30 Kasım 2024 Cumartesi

İyilik Katlanarak İyilik Yapana Döner

 İyilik Katlanarak İyilik Yapana Döner

Veysi ERKEN Dr.

Allah bize iyiliği emrediyor.

İyilik “Birr”, “Hasenât”, “Salihât” ve “Maruf” gibi kelimelerle Kur’an’da ifadesini buluyor.

Evet,

İyilik emrediliyor.

İyiliğin karşılığının fazlasıyla, katlanarak döneceği belirtiliyor ayetlerde. “Kim iyilikle gelirse ona getirdiğinin on katı vardır; kim de kötülükle gelirse o sadece getirdiğinin dengiyle cezalandırılır. Onlar haksızlığa uğratılmazlar. En’am-160”

İyilik yapın, kötülük yapmayın, iyilikte yardımlaşın ki iyilik bulasınız.

“İyilik ve takvâ hususunda yardımlaşın, günah ve haksızlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan korkun, çünkü Allah’ın cezası çetindir. Maide-2”

İyiliğin yeryüzüne yayılması için gayret sarf etmek ve yardımlaşmak gerek.

İyilik teşvik edilmeli, öğretilmeli, örneklik oluşturulmalıdır ki, yeryüzüne yayılsın, katlanarak iyilik yapanlara dönsün, kötülükler azalsın.

Maalesef kötülük üzerinde yardımlaşma daha çoktur denilebilir.

Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Afrika’da masum canlar katlediliyor, kötülükler yayılıyor.

Bombalar patlatılıyor, soykırımlar arşı âlâya yükseliyor.

İnsanlık yok edilmeye çalışılıyor.

İnanıyoruz “Bir cana/nefse kıymaya veya yeryüzünde fesat çıkarmaya karşılık olması dışında, kim bir kimseyi öldürürse bütün insanları öldürmüş gibi olur. Kim de bir can kurtarırsa bütün insanların hayatını kurtarmış gibi olur.” Şüphesiz peygamberlerimiz onlara apaçık deliller getirdiler. Ama bundan sonra da onların çoğu yeryüzünde taşkınlık göstermektedirler.  Mâide-32” Allah bize bunu bildiriyor.

İman ediyoruz.

Bu imanla haksızca canlara kast eden insan şeytanlarına “lanet olsun” diyoruz.

Bu insan şeytanlarının ağababalarını etkisizleştirmedikçe korkarım ki, masumlar canlarından olacak.

Ağababalar kimler?

Siyonist haçlılar.

İnsanlıktan nasibini alamamış “esfel”ler.

Esfele safilin derekesindeki mahlûklar hep piyon ve maşa kullanır.

İşleri ve inançları etrafa kötülük yaymadır.

İblislerinin yolundadırlar.

Diyoruz ki, kötülüğe ve katliama karşı “İyilik” “Birr”, “Hasenât”, “Salihât” ve “Maruf” hayat bulmalıdır bu topraklarda.

“Birr” bütün âlemi kaplamalıdır ki, insanlık hayat bulsun, ecri katlanarak bize rücu etsin.

Amellerimiz “Salihât” vasfıyla vasıflansın ki, değer bulsun, kıymet kazansın, yüzlerce kata katlansın.

“Munker”e karşı “Maruf”u hâkim kılalım ki, dünyaya ve insanlığa ve üzerimize “iyilik” yağsın.

Ey “Maruf” gir kalbimize.

Ey “Hasenât” kuşat her tarafımızı.

Ey “Salihât” bizi unutma

Ve ey “BİRR” bir güneş gibi aydınlat dünyamızı.

Ey rabbim rahmet ve merhametinle bizlere muamele et. İyilik yapanlardan eyle. İyiliklerimizin ecrini binlerce kat fazlasıyla ikram eyle. Çünkü sen Rahman ve Rahimsin.

Selam ve Sabırla... 30.11.2024

Ortaklık Zor İştir

 Ortaklık Zor İştir

Veysi ERKEN Dr.

Ortaklık, ortak iş yapmak zor mu?

Zordur.

“Kur'an'da; “İyilik ve takva hususunda yardımlaşın, günah ve düşmanlık yolunda yardımlaşmayın. Allah'tan korkun, çünkü Allah'ın cezası çetindir. Maide-2” buyuruyor. İyilik ve takva üzerinde yardımlaşma güzel ve makbul olduğu halde “ortaklık”, ortak iş ve işlem yapmak zordur.

 Bu durum ayette şu şekilde “Zaten aralarında ortaklık ilişkileri bulunanların çoğu birbirine haksızlık ederler; yalnız iman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapmakta olanlar böyle değildir; ama onlar da o kadar az ki!” Sâd-24” ifade edilir.

Hadis-i şerifte: “Allahu Zülcelâl hazretleri buyurdu ki: “Biri diğerine ihanet etmediği müddetçe, iki ortağın üçüncüsü ben olurum. Biri arkadaşına ihanet etti mi ben aralarından çekilirim. Ebu Davud, Büyü 27 olarak özetlenir.

Ortaklığın düzgün olabilmesi iman etme ve dünya ile ahret için ameli Salih”e bağlıdır ve bu durum ayette belirtildiği gibi azdır.

Her halükarda ortaklıklar Allah’ın bilgisi dâhilindedir. Allah ortaklar arasında gerçekleşenleri onlara bildirecektir. “Farkında değil misin, Allah göklerde olanı da yerde olanı bilmektedir! Gizli gizli konuşan üç kişi yoktur ki dördüncüleri O olmasın; beş kişi yoktur ki altıncıları O olmasın. Bundan az veya çok olsunlar ve nerede bulunurlarsa bulunsunlar mutlaka Allah onların yanındadır; nihayet kıyamet günü onlara yapıp ettiklerini bildirecektir. Çünkü Allah her şeyi bilmektedir. Mücadele-7.

