30 Eylül 2024 Pazartesi

Türkiye’de İslam Düşmanlığı Yasaklanmalıdır

 Türkiye’de İslam Düşmanlığı Yasaklanmalıdır

 

Veysi ERKEN Dr.

 

Türkiye’de İslam düşmanlığı kanunen yasaklanmalı ve düşmanlığı yapanlar hak ettikleri cezalara çarpıtılmalıdır. Bunu derken başka dinlere düşmanlık serbest olsun demiyoruz. Bilakis her dine düşmanlık olmamalıdır “lekum dinikum veliye din” diyoruz.

Ancak şu bir gerçektir “Türkiye’de dinsizlik yok, İslam düşmanlığı vardır”.

Bunun için İslam düşmanlığı yasaklanmalıdır diyoruz.

2005 yılında Alperen dergisi benimle yaptığı röportajda İslam ve İslam düşmanlığı konusunda şunları söylemiştim. Bugün de geçerlidir.

Hafızamızı tazeleyelim.

 

“Neden saldırıyorlar?

 

İslam düşmanlığının muhtelif sebepleri vardır. Hz. Âdem döneminden beri iyiliğin, güzelliğin, hak ve hakikatin düşmanlığı vardır. Malumunuzdur ki, iyilik, güzellik, doğruluk, Allah’a itaat ve hakkaniyete düşmanlık Hz. Âdem’in döneminden beri vardır. Kabil kardeşi Habil’i öldürmüştür iyiliğin düşmanı olduğu için öldürmüştür. Bu hadiseden yola çıkarak diyebiliriz ki, hayra, güzele, doğruluğa hak ve hakikate düşman olanlar İslam’ın kutsallarına saldırıyorlar, düşmanlık besliyorlar.

 

Demek ki saldırıların arka planı vardır?

 

Elbette. İslam karşıtlığı ve İslam’a saldırganlık/düşmanlık günü birlik bir hadise değildir. Abdullah bin Ubey'den Salman Ruşdiye, Teslime Nesrinden Buş’a, Şaron'dan karikatür çizerine kadar olan bütün saldırılar/düşmanlıklar planlı ve hesaplıdır. Buş’un haçlı seferlerini başlatıyorum ifadesi İslam karşıtlığının planlı olduğunu göstermeye yeterlidir.

 

İslam karşıtlığı bir merkezden idare ediliyor diyebilir miyiz?

 

İslam karşıtlığının muhtelif sebepleri olduğu gibi birbiriyle irtibatlı muhtelif merkezlerinin de olduğunu düşünüyorum. Bununla birlikte İslam düşmanlığının en organize olduğu yerin Siyonist Tapınak Şövalyelerinin uzantısı olan merkezlerin olduğunu düşünüyorum.

Bu merkezler esasında din/İslam kavramına karşıdırlar. Bunu doğrudan dillendiremedikleri için kılıktan kılığa giriyorlar. Hıristiyanlığı ve Yahudiliği tahrip ettikleri gibi İslam’ı da tahriple uğraşıyorlar. Ilımlı İslam, Türk Müslümanlığı vb görüşler tahrip çalışmalarının görüntüleridir. Bu merkezler İslamî hayatı yok etmek için her yolu, her yöntemi ve her kişiyi kullanmaya çalışıyor. Özellikle medyadaki şeytanlara bakın bunları göreceksiniz.

 

Demek ki, İslam karşıtlığı sadece batı ülkelerinde değil?

 

Kesinlikle. İslam karşıtlığı batıda olduğu gibi İslam ülkeleri denilen her yerde vardır. Tapınakçılar İslam ülkelerinde de satın aldıklarını ve kendilerinden olanları finanse ederek İslam karşıtlığını sürdürürler. Ülkemize bakmak yeter.

 

Nasıl?

 

Ülkemizdeki uygulamaları inceleyelim yeter. Bugün medya, politika, bürokrasi ve diğer eksenlerde korkunç bir İslam karşıtlığı vardır. Her fırsatta kinlerini kusuyorlar. Yazar adı altında kusmuğunu kusan medya şeytanlarından tutun, emir kuluyum diyen bürokrata kadar her kesimde İslam karşıtlığı hâkim.

 

Başka yerlere bakarak ülkemizdeki gerçekleri görmüyoruz diyebilir miyiz?

 

Esasında diğer ülkelerdeki karşıtlık ve düşmanlığı gördüğümüz gibi ülkemizdeki düşmanlığı da gören ve bilenler vardır. Ancak azgın azınlık olan kitlenin etkisi ve yetkili konumlara getirilmeleri sebebiyle bilenlerin etkisi azdır, yok hükmünde denilebilir. Kısaca bilen, gören ve sesini kitlelere duyurmak isteyenlerin sayısı az ve sesleri kısık. Kitleler maalesef İslam karşıtlarını besliyor?

 

Nasıl yani?

 

İstatistiklere baktığımızda halkın %99’u Müslüman deniliyor. Medya ve diğer alanlara baktığımızda ise durum tam tersi. Bugün medya denilen gazete, radyo, televizyon vb. araçlar, ticaret vs. İslam karşıtlarının elinde ve bunları besleyen Müslüman kitle.

Esasında Müslüman’ım diyenlerin “seni ısıran köpeği besleme” anlayışından hareketle İslam karşıtlarını ve düşmanlarını beslememesi gerekir. Halk bu şuurla hareket ederse zafer kolaydır. Allah, yardımını ve lütfunu esirgemez.

 

Ne yapılmalı?

