14 Kasım 2025 Cuma

Ankara’yı Mansur Değil Yapay Zekâ Yönetsin

Ankara’yı Mansur Değil Yapay Zekâ Yönetsin

Veysi ERKEN Dr.

Jöntürk ve ittihatçıların varisi olan CHP zihniyeti asla halk için, millet için icraatta bulunmamış, halkı sevmemiş, halkı kendi değerlerine yabancılaştırmaya çalışmış bir zihniyettir.

Bunun sebebi temel anlayışları ve ilkeleridir.

“Halka rağmen halk için” ilkesi vazgeçilmezleridir.

Villalarda yaşarlar halka gecekonduyu çok görürler.

Dolayısıyla şu açıklama isabetlidir. “çok partili hayata geçtiğimizden beri demokrasi karşıtı “organize işler” CHP’den sorulur. Cuntaları destekleyen “organize milli irade sabotajları”nın adresi CHP’dir. Milletin sandıkta verdiği oyu hedef alan “organize demokrasi düşmanlığı” CHP siyaseti olarak markalaşmıştır. Bugün de Özgür Özel yönetimi milletin kaynaklarını “organize bir kötülükle” gasp edenlerin savunma merkezi haline gelmiştir. https://www.haber7.com/guncel/haber/3557029-omer-celikten-ozgur-ozele-sert-sozler-siyasi-navigasyon-problemi-yasiyor

Evet.

CHP zihniyeti halka düşmandır. Halkın düşüncesine, yaşayışına itibar etmez. Her şeyleri yapaydır, sun’idir, sanaldır.

Mansur’un yaklaşımı da bu gerçekliğin tekrarıdır.

Yapay zekâya soruların sorulmasını istiyormuş.

 “Kent merkezine daha fazla yol yapmak trafiği rahatlatır mı?”

Bu soruyu yapay zekâya sorun.

Lütfen yanıtını okuyun.

Gerçeği göreceksiniz!”

Mansur Yavaş’ın ‘yolsuz Ankara’ savunması pes dedirtti: İnanmıyorsanız yapay zekâya sorun! - Haber 7 GÜNCEL

Mansur yapay zekâya sorsa Ankara’da kimse yaşamazsa şehir susuz kalır mı?

Trafik akışı düzgün olur mu?

Alacağı cevap mutlaka şehir susuz kalma, trafik akışı düzgün olur.

Biz ise yapay zekâya değil millete, halka sorduk.

Ve cevabını aldık.

Mansur değil ANKARA’YI YAPAY ZEKÂ yönetsin cevabını aldık.

Yapay zekâ yol yapar, konser adı altında israf etmez, çamurlu suyu musluklardan akıtmaz.

Suya yüzde 3000 zam yapmaz.

Hıdırlık tepeye 2 milyar liraya kule dikip yarım bırakmaz.

Parkları çürütmez.

Halkın cevapları bu şekildedir.

Hâsılı kelam.

Mansur Yavaş hemen istifa etmeli. Konserlerdeki yolsuzlukların hesabını vermeli ve makamını yapay yöneticiye bırakmalıdır ki, Ankara yaşanabilir bir şehir olsun.

Selam ve Sabırla… 14.11.2025

TBMM Camisinde Hoparlörlerden Ezan Okunmaya Başlandı

TBMM Camisinde Hoparlörlerden Ezan Okunmaya Başlandı

Veysi ERKEN Dr.

TBMM Camisi 36 yıldır ibadete açıkmış. Ama bu camide hoparlörlerden ezan okunmazmış.

Gerçekten bu haberi okuyunca şaşırdım.

Haber şu. “Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde (TBMM) 36 yıldır faaliyette olan TBMM Camii Kompleksi’nde hoparlörden ezan okunmaması, uzun süredir milletvekilleri ve çalışanlar arasında rahatsızlığa neden oluyordu. HÜDA PAR Milletvekili Faruk Dinç’in girişimleriyle birlikte camide artık hoparlörden ezan okunmaya başlandı.

HÜDA PAR’lı vekilin girişimiyle 36 yıl sonra TBMM Camii’nde hoparlörden ezan sesleri yükseldi - Doğruhaber

Bu haberi okuyunca camiyi merak ettim. Meğerse caminin minaresi de yokmuş hem de mimarisi bizim mimarimizle de ilgisi yok.

Çin camilerine benziyor.