Ortaklıklar, alışverişler ve borçlanmalarda haksızlıkların ve yanlışlıkların azaltılması için yazışma tavsiye edilmektedir. Ayette:“Ey iman edenler! Belirlenmiş bir zamana kadar bir borç ilişkisi kurduğunuzda bunu yazın. Aranızdan bir kâtip bunu adaletle yazsın. Kâtip Allah’ın kendisine öğrettiği gibi yazmaktan geri durmasın. Artık o yazsın, borçlu da yazdırsın; rabbi olan Allah’tan korksun ve borçtan hiçbir şeyi eksik bırakmasın. Eğer borçlu akılca zayıf veya eksik yahut kendisi yazdıramaz durumda olursa velisi adaletle yazdırsın. Erkeklerinizden iki şahidi de tanık tutun. Şahitler iki erkek olmazlarsa, rıza göstereceğiniz şahitlerden bir erkekle -biri yanılırsa diğerinin ona hatırlatması için- iki de kadın olsunlar. Çağrıldıklarında şahitler gelmezlik etmesinler. Borç küçük olsun büyük olsun vadesini belirterek onu yazmaktan üşenmeyin. Böyle yapmanız Allah katında daha adaletli, şahitlik için daha destekleyici ve şüpheye düşmemeniz için daha uygundur. Borç ilişkisinin, aranızda alıp vererek bitirdiğiniz peşin ticaret olması müstesnadır; onu yazmamanızda sizin için bir sakınca yoktur. Alış veriş yaptığınızda şahit tutun. Kâtip de şahit de zarar görmesin. Eğer bunu yaparsanız şüphesiz bu sizin yoldan çıkmanız demektir. Allah’tan korkun, Allah size öğretiyor, Allah her şeyi hakkıyla bilmektedir. Bakara-282”

Hâsılı kelam insan ilişkilerinden biri olan ortaklık iman ve ameli Salih ölçülerinde gerçekleşir, gerçekleştirilebilirse güzeldir. Bunun için yazışmaların, görev taksimatlarının belirlenmesi ve şeffaf davranılması gerekir.

Aksi takdirde nice ortaklıklar hüsranla, dostlukların düşmanlığa evirilmesiyle, ailelerin dağılmasıyla sonuçlandığına şahitlik ediyoruz.

Selam ve Sabırla… 30.11.2024

29 Kasım 2024 Cuma

Aksa Mescidi

 Aksa Mescidi

Veysi ERKEN Dr.

Aksa Mescidi ilk kıblemiz. Müslümanların ilk kıblesidir.

Minberin ve cihad meydanlarının kükreyen aslanı Şeyh İzzeddîn el-Kassâm’ın adını duyanınız, cihadını anlayanlarımız var mı?

https://www.youtube.com/watch?v=F8GmwDIHZVI

İzzeddin El-Kassam mücahitleri onun yolunda, Hz. Muhammed’in gayesi olan “İ’lay-ı Kelimetullahı tahakkuk ettirmek, Aksa Mescidini Siyonistlerin esaretinden kurtarmak için seferber olan şahlı muvahhidiler.

Peki, bizler Aksa Mescidini ne kadar önemsiyoruz, ilk kıblemiz olduğunu hatırlıyor muyuz, yoksa hala İhsan Süreyya Sırma hocanın belirttiği gibi mahzun bir şekilde unutmuş muyuz?

Ah AKSA.

“Mekke’den Kudüs’e, yani Mescid’ul-Haram’dan, Mescid’ul-Aksa’ya oradan da Sidretu’l Müntehaya bir gecede yapılan semavî yolculuk Mirac Mucizesi, Mirac Hicreti…

Mirac yolculuğu Kudüs’ten, Mescid’ul-Aksa’dan geçiyordu. Bugün Yahudi kurşunlarına hedef olan Mescid’ul-aksa, esir Mescid’ul-Aksa, Yahudilerin ‘poligonu2 haline gelen Mirac konağı Mescud’ul-aksa… İki buçuk milyon yahudinin işgal ettiği ve bir milyar müslümanın seyrine daldığı kutsal mescid… Hz. Muhammed (s.a.v.)’in ayak izlerini taşıyan mescid… Bu mübarek izlerin silindiği, Yahudilerce kirletildiğini izleyen gamsız Müslümanların sorumsuz ataletini mahzun mahzun süzen sevimli ve sahipsiz mescid…

Ey kanlı mescid, müslümanın ilk kıblesi mescid, Bedir zaferini, Uhud şehidlerini, Mekke fethinin gazilerini unutan Müslümanlar, seni nasıl unutmasınlar?... İslam’ın dediği hiçbir şeyi yapmayan, demediği her şeyi yapan, Allah’ı unutturan bir dünyaya tapan Müslümanlar seni nasıl terk etmesinler?... İslam’ı sömürenler, İslam’ın demediğini ona mal ettirenler için senin ne değerin var?

Duvarları kanla süslenmiş, şehid kokan güzel mescid.. Sana koşan Müslümanların, Yahudiler ve yahudistler tarafından kurşunlandığı, ilahi havasının, Yahudi barut dumanıyla dolduğu, Mirac durağı mescid… s.96”*

Evet.

Aksa Mescidini unuttuğumuz gibi Gazze’yi ve Kassam mücahidlerini de unutmak üzereyiz.

Unutursan unutulursun. Yolun cehenneme gider Müslüman.

Unutma, unutturma, susma ve zalimlere, firavunlara, soykırım dininin mensupları olan Siyonistlere diren, cehd et ve zafere kavuş.

Unutma “hayat iman ve cihattan ibarettir.”

Unutma “iman varsa imkân vardır.”

Unutma Allah “Ey iman edenler! Sizi, elem verici azaptan kurtaracak bir ticareti size göstereyim mi? Allah’a ve resulüne iman edersiniz, Allah yolunda mallarınızla ve canlarınızla cihad edersiniz. Bilirseniz bu sizin için daha hayırlıdır. O sizin günahlarınızı bağışlar, sizi altından ırmaklar akan cennetlere, adn cennetleri içindeki güzel köşklere koyar. İşte büyük kurtuluş budur. Hoşunuza gidecek bir şey daha var: Allah’ın yardımı ve yakın bir fetih! Haydi, müminleri müjdele. Saff 10-13” buyurur.

Mescid’ul-Aksa’yı, Gazze’yi, Gazzelileri ve Mücahidleri unutma.

Selam ve Sabırla… 29.11.2024

İman, Sabır, Hicret ve Cihad

 İman, Sabır, Hicret ve Cihad

Veysi ERKEN Dr.

      Bütün şehit ve gazilere selam olsun

Müslüman bir imtihan dünyasında yaşadığının farkındadır/olmalıdır. Mümin Müslüman imtihanı ve Allah’ın rızasını kazanmak ister/arzular. Dünyadaki her şey imtihan vesilesidir.