 

Din/ İslam düşmanlığının tamamen yok edilmesi mümkün değil. Hangi tedbiri alırsanız alın veya hangi kanunu çıkarırsanız çıkarın din düşmanlığının tamamen ortadan kalması söz konusu değildir. Ancak bu azaltılabilir. İlim adamları ve siyasetçiler din düşmanlığını azaltmak için bütün dünyada kampanyalar düzenlemeli ve kanunların çıkarılması sağlanmalıdır. Bütün dinler için düşmanlık hukukî düzenlemelerle yasaklanmalıdır. Unutulmamalıdır ki, özgürlük kutsala hakareti ihtiva etmez. İnkâr ayrı şey hakaret ayrı şey.

İslam inancına göre insanlar tebliğle görevlidirler. Müslüman dinini rahatlıkla yaşayabilmeli ve tebliğ edebilmelidir. Bu başka din mensupları için de geçerlidir. “Lekum dinikum veliye Din” ayeti hâkim kılınmalı ve “bir nefsi haksızca öldürmek bütün insanlığı öldürmek, yaşatmak bütün insanlığı yaşatmak gibidir” ayeti gönüllere nakşedilmelidir.

 

Kısaca hakaret ve şiddet değil tebliğ serbest olmalı diyebilir miyiz?

 

Elbette diyebiliriz. Tebliğ ve yaşayış serbest ise hak mutlaka yerini bulur. Müslüman’ın vazifesi budur. Siyasetçiler bu ortamın uluslar arası platformlarda oluşmasına katkı sağlamanın yollarını bulmalı ve bütün uluslar arası kuruluşları devreye sokmalıdır. Ama öncelikle ülkemizdeki İslam karşıtlığı ve düşmanlığı bitirilmeli ve gereken kanuni düzenlemeler yapılmalıdır.

 

Öncelikle evimizin önünü temizleyelim mi diyorsunuz?

 

Tespitinize aynen katılıyorum. Öncelikle ülkemizdeki pislikleri temizlememiz gerekir. Halk kendini her gün ısıran medyayı ve şeytanlarını beslememeli, mallarını almamalı, onları her şeyleriyle boykot etmeli, kendine eziyet edenleri kutsamamalı ve İslam’ı kaynaklarından öğrenme yoluna gitmelidir. Bununla birlikte siyasileri de İslam düşmanlığı ve karşıtlığı yapanlara karşı tedbir almaları için zorlamalıdır. Zorlama boyun eğen siyasileri desteklememekle olur.”

Selam ve Sabırla… 30.09.2024

 

Türkiye ABD ve İngiltere’nin Hedefindedir

 Türkiye ABD ve İngiltere’nin Hedefindedir

Veysi ERKEN Dr.

Unutmamak ve ona göre tedbir almak şarttır, farzdır.

Türkiye Siyonizm’in merkezi olan ABD ve İngiltere’nin hedefindedir. Aliya bu gerçeği; "Bunu hiç unutma evlat! Batı hiçbir zaman medenî olmamıştır ve bugünkü refahı; devam edegelen sömürgeciliği, döktüğü kan, akıttığı gözyaşı ve çektirdiği acılar üzerine kuruludur.." Aliya İzzetbegoviç (19 Ekim 2003) biçiminde özetler.

Bunu yazmamın sebebi Meclis başkanının Fatih Çekirge’ye yaptığı açıklamadır.

“Numan Bey aynen şöyle diyor: “Şunu artık görmek lazım. Siyonizm’in paranoyak bir dini argümanla beslediği; Nil’den Fırat’a kadar bu bölgeyi hâkimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye de bu siyasetin nihai hedeflerinden biridir. Netanyahu ve çetesi şöyle görüyor; ‘Biz ve bize köle olmak zorunda olan Ortadoğu halkları’...”

TBMM Başkanı Kurtulmuş’un şu sözünün altını çiziyorum: “Nil’den Fırat’a kadar bu bölgeyi hâkimiyet altına alma siyaseti son aşamasına geldi. Türkiye’de bu siyasetin nihai hedeflerinden biridir.”

“TBMM Başkanı Kurtulmuş, bölge ülkelerini de içine alacak bu uyarıyı yaptıktan sonra İsrail’in bu cesareti ya da gücü nereden aldığı sorusuna da şu cevabı veriyor: “İsrail’in en büyük gücü ne Amerika’dır ne askeri teknolojisidir ne uluslararası medyadaki hâkimiyetidir ne uluslararası finans çevrelerindeki hâkimiyetidir. Bunlar İsrail’e bir güç veriyor ama İsrail’in en büyük gücü, bölge ülkelerinin, İslam ülkelerinin dağılmışlığı, parçalanmışlığı ve çaresizliğidir. Orta Doğu halkları eğer köleleştirilmeye rıza göstermiyorlarsa birleşmeye, bütünleşmeye doğru yönelmelidir.” https://www.hurriyet.com.tr/yazarlar/fatih-cekirge/tbmm-baskani-kurtulmus-turkiye-netanyahu-cetesinin-hedefindedir-42548153

Bu ifade doğrudur ama eksiktir.

Zira İsrail Siyonizm’in sadece bir kışlasıdır.

Arz-ı mev’ud’un peşinde olan, dünyayı kan’a boğan, şehirleri yerle yeksan eden, toprakları insansızlaştıran, insanları topraksızlaştıran, soykırım, vahşet ve kırım uygulayan “soykırım dini”nin merkezidir, elemanlarıdır ve bu merkez esasında ABD ve İngiltere’dir.