Kubbesiz ve minaresiz. Merak edenler araştırsın. Sadece şu haberin linkini vereyim yeter.  “kimi camiler, farklı mimarileriyle adeta göz kamaştırıyor. Coğrafi şartlar ile şekillenen, birkaç mimari üslubu barındıran ve suyun üzerine inşa edilen farklı tasarımlarda pek çok cami bulunuyor. Sıra dışı mimarileriyle göz kamaştıran camiler

TBMM camisinde minarenin yokluğu haber konusu da yapılmış yıllar önce. “Meclis kaynakları, “minare değil alemdi” dedikleri bu eklentinin kaldırılma gerekçesine ilişkin, “Caminin üzerinde bir alem var, ama çok küçük. O nedenle daha büyük bir alem dikilmesi istendi. Ancak dikilen bu alem de mimarisi nedeniyle çok hoş durmadı. O nedenle de, yerine daha güzel bir mimariye sahip bir alem hazırlanıp takılması için kaldırıldı” bilgisini verdiler. Minaresiz... Minareli... Minaresiz... - Son Dakika Haberleri

Acı veren bir durum.

Hâlbuki bizler arkasında Çil çil kubbeler, minareler, medreseler, minberler, mihraplar bırakan millettik. Merhum Necip Fazıl “Hani ardına çil çil kubbeler serpen ordu?” diye soruyordu. Acaba TBMM çil çil kubbeleri olan camiyi inşa edecek mi?

Minarelerinde ezan sesleri yükselecek mi?

Merhum Arif Nihat Asya duasıyla bitirelim bari.

Biz, kısık sesleriz...minareleri,
Sen, ezansız bırakma Allahım!
Ya çağır şurda bal yapanlarını,
Ya kovansız bırakma Allahım!
Mahyasızdır minareler... göğü de,
Kehkeşansız bırakma Allahım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allahım!
Bize güç ver... cihad meydanını,
Pehlivansız bırakma Allahım!
Kahraman bekleyen yığınlarını,
Kahramansız bırakma Allah'ım!
Bilelim hasma karşı koymasını,
Bizi cansız bırakma Allah'ım!
Yarının yollarında yılları da,
Ramazansız bırakma Allah'ım!
Ya dağıt kimsesiz kalan sürünü,
Ya çobansız bırakma Allah'ım!
Bizi sen sevgisiz, susuz, havasız
Ve vatansız bırakma Allah'ım!
Müslümanlıkla yoğrulan yurdu,
Müslümansız bırakma Allah'ım!

Allah’ım vekillerimize, meclisimize, yöneticilerimize minarelerinden ezanın arş-ı alaya yükselen, çil çil kubbeleri olan caminin inşasını nasip ve müyesser kıl.

Meclisimize kubbeli ve minareli camiyi nasip eyle.

Selam ve Sabırla… 14.11.2025

13 Kasım 2025 Perşembe

Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et

“Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.”

Veysi ERKEN Dr.

Zalim kardeşimize yardım etmemiz doğru mudur?

Elbette doğrudur.

Tabii ki, ölçü İslam ise.

Tabii ki, ölçü sünnet ise.

Zalim kardeşimize yardımın ölçüsü ve şekli sünnetle belirlenmiştir.

Resulullah şöyle buyurdu: “Zalim de olsa mazlum da olsa kardeşine yardım et.” Bunun üzerine birisi, “Ey Allah’ın Resulü! Eğer mazlum ise yardım ederim, ancak zalimse ona nasıl yardım edeceğim?” dedi. Resulullah buyurdu ki, “Onu zulmünden uzaklaştırırsın veya onun zulmüne engel olursun. İşte bu ona yapacağın yardımdır.” Buhari, İkrâh, 7

Ölçü ve şekil açık değil mi?

Gayet açık.

Bu bağlamda diyoruz ki Suudi Arabistan, Mısır, Birleşik Arap Emirlikleri, Ürdün, Azerbaycan, Türkmenistan, Özbekistan, Kazakistan’ın yöneticileri Sisi, Abdullah, Salman ve diğerleri bizim zalim kardeşlerimizse onların zulmünü ortadan kaldırmak ve engellemekle onlara yardım etmiş oluruz.

Maalesef göründüğü kadarıyla yöneticilerin ekseriyeti zalim de olsa kardeşimiz değil, Siyonist haçlı zihniyetinin elemanlarıdır.

Müslüman görünümlü münafık taifedir. Bunun için biz bunlara yardım edemiyor ve zulümlerine engel olamıyoruz.

