20 Eylül 2024 Cuma

Ulema ve Ümera Uyumakla meşgul

 Ulema ve Ümera Uyumakla meşgul

Veysi Erken Dr.

Türkiye’nin ve İslam’ın muhalifleri her şeyi istismar ediyor, Siyonist haçlılara uşaklık ve kölelik ediyor.

Peki, bizim ulema ne yapıyor.

Bu alçakların propagandalarına, algı operasyonlarına karşı ulema ve ümera neden sessiz ve uyku halinde.

Yoksa ulema zannettiklerimiz de mi işbirlikçi, ihanet içinde.

Onun için mi uyuyorlar, duymuyorlar.

Ulema ve ümera Gazze, Doğu Türkistan yanarken, yıkılırken rakıyı ucuzlatacağız, adeta Türkiye’yi meyhaneye çevireceğiz diyenlere ses çıkarmıyorlar, gaflet hallerine devam ediyorlar.

Maalesef ümera ve ulema sessiz ve muhalefetin kışkırtmalarına ve ihanetlerine cevap vermiyor.

Bari bu konularda, rakı ve Gazze konularında sesinizi yükseltin ey ümera ve ulema denilen taife.

Aksi takdirde sadece cühela ve ükela/ yiyici diye nitelendireceğim sizleri.

 “Yazıya başlamadan önce yaptığım ilk iş “euzu besmele” okumak ve “hamdu sena” ile dua etmektir.

Bu iki ifadeyi düstur edinmeye çalışıyorum.

Gayret bizden Tevfik Allah'tan inancıyla yazmaya çalışıyorum.

Allah bizleri sıratı müstakim üzere kılsın ve hidayetini nasip etsin.

Böyle bir girizgâhı günümüzün Ümera ve ulema zannedilen kesimin olay ve olgular karşısında takındığı tutum yüzünden yaptım.

Maalesef ulema ve ümera dediklerimizin ekseriyeti uyurgezer durumdadır.

Herhangi bir olay veya olguya zamanında ve zemininde görüş beyan etmiyorlar.

Olay veya olgu gerçekleştikten ve olumsuz etkileri görüldükten sonra bir kısmı klavye kahramanlığı yapıyorlar.

Biz yazarken niye yazıyorsun diyen günümüzün klavye kahramanlığı yapan dostlar (!) vardı.

Bugün de köpek terörüne, rakı edebiyatına ve Gazze’deki vahşete duyarsız, hissiz ve uyku halinde ulema ve ümera denilen taife vardır.

Üç maymunu oynama hikâyesinden ilham alınmış bir sessizlik.

Ulema ve ümera sessiz.

Bu konuda tefekkür edenlere de yahu niye görüş belirtiyorsunuz mealinde akıl vermeye çalışıyorlar.

Bu milletin bir sevdalısı olarak diyoruz ki milletimiz daha fazla bunalıma girmesin diye.

Geliniz çözüm için siz de çaba harcayın. Görüş belirtin, katkınız olsun.

İş işten geçtikten sonra klavye kahramanlığı yapmayın lütfen.

Klavye kahramanlığından ve kahramanlarından bıktık.

Önemli olan bayrağı zamanında ve yerinde dikmektir.

Özellikle ulema ve ümerasından ses bekliyoruz.

Huuuuuu.,.... (D)uyuyormusunuz?

Selam ve sabırla... 20.09.2024

 

İçimizdeki Hainler

 İçimizdeki Hainler

Veysi ERKEN Dr.

Merhum Mehmet Akif;

“Geçmişten adam hisse kaparmış... Ne masal şey!

Beş bin senelik kıssa yarım hisse mi verdi?

"Tarih"i  "tekerrür"  diye tarif ediyorlar;

Hiç ibret alınsaydı, tekerrür mü ederdi?” diyor.

İbret mi alınmıyor, bilerek mi göz yumuluyor, yoksal aldatılıyor muyuz?

Evet.

Türkiye’de gerçek anlamda dinsizlik yoktur, İslam ve Müslümanlara düşmanlık ve ihanet vardır. Bahanelerinden biri de muhacirler ve mültecilerdir.

Tabii ki Milletimizin ekseriyeti Müslüman olduğundan doğrudan doğruya düşmanlıklarını izhar edip kendilerini oldukları gibi yansıtmıyorlar. Bu hainler Müslüman görünümlü nifakçılar ve müfsitlerdir.

Sahiplerinin sesi ve havlayıcısıdır.

İslam ve Müslümanları yok etmede görev verilmiştir kendilerine.

Celalettin Rumi’ye atfedilen bir söz var “ya olduğun gibi ol, ya olduğun gibi görün” nasihatinden nasiplenmemişlerdir.

Bunlar münafık karakterli olduklarından oldukları gibi değil, olmadıkları gibi (Müslüman) görünüp İslam ve Müslüman düşmanlığı yapıyorlar.

Müslüman onları konuşmalarından bilir. “Eğer dileseydik, Biz onları sana gösterirdik; sen de onları yüzlerinden tanırdın. And olsun ki sen, onları konuşmalarından da tanırsın; Allah işlediklerinizi bilir. Muhammed-30”

Onları Suriyelilere, Çeçenlere, Balkanlılara, Türkistanlılara, İmam Hatiplere, İlahiyatlara , Camilere, İslam’a, İslami yaşayışa, Müslümanlara saldırmalarından tanıyoruz.

