17 Nisan 2025 Perşembe

Nizam-ı Âlemin Mihenk Taşı

Nizam-ı Âlemin Mihenk Taşı

Veysi ERKEN Dr.

                                              Şehitlerin ve Gazilerin aziz hatırasına

Yeryüzü geniş, âdemoğlu çok.

Geniş, adeta uçsuz bucaksız bir dünyada insanların bir kısmı süfli arzuların peşinde hayatını ikmal edip dünyadan göçerken, bir kısmı ise ulvi gayelerin gerektirdiği meşakkate, zahmete, yokluğa ve eziyete talip olurlar.

Kimdir bu eziyete talip olanlar, neden talip olurlar bunca zahmete. Onlar da bu hayatın tadını çıkaramazlar mıydı acaba?

Bu soruların bir cevabı vardır. Bu dünyanın bir imtihan dünyası olduğunu, buranın bir tarla olduğunu, buranın geçici olduğunu bilenler ve buna inananlar zahmete, eziyete, meşakkate talip olurlar.

Onlar bilirler ki, bu dünyada bulunmanın bir gayesi vardır.

Ve

Bu gaye İlayı Kelimetullah doğrultusunda âleme nizam vermedir.

Yenidünya düzeni diyenlere karşı âleme nizam verme ülküsü.

Muhteşem bir ülkü, muhteşem bir dava.

Geçmişimizden, Karahanlılardan, Gaznelilerden, Selçuklulardan ve Osmanlılardan tevarüs eden bir ülkü. Büyük ülkü. İlme, imana, ıhlasa ve amele dayanan bir mukaddes dava.

Âleme nizamat verme iddiasında olanların önce kendilerine nizam ve intizam verdikleri “iyi” liği ve “hikmet”i kaybolmuş malı olarak gören, “kötü” ve “tembel”liği hor görenlerin ülküsüdür nizam-ı âlem.

İlmi, ameli, ihlâsı ve imanı mezc eden bir ahlakı hulk haline getirenlerin ülküsüdür nizam-ı âlem. Bir ahlak ve fazilet davasıdır nizamı âlem. Onun için nizam-ı âlem ülkücüsünün vazgeçemeyeceği ilkeler vizyonunun ve misyonunun yani ahlakının temelini oluşturur.

Unutulmamalıdır ki, nizam-ı âlem davasını güden insan, Şeyh Edebali’nin Osman beye:

“Oğul,

İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.

Avun oğlum avun.

Güçlüsün, kuvvetlisin, akıllısın, kelâmlısın.

Ama;

Bunları nerede, nasıl kullanacağını bilmezsen sabah rüzgârında savrulursun gidersin. Öfken ve nefsin bir olup aklını yener. Daima sabırlı, sebatlı ve iradene sahip olasın. Dünya senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizemler, bilinmeyenler, görülmeyenler, ancak; senin fazilet ve erdemlerinle gün ışığına çıkacaktır.

Ananı, Atanı say, bereket büyüklerle beraberdir.

Bu dünyada inancını kaybedersen yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.

 Açık sözlü ol. Her sözü üstüne alma. Gördün söyleme, bildin bilme.

Sevildiğin yere sık gidip gelme, kalkar muhabbetin itibar olmaz.

Üç kişiye acı:

 Cahiller arasındaki âlime,

 Zenginken fakir düşene,

 Hatırlı iken itibarını kaybedene.

 Unutma ki! Yüksekte yer tutanlar aşağıdakiler kadar emniyette değildir.

 Haklı olduğunda mücadeleden korkma.

Bilesin ki atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli derler...” nasihatını gönlüne nakşeder haklı davasının delisi olur.

Onu yaşar.

Yerine getiremeyeceği, ifa edemeyeceği bir konuyu vadetmez.

Nizam-ı âlemi, ilay-ı kelimetullah nirengi noktasında teessüs ettirme iddiasında olan mefkûre insanı yüksek ahlak sahibidir. Zira o bilir ki, âleme gerçek nizam ancak yüksek bir ahlakla kazandırılır.

Ve bilinmelidir ki; İlây-ı Kelimetullahı kendisine ülkü edinen bir hareketin başarıya ulaşması mensuplarının fikir, zihniyet, fiil ve eylemlerinde tutarlı olmasına bağlıdır.

Eylem ve söylem birliği. Özellikle hareketin öncü kadrosunda eylem ve söylem birliğinin varlığı hem elzem, hem de hareketin başarısının temelini oluşturur.