Bunlar Allah’ın lanetine uğrayan tiplerdir.

Allah zalimleri, hainleri, müfsitleri, münafıkları sevmez.

İnsanların zulümden ve zalimlerden yüz çevirmesini, hak dine dönmelerini ister. Ayetlerde; ““De ki: “Ey insanlar! Eğer benim dinim hakkında şüpheniz varsa bilin ki sizin Allah’ı bırakıp da taptıklarınıza ben tapmam; ben ancak, sizin hayatınızı sona erdirecek olan Allah’a kulluk ederim. Bana müminlerden olmam emredildi. Ve yüzünü hak dine çevir, sakın müşriklerden olma! buyuruldu. Allah’ı bırakıp sana yararı da zararı da olmayan varlıklara tapma; bunu yaparsan, kuşkusuz kendine yazık edenlerden, zalim olursun.

Allah sana bir zarar verecek olursa, onu O’ndan başka giderecek yoktur. O senin hakkında bir iyilik dilerse onun lutfunu engelleyebilecek de yoktur. Bunu kullarından dilediğine nasip eder. Bağışlayan ve esirgeyen O’dur.  Yûnus 104-107” zalim olma hali ifade edilmektedir.

Zalim taife kardeşlerimiz olsa az da olsa vicdan, insaf ve iman sahibi olurlardı ve bunları zulümlerinden vazgeçirmek belki kolay olurdu.

Dolayısıyla ayetlerden anlaşılacağı üzere HAK dini olan İslam’dan yüz çevirmek, başka varlıklara, nesnelere tapınmak zulümdür, insanı zalim yapan davranışlardır.

Müslüman görünümlüler iflah olmayan zalimlerdir ve kardeşlerimiz değildir.

Zalim olanları inceleyiniz, hepsinin Allah’ın vahyinden kopuk olduklarını, hayatlarını “esfel”lik derekesinde geçirdiklerini ve bütün varlıklara eziyet etmekle meşgul olduklarını ve kardeşlerimiz dairesinde olmadıklarını görürsünüz.

Onun içindir ki sömürü, işkence, vahşet, soykırım yapan canilerin saflarında yer almakta ve desteklemektedirler.

.

Dileğimiz ve duamız zalim kardeşlerimize yardım edebilmek ve zulümlerini engelleyebilmektir.

Yâ Rabbulalemin bizleri zalim kardeşlerimizin zulümlerini engelleyebilecek feraseti, basireti ve kudreti ihsan eyle.

Âmin.

Selam ve Sabırla… 13.11.2025

Kâfirlerin Dini Var mı?

Kâfirlerin Dini Var mı?

Veysi ERKEN Dr.

Evet.

Kâfirlerin dini vardır.

Bunu ben söylemiyorum.

Müslüman olarak biz vahye inanırız ve kâfirlerin dini olduğu Kur’an’la, vahiyle sabittir.

 “De ki: "Ey Kâfirler!"  "Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk etmem."  "Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz." "Ben sizin kulluk ettiklerinize kulluk edecek değilim." "Siz de benim kulluk ettiğime kulluk edecek değilsiniz." "Sizin dininiz size, benim dinim de banadır."  Kâfirûn, 1-6”

Ayetler açık değil mi?

De ki: "Sizin dininiz size, benim dinim de banadır."  

Evet.

“Kuşkusuz Allah katında din İslâm’dır. Kitap verilenler, ancak kendilerine ilim geldikten sonradır ki, aralarındaki hak tanımazlık yüzünden ayrılığa düştüler. Allah’ın âyetlerini inkâr edenler bilmelidirler ki Allah’ın hesabı çok çabuktur. Âl-i İmrân-19” Ayet şu şekilde tefsir edilmektedir. “İslâmî anlayışa göre din, kısaca kişinin yaratılış amacına uygun bir hayat sürebilmesi ve bu amacı belirli bir disiplin içinde gerçekleştirebilmesi için kendisine yol gösteren kurallar bütününü ifade eder.

Din bir tarafın kutsal buyruk ve egemenliğine diğer tarafın uyum ve bağlılığına dayalı ilişkileri düzenleyen bir kurum olmakla beraber, bu âyet-i kerîmeden, Kur’an’a göre Allah katında dinin ve dindarlığın değer taşımasının iradî bir teslimiyet üzerine kurulu olması şartına bağlı olduğu anlaşılmaktadır. Bir başka anlatımla İslâmî telakkiye göre din, akıl sahiplerini kendi istek ve iradeleriyle hayra ve mutluluğa yönlendiren bir kurum, beşerin kendi seçimine dayalı fiillerini düzenleyen ilâhî bir kanundur.

