatçı zihniyetin içinde neş-u nema bulan CHP ve Şürekâsı, merhum Özal’ın ifadesiyle sol her güzel ve olumlu olan şeye karşıdır.

Zira efendileri de her şeye karşı.

CHP yerli olmayan dostlarının arzuları gereği her şeye karşıdır.

68 yılında Boğaz köprüsüne karşı çıkan yerli ve milli olmayan zihniyet bilhassa son on yıldır da bütün büyük projelere karşı çıkmış ve çıkmaya devam ediyor.

Bu sebeple diyorum ki, Kanal İstanbul projesinin hızına hız katılmalı ve bir an önce bitirilmelidir.

Diğer projelerde olduğu gibi.

Çanakkale köprüsü, İstanbul Hava limanı, İHAlar, Sihalar, tanklar vs.

Bu proje hem Türkiye’ye hem de bütün insanlığa hayırlı olacaktır inşallah.

Selam ve sabırla… 26.04.2025