20 Kasım 2024 Çarşamba

Tebliğ ve İşkence*

 Tebliğ ve İşkence*  

Veysi ERKEN Dr.

         "Öldürmek istediğiniz kuduz bir köpek dahi olsa ona işkence yapmayınız. Hz. Muhammed (s.a.v.)"

*Kanaatimizce, bu iki terim, tarihin seyri içinde, biri nerede varsa, öteki de orada vardır. Fakat bunların yan yana bulunuşu, birbirlerini sevdiklerinden, birbirlerinden hoşlandıklarından değil, bilakis her biri kendi açısından, diğerine düşman olduğu için, yekdiğerini terk edememektedir. Adeta birbirini kovalamaktadır bu iki akım…

Meseleyi biraz daha daraltırsak, bu iki cereyana, aksiyon (tebliğ) ve reaksiyon (işkence) diyebiliriz herhalde. Zira birincisinde bir hareket, bir eylem, öbüründe ise bu hareket ve eylemi durdurma çabası mevcuttur.

Tebliğin gayesi, inanılan davayı neşir ve bu neşir hareketinde sebat; işkencenin gayesi ise, bu davadan taviz kopara kopara onu yok etmektir.

Tebliğin çok çeşidi olduğu gibi, işkencenin de çok türü var. …..

Tebliğin kelime manası, bir haberi başkalarına bildirmek, ıstılah manası ise, Allah’ın emirlerinin kullarına ulaştırılması demektir.

O halde, tebliğden maksat, Allah’ın istediği şekilde yaşamayı insanlara öğretmektir ki, Hz. Muhammed (s.a.v.)’e kadar olan Peygamberlerin hepsi bununla görevlendirilmişlerdir.”s.11-12

İşkence ise şu şekilde tarif edilebilir.  “bir kimseye, şahsa, insana, canlıya maddi ya da manevi olarak yapılan aşırı eziyet. Bir kimseye, şahsa delil, tecrübe ve bilgi elde etmek ya da cezalandırmak kasdıyla şuurlu bir şekilde uygulanan her türlü acı, keder ve elem verici, şeref ve haysiyet kırıcı eylem, fiil ve işlem.”

Tebliğ ve işkence tariflerinden de anlaşılacağı üzere ikisi de bir fiili ve eylemi ifade eder. Tebliğ beşere daha iyi bir hayat için yapılırken, işkence iyi, güzel ve doğru olan eylemi ortadan kaldırmak için yapılır ve bu iki eylem Hz. Âdemden beri var olan olgulardır.

*“İslam tebliğ tarihi, Hz. Âdem’in oğulları Habil ve Kabil zamanında iki kutba ayrılmış ve bu iki kutup günümüze kadar gelmiş, kıyamete kadar da sürecektir. Bu iki kutup, Hakk ile Batıl kutuplarıdır.

Habil kutbunda olanlar, daima Hakk’ı yani Allah davasını, Kabil kutbunda olanlar da daima tağut’ ve Allah düşmanlığını savunmuşlardır. Allah davasını savunanlar daima tebliğ, tağut davasını güdenler de daima bu tebliğ edenlere işkence yapmışlardır. S.13”

Hz. Âdem döneminden beri devam eden tebliğ ve işkence giriftliği günümüzde daha fazla şiddete, yıkıma, soykırıma yönelmiş bulunmaktadır denilebilir.

Tevhid inancı doğrultusunda insanları huzura davet edenler maalesef çok büyük işkence ve ızdıraba maruz bırakılmakta, Gazze, Doğu Türkistan, Arakan, Afrika ve dünyanın pek çok mazlum coğrafyalarında soykırıma dönüşmektedir.

Hâsılı kelam şeytanın yolundan gidenler daim olarak Hakk’a ve hakikate düşmandır ve bunlarla daim olarak mücadele etmek insan olma gereğidir.

Hakikat olduğu gibi bilinir ve kabul edilirse şer, tağut ve şeytanın adamlarıyla mücadelede ve cihatta zafer elde edilir.

Bizim vazifemiz Allah için tebliğ etmek ve tebliğ ettiklerimizi yaşamaktır.

Bütün insanları hidayete erdirmekle mükellef değil, işkencecilerle mücadele ve mucahade ile mükellefiz.

Selam ve Sabırla… 20.11.2024

 

*İhsan Süreyya Sırma, İslami Tebliğin Mekke Dönemi ve İşkence, Beyan Yayınları, 14. Baskı, İstanbul-1990

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?