Bu gerçek asla unutulmamalı ve tedbirler buna göre alınmalıdır ki, İsrail denilen kışladaki katiller sürüsü durdurulabilirsin.

“Soykırım dini” mensupları haçlı seferleriyle coğrafyamızda, Asya’da, Türkistan’da, Amerika kıtasında, Afrika’da katliamlarını, soykırımlarını, işgallerini ve sömürülerini yaptılar, yapıyorlar ve yapmaya devam etmek istiyorlar.

Bu gücü kırmak için birleşmek ve tevhidi sağlamak mecburiyeti vardır.

Numan beyin bir olma ile ilgili ifadesi doğrudur.

Türkiye “imame” gibi “tane”leri bir araya getirmenin gayretinde olmalıdır. Başka türlü bu soykırım ve vahşet zor durdurulur.

Coğrafyamız ve bütün mazlumlar Kılıçaslanlarını, Selahaddin Eyyubilerini bekliyor.

İman ve cihad olmalıdır ki ABD ve İngiltere yıkılsın, İsrail kışlası ortadan kalksın, vahşet ve zulüm bitsin.

Unutulmamalıdır ki “iman varsa imkân vardır”

Ve unutulmamalıdır ki, Müslüman için hayat “iman ve cihadtan ibarettir”

Söz bitmiştir.

Yöneticilerden icraat bekliyoruz.

İcraat. İcraat. İcraat. İcraat.

Selam ve Sabırla… 30.09.2024

29 Eylül 2024 Pazar

Uyduruk "Gün"lerle Gönlümüzü ve Zihnimizi İslam’dan Uzaklaştırdılar

 Uyduruk "Gün"lerle Gönlümüzü ve Zihnimizi İslam’dan Uzaklaştırdılar

Veysi ERKEN Dr.

“Soykırım dini”nin müntesipleri Siyonist haçlı zihniyeti, bireylerin elindekini çalmak, servetlerini heba etmek, kişiliklerini imha etmek, vatanlarını tahrip etmek, işgal ve dağıtmak için çevirmediği ve çevirmeyeceği fırıldak, yağdırmayacağı bomba yoktur.

“Soykırım dini”nin müntesipleri olan Siyonist haçlı zihniyeti dünyanın tamamıyla yetinmeyen, daha fazlasını talan etme peşinde peşinde koşan bir anlayışa sahiptir. Bu sapık zihniyeti anlamak için “Dünyayı ve yüzde beşini istiyorum” başlıklı yazıyı okumak yeterlidir diye düşünüyorum.

Evet “soykırım dini”nin müntesipleri dünyanın maddi ve manevi her şeyini istiyorlar.

https://www.timeturk.com/tr/2008/10/18/dunyayi-ve-yuzde-5-ini-istiyorum.html

Bu sömürü, tahrip, yok etme, hırsızlık ve saptırma anlayışını benimsetmek ve yaymak için icat edilen unsurlardan biri de “GÜN” kavramıdır.

GÜN

Ne günü?

Siyonist haçlı zihniyetinin icadı olan günlerden İşte size bir demet, birkaç gün.

Öğretmenler Günü,

Sevgililer Günü,

Anneler Günü,

Babalar Günü

Yılbaşı Günü

Dedeler Günü

Çiçekçiler ve böcekçiler günü

Açılış Günü.

Doğum Günü

Vesaire.

Birkaç misal vereyim.

“Öğretmenler Günü”nde öğrenciler rüşvet vermeye, öğretmenler rüşvet almaya alıştırılır. O gün rüşvet verecek imkânı olmayan öğrencinin duyguları böylece alt üst edilmiş olur.

Bunu laf olarak söylemiyorum. Lütfen o günlerde sınıf öğretmenine veya diğer öğretmenlere verilmek üzere velilerden toplanan paraları veya katkıda bulunamayan öğrencilerin duygu dünyasını mercek altına alınız, öğrenmeniz için yeter.

Sömürme sadece o gün mü?

Elbette ki, hayır. Her GÜN sömürme ve zihinleri tahrip etme günüdür.

Özellikle bazı günlerde de sömürme had sayfaya çıkarılır.

Taze olması bakımından “kara Cuma” denilen ve güya tepkiler üzerine adı “efsane Cuma (!)” diye yutturulan günü inceleyiniz. Son uydurdukları günü.Kara Cuma Gününü anlamak yeterlidir.

Peki, bu günlerde ne yapılır. Çıldırtılır. İsraf, ahlaksızlık ve rezillik had safhaya çıkarılır.

 https://www.yeniakit.com.tr/haber/black-fridayin-arkasindaki-asil-gercek-959542.html

http://bianet.org/bianet/yasam/216453-nedir-bu-kara-cuma

Haberlere göre dünyada bu günde ( eski haber 28 Kasım 2019) Türkiye harcama listesinde üçüncü sırada yer almış. 2003’te belki birinci olmuşuz.

“Ayranı yok içmeye, tahterevalli ile gider……..” atasözünün tam olarak yansıdığı güne dönüşmüş. İçmeye ayranı olmayanlar bile plastik paralarla (kart) israfa, çılgınlığa adeta huşu ile katılmış oldu.

Borç batağındaki insanların bile “tüketim mabetleri (AVM)”ne hücum ettiklerine, birbirlerini ezdiklerine şahit olduk maalesef.

Tabi ki, günleri tek tek tahlil etmeye gerek yok.

