Asabiyet
Veysi ERKEN Dr.
İslami hayatı zehirleyen düşüncelerden birisi de “asabiyet” zihniyetidir.
Asabiyet “asabe” kelimesinden türetilmiştir. Asabe kelimesinin kökünde “sarmak, kuşatmak” mânası vardır; kavgada veya savunma sırasında yakın akraba kişinin etrafını sardığı, onu korumaya çalıştığı için bunlara asabe denilmiştir. https://islamansiklopedisi.org.tr/asabe
Asabe anlayışını ve düşüncesini tahkike tabi tutmadan benimseyen imanını, ahlakını, her şeyini kaybedebilir.
Asabiyet anlayışı elbette sadece kan bağına dayanmaz. “gerçek asabiyet yanında bir de hükmî veya itibarî asabiyet vardır ki bu kan bağına dayanmayıp herhangi bir akid, antlaşma, kefalet vb. uygulamalarla kurulan asabiyet” söz konusudur. https://islamansiklopedisi.org.tr/asabiyet
İslami hükümleri esas almayan, kullanmayan veya onlardan uzaklaşan “hükmî ve itibarî” asabiyeti de fazlasıyla etkisinde kalabilir, kullanabilir ve maalesef kullanılıyor. Kan davaları, arazi kavgaları, politik tarafgirlik vs. asabiyet zemininde oluşan yapılanmalardır.
Misal olsun diye yazıyorum. Seçim öncesinde “falanın karşısında şeytan aday olsa ona oy veririm” veya “falan parti dedemden kalmadır” diyenler asabiyet yoluyla iman, ahlak ve her şeylerini kaybeden taifedir.
Maalesef ülkemizde İslamî anlamda asabiyet anlayışı ile imanını, ahlakını ve her şeyini kaybetmiş, cascavlak hale dönüşmüş ve mankurtlaşmış kalabalık bir güruh oluşmuştur.
Buradan hareketle diyoruz ki acil tedbir alınmalıdır ki, toplum ve ülke olarak hatta bütün dünya olarak bu iman ve ahlak anlayışından kurtulsun.
Bunun yolu ve yöntemi var mı?
Mümkün mü?
Evet, var ve mümkündür.
Öncelikle “De ki (Allah şöyle buyuruyor): “Ey kendi aleyhlerine olarak günahta haddi aşan kullarım! Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin. Allah (dilerse) bütün günahları bağışlar; doğrusu O çok bağışlayıcı, çok merhametlidir.” ayetine inanıp tevbe ve istiğfar etmemiz, insanımızı bu şekilde eğitmemiz, insanımızı özgürleştirmemiz ve en yakınımız olsa bile şeytanlaşmışları ehlimizden, partimizden ve ailemizden kabul etmeyip, asabiyete düşmeyip reddetmemizdir. Kur’an-ı Kerimde belirtildiği gibi davranmamızdır.
Ayetlerde Hz. Nuh kıssası anlatılır. “Nûh rabbine şöyle seslendi: “Ey rabbim! Şüphesiz oğlum da ailemdendir. Senin vaadin elbette haktır. Sen hâkimlerin en âdilisin” dedi. Allah buyurdu ki: “Ey Nûh! O senin ailenden değildir. Çünkü onun yaptığı iyi olmayan bir iştir. Sakın hakkında bilgi sahibi olmadığın bir şeyi benden isteme! Ben cahillerden olmayasın diye sana öğüt veriyorum.” Nûh dedi ki: “Ey rabbim! Ben, senden hakkında bilgi sahibi olmadığım bir şeyi istemekten yine sana sığınırım. Eğer beni bağışlamaz ve esirgemezsen, kaybedenlerden olurum!” Hûd 45-47
Bilinmelidir ki, kurtuluşun imkânı vardır ve imkân Allah’ın vahyini yaşamaktır.
Hâsılı kelam “asabiyet”ten kurtulmanın tek yolu “vahye, sünnete” dönmek, vahyi ve sünneti bilerek, tefekkür ederek yaşamaktır.
Selam ve Sabırla… 10.10.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?