Kur’an-ı Kerîm’de İslâm kelimesinin geçtiği ilk yer bu âyettir. İslâm’ın sözlük anlamı, “bağlanmak, itaat etmek, teslim olmak, esenlik ve barış içinde olmak”tır.

Terim olarak İslâm “Hz. Muhammed’in din adına bildirdiklerinin tamamını bütün varlığıyla benimsemek ve bunu ortaya koyan bir teslimiyet içinde olmak” demektir. Hz. Peygamber’in getirdiği hak dinin adı da İslâm’dır. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/%C3%82l-i%20%C4%B0mr%C3%A2n-suresi/312/19-ayet-tefsiri

İslam dininin tanımından da anlaşılacağı üzere “kâfir”ler ve gerçeğin üstünü örtenler vardır, dinleri ayrıdır.

Râgıb el-İsfahânî İslâm’ı, “kalpteki inancı dille ifade edip fiillerle gereğini yerine getirmek suretiyle Allah’a takdir ve hükmettiği her hususta boyun eğip teslimiyet göstermek” şeklinde tarif etmiş” https://islamansiklopedisi.org.tr/islam

Vahye ve sünnete mugayir söz ve fiiller küfür dairesindedir, ayrı bir dini ifade etmektedir.

Özetle gerçeğin üstünü örtmeye çalışan heva hevesine, heykellere, putlara, tapanlar, mabutlarını ceplerinde, mabudelerini yataklarında olanlar kâfirler topluluğudur ve ayrı dinleri vardır.

İslam anlayışını izah eden kâfirlerle ilgili bazı ayetler.

“Dinî gerçekleri inkâr eden ve kâfir olarak ölenlere gelince, işte Allah’ın, meleklerin ve bütün insanların lâneti onların üzerinedir. Bakara-161”

“İnkârcılara: “Allah’ın indirdiğine uyun” dendiği zaman: “Hayır! Biz, atalarımızdan gördüğümüze uyarız” derler. Peki, ya ataları aklını kullanamayan ve doğru yolu bulamayan kimseler ise! Bakara-170”

“Allah’ın dâveti karşısındaki tavırları itibariyle kâfirlerin hâli, tıpkı çobanın çağrısını duyduğu halde, bu sözleri mânasız bir ses ve gürültü olarak algılayan sürünün durumuna benzer. Onlar sağır, dilsiz ve kördürler. Çünkü akıllarını kullanmazlar. Bakara-171”

“Ey iman edenler! Kendi din kardeşlerinizden başkasını dost ve sırdaş edinmeyin. Çünkü onlar size ellerinden gelen kötülüğü yapmaktan geri durmaz; her zaman sıkıntıya düşmenizi isterler. Baksanıza, size olan şiddetli öfkeleri ağızlarından taşıyor. Kalplerinde gizledikleri kin ve düşmanlık ise daha korkunçtur. Eğer aklınızı kullanıp gereğince davranırsanız, size âyetlerimizi kesin bir şekilde açıklamış bulunuyoruz. Âl-i İmrân-108”

Ey iman edenler! Eğer kâfirlere uyarsanız, sizi topuklarınızın üzerinde gerisin geri küfre döndürürler de, büsbütün hüsrana uğrar, eli boş dönersiniz. Âl-i İmrân-149

Selam ve Sabırla… 13.11.2025

 

12 Kasım 2025 Çarşamba

Doğum Oranında Felaketi Yaşıyoruz

Doğum Oranında Felaketi Yaşıyoruz

Veysi ERKEN Dr

Bu ifade Cumhurbaşkanına aittir

Doğru bir ifadedir

Ama Devletin bütün icraatları doğum oranındaki felaketi arttırmak için gerçekleştiriliyor, intihar meşrulaştırılıyor.

Erdoğan; “Nüfus artış hızında şu anda maalesef 1,7’deyiz. Bu bir intihardır. Bunu çözmemiz lazım. Türkiye’nin nüfus artış hızının böyle bir konuma gelmesi hazmedilemez.” 