“Ey iman edenler! Eşlerinizden ve çocuklarınızdan da size düşman olanlar vardır, onlardan sakının. Ama affeder, hoşgörülü ve bağışlayıcı davranırsanız, şüphesiz Allah da çok bağışlayıcı ve engin merhamet sahibidir. Mallarınız ve çocuklarınız sizin için ancak bir imtihandır; büyük mükâfat ise Allah’ın katındadır. O halde gücünüz yettiğince Allah’a karşı takvalı olun; dinleyin, itaat edin ve kendi iyiliğinize olmak üzere başkaları için harcayın. Kim nefsinin bencilliğinden korunursa işte kurtuluşa erecekler onlardır. Teğabun 14-16” ayetleri mucibince dünya ve içindeki nimetleri imtihanı kazanmak için kullanım araçlarıdır. Bunun için Müslüman mümin araçları “amaç” edinmez, edinirse yoldan sapar.

İmtihanı kazanmamız halinde “cennet”e gireceğimizin ümidinde ve bilincindeyiz. Yoksa sizden öncekilerin çektikleriyle karşılaşmadan cennete girebileceğinizi mi sandınız? Onlar öylesine yoksulluk ve sıkıntı çekmişler, öyle sarsılmışlardı ki peygamber ve yanındakiler, “Allah’ın yardımı ne zaman gelecek?” demeye başladılar. Bilesiniz ki Allah’ın yardımı yakındır. Bakara 214”

Tabii ki Allah yolunda olmak her türlü eylemi gerektirebilir. Eylemlerimizde Hz. Muhammed Mustafa’nın s.a.v yöntemini takip etmek gerekir.

Şu ayetler bu yöntemi açıklar.

“İman edip Allah yolunda hicret eden, mallarıyla ve canlarıyla Allah yolunda cihâd edenlerle onları barındıran ve onlara yardım edenler, işte onlar, birbirlerinin dost ve yardımcılarıdırlar. Enfâl-72”

“İman edip hicret eden ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihâd edenlerle, onlara kucak açıp yardım edenler, işte onlar gerçek mü’minlerdir. Onlar için bir bağışlanma ve kesintisi olmayan güzel ve bol bir rızık vardır. Sonradan iman edip hicret eden ve sizinle beraber cihâd edenler de sizdendirler. Ama aralarında akrabalık bağı bulunanlar, Allah’ın hükmüne göre birbirlerine daha yakındırlar. Şüphesiz ki Allah, her şeyi hakkıyla bilendir.  Enfâl-74-75”

“İman edenler, hicret edenler ve mallarıyla canlarıyla Allah yolunda cihat edenler, Allah yanında pek büyük mertebelere sahiptirler. İşte bunlar kurtuluş ve başarıya erişenlerin ta kendileridir. Tevbe-20”

Yöntem İman, Sabır, Hicret ve Cihad biçiminde özetlenebilir. Tabii ki bu kavramlar iç içedir.

Bu bağlamda yöneticiler yönetilenlere doğru istikameti vermekle mükelleftir. İstikamete göre iman, sabır, hicret ve cihad imtihanı kazanmayı sağlar ve beraberinde zaferi getirir. “Tâlût askerleriyle birlikte ayrılıp sefere çıkınca, “Allah muhakkak sizi bir nehirle imtihan edecek; kim ondan içerse benden değildir, -eliyle bir avuç alan müstesna- ondan tatmayan da bendendir” dedi. İçlerinden pek azı dışındakiler ondan içtiler. Kendisi ve onunla beraber inananlar nehri geçince “Bugün Câlût’a ve askerlerine karşı bizim gücümüz yok” dediler. Allah’a kavuşacaklarını umanlar ise, “Nice az birlik vardır ki, Allah’ın izniyle sayıca çok birliği yenmişlerdir, Allah sabredenlerle beraberdir” dediler. Câlût ve askerlerinin karşısına çıkınca da “Rabbimiz! Bizi sabırla donat, bize sebat ver ve inkârcı topluluğa karşı bize yardım et!” diye niyazda bulundular. Bakara 249-250”

İmtihanı kazanmak ve zaferi tahakkuk ettirebilmek için cihadı ve şahadeti hesaba katmak gerekir. “Ya zafer ya şahadet” diyenler bunun numune-i timsalleridir. Bunlar zalimlerin, firavunların, kâfirlerin, münafıkların, müfsitlerin ve hainlerin zulmünden, şiddetinden, vahşetinden korkmazlar. Bilirler ki, dönüş Allah’adır. “İnna lillah ve inna raciun” ayeti dillerinde tespittir. Gazze’deki, Doğu Türkistan’daki 5-6 yaşındaki sabiler, çocuklar bunun canlı delilleridir.

“Onlar, “Biz de rabbimize dönmüş oluruz” dediler;  “Sen, rabbimizin âyetleri bize geldiğinde onlara inandık diye, sırf bu yüzden bizden intikam alıyorsun. Ey rabbimiz! Bize sabırlar ver ve Müslüman olarak canımızı al!” A’râf 125-126

Evet.

İnananlar Firavunların, katillerin, vahşilerin, Siyonist haçlı zihniyetlilerin ve uşaklarının zulümlerine karşı boyun eğmediler.

Müslüman mümin boyun eğmez, direnir.

Direne direne/ sabr ede ede, hicret ede ede ve nihayetinde cihad ede kazanır biiznillah.

Müslüman “Yaşarsa da şehit olursa da kazanır.”

Unutmayalım, inanalım, sabredelim, hicret ve cihad edelim.

“Nasrun minallah ve fethun karib”

Selam ve Sabırla… 29.11.2024

 

28 Kasım 2024 Perşembe

Abdest Almayı Kitaplardan Öğrenmedik

 “Abdest Almayı Kitaplardan Öğrenmedik”*

Veysi ERKEN Dr.

Evet.

“Sizler hiçbir şey bilmez bir durumdayken Allah sizi analarınızın karnından dışarı çıkardı; şükredesiniz diye size kulaklar, gözler, kalpler verdi. Nahl-78” ayetinde belirtildiği gibi bizler hiçbir şey bilmeden doğar ve doğumla birlikte öğrenmeye başlarız ve öğrenmelerimiz kitaptan değil içinde bulunduğumuz çevreden etkilenerek gerçekleşir.