Bu günlerle zihnimiz ve gönül dünyamız İslam’dan o kadar uzaklaştırılıyor ki, farkında olmadan bize ait olabilecek her şeyi red noktasına dönüştürülmüş vaziyetteyiz.

Bunu bir misalle izah edeyim.

Yukarıda bahsettiğim günleri zevkle, şevkle ve heyecanla kutlayan ve kutsayan Müslümanların bir kısmı “İslam’da gün ve geceler” bidattir demiyor iştirak ediyor başka günlere bid’attir diyor

Mevlid yok, gece yok.

Peki, Kadir Gecesi, Beraat Gecesi vs. ne oluyor dediğimiz zaman utanmasalar bize “Kara Cuma” yeter diyecek kadar zihin ve duygu dünyaları değiştirilmiş ve iğfal edilmiş oldu.

Hiç düşünmeden İslami olabilecek her şeye karşı çıkarken, papaz veya köleleri ucuza satma gününü adeta bir taabbud iştiyakıyla ihya etmeye çalışıyor. (Kara Cuma veya bize yutturulan efsane Cuma günü kavramını merak edenler araştırsın. Bu gün adeta ıskartaya çıkmış köleleri ucuza satma için icat edilmiş şükran gününden sonraki satış günüdür. Sevgililer günü papaz valentine günüdür. Bilmeyenler araştırsın https://www.sabah.com.tr/galeri/yasam/sevgililer-gunu-nedir-nereden-geliyor )

Aziz dostlar,

Zihni ve gönlü dönüştürülmüş kişiler, Hz. Peygamber’in anılması ve usve/ örnek alınmasına tahammülleri kalmamıştır denilebilir.

Sorsanız hepsi Müslüman’dır

Bir zamanlar etkili olan biri gayrı Müslim ben “sosyolojik Müslüman’ım” demişti. Sosyolojik Müslümanlar maalesef çoğalmış bu yutturulan günler sayesinde.

En din(i)darların hayatında bu günler o kadar etkili hale geldi ki, birazcık uzak durun denildiğinde hemen dişlerini gösterir yaratıklara dönüşüveriyorlar.

Ne diyelim.

İnandıkları ve yaşar hale dönüştükleri fiil ve eylemleriyle haşrolsunlar demekten başka elimizden bir şey gelmiyor.

Selam ve Sabırla… 29.09.2024

Ahmak diyenleri savunan eblehler

 Ahmak diyenleri savunan eblehler

Veysi ERKEN Dr.

Birisine, kamu görevlisine “Ahmak” demek mevcut hükümlere/ kanunlara göre suç kabul edilir.

Peki, bu suçu işleyenleri savunanlara ne denilir acaba?

Ebleh denilebilir mi?

Muallim Naci “Hamâkatim hasebiyle bir iş işlerim ki elimdeki yüz bin altını mahveder” diyerek ahmakları savunanların nasıl kaybettiklerini anlatır.

 “Ahmak” kelimesinin kullanımı suç ise bu suçu işleyeni hiçbir aklı başında olan savunamaz, savunmamalıdır ki, suçu işleyen cezasını çeksin.

Bilinen bir hakikattir müeyyidesi ve yaptırım gücü olmayan cezalar suçu ve suçluyu engelleyemez bilakis suçu teşvik eder. Tekrarını sağlar, hatta alışkanlığa dönüşmesine imkan verir.

Bunun için suçlu suçunun cezasını çekmelidir ki, ahmaklık etmesin.

Neyse.

Ahmak kelimesi Kur’an-ı Kerim’de “sefih/süfeha” olarak geçer.

Lûgatte sefîh (çoğulu süfehâ’), halîm kelimesinin zıddı olup “hem cahil ve ahmak hem de kaba ve saldırgan” anlamına gelir.

İmam Gazali'ye atfedilen bir kelam vardır. “Eşeğin önünde, katırın arkasında, ahmağın hiçbir yerinde durma” diye.

Bu ifadeye aynen katılıyorum. Ahmağın yanında, kenarında hiç durmamak gerekir.

Ahmağın yanında durmak, görünmek ahlaklı, vicdanlı ve imanlı bir insana yakışmaz, uygun değildir.

Hz. Musa as içlerindeki beyinsizler ve ahmaklar yüzünden helak olmamak için şöyle dua etmiştir. “Ey rabbim! Dileseydin onları ve beni daha önce helâk ederdin. İçimizdeki beyinsizlerin işledikleri yüzünden bizi helâk edecek misin? Bu iş, senin imtihanından başka bir şey değildir; onunla dilediğini saptırır, dilediğini de doğru yola iletirsin. Sen bizim velîmizsin. Artık bizi bağışla ve bize acı! Sen bağışlayanların en iyisisin. A’râf-155”

Tespitlerimize göre sefihlik/ahmaklık bazen ihanet boyutuna ulaşır. Muallim Naci’nin dediği gibi hamakat kişiye ve topluma çok şey kaybettirir.

Şehirlerimizin kaybettikleri ortadadır.

Hamakat sebebiyle ihanet derekesine düşenler çoktur. Ahmaklar kolaylıkla ihanet edebilirler.

Aldatma olarak kabul edilen “ihanet” münafıkların ve müfsitlerin vazgeçilmez karekteridir. Dün münafık ve müfsit karakterliler nasıl tapınakçılarla işbirliği halinde İslam ve Müslümanlara ihanet etmişse bugün de içimizdeki münafıklar ve müfsitler günümüzün tapınakçılarıyla aynı ihaneti icra ediyorlar.