Cumhurbaşkanı Erdoğan: Nüfus artış hızında şu anda 1,7’deyiz, bu bir intihardır - Güncel Son Dakika Haberleri

"Türkiye'nin doğurganlık hızı tarihimizde ilk kez 1,48'e gerilemiş durumda. Bu, bir felaket. Bu rakam, kritik eşik olan 2,1'in çok altında bir seviyedir. İster iktidar ister muhalefet olsun hiç kimse buna kayıtsız kalamaz.” Erdoğan'dan doğurganlık çıkışı: Bu bir felâket! haberi - BorsaninGündemi.com

Erdoğan doğru söylüyor ve herkes kayıtsız.

Sadece kayıtsız kalmıyor, kadını “ev”den uzaklaştıracak her icraat yapılıyor.

Bakan Vedat Işıkhan’ın şu açıklaması bile kadının nasıl uzaklaştırılmaya çalışıldığını, başkasına kölelik yapsın diye iş sahasına sürüldüğünü ve doğurganlık oranının felakete nasıl sürüklendiğini göstermeye yeter.

Işıkhan; “bu yıl şubat ayında uygulamaya başladıkları İşgücü Uyum Programı'nın bir parçası olan İŞKUR Gençlik Programı'ndan yararlanan öğrencilerin yüzde 61'ini ise kadınların oluşturduğunu, program boyunca "Kadın İstihdamı İçin Pozitif Ayrımcılık Projesi" ve "Her Meslekte Kadın Eli Projesi" gibi çeşitli projelerle bu süreci daha aktif ve daha verimli hale getirdiklerini anlattı.

Bakan Işıkhan, bu rakamların sadece bir projenin sonucunu değil, aynı zamanda ülkede çalışan ve üreten insan kaynağı potansiyelinin büyüklüğünü, ayrıca kadınların azmini, kararlılığını ve yeteneklerini gösterdiğini ifade etti.”

Kadın istihdamında 2 yılda rekor artış... Bakan Işıkhan: Türkiye'nin kalkınma gücüdür

Evet.

Türkiye’de uygulanan bütün projeler ailenin dağıtılması, doğurganlık oranının azaltılması, kadının evden uzaklaştırılması ve Türkiye’nin yok edilmesi üzerine kuruludur.

Türkiye’de “aile” maalesef çökertildi. Çökertme ve yok etme projeleri kararlılıkla sürdürülüyor.

Aile’yi ihya ve inşa edilmek isteniyormuş?

Samimiyet var mı?

Zannetmiyorum.

Samimiyet varsa bize, aile düzenimize aykırı olan, ailemizi yok eden bütün mevzuatın, kanunların, tüzüklerin, yönetmeliklerin ortadan kaldırılması gerekir.

Kadını “ev”de “ev hanı” yapmakla mümkündür.

“Aile yılı” ilan edilmekle “aile” kurtarılmaz.

Emekliler yılı emeklileri kurtarmadığı gibi “aile yılı”da aileyi ihya ve inşa etmez.

“Aile”yi ihya ve inşa ederek vatanı kurtarmak isteyenlerin yapması gerekenlerin başında mevzuat değişikliği ve “ev hanımlığı”na bakışlarını değişmesidir.

“Ev hanımlığı” “ev hanlığı” olduğu gerçeği tescil edilmeli ve uygun düzenlemeler yapılmalıdır.

Bunun için diyorum ki, “Ev Hanlığı”na dönüş şarttır.

“Ev hanı” olana en yüksek memur maaşı kadar maaş verilmeli ve her türlü imkân tanınmalıdır ki, evler devlete dönüşsün. Nesillerimizin muhafazası için çocuk sayımız artsın.

Hanımlık anlamını bulsun.

“Ev Hanı” olan anamız, bacımız, hanımımız ve kızlarımız sosyal (içtimaî) vazifelerini kâmilen yerine getirebilsin.

“Ev Hanlığı” kadını hayattan koparmak değildir. Bilakis hayatın kuşatılmasını ve yönetilmesini sağlar.

“El”lerin işini değil kendi “devlet”inin işini yönetmesini sağlar.

“Ev Hanı”  ve çok çocuklu olanlara maaş bağlanması için seferberlik ilan etmelidir.

Bu yeniden İslamlaşma ve insanlaşma için elzemdir.

Kadın evine dönmeli, evini yuva ve devlet yapmalıdır. Devletinin “hanı” olmalıdır.

Kadın evden ihraç edilince ne oldu peki, Daha önce şöyle ifade etmiştim.

“Kadın "hatun", Ana veya bacı idi evlerde.