Dolayısıyla insanı yetiştiren, öğreten kitaplardan önce bulunduğu vasattır. Arif Nihat Asya şöyle der: "Biz abdest almayı, namaz kılmayı kitaplardan öğrenmedik. Biz abdesti, abdest alanlara abdest suyu dökerken öğrendik..." diyerek bize örneklik edenlerin gerçekliğini izah eder. Abdest alanlardan, namaz kılanlardan öğrenilir abdest alma ve namaz kılma fiilleri.

“Kız anadan öğrenir sofra gezmeyi, oğlan babadan öğrenir sohbet gezmeyi” ifadesi de bu durumun nefis bir göstergesidir.

Dolayısıyla “Talim ve terbiye” sürecinde “usve”, “örnek olanlar” önemli yer tutar.

Ayetlerde; “İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik/ usvetun hasenetun vardır. Ahzab-21 buyrulur ve “Ey iman edenler! Allah’a karşı gelmekten sakının ve doğrularla/ sadıklarla beraber olun. Tevbe-119” ayetiyle çevrenin ehemmiyeti vurgulanır.

Hâsılı kelam içinde bulunduğumuz ve örnek alacağımız kişilerin tutumu, tavrı, davranışı ile tutum, tavır, davranış kazanır ve bunu alışkanlıklara dönüştürerek öğreniriz.

Ayetlerde çevre ve örneklik teşkil edenlerin durumu şu şekilde vurgulanır. “Ey iman edenler! Kendilerine kitap verilenlerden bir grubun sözünü dinlerseniz sizi imanınızdan vazgeçirip yeniden küfre döndürürler. Size Allah’ın âyetleri okunup dururken, üstelik Allah resulü de aranızda bulunurken nasıl inkâra saparsınız? Her kim Allah’a bağlanırsa kesinlikle doğru yola iletilmiştir. Âl-i İmrân 100-101”

Sonuç olarak talim ve terbiye sürecini işletenler neslimizin önüne “usve”ler koymakla mükelleftirler. Ki gençlerimiz abdest almayı öğrensinler, abdest alsınlar ve namazla bütün kötülüklerden korunsunlar.

Bunu yapmayanlar cinayetlerin ve kötülüklerin ortağıdırlar.

Selam ve Sabırla… 28.11.2024

Ben Yoksam Kimse Yoktur*

 Ben Yoksam Kimse Yoktur*

Veysi ERKEN Dr.

Ancak "İ’lay-ı Kelimetullah” için yaşayan, koşturan, Kur’an ve Sünneti hayatının esas ilkeleri edinenler “Ben yoksam kimse yoktur” şuurunda olur ve gereği gibi davranır.

Temennimiz ve duamız ömrümüz oldukça bu şuurda olmaya yöneliktir.

Ancak İ’lay-ı Kelimetullah’ı ülkü, emel ve dava edinenler “ben yoksam kimse yoktur” der.

Bu gerçeği merhum Necip Fazıl Kısakürek gençliğe hitabesinde şu şekilde terennüm eder.

"Bir gençlik, bir gençlik, bir gençlik...

"Zaman bendedir ve mekân bana emanettir!" şuurunda bir gençlik...

Devlet ve milletinin büyük çapa ermiş yedi asırlık hayatında ilk iki buçuk asrını aşk, vecd, fetih ve hâkimiyetle süsleyici; üç asrını kaba softa ve ham yobaz elinde kenetleyici; son bir asrını Allah'ın, Kur'ân'ında "belhüm adal" dediği hayvandan aşağı taklitçilere kaptırıcı; en son yarım asrını da İşgal ordularının bile yapamayacağı bir cinayetle, Türk'ü madde plânında kurtardıktan sonra ruh plânında helâk edici tam dört devre bulunduğunu gören... Bu devreleri, yükseltici aşk, çürütücü taklitçilik ve öldürücü küfür diye yaftalayan ve şimdi, evet şimdi... Beşinci devrenin kapısı önünde dimdik bekleyen bir gençlik...

Gökleri çökertecek ve yeni kurbağa diliyle bütün "dikey"leri "yatay" hale getirecek bir nida kopararak "Mukaddes emaneti ne yaptınız?" diye meydan yerine çıkacağı günü kollayan bir gençlik...

Dininin, dilinin, beyninin, ilminin, ırzının, evinin, kininin, öcünün dâvacısı bir gençlik...

Halka değil, Hakk'a inanan; meclisinin duvarında "Hâkimiyet Hakk'ındır" düsturuna hasret çeken, gerçek adâleti bu inanışta bulan ve halis hürriyeti Hakka kölelikte bulan bir gençlik...

Emekçiye "Benim sana acıdığım ve yardımcı olduğum kadar sen kendine acıyamaz ve yardımcı olamazsın! Ama sen de, zulüm gördüğün iddiasıyla, kendi kendine hakkı ezmekte ve en zalim patronlardan daha zalim istismarcılara yakanı kaptırmakta başıboş bırakılamazsın!" ; Kapitaliste ise "Allah buyruğunu ve Resûl emrini kalbinin ve kasanın kapısına kazımadıkça serbest nefes bile alamazsın!" ihtarını edecek... Kökü ezelde ve dalı ebedde bir sistemin, aşkına, vecdine, diyalektiğine, estetiğine, irfanına, idrâkine sahip bir gençlik...

Bir buçuk asırdır yanıp kavrulan ve bunca keşfine ve oyuncağına rağmen buhranını yenemeyen ve kurtuluşunu arayan batı adamının bulamadığını, Türk'ün de yine bir buçuk asırdır işte bu hasta batı adamında bulduğunu sandığı şeyi, o mübarek oluş sırrını, her sistem ve mezheb, ortada ne kadar hastalık varsa tedavisinin ve ne kadar cennet hayâli varsa hakikatinin İslâm'da olduğunu gösterecek ve bu tavırla yurduna, İslâm âlemine ve bütün insanlığa numunelik teşkil edecek bir gençlik...

"Kim var?" diye seslenilince, sağına ve soluna bakınmadan fert fert "Ben varım!" cevabını verici, her ferdi "Benim olmadığım yerde kimse yoktur!" duygusuna sahip bir dâva ahlâkını pırıldatıcı bir gençlik...