Onun için “ahmak” diyenleri savunmak en hafif tabirle “ebleh”liktir.

Ayette “Kendilerine hıyanet edenleri savunma. Çünkü Allah, hainlik edenleri, günahta ısrarcı olanları sevmez. İnsanlardan gizlerler de -razı olmadığı sözü geceden kurup düzdüklerinde yanlarında olan- Allah’tan gizleyemezler. Allah onların bütün yapıp ettiklerini kuşatmaktadır. Nisâ-107-108

Allah bizleri uyarıyor ve ahmaklara, münafıklara, fasıklara sahip çıkmayın diyor.

İ’lay-ı Kelimetullah için nizâm-ı âlem ülküsüne sahip olanlar “hain” ve “ahmak”lardan uzak durmak ve onları savunmamakla mükelleftir.

“Ebleh”lerden de uzak durmak gerekir.

Selam ve Sabırla… 29.09.2024

28 Eylül 2024 Cumartesi

Bayrağı zamanında ve yerinde dikmek esas olmalıdır.

 "Bayrağı zamanında ve yerinde dikmek" esas olmalıdır.

Veysi Erken Dr.

“Bugünün işini yarına bırakma”, “Geçti Bor’un Pazarı Sür Eşeğini Niğde’ye”   ibarelerini duymayanımız yoktur herhalde.

Ertelemek büyük bir hastalıktır ve onulmaz yaralar açar.

Bunun için “Bayrağı zamanında ve yerinde dikmek” anlayışını ve yaklaşımını ehemmiyetli buluyorum.

Üşenme ve vazgeçme.

Diren ve özgürleş

Gazze’liler bunu yaptı ve yapıyor.

Ya diğer ülkeler, ülkelerin liderleri.

Bilhassa İran ve Hizbullah.

Bor’un pazarının geçmesini beklediler.

Gazze’den sonra sıranın Lübnan’a gelmesini beklediler.

Yıkım ve soykırım Lübnan’a, Suriye’ye ulaştı.

Hala beklemedeler.

İdareci ve niyetli iseniz beklemeyeceksiniz.

İdareci iseniz İdare-i maslahatçı  olamazsınız, yerinde ve zamanında karar almanız büyük önem taşır.

Bu sebepledir ki, başlıkta kullandığım tabiri önemsiyorum.

Evet.

Bütün alanlarda olduğu gibi savaş durumunda da yerinde ve zamanında kararlar almak gerekir. Bayrağı yerinde ve zamanında dikmek esastır, şarttır.

Harekete geçmek için tutarlı  gerekçeler çok.

Karar almamak ve uygulamamak büyük yıkıma ve soykırıma yol açtı.

Artık bu konuda hızlı  karar alınmalı, uygulanmalı ve bayrak yerine zamanında dikilmelidir diyorum.

“Soykırım dini”nin mensupları olan ABD ve İngiltere’nin kışlaları tahrip edilmeleridir.

Çağrım bütün İslam ve Mazlum ülkelerin liderlerinedir.

Hızlı karar alınız ve bayrağı yerine dikiniz.

Zaman daraldı. Hatta zaman kalmadı.

Coğrafyamızın yok olmasına sessiz kalmayınız.

İran ve Hizbullah gibi davranmayınız.

“Lafla peynir gemisi yürümez” diye bir atasözümüz vardır.

Harekete geçiniz,  lafazanlıkla vakit geçirmeyiniz, karar alınız gemilerimiz yola çıksın ve coğrafyamız huzur bulsun.

Bayrağı yerine ve zamanında dikmiş olalım.

Talep bizden, Tevfik Allah'tandır.

Selam ve sabırla… 28.09.2024

 

Var Bir Çaresi: CHP’lilerin CHP Zihniyetinden Kurtulması

 Var Bir Çaresi: CHP’lilerin CHP Zihniyetinden Kurtulması, Kurtarılması

Veysi ERKEN Dr.

Haber sitelerinde dolaşan bir CHP reklamı var.

“Var Bir Çaresi”

Evet.

Var bir çaresi o da CHP’lilerin ve CHP’lileşmişlerin, iltisaklılarının CHP’nin zihniyetinden kurtulmalarıdır.

Bilindiği üzere CHP’nin değişmez zihniyeti Jön Türk ve İttihatçı zihniyetin mirasçısıdır ve hiçbir zaman yerli, milli ve İslamî olmamıştır.

Çarenin var olabilmesi bu çürük zihniyetin terk edilmesi ile başlar.

CHP’lilerin zihniyetlerine “LA” demeleri şarttır.

Hani biz Müslümanlar önce ”LA” deriz ve “La ilahe illallah diye bitiririz.”

CHP’liler atalarından miras olarak kalan zihniyetlerine “LA” demedikçe bu millete hayırları olamaz.

Görünen manzara açıktır ve bu milletin hayrına olabilecek bir icraatları yoktur.

Bilindiği üzere CHP daim olarak İslam düşmanlığının merkezi olmuştur. Hem geçmişinde hem de günümüzde İSLAM düşmanlığı söz konusudur. Her seçim sonrasındaki tavırları, kutlamaları, saldırıları ve sesli feveranları bunu göstermeye yeter de artar.

Geçmişten misal vermeye gerek yok. Kuran öğretimini “çağdışı” olarak niteleyecek kadar İslam’la ilgisi olmayan bir başkana sahiptir.