 Evi ev yapandı "hatun".

 Devletin başında "han" yanı başında ” hatun” olurdu.

 Hatun ev denilen devletten ihraç edilince devlet küçüldü ve  yıkıldı. Büyük aile denilirdi "han"e, dağıtıldı çekirdek aile oldu   Dayanışma ve yardımlaşma içinde olan hatunlar işini yapamaz hale getirildi.

Mutluydu “hatun” ve ev denilen devlet.

Önce işten sonra evden koparıldı.

Evle ilgili işler angarya diye öğretildi, sonra evden ihraç için özgürlükten bahsedildi. Güya dışarıda özgürce çalışacaktı.

Elin işinde.

Devlet iş bölümü ve iş birliğini gerektiriyordu hâlbuki.

Ne yapıldı.

Bütün görevler yüklenildi kadının sırtına.

Hatunluğu bitirildi.

Ev denilen devletin bütçesi sarsıldı.

Güya kadın çalışırsa bütçeye katkı sağlayacaktı.

Ne gezer.

Çocuk kreşe, ebeveyn yaşlılar mekânına, maaşın yarısı kıyafete ve tezyin malzemelerine, ulaşıma vs.

Yıkım sadece maddi değil, asıl yıkım maneviyatta ve hissiyatta oldu, aile dağıldı.

Han ve hatun birbirine tahammül edemez oldu kadın evden ihraç edilince.

 Ana sevgisi ve şefkati yerine kreş sevgisi yer almış. Ana gibi yar Bağdat gibi diyar olmaz deniliyordu. Ana yâr olmaktan uzaklaştırıldı. 

Evin temel direği idi hatun Ana. Hatun evden uzaklaştırılınca ev yıkıldı. Hane çöktü.

Velhasıl ev devlet olmaktan çıkmış konaklama alanına dönmüş.

Sadece konaklama ve geçici mesken yerine dönüşen evlerden huzur, bereket, saadet ve merhamet de firar etmiş.

 Kadın evden ihraç edilince firar emri hak olarak vacip oldu.

 Ne diyelim.

 Paranın, makamın, şehvetin, bedenin ve şöhretin ilahlaştırıldığı, ruhun ve hissiyatın terk edildiği/ettirildiği bir düzende evi “devlet”leştirmek ve “hane”ye çevirmek mümkün mü?

Kadın “hatun”, ana, yâr ve bacı olur mu?

Zor.

Çarkın dişlileri ve işleyiş kuralları kırılır mı?

Bilemem.

Ama ümidimi kaybetmiyorum.

Yol göstermeye çalışıyorum. Ev hanımıza en yüksek memur maaşı bağlanmalı, çocuk sayısı arttıkça destek çoğaltılmalı vailevi yapımızı bozan mevzuat yok edilmelidir.

Rabbulalemin “vela teknatu…” diyor.

Gayret bizden Tevfik Allah’tandır”

Hâsılı kelam hem “ev” denilen devleti hem de devlet denilen yapıyı muhafaza edebilmek için “Ev Hanlığı” maaş ile desteklenmelidir. Bu ahlaki, insani ve İslami bir vazifedir.

Selam ve Sabırla… 12.11.2025

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti

Veysi ERKEN Dr.

Bugün Doğu Türkistan İslâm Cumhuriyetinin kuruluş yıl dönümü.

Türkistan coğrafyasında Müslüman Türklerin Çinliler ve Ruslarla savaşları yüzyıllardır devam ediyor.

Kazakistan, Kırgızistan, Tacikistan, Türkmenistan, Özbekistan, Afganistan, Azerbaycan, Doğu Türkistan, Kafkanistan ve irili ufaklı özerke bölgeler asırlardır savaş alanı olmuş ve olmaya devam ediyor.

Günümüzde özellikle Doğu Türkistan bölgesinde kan, gözyaşı, zulüm, işkence ve soykırım bütün şiddeti ve vahşetiyle sürdürülüyor. Dünya sessiz bir şekilde, gözlerini kapatmış vaziyette duruyor.

Savaşları önlemek ve huzuru sağlamakla görevli olduğu varsayılan Birleşmiş Milletler Teşkilatı denilen yapı tam bir “Bir LEŞ miş m İLLETLER”  cesedi olarak Siyonistlere hizmet ediyor.

Evet.