Can taşıma liyakatini, canların canı uğrunda can vermeyi cana minnet sayacak kadar gözü kara ve o nispette strateji ve taktik sahibi bir gençlik...

Büyük bir tasavvuf adamının benzetişiyle, zifirî karanlıkta, ak sütün içindeki ak kılı fark edecek kadar gözü keskin bir gençlik...

Bugün komik üniversitesi, hokkabaz profesörü, yalancı ders kitabı, çıkartma kâğıdı şehri, müzahrefat kanalı sokağı, fuhş albümü gazetesi, şaşkına dönmüş ailesi ve daha nesi ve nesi, hâsılı, güya kendisini yetiştirecek bütün cemiyet müesseselerinden aldığı zehirli tesiri üzerinden silkip atabilecek, kendi öz talim ve terbiyesine, telkin ve temmişesine memur vasıtalara kadar nefsini koruyabilecek, tek başına onlara karşı durabilecek destanlık bir meydan savaşı içinde ve çetinler çetini bu işin destanlık savaşını kazanabilecek bir gençlik...

Annesi, babası, ninesi ve dedesi de içinde olsa, gelmiş ve geçmiş bütün eski nesillerden hiçbirini beğenmeyen, onlara "Siz güneşi ceketinizin astarı içinde kaybetmiş marka Müslümanlarısınız!” Gerçek Müslüman olsaydınız bu hallerden hiçbiri başınıza gelmezdi!" diyecek ve gerçek Müslümanlığın "ne idüğü"nü ve "nasıl"ını gösterecek bir gençlik...

Tek cümleyle, Allah'ın, kâinatı yüzü suyu hürmetine yarattığı Sevgilisinin âlemleri manto gibi bürüyen eteğine tutunacak, O'ndan başka hiçbir tutamak, dayanak, sığınak, sarınak tanımayacak ve O'nun düşmanlarını ancak kubur farelerine denk muameleye lâyık görecek bir gençlik...

Bu gençliği karşımda görüyorum. Maya tutması için otuz küsur yıldır, devrimbaz kodamanların viski çektiği kamıştan borularla ciğerimden kalemime kan çekerek yırtındığım, kıvrandığım ve zindanlarda çürüdüğüm bu gençlik karşısında, uykusuz, susuz, ekmeksiz, başımı secdeye mıhlayıp bir ömür Allah'a hamd etme makamındayım.

Genç adam! Bundan böyle senden beklediğim manevî babanın tabutunu musalla taşına, Anadolu kıtası büyüklüğündeki dâva taşını da gediğine koymandır!

Surda bir gedik açtık; mukaddes mi mukaddes!

Ey kahbe rüzgâr, artık ne yandan esersen es!

Allahın selâmı üzerine olsun!"

“Ben yoksam kimse yoktur” şuurunda olan nesillerin yetiştirilmesi ümidiyle.

Selam ve Sabırla…28.11.2024

27 Kasım 2024 Çarşamba

Zahmet Değil Rahmet

 Zahmet Değil Rahmet

Veysi ERKEN Dr.

Zahmet mi?

Rahmet mi?

Soruların cevabı hem zor hem de kolaydır.

Eylemin kaynağı ve niyetine göre cevap farklılaşır.

Bilindiği üzere her insanın tutum, tavır, anlayış, davranış ve kavrayışının temelinde benimsediği, kabul ettiği ve yaşamaya çalıştığı ilkeler vardır.

Bir Müslüman’ın tutum, tavır, anlayış, davranış ve kavrayışının temelinde Kur’an ve Sünnetten neşet eden ilkeler var olmalıdır, yoksa farklılaşma ve münafıklaşma başlar.

İşte soruların cevabı buradadır.

Eylemimiz Allah’ın rızasını kazanmak içinse eylemlerimiz bizim için “zahmet” değil “rahmet” kaynağıdır.

Bu durumla ilgili birkaç ayet zikredeyim.

“Münafıklar Allah’a oyun etmeye kalkışıyorlar. Hâlbuki Allah onların oyunlarını kendi başlarına çevirmektedir. Onlar namaza kalktıklarında üşenerek kalkarlar, insanlara gösteriş yaparlar, Allah’ı da pek az hatıra getirirler. Arada bocalayıp duruyorlar; ne onlara, ne bunlara! Allah’ın şaşırttığı kimseye asla bir yol bulamazsın. Nisâ, 142-143

Ve.

Mallarını Allah yolunda harcayanların örneği, her başağında yüz tanenin bulunduğu yedi adet başak çıkaran bir tohum tanesi gibidir. Allah dilediğine katlayarak verir, Allah (zât ve sıfatlarında) sınırsızdır, her şeyi bilmektedir. Mallarını Allah yolunda harcayan, sonra da harcadıklarının arkasından başa kakıp incitmeyenler için rablerinin katında özel karşılık vardır. Artık onlar için korku yoktur, onlar üzüntü de çekmeyeceklerdir. İyi sayılan bir söz ve bir bağışlama, arkasından eziyet gelen bir sadakadan daha iyidir. Allah zengindir, halîmdir. Ey iman edenler! Allah’a ve âhiret gününe inanmadığı halde malını insanlara gösteriş yapmak için harcayan kimse gibi sadakalarınızı başa kakmak ve incitmek suretiyle boşa çıkarmayın. O kimsenin misali, üzerinde toprak bulunan düzgün ve yalçın bir kayadır; kayanın üzerine şiddetli bir yağmur yağmış, onu çıplak halde bırakmıştır. Bu gibilerin kazandıkları hiçbir şeyden istifadeleri olmaz ve Allah, inkârcı topluluğa hidayet vermez. B akara-261-264

Sadece bu ayetlerin tahlilinden rahatlıkla anlayabiliyoruz ki, eylemimiz, fiilimiz, tutum ve davranışımız Allah için, Allah’ın rızasını kazanmak içinse o eylemimiz bize zahmet vermez, gönül huzuru, hoşnutluğu ve rahmet verir.

Eylemimiz Allah için değilse o eylemimiz bize üşengeçlik, riya, kibir, azap ve “zahmet” verir, içimizi kemirir durur.

Hâsılı kelam eylemlerimizi, fiillerimizi, yapıp ettiklerimizi bu ölçülerle ölçelim, kıyas edelim ve sonuca ulaşalım.

Rabbulalemin eylemlerimizi rahmetiyle bezesin duasıyla.