Özgür Özel’den bahsediyorum. Müslüman olan dinlesin ve CHP’yi  ve CHP zihniyetini tanısın, iyice bellesin.  https://www.youtube.com/watch?v=t8V9wuJiD2I

Mamak Belediyesi Başkanlığına seçilen adamın camiden, ezandan rahatsızlığı misal olarak yeter.

İlave olarak yıllarca CHP yönetiminde bulunmuş, bakanlık makamını işgal etmiş olan Fikri Sağlar’ın  konuşmasını da delil olarak sunalım. “CHP'li eski bakan ve milletvekili Fikri Sağlar, yerel seçimlerin kaybedilmesi durumunda Türkiye'nin bir İslam Cumhuriyeti'ne dönüşeceğini iddia etti. Sağlar, "Bu seçimlerin ne olacağından daha çok sonucunun Türkiye’nin aleyhine olacağı, belki de Türkiye Cumhuriyeti’nin İslam Cumhuriyeti'ne dönüşmesinde son çıkış yolu olacağı düşüncesindeyim" dedi. https://www.ensonhaber.com/gundem/chpli-fikri-saglar-secimleri-ak-parti-kazanirsa-turkiye-islam-cumhuriyetine-donusur

Yeter mi?

Bence  yeter ve artar bile.

Yetmez diyen için binlerce misali verebilirim.

Buna rağmen ümitsiz değilim.

Ben de “Var bir çaresi” diyorum.

Evet.

Var bir çaresi o da CHP’lilerin CHP’nin zihniyetinden kurtulmalarıdır. Saflaşmaları, arınmaları ve İslam’la İslamlaşmalarıdır.

Selam ve Sabırla… 28.09.2024

 

27 Eylül 2024 Cuma

Gazze Öldüğünde Tüm İnsanlık Ölecek

 “Gazze Öldüğünde Tüm İnsanlık Ölecek”

Veysi ERKEN Dr.

Kolombiya Cumhurbaşkanı Gustavo Petro, dünyada bir ülkenin gücünün artık insanı yok etme kapasitesine göre belirlendiğini ve geçen sene BM'de yaptığı konuşmayı hatırlatan Petro sözlerini şöyle sürdürdü:

"1 yıl önce yine bu kürsüde Filistin için barış çağrısında bulunmuştum, o zaman daha ilk bomba düşmemişti. Şimdi 20 bin kız ve erkek çocuk bombalar altında öldürüldü ve insani yıkıma neden olan ülkelerinin başkanları bu koridorlarda gülüyorlar, bugün büyük sermayenin sahibi olan kitle iletişim araçlarının yardımıyla dünyayı yeniden düzenliyorlar, demokrasisiz ve özgürlüksüz bir dünya yaratıyorlar."

Petro, ırkçılar ve üstünlükçülerin, bomba ve terör tehdidiyle dünyaya hakim olmaya çabaladıklarına dikkati çekerek "Gazze öldüğünde insanlık da ölecek." diye konuştu.”

Evet.

Maalesef Kolombiya Cumhurbaşkanı LEŞ bir topluluğa hitap etti. Hani şair;

“Ey dipdiri meyyit, ‘iki el bir baş içindir.’

Davransana… Eller de senin, baş da senindir!

His yok, hareket yok, acı yok... Leş mi kesildin?” diyordu ya!

Adi üstünde BİR leş MİŞ m İLLETLER.

Dünyayı sömüren, yok eden, işgal ve soykırıma uğratan, vahşeti her yerde sürdüren başta ABD ve İngiltere’nin “soykırım dini”ne mensuplarının oluşturduğu “300’ler komitesinin” örgütlenmesi olan BİR leş MİŞ m İLLETLER.

Gustav Petroyu dinlemez.

Çünkü İslam toplumları ve devletleri denilen yapılar başsız, lidersiz ve öndersiz. İslam ülkeleri yönetici zannedilen köleler tarafından esir kılınmış ve efendileri olan komiteye bağlanmış.

Gazze ölüyor ve insanlık ölecek.

İnsanlık önce Gazze etrafındaki ülkelerde öldü.

Ölüm hali dünyanın tamamına yayılıyor.

Dünya seyrediyor.

Gazze hami olacakları bekliyor ve soykırım dininin mensuplarını durduracak gücü bekliyor.

Allah bu gücü kullanacak liderleri ihsan etsin.

Gustav Petro sessizliye isyan ediyor ve şöyle devam ediyor.

“ 'ARTIK GÜÇ İNSANI YOK ETME KAPASİTESİ İLE ÖLÇÜLÜYOR'

Bir başkanın iletişim kurma becerisinin bütçesine, ne kadar savaş uçağı olduğuna, ülkesinin sahip olduğu nüfuza ve insanlığı yok etme kapasitesine bağlı olduğunu söyleyen Petro, "Dünyada bir ülkenin gücü artık sahip olduğu ekonomik ya da siyasi sistemin türüne ya da ideolojisine göre değil, insanı yok etme kapasitesine göre kullanılmaktadır" dedi.

Petro, "Bu nedenle, dünyanın çoğunluğu adına konuşmamıza ve insanlığın geniş kesimlerini temsil etmemize rağmen, Gazze'deki soykırımın durdurulması için sesimizi yükselttiğimizde dinlenmiyoruz" ifadelerini kullandı.

'YETER Kİ İKLİM BOZULMASIN, İNSANLIK...'

İnsanlığı yok edebilecek ülkeler tarafından dinlenmediklerini dile getiren Petro, konu iklim değişikliği olunca bu ülkeler tarafından dinlendiklerini ancak savaşın durdurulmasını istediklerinde kulaklarını tıkadıklarını vurguladı.