Dünyanın bakar körlüğünün devam ettiği zaman diliminde “Doğu Türkistan Cumhuriyeti” 12 Kasım gününde ilan edilmişti.

12 Kasım 1933 ve 12 Kasım 1944 tarihlerinde Doğu Türkistan coğrafyasında soykırımcılara karşı mücadele İslam Cumhuriyetinin ilanı ile taçlandırılmıştı.

Ama dünyanın körlüğü ve zalimleri alkışlaması nedeniyle özgürlük ve bağımsızlık kısa sürdü..

“12 Kasım 1933 Doğu Türkistan İslam Cumhuriyetinin ve tekrar yine 12 Kasım 1944 Doğu Türkistan Cumhuriyetinin Kuruluşunun yıl dönümü ve bu çifte cumhuriyetimiz Doğu Türkistan Bağımsızlık hareketinin meşruiyetini ve haklılığını ispatlayan yegâne tapusudur.

Kaşgar'da 12 Kasım 1933'te kurulup yıkılan cumhuriyetimiz tekrar 12 Kasım 1944 de Gulca'da kurulmuştur ve tekrar Rus ve Çin işbirliği ile 1949 da Çin işgaline geçmiştir. 12 KASIM 1933 VE 1944'DE KURULAN DOĞU TÜRKİSTAN CUMHURİYETLERİ

Doğu Türkistan İslam Cumhuriyeti tapusu sahiplerine iade edilmelidir, edilecektir inşallah.

Unutulmamalıdır ki özgürlük ve bağımsızlık mücadele olmadan kazanılmaz, tapusu iade edilmez. Bağımsızlık bir ve bütün  olarak mücadele ile mümkün olur.

“Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size ayetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız. Âl-i İmrân- 103” ayetinin emri bunu gerektirir.

Bu ayetin emrine sarılanların sayesinde Türkistan İslam ile ilk şereflenen coğrafyalardan biridir. Bilhassa Talas savaşından sonra İslam hızlı bir şekilde intişar etti.

Atalarımız ile birlikte her kavim ve kabileden insan fevc fevc İslam’la şereflendiler.

Sonra Kur’an'dan ve sünnetten uzaklaştılar kavim ve kabileler, birbirlerini yok etmeye çalıştılar ve böylece hem hâkimiyetlerini hem de medeniyetlerini kaybettiler.

İlim irfan mekânları olan Buhara, Semerkand, Kaşgar, Kandahar, Belh, Tirmiz ve bütün şehirler ve yerler harab ve turab edildi iç kavgalar ile.

Tabii ki, yüzyıllar boyunca zulümler ve katliam da devam etti ve ediyor.

Kâh Çin işgali, kâh Rus bu durumdan faydalandı. İslam ile ihya olan gönüller, kalpler ve bedenler imha edildi, coğrafya talan edildi ve ediliyor.

Doğu Türkistan’da İşgal ve imha hareketleri hiç bitmedi. Rus ve Çinlilerin yanına İngilizler, Amerikalılar, Fransızlar, Almanlar ve şürekâları, iltisaklıları ve piyonları olan bütün yamyamlar katıldı.

Her şeye rağmen Müslümanlar hep var oldu coğrafyada bütün zulümlere ve katliamlara rağmen. Ama Müslümanlar da düşman itlerinin fitneleriyle birbirine hep silah çektiler, birbirini imhaya devam ettiler.

Katliamlar dün olduğu gibi hala devam ediyor Urumçi’de, Kaşgar’da Kabil’de, Mezar-ı şerifte, Kandahar’da, Keşmir’de.

Her yer İslam coğrafyası ve her yerde katliam, kan ve zulüm.

Bu coğrafyanın, Doğu Türkistan’ın sükûn, huzur ve selama, özgürlüğe, bağımsızlığa ihtiyacı var. Türkiye’ye ihtiyacı var.

Dolayısıyla İslam ve Mazlum coğrafyaların “kalbi” ve “beyni” olan Türkiye’nin Türkistan coğrafyasına, Doğu Türkistan’a el atma zamanı gelmiş, hatta geçmiştir.

Türkiye orada olmalıdır ki, Türkistan coğrafyasında “barış” sağlansın ve “selam” olsun.

Unutulmamalıdır ki Doğu Türkistan’ın kurtuluşu da ancak birlik ve bütünlükle mümkün olacaktır.

12 Kasım günü Doğu Türkistan’ın ve bütün mazlumların özgür, bağımsız günlerinin başlangıcı olsun duasıyla.

Gayret bizden Tevfik Allah’tan...