Selam ve Sabırla… 27.11.2024

Midyat’taki Yatırımlarda Hız Sıfırlandı Anlaşılan

 Midyat’taki Yatırımlarda Hız Sıfırlandı Anlaşılan

Veysi ERKEN Dr.

“Erken kalkan yol alır” diye bir söz vardır.

Hızlanma vaktidir derken meğerse hız sıfırlandı.

Midyat’ta projelendirilmiş yatırımları ve devam eden yatırımlarda hız sıfırlandı denilebilir.

Takip ettiğim kadarıyla Midyat’ın İL olma konusu ve talebi rafa kaldırıldı.

Midyat’ın ve Midyatlıların gündeminde yok.

Diğer konular da rafa kaldırılmış.

ÜNİVERSİTE konusu hak getire.

Yatırımlar için tahsisler buzdolabında.

Midyatlı bir vekil olmadığı için takip eden yok.

Kent konseyi gibi teşekküller ve STK’lardan ses seda yok.

Akla ilk gelen Arıtma tesisi, Midyat Mardin yolunun yapımı devam eden kısmı durmuş.

Gabar petrolünün naklinden dolayı yoğunlaşan Şırnak – Midyat-Batman yolu ile ilgili hiçbir çalışma yok.

Hasta hane yetersiz. Hastane’nin bölge hastanesine dönüştürülmesi gerekirken hiçbir faaliyet yok.

İş ve aş kapısı olması beklenen OSB ve Küçük Esnaf ve Sanayici sitesinden eser yok.

Kısaca Midyat ve Midyatlıların hak ettikleri yatırımlarda bırakın hızlanmayı, hız sıfırlandı denilebilir.

Her şeye rağmen umulur ki, Midyat STK’ları, Kent Konseyi ve Midyat’ı sevenler çaba sarf eder, ilgililere ve yetkililere talepleri ulaştırır ve gereği yapılır.

Ancak gördüğüm kadarıyla kibir abideleri ve STK’lar pek istekli değil, çabaları yok. Hatta göründüğü kadarıyla haklı taleplerin önünde takoz olanlar bile vardır.

Unutulmamalıdır ki, bu yatırımlar hem göçü azaltacak hem de istihdamı arttıracak yatırımlardır.

Midyat ve Midyatlılar yatırımları çoktan hak etmiştir.

Hâsılı kelam.

Gönül huzuru ile herkesi MİDYAT’TA yatırımların gerçekleştirilmesi için çaba harcamaya davet ediyorum.

Temennim kesilen hızın, hızla canlandırılmasıdır.

Elimden gelen budur.

Ve.

İnşallah.

“Midyat Türkiye’de Türkiye Midyat’ta” hayali gerçek olur.

Selam ve Sabırla…27.11.2024

Anlaşılan ABD’yi Seçilmişler İdare etmiyor

Anlaşılan ABD’yi Seçilmişler İdare etmiyor

Veysi ERKEN Dr.

Anadolu Ajansının paylaştığı bir haber dikkatlerden kaçmış veya kaçırılmış anlaşılan. Kanaatimce bütün ülkelerde ve bütün seçilmişler bu haberi okumalı ve üzerinde tefekkür etmeliydi.

Haber şu.

“Pentagon Sözcü Yardımcısı Sabrina Sing, mutabakat zaptının, yeni seçilmiş yönetimin Pentagon gibi bir devlet kurumunu devralması öncesinde "belirli şartları kabul etmesini gerektiren" yasal bir sözleşme olduğunu ve "bu zapt imzalanmadan hiçbir kurumun geçiş sürecini başlatamayacağını" vurguladı.

Sözcü Yardımcısı Sing, bununla birlikte imza öncesinde, seçilen ABD başkanının ekibi ile mevcut yönetim arasında gayri resmi görüşmelerin olabileceğine ancak yeni ekibin Pentagon'un gizli bilgilerine erişim hakkını imza sonrasında elde edeceğine işaret etti. https://www.aa.com.tr/tr/dunya/pentagon-abdnin-secilmis-baskani-trumpla-henuz-bir-gecis-anlasmasi-imzalanmadigini-belirtti/3404285

Anlaşılan gerçekte yönetime hâkim olan pentagondur.

Seçilmiş başkanlar iradelerini Pentagona teslim ederlerse gidip koltuğa oturabilirler.

Pentagon’un emir eri konumunda olanlar maalesef ülkeleri tahrip etmekle mükelleftir.

Pentagonun etkili ve yetkili olduğunu merhum Prof. Dr. Oktay Sinanoğlu yıllar önce 2003 yılında şu şekilde dile getirmişti. “Son günlerde sıklıkla dile getirilen “İslâmi terör” kavramının suni olarak üretildiğini belirterek, “Herkes diyor ki İslâmi terör şöyle, radikal İslâmcılar böyle... Radikal İslâm Pentagon’da üretilmiş bir kavramdır” diyor.

Sinanoğlu, bir internet sitesine yaptığı açıklamalarda, şunları kaydediyor: “Amerika’da beyin yapıcılar kavramları üretir, medya, üniversite ve strateji kuruluşlarıyla bu kavramları dünya gündemine sokarlar. Ardından da operasyonlar başlar. Bakın 1990’lı yılların başında Pentagon’da görevli bir fizikçi dostum açık ve net olarak şunu demişti; ‘Bugünlerde Pentagon’daki generaller yeni düşman arayışına girdiler. Komünizm çöktü yeni düşman olarak İslâm hedef seçildi. Çok yakında İslâmi terör lafını duyacaksınız’ Sonra ne oldu? Herkes neler yaşandığını biliyor.”

Medeniyetler Çatışması tezinin de sipariş üzerine hazırlandığını kaydeden Prof. Sinanoğlu, “Amerika’nın yeni düşmanı olarak belirlenen İslâm için tezgâhlanmış bir tezdir bu” diyor. Amerika’nın bunu hep yaptığını belirterek, “Gelecekte olacak olaylar ya da politikalar için tezler yazdırır, kürsüler açtırır, kitaplar yazdırır” diyen Sinanoğlu, şöyle devam ediyor: “Sonra da basın aracılığı ile filmlerle dünyaya yayar. Aslında Amerika’da Huntington’a ve Medeniyetler Çatışması tezine kimse yüz vermez. O, Üçüncü Dünya ülkeleri için bir tezdir.”