'GAZZE ÖLDÜĞÜNDE İNSANLIK DA ÖLECEK'

Geçen sene BM'de yaptığı konuşmayı hatırlatan Petro sözlerini şöyle sürdürdü:

"1 yıl önce yine bu kürsüde Filistin için barış çağrısında bulunmuştum, o zaman daha ilk bomba düşmemişti. Şimdi 20 bin kız ve erkek çocuk bombalar altında öldürüldü ve insani yıkıma neden olan ülkelerinin başkanları bu koridorlarda gülüyorlar, bugün büyük sermayenin sahibi olan kitle iletişim araçlarının yardımıyla dünyayı yeniden düzenliyorlar, demokrasisiz ve özgürlüksüz bir dünya yaratıyorlar."

Petro, ırkçılar ve üstünlükçülerin, bomba ve terör tehdidiyle dünyaya hakim olmaya çabaladıklarına dikkati çekerek "Gazze öldüğünde insanlık da ölecek." diye konuştu.

'AZINLIK KAHRAMANI'

Oxfam'ın dünyanın en zengin yüzde 1'lik kesiminin tüm insanlığın yüzde 95'inin toplamından daha fazla servete sahip olduğuna ilişkin araştırmasına atıfta bulunan Petro, "(İsrail Başbakanı Binyamin) Netanyahu insanlığın en zengin yüzde 1'lik kesimi için bir kahraman" yorumunu yaptı.

Petro, bu kesimin iklim krizinden sorumlu olduğunu savunarak, dünyanın en güçlü ülkelerin başkanları dâhil çoğu politikacının bu kesime "itaat ettiğini" söyledi.

EKONOMİK DARBE İLE AYAKTA DURUYORLAR

Dünyanın en zenginlerinin "Gazze, Lübnan ve Sudan'da kadınların, yaşlıların ve çocukların üzerine bomba yağdırılmasına izin verdiğini" öne süren Petro, "Küba Venezuela gibi ülkelere ekonomik ablukalar uyguluyorlar çünkü insanlığın geri kalan yüzde 99'una yıkıcı kapasitelerini göstermeleri gerekiyor, böylece güç sahibi olmaya, iktidarlarını sürdürmeye, servetlerini büyütmeye ve kontrollerini sıkılaştırmaya devam etmelerine izin veriyorlar" ifadelerini kullandı.

'ARTIK İNSANLARIN SIRASI GELDİ'

Petro, "Şimdi, savaşma sırası insanlıkta. Burada açıkça ortaya koyulduğu üzere hükümetler çalışamıyorsa, bomba atmaya, anlamsız savaşlara girmeye, erkek ve kız çocuklarını öldürmeye, güç oyunları oynamaya karar verdilerse, artık insanların sırası geldi." diye konuştu. Birlikte çalışarak demokratik bir gücün olduğunun gösterilebileceğini anlatan Petro, insanlığın gücü olduğunu ve bu güçle yeni hükümetler, liderler ortaya çıkabileceğini söyledi.

https://video.haber7.com/video-galeri/293588-gazze-oldugunde-tum-insanlik-olecek

Konuşmaya ilave edilecek bir şey yok. “Şimdi, savaşma sırası insanlıkta”.

Son söz. Petro, "Eğer hayat, yok olmaya karşı galip gelirse dünyayı yöneten, küresel oligarşi olmayacaktır. Oligarşi, küresel bir demokrasinin kurulmasına imkân sağlamak için yenilmiş olacaktır"

Selam ve Sabırla… 27.09.2024

26 Eylül 2024 Perşembe

Açıklık Kapalılık: Ölçü İslam Olmayınca

 Açıklık Kapalılık: Ölçü İslam Olmayınca

Veysi ERKEN Dr.

Toplum olarak zıvanadan çıkarıldık/çıktık.

Ölçümüzü/mikyasımızı/miyarımızı/mihenk taşımızı kaybettik/kaybettirildik.

Ölçü olmayınca helal haram, doğru yanlış, günah günah olmayan birbirine karıştı karıştırıldı.

Hani meşhur bir ifade var ya.

“Birbirine karıştı âblarla dolaplar, âblar galip gelince döndü dolaplar”

Bizde dolaplar dönüyor edep hayâ ufalanıyor, zerreleşiyor, ortadan kalkıyor.

Edep bir zamanlar “el’e, dil’e, bel’e” sahip olmayı ifade ediyordu.

Her işimizde ahlaklı olmayı sağlıyordu.

Toplum zıvanadan çıkarıldı el’e, bel’e, dil’e hâkimiyet sıfırlandı.

Sokakta yürürken hızla arkamızdan gelen ve bizi geçen genç iki kızı kendi aralarındaki konuşmalarını duydum.

İfadeleri şuydu.

Ya çok açık ya da çok kapalı giyiniyorlar. Konuşanlardan biri askılı tabir edilen bir atletimsi bir şey giyinmişti, diğeri kısa kollu elbise.

Ve bunlara göre giyinik idiler.

Tabii ki, soramadım.

Örtüde ölçünüz nedir.

Siz Müslüman mısınız?

Maalesef ölçü” İslam/ Kur’an olmayınca ölçüler herkese göre değişiyor (esasında ölçü diye bir şey kalmamış).

Dolaplar dönüyor, imanımız, ahlakımız, hayatımız, edebimiz ve örtümüz ortadan kalkıyor.

Evet.

Müslüman için örtünmek, giyinmek ölçülü olur.