Selam ve Sabırla…12.11.2025

11 Kasım 2025 Salı

Neden Hep Türkiye’den Bekleniyor

Neden Hep Türkiye’den Bekleniyor

Veysi ERKEN Dr.

Dost da, Mazlum da hatta düşman olanlar ve düşmana, haine dönüşenler de hep Türkiye’nin bir şey yapmasını bekliyor.

Mazlumlar, mağdurlar ve Türkiye’ye dost olanlar haklılar. Çünkü milletimiz İslamî inancı gereği “Ya Velayete Küllî Mazlum! Tüm mazlumların sığınağı” anlayışını benimsemiş ve her devirde uygulamaya çalışmıştır.

Varlığı bu ilkeye bağlı olduğunu biliyor, İ’lay-ı Kelimetullah nizâm-ı âlem gayesi bunu gerektirir.

Hainler, Siyonistler, işbirlikçileri, uşakları ise Türkiye’nin parçalanması için bir şeyler bekliyor.

Önce Suriye’de, Lübnan’da, Gazze’de, Sudan’da, Doğu Türkistan’da ne işimiz var diye propaganda yaptılar, yapıyorlar foyaları ve sakat zihniyetleri ortaya çıkınca Türkiye neden daha çok yapmıyor diye höykürüyorlar.

Evet.

Türkiye bir şeyler yapıyor ve daha fazlasını yapmasını arzu ediyoruz.

Bayrağımızı ve İslam sancağını dünyanın her tarafında dalgalandırmasını arzuluyoruz, bekliyoruz.

Bu beklenti İ’layı Kelimetullah içindir.

Sefillerin, hainleri başkalaşarak Siyonistlerin safında saf tutanların höykürmeleri gibi değildir.

Türkiye güçlendi, değerlerine dönmeye ve değerlerini yaşamaya çalışıyor, beklentimiz bunun içindir.

Çünkü Topkapı sarayının girişinde, ülkenin, ülkelerin yönetim merkezinde yazılı, mühür gibi kazınmış bir söz vardır.

İ’layı Kelimetullah’ı amaç edinen, bunun için dünyaya nizam veren bir milletin başkentine kazınan ve dünyayı yönetme ilkesini izah eden bir sözdür.

“Tüm mazlumların sığınağı”

Türkiye atalarının izinde, hayalinde, amacının peşinde olmak zorundadır. Hakikat, ülkü, Allah’ın rızası bunu gerektirir.

Bütün dünyayı adalete davet etmek, adil bir yönetim kurmak, mazlumların sığınağı olmak ve onları himaye etmek beklentimizdir.

Siyonist haçlı zihniyetine ve uşaklarına karşı mazlumları korumak bir mecburiyettir. Beklentimiz bunun içindir.

Evet.

Türkiye bunun için Gazze’de, Filistin’de, SUDAN’DA, Libya’da, Suriye’de, Somali’de, Filipinlerde, kısaca dünyanın her yerinde olmasına yönelik beklentimiz vardır.

Siyonist haçlı zihniyetinde olanlar ve uşakları bunun için Türkiye’den bir şey bekliyor değiller.

Sahiplerinin gayelerine hizmet etmek ve Türkiye’nin zayıflaması için bir şeyler bekliyorlar.

Bunun için bütün uşaklar bir şeyler bekliyorlar.

 

Bizler, Müslümanlar ise Türkiye bütün dünyada, bütün dünya Türkiye’de olmasını dünyanın huzuru için bekliyoruz.

Gazze’de, Sudan’da ve yeryüzünün tamamında.

İ’layı Kelimetullah Nizamı âlem ülküsü bunu gerektirir.

Türkiye bütün coğrafyalarda “üs”leriyle, İslam’ı tebliğ edişiyle, yardımlarıyla vs. olmasını bekliyoruz.

Bayrağımız ve sancağımız her yerde ve her coğrafyada dalgalanmasını bekliyoruz.

Türkiye’nin Allah düşmanlarını, uşaklarını, hainleri kahr'u-perişan etmesini, bayrağını ve İslam sancağını yeryüzünün her noktasında dalgalandırmasını bekliyoruz.

Ve.

Türkiye bütün dünyada, bütün dünya Türkiye’de olsun diye bekliyoruz.

Görelim Mevlam neyler, neylerse güzel eyler.

Selam ve Sabırla… 11.11.2025