Oktay Sinanoğlu, Türk aydınının özellikle de basınının olayları anlamadan, derinlemesine incelemeden gündemine alıp şişirdiğini ifade ederek, küreselleşme sözünü ortaya atanlar için “Küresel Kraliyetçiler” tanımını yapıyor.

Sinanoğlu, şöyle devam ediyor: “Dünyada görünenin aksine 1700’lü yıllardan bu yana gizli örgütlenmeler etkilidir. Bu illa ki bir dine ya da ırka bağlı olmayı gerektirmez. Mesela Bush ailesi Anglo-Sakson’dur ve 120 yıldır bu örgütlenmeye hizmet eder. Tüm dünyada örgütlüdürler. Bunlar diyor ki dünyada insanların çoğu ahmaktır hiçbiri işe yaramaz. Dünyayı biz idare edeceğiz. Toplasak toplasak, biraz da abartsak toplamları 2 milyonu geçmez. İnsanların gerisi hiçbir işe yaramaz, hatta arada kalan 5-10 milyon insan kırılırsa iyi bile olur diyenler var. Tamamıyla insanlık düşmanı, tamamıyla kendi takımının hâkimiyeti esasına dayanan ve bu meseleye de din gibi inanan bir örgütlenme çeşidi.” http://veysierken.blogspot.com/2024/11/kuresel-teror-ve-medyadaki.html

Evet.

Küresel terörün merkezi pentagon ve İngiltere'dir.

Tedbir buna göre alınmalıdır. Trump sadece göstermelik biridir ve kendisine dikte edilen kabine bunu faş etmektedir.

Selam ve Sabırla… 27.11.2024

26 Kasım 2024 Salı

Mabetsiz Şehirden Bir Kesit

 Mabetsiz Şehirden Bir Kesit

Veysi ERKEN Dr.

Gençlerimize örnek olarak gösterilmesi gereken bir şahsiyet. Osman Yüksel SERDENGEÇTİ.

O bir serden geçen idi.

Mabetsiz şehir isimli eserini okuyanlar vardır herhalde.

İşte o eserden bir kesit, Mabetsiz şehirlerin hazin sonunu öğrenme babında.

Bu şehirde yaşayan insanların mabutları ceplerinde, mabudeleri yataklarındadır.

 DÜNYANIN başka yerinde var mı bilmem!

Türkiye’de mabetsiz bir şehir var…

Ankara’nın Yenişehir’i… Bir akşamüzeri bu şehirde dolaşıyorum. Asfalt yollardan yürüyorum. Sanki yürümüyorum, ayaklarım kendiliğinden gidiyor. Asfaltlar üzerinden otomobiller, otobüsler, troleybüsler yağ gibi kayıyor. Bu manzara bana Anadolu yolculuklarını hatırlattı. O yollar ne fena yollardı. Beş saatlik mesafeyi üç günde almıştık. Dağlarda yatmıştık. Otobüs bizi değil, biz otobüsü getirmiştik.

Asfaltların üzerinde gençler erkekli dişili paten kayıyorlardı. Kayarken belki düşmemek için, belki de bililtizam kızlar erkeklere, erkekler kızlara sarılıyorlardı. Bunlar çoluk çocuk değildiler. Yetişkin kızlar ve delikanlılardı, önümden iki genç geçti. Bunlar yukarıya Kocatepe’ye çıkıyorlardı.

Yine bir gün ben güneş batıp ay doğarken manzarası gayet güzel olan bu tepelerde dolaşıyordum. O zaman da ne çirkin manzaralara şahit olmuştum.

Baktım ağaçların altında açıkça münasebette bulunanlar vardı. Bu açık hava kepazeliğini görmemek için oradan uzaklaşmıştım. Önümden geçen gençler de aynı hedefe doğru ilerliyorlardı. Günahlarına girmeyelim; belki de birbirlerine aşk şarkısı söyleyeceklerdir.

Bu geliş gidiş, oynayış ve apaçık münasebetler bana Konya ve Akseki hapishanelerini hatırlattı. Bu hapishanelerde kız kaçırmağa teşebbüsten, zina suçundan, sarkıntılıktan mahkûm olmuş ne kadar genç insan vardı. Bunlar arasında Akseki’nin Fersin köyünden Koca Mehmet’i düşünmemek kabil mi? Ne kadar uslu ve namuslu bir çocuktu. Evlenmek gayesiyle köylerinden bir kızı kaçırmak istemiş. Sonradan köyün haberi olmuş, Mehmet’in elinden kızı almışlardı. Bana “Vallahi bir tüyüne bile dokunmadım. Birşey yapsaydım neyse… ona acımam da 2,5 yıl Alanya Ağır ceza Mahkemesine indim, çıktım. Beş çift çarık eskittim” diyordu. Mehmet’e mahkeme 18 ay mahkûmiyet vermişti.

Ben böyle hapishaneleri ve orada yatan insanları düşünürken yanımdan mektep arkadaşlarımdan biri geçti. Selâm verdi, sadece selâm vermekle kalmadı, durdu. Çok neşeli görünüyordu. Konuştuk. Bana, öyle bir yere gitmeyeceğimi bildiği için, “akşam seni bir yere götüreyim mi?” dedi.
Lâf olsun diye sordum:

 Nereye?

Bana biraz daha yaklaştı, bir elini omuzuma koyarak anlatmağa başladı:
— Azizim bu akşam yine âlem var, anlıyorsun ya âlem!. Poker âlemi. Ben “galiba poker değil, bekâr âlemi, şeker âlemi var“, dedim.
Bu söz üzerine kayıtsız şartsız öyle bir kahkaha attı ki neredeyse yolda hareket eden otobüsler duracaktı. “Evet, azizim, bekâr âlemi, şeker âlemi var.. Oraya ne şeker şeyler geliyor bilsen… O yaşını başını almış, içi geçmiş heriflerin öyle güzel, genç karıları var ki!...