Âleme nizam verme iddiasında olan bilir ki, fikir ve fiil birliği ancak güzel ahlakla sağlanır. İlim, iman, ihlâs ve amelin zübdesi olan ahlak. Zira ahlak;”nefiste yerleşmiş bir şekil ve hey’etten ibarettir. Düşünür taşınmağa lüzum görmeden bütün işler suhûlet ve kolaylıkla bundan sadır olur. Akıl ve şeriat bakımından övülen ve güzel sayılan işler bu hey’etten meydana gelirse, buna güzel ahlak, şayet kötü işler meydana gelirse ona da çirkin huy denir”

Nizam-ı âlem ülküsü nefiste karar bulmuş vasıflarla gerçekleşecekse, bilinmelidir ki, övülen ve övülebilecek bütün nitelikler vahyin ilkelerinden ve onun açıklaması olan sünnetten neşet eder. Dolayısıyla bu davanın divanesi, hayat tarzını bu kaynağa dayandırmak zorundadır.

Eylem ve söylem birliğinin teessüsü, yani ahlak haline dönüşümü vahiyle emredilenlerin yapılması ve yasaklananlardan kaçınılması ile mümkündür. Fiiller tekrar edile edile tabiat, tabiat tekrar edile edile huy haline dönüşür. Yani nefiste “karar” karar bulur.

Âleme nizam verme davasının öncüsünün nefsinde ataları olan Karahanlılardan, Gaznelilerden, Selçuklulardan ve Osmanlılardan tevarüs eden ilahi ilkeler sübut bulmuştur. O ilkeler ki:

“Müminler felaha ermişlerdir. Onlar namazda huşu içindedirler. Onlar boş sözlerden yüz çevirmişlerdir. Onlar zekât verirler. Onlar eşleri ve cariyeleri dışında, mahrem yerlerini herkesten korurlar. Doğrusu bunlar zemmedilmezler. Bu sınırları aşmak isteyenler, işte bunlar aşırı gidenlerdir. Onlar emanetlerini ve sözlerini yerine getirirler. Namazlarına riayet ederler. İşte onlar temelli kalacakları Firdevs cennetine varis olan mirasçılardır(Mü’minun,1-11)

“Şirk ve nifaktan tövbe edenler, Allah’a ihlâsla ibadet edenler, hamd edenler, oruç tutanlar, rükû ve secde yapanlar(namaz kılanlar), iyiliği emredip kötülükten alıkoyanlar ve Allah’ın şeriat hükümlerini koruyanlar(onları yerine getirenler var ya) işte böyle müminleri cennet ile müjdele(Tevbe,112).”

“Rahman olan Allah’ın kulları yeryüzünde vakar ve tevazu ile yürürler. Cahiller kendilerine laf attıklarında ‘selm’ derler. Onlar ki, Rablerine secdeler ve kıyamlar yaparak(namaz kılarak) geceyi geçirirler. Onlar ki, şöyle derler: Ey Rabbimiz! Bizden cehennem azabını sav, muhakkak ki onun azabı devamlı bir helaktir. Doğrusu o, ne kötü bir karargâh, ne kötü bir makamdır. Onlar ki, harcadıkları zaman israf etmezler, cimrilik de yapmazlar ve bu ikisi arasında orta bir yol tutarlar. Onlar ki, Allah’la beraber başka bir ilaha ibadet etmezler, Allah’ın haram kıldığı nefsi haksız yere öldürmezler, zina yapmazlar. Kim ki bunları yaparsa günahının cezasına kavuşur, kıyamet günü de azabı katmerleşir ve bu azap içerisinde hakir olarak ebedi kalır. Ancak tevbe eden ve iman edip de Salih amel işleyen kimse müstesnadır, çünkü bunların kötülüklerini Allah iyiliğe çevirir. Allah Gafurdur, Rahimdir. Kim tevbe eder de Salih amel işlerse, muhakkak ki o,makbul bir şekilde Allah’a döner. Onlar ki, yalana şahitlik etmezler ve boş söz konuşanlara rast geldikleri zaman, bulaşmadan iyi bir şekilde yüz çevirir geçerler. (Furkan,63-72).”

“Müminler ancak o kimselerdir ki, Allah’a ve Rasulune iman ettikten sonra şüpheye düşmeyip, Allah yolunda malları ile, canları ile mücahade etmektedir(Hucurat,15)” ayetlerinden neş’et eder.

Netice olarak, dünün nizam-ı âlem ülkücüleri nasıl ki, davalarını mihenk taşı olan İlay-ı Kelimetullaha dayandırıp muvaffak olmuşlarsa, bugünün ve geleceğin nizam-ı âlem ülküsünün delileri-Osman Gazi gibi- de aynı şekilde hareket etmekte ve nihaî hedef doğrultusunda zafer adımlarını atmaktalar.

Selam olsun nizam-ı âlem ülküsünün Alp Erenlerine. 29.08.2001

Not: 24 yıl önceki yazım.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?