Âlim Hem Mücahit Hem de Müçtehidtir
Veysi Erken Dr.
Dilimiz soykırıma uğratıldığından, dilim dilim edildiğinden mütevellit cemiyet olarak yakalandığımız hastalıkların başında yer alanlardan birisi de hiç şüphesiz ki, kavram kargaşalığıdır.
Kavram kargaşalığı bir kelimeye farklı manalar yüklemeden ileri gelir. İşte farklı anlamlar yüklediğimiz, bir başka ifade ile yanlış anlamlandırdığımız bir kelime. Âlim, yanlış kavramlaştırdığımız önemli bir kelimedir.
“Âlim”.
Dertlere derman olması gerekendir âlim.
Âlim Arapça “alime” fiilinden türeyen ism-i fail kalıbında olan bir kavramdır. Kalıbına uygun olarak anlamlandırılacak ve kullanılacak olursa, âlim, “bilgiyi üreten” anlamını taşıdığı görülür. Bilgiyi üretebilmesi için “cehd” ve içtihat” etmesi, kısaca mücahit ve müçtehid olması icab eder. Gerçek bu iken biz “malumat” sahibi olanı âlim zannetmekteyiz.
Hakikatte “malumat sahibi olmak” ile “âlim olmak” arsında büyük farklılıklar vardır.
Âlim, cehd ve içtihadıyla kitaba hâkim olandır. Kitabın “satır aralarını okumak” âlime has bir özelliktir. Âlim satır aralarını anlamlı hale getirir. Mukallit değildir. Kendine has görüşleri ve yorumları söz konusudur.
Âlimin kitaba hâkim olma özelliğine sahip olamayanlar ise ancak kitaba mahkûm olur. Kitaba mahkûm olan ancak malumat, bir başka ifade ile bilgi sahibi olabilir.
Bizim temel hatalarımızdan birisi âlim ile malumat sahibi olanını karıştırmamızdır.
Âlim kendine ne kadar “özgün” ise, malumat sahibi o kadar “özgün”lükten uzaktır. Özgün olamayan malumat sahibi nakilden ve tekrardan kurtulmaz, kurtulamaz.
Âlim gerektiğinde eleştirir, kendini ifade eder, kendini sorgular. Bilgi sahibi( malumat sahibi) ise nakleder, aktarır.
Âlim cehd ve içtihadıyla üretir. Malumat sahibi taşır.
Akıl ve nakil kavramları âlim ile bilgi sahibi arasındaki farkı yansıtır. Biri akl eder, diğeri nakleder.
Medeniyetlerin gelişmesi peygamberlerin varisleri olan âlimlerin akılları ve eserleriyledir. İcat eden, farklılaştıran ve yol gösteren âlimlerdir. Bu fen bilimlerinde olduğu gibi sosyal alanlarda da karşımıza çıkar.
Değişmezler içinde değişimi gerçekleştirmek âlimlere münhasırdır.
Gelişim ve dönüşümün oluşumunda âlimin etkisinin büyüklüğünü vurgulayan en güzel tespitlerin başında “âlimin ölümü âlemin ölümüdür” gelir.
Âlimlerin bu özelliklerine karşılık malumat sahiplerinin medeniyet ve harsın devamlılığında etkileri söz konusudur.
Âlimlerin geliştirdikleri ve dönüştürdükleri konuları gelecek nesillere intikalinde malumat sahibi olanların rolü küçümsenemez.
Geçmişten intikal eden bilgilerin yenileyicisi durumunda olan âlimlerin azlığı söz konusu olursa medeniyetler ve kültürler donuklaşır ve zamanla yok olur.
Bu bağlamda tefekkür ettiğimizde bizim medeniyetimizin ihyası için âlimlere ihtiyacımızın büyüklüğü küçümsenemez. Eleştirenin, kendini ifade edenin ve katkı sağlayanın, bir başka ifade ile âlimlerin önünü tıkayan bir mantık ve sistem medeniyetin çökmesine yol açar.
Bizim sıkıntılarımızdan birisi sistemi işletme bir başka ifadeyle yönetme gücünü elinde bulunduranların “âlim” yetişme zeminini ortadan kaldırmasıdır. Yönetme gücünü elinde bulunduranların yaptıkları iş kendilerinden veya öngördüklerinden nakiller yapanların güçlendirilmesi doğrultusundadır.
Genel olarak âlimlerin ortaya koyduğu gerçekler yönetme gücünü elinde bulunduranların uykularını kaçırır. Yeni düşünceler despotizmin sonunu hazırladığından vahye dayanmayan zemini KuR2an ve Sünnet olmayan yönetimlerde âlimlere değer verilmez.
Netice itibarıyla unutulmaması gereken husus âlimlerinin kıymetini bilmeyen toplumların gelişemeyeceği gerçeğidir.
Sadece taklit ve nakillerle toplumlar gelişseydi herhalde maymunlar topluluğunun medeniyeti en gelişmiş medeniyet olurdu.
Selam ve Sabırla… 30.10.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?