Ey bunlardan sana ne? Dedim.
— Sana ne olur mu be.. Sen çocuksun galiba… Bu moruklardan bir kısmı oyuna meraklıdır. Poker masasına oturur, bir kısmı da koltuklara gömülür, horul horul uyur, işte sen o zaman bir gör ağabeyini!. Masa başında evvelâ alttan ayaklar anlaşır. Sonra gözler… Nihayet… Nihayet…
Omuzumu şiddetle bir daha sarstı.
— Nihayet bayanın ruhu sıkılacak, hava almak isteyecektir. Hava almasa fenalıklar geçirir. Sosyete kadınlarının ayılması, bayılması, fenalıklar geçirmesi âdettir. Sen bilmezsin bunları. Sen daha öküzün ektiğini yiyorsun. Balkona çıktık biraz hava aldık mı, zaten orada yatak odaları da hazır ne fenalık kalır, ne birşey. Onlar içerde uyuyadursun oynayadursun!.. Karılarının kendilerine çok sadık olduklarından bahsededursunlar!
Eski mektep arkadaşım bunları anlatırken bir elini cebine sokuyor, akşam hayal ettiği şehvet âlemlerine şimdiden hazırlanıyordu.
— Git ulan, dedim.. Allah belânı vermesin.. İnsanı akşam namazı günaha sokma.
Ayrıldı. Ayrılırken elimi sıkamadı. Çünkü hâlâ bir eli cebinde idi. O gidince arkasına şöyle bir baktım ve eski günleri düşündüm. Bu çocuk mektep sıralarında iken çok temiz bir çocuktu. Hattâ idealistti. Şimdi ne olmuş? Nereye gidiyor?
Bu yol nereye çıkar? Mabetsiz şehire… İçki, kadın, kumar, ağız dolusu istifra, dalga… Sefih ve süflî bir hayat.. Arkadaşıma acıdım. Kim bilir aklı sıra o da bana acımıştır. Hayatın hiçbir şeyinden tad almıyor, kendisini her şeyden mahrum ediyor, ömrünü hapishanelerde geçiriyor diye…

İşte şehirlerimizin hali.

Okuyun, ibret alın ve çocuklarınıza, gençlerinize sahip çıkın.

Aksi takdirde sonumuz yıkım ve hüsrandır.

Selam ve Sabırla… 26.11.2024

Heva ve Hevesini İlahlaştıranlar

Heva ve Hevesini İlahlaştıranlar

Veysi ERKEN Dr.

“Bu şehirde yaşayan insanların mabutları ceplerinde, mabudeleri yataklarındadır” diyordu merhum Osman Yüksel Serdengeçti.

Doğrudur.

İnsanımızı “eğiterek” eydik, yoldan çıkardık, “sırat-ı müstakim”den ayırdık.

Hani, Resul, “Rabbim! Kavmim bu Kur’an’a büsbütün ilgisiz kaldılar/ terk ettiler” dedi. İşte bunun gibi her peygambere karşı, günaha batmış kimseler içinden bir düşman çıkardık. Ama yol gösterici ve yardımcı olarak rabbin yeterlidir. Furkan-30-31”

İnsanımızı eğiterek(!) Kur’andan uzaklaştırdık. Kur’anı mahcur bıraktılar yeni(!) nesillerimiz..

Kur’an-ı Kerimi mahcur bırakanlar heva ve heveslerini ilah ediniverdiler. Bayağı arzularını ilahlaştıran kişiyi gördün mü? Şimdi sen, bu adamı da doğru yola getirmekle yükümlü olabilir misin? Yoksa sen, onların büyük çoğunluğunun gerçekten senin davetine kulak verdiklerini yahut doğru dürüst düşündüklerini mi sanıyorsun? Aksine onlar, başka değil, bir hayvan sürüsü gibidirler, hatta tuttukları yol bakımından daha da sapkındırlar. Furkan 43-44” ayette ifade edildiği gibi bayağılaştılar, hayvan sürüsü gibi oldular, tuttukları yol ise daha sapkınlık yolu oldu.

Her yerde şuursuz haykırışlar ve bağırışlar.  Falan benim “idol”üm. Falan benim her şeyim. Feşmekan'a tapıyorum bağırtılar sokaklarda yankılanıyor.

İlk ifadeler şuursuzluğun, son ifade gerçeğin belirtisidir. Gençlik ya heva ve hevesine veya sanatçı denilen bir fahişeye tapıyor. Bilerek veya bilmeyerek tapıyor. Bir kısmı bilmeden, bir kısmı bilerek Sodomlaşıp Gomorlaşıyor.

Eğiterek yoldan çıkardığımız nesil bu.

İnsanımızın önüne güzel örnekler koymadık, koymuyoruz, meziyet yok ahlak sıfırlanmış.

Bilindiği üzere insanın önüne güzel örnekler konulabildiğinde fertler “Gerçekten İbrahim’in ve beraberinde olanların sözlerinde sizin için güzel bir örnek oldu. Vaktiyle kavimlerine dediler ki, ‘--- Biz, sizlerden ve Allah’dan başka taptıklarınızdan beriyiz. Siz, Allah’ın birliğine iman etmedikçe sizi (dininizi) tanımıyoruz. Sizinle aramızda ebedi düşmanlık ve kin baş gösterdi’.

Ey Rabbimiz! Bizi o kâfir olanların fitnesi kılma(bizi onlara ezdirme); bizi bağışla.

Gerçekten sizler için, onların sözlerinde güzel bir örnek olmuştur. Bu örnek, Allah’tan ve ahiret gününden korkanlar içindir. Kim (emirlerimizden) yüz çevirir (ve kâfirleri dost edinirse) şüphe yok ki, Allah Ganidir, Hamid’dir. Mümtehine 4-6”  ayetlerinde belirtildiği gibi kendilerini fuhşiyata sürüklemek isteyenlere karşı tavır belirleyecek fıtrattadır.

Bizler ahlaklı nesiller yetiştirmek istiyorsak insanımızın, gençliğimizin, çocuklarımızın önüne güzel misaller, numune-i timsaller koymak mecburiyetindeyiz.

Unutmamalıyız ki, ayette belirtildiği gibi en güzel örnek Hz. Muhammed Mustafa’dır. Sav. “İçinizden Allah’ın lutfuna ve âhiret gününe umut bağlayanlar, Allah’ı çokça ananlar için hiç şüphe yok ki, Resûlullah’ta güzel bir örneklik vardır. Ahzâb-21” buyrulmaktadır.

Merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin “İnsanların mabutları ceplerinde, mabudeleri yataklarındadır” tespitini boşa çıkarabilmenin yolu ve yöntemi bellidir.

Yeter ki bunu gerçekleştirecek İRADE olsun.

Selam ve Sabırla… 26.11.2024