Örtünmede ve giyinmede ölçü hem erkekler hem de kadınlar için gereklidir.

Ölçü aynı zamanda korunmak, muhafaza olunmak, saldırılardan ve kem gözlerden emin olmak içindir. Kötülüğe, ahlaksızlığa ve toplumsal çürümeye geçit vermemek içindir.

Tesettür denilir korunmaya.

“Tesettür kelimesi sözlükte “örtünmek, örtüye bürünmek, kuşanmak, başkaları ile kendisi arasına perde koymak, bir şeyin içinde ya da arkasında gizlenmek” manalarına gelir. Bu bağlamda,  “sitr” kelimesi gerçek anlamıyla “gizlenmeye yarayan engel, perde, siper vb. şeyler”, mecaz olarak da “çekinme, korku, edep, hayâ” manalarında kullanılmaktadır. Mestûr ise mecazen “iffetli, edepli, hayâ sahibi” anlamlarına gelir.

Terim olarak ise tesettür kelimesi“insanın fıtrî, tabiî, örfî veya dinî bir gerekçe ile ilgilileri ve ölçüleri dinen belirlenmiş bir şekilde vücudunun belli yerlerini örtmesi” demektir. Bahsi geçen sözlük ve terim anlamları, örtünmenin fıtrî, doğal, sosyal, kültürel ve ahlâkî boyutları bulunan bir bilinç hali olduğunu göstermektedir.

Böylelikle tesettür emrinin yerine getirilmesi Müslüman şahsiyetini görünür kılarak inanç değerlerine sadakati ve aidiyetiyle mümin olmanın temel şartlarından biri olmaktadır. https://www.genconculer.com/yazilar/kur-an-ve-sunnette-tesettur

Bir Müslüman için ölçü Kur’an ahkâmıdır. Yaptığımız her iş, fiil ve eylemin bir ölçüsü olur, mukayeseyi onlarla yapmakla mükellefiz.

Aksi takdirde ölçü ortadan kalkarsa bireysel ve toplumsal hayat felç olur. Bugünkü Türkiye’nin hali ortada.

Özetle “açıklık-kapalılık” bir diğer ifade ile giyimdeki ölçümüz de Kur’an ahkâmıdır, buna inanmayan ve uygulamayan savrulur, yok olur, kötülere ve kem gözlülere yem olur.

İşte giyimde, örtünmede ve kendimizi muhafaza etmedeki Kur’an ölçü ayetleri.

“Ey Âdemoğulları! Size edep yerlerinizi örtecek giysi ve süslenecek elbise verdik. Asıl hayırlı olan ise takvâ elbisesidir. İşte bu (giysiler), hakikati anlasınlar diye Allah’ın (size ikram ettiği) ayetlerindendir.” Â’raf-26

“Ey Âdemoğulları! Şeytan, ana-babanızı, edep yerlerini kendilerine göstermek için elbiselerini soyarak cennetten çıkardığı gibi sizi de aldatmasın. Çünkü o ve taraftarları, sizin onları göremeyeceğiniz yerden sizi görürler. Şüphesiz biz, şeytanları, iman etmeyenlerin dostları yaptık.”Â’raf-27

“Mü’min erkeklere söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar ve namuslarını korusunlar. (Zira) bu, onlar için daha nezihtir/uygundur. Şüphesiz Allah, onların yapmakta olduklarından haberdardır.” Nur-30

Mü’min kadınlara da söyle! Gözlerini (harama bakmaktan) sakınsınlar/kıssınlar, namuslarını korusunlar, (yüz ve el gibi) görünen kısımları müstesna zîynetlerini teşhir etmesinler ve başörtülerini tâ yakalarının üzerine kadar salsınlar. Zînetlerini kocaları, babaları, kocalarının babaları, kendi oğulları, kocalarının oğulları, erkek kardeşleri, erkek kardeşlerinin oğulları, kız kardeşlerinin oğulları, kendi kadınları, ellerinin altında bulunan (köleler), erkeklerden ailenin kadınına şehvet duymayan (hizmetçi vs.) tâbi kimseler ve henüz kadınların mahrem bölgelerinin farkında olmayan çocuklardan başkasına göstermesinler. Gizledikleri ziynetleri bilinip (farkedilsin) diye ayaklarını yere vurmasınlar. Ey mü’minler! Hep birlikte Allah’a yönelin ki kurtuluşa eresiniz.” Nur-31

“(Ey Peygamber’in hanımları!) Evlerinizde oturun, önceki cahiliye (âdetinde olduğu) gibi açılıp saçılmayın. Namaz kılın, zekâtı verin, Allah’a ve Rasûlü’ne itaat edin. (Ey Peygamber’in) ev halkı! Allah sizden, ancak günah gidermek ve sizi tertemiz yapmak istiyor.” Ahzab-33

 “Ey Peygamber! Hanımlarına, kızlarına ve mü’minlerin kadınlarına söyle! (Herhangi bir ihtiyaç için dışarı çıkarken) dış elbiselerini giysinler. Bu (elbise) onların tanınmaları ve incitilmemeleri için en uygun olanıdır. Allah çok bağışlayandır; çok merhamet edendir.” Ahzab-59

Ayetlerdeki ölçüler hem erkekler hem de kadınlar içindir. Açıklık-Kapalılık için geçerli olan örtünme ve davranış ölçülerini bilmek ve uygulamak her Müslüman için şarttır, farzdır.

Ölçüsünü kaybeden savrulur, yok ve yem olur.

Selam ve Sabırla… 26.09.2024