Esasında Suriyelilerin veya başka ülkelerin Müslümanları ne geçmişte ne de günümüzde milletimize ihanet etmediklerini biliyorlar.

Kendileri, İslam olmayan değerleri için Suriyelileri, Türkistanlıları, İmam Hatiplileri, Camileri, Diyaneti vs düşman olarak görüyor ve iftira etmekten geri durmuyorlar.

Bütün toplumlarda ihanet eden, parayla, makamla, şanla, şöhretle satılan bireyler veya yöneticiler olabilir. Bu tür ihanetleri bir gruba mal etmeye çalışmak ihanetin kendisidir. İçimizde böyle haniler vardır.

Haçlı zihniyetinin görevlilerine  zaten diyeceğim bir şey yok.

Ama bu sefillerin algı operasyonlarının etkisinde kalıp yollarını şaşıranlara, sapıtanlara diyeceklerimiz var.

Belki gaflet uykusundan uyanırlar.

Bu kardeşlik hukuku gereğidir.

Misal olsun Filistin cephesinden bir kesit.

Filistin cephesinde dönen dolapları ve ihanetlerini anlayınız. İçimizdeki Lavrens'leri ve elemanlarını keşfediniz.

“Üçüncü Gazze meydan muharebesi esnasında geçen iki hadise hislerimi ve kafamı uzun uzun oyaladı. Bunlardan birincisi, “Nankörlük ve hıyanet”, ikincisi de “İnsanlık ve Kadirşinaslık” numunesidir.  ………… Arap köyü olan Sedut’tan ve sonra da mamur Yahudi köylerinden geçtik.

Sedut’ta halk yolun iki tarafına dizilmiş ellerindeki bakır bakraçlardan bize süt, yoğurt ikram ediyorlar, yan çantalarımıza taze portakallar dolduruyorlar. Kadınlar arkamızdan şöyle bağırıyorlardı:

----“Zafer Allah’ındır… Nusret sizindir. Mertliğinizin şahidi Allah’tır… Bizi düşmana çiğnetmeyiniz!...”

----Bu heyecanlı sözleri uzun çığlıklar ve lü lü lü…lü lü lü… sesleri takip ediyordu.

Ruhlarımızı doyuran, erlerin şecaatini kamçılayan bu samimi hitaplar, hepimize şevk ve gayret verdi. Adeta çeliklenmiştik. …..

Bizler kan ter içinde cepheden cepheye koşarken, mağlubiyet ve perişanlığımızı bekler hissiyle, en ufak bir yardım ve alakadan kaçan bu sefil güruh karşısında ve böyle bir günde insanın elinden iğrenmekten başka ne gelebilir?...

İçim bu hislerle dolup boşalırken, iki Yahudi getirdiler. İleri karakol ve keşif vazifesini gören takımımın erleri tarafından yakalanan bu iki hain, sahilde gizlenerek ellerindeki fenerlerle düşman kuvvetlerine bir takım işaretler vermekte imişler. S.109-111

Evet, aziz dostlar ihanet edenler Müslüman Araplar değil İngilizlerin satın aldıkları ve içimizde beslediğimiz gayrı Müslimlerdir, Münafıklardır, Siyonist haçlı ajanlarıdır. Kendileri de itiraf ediyor. Bu gerçeği esir düşmüş bir İngiliz subayı “Evet bu mütalaanız doğrudur. Fakat bu kabahat da sizindir. Siz, koynunuzda zehirli yılanlar besliyorsunuz!.. Onların, bile bile zehirli kalmasına siz müsaade ediyorsunuz. Şu halde bunların ilk fırsatta sizi zehirleyebilecekleri gayet tabiidir. Daha uyanık olunuz!..s.116”

Gerçekte dün olduğu gibi ülkemizde bulunsun veya bulunmasın Müslüman Araplar, Filistinliler, Türkistanlılar, Arakan’lılar Afrikalılar, Japonlar vs. fakir oldukları, çadırlarda, derme çatma evlerde yaşadıkları halde bizim dostlarımız ve kardeşimizdir. İnsan ve kadir şinastırlar. Tevhid inancıyla bizimle birlikteler.

Diğerleri ise münafık, müfsit, nankör ve hıyanet içindeler. Dolayısıyla kadirşinas olanları düşman olarak göstermeye çalışanlar içimizdeki Lavrens'lerdir, hainlerdir.

Bugünün Lavrenslerini öğrenmek ve tanımak için dünün Lavrenslerini, elemanlarını, casuslarını, ihanet şebekelerini, girdikleri kılıkları öğrenmek gerekir.

Musa Dağı ve benzer kitapları okumakta fayda vardır. Okursanız bunları isim isim ve konumlarını öğrenirsiniz, böylece bugünün hainlerini keşfedersiniz.

Selam ve Sabırla…20.09.2024

*Musa Dağı, Cevat Rıfat Atilhan, Aykurt Neşriyat, II. Basım, İstanbul-1968.

19 Eylül 2024 Perşembe

Ayyaş Zihniyeti mi İlayı Kelimetullah İçin Nizamı Âlem Zihniyeti mi?

 Ayyaş Zihniyeti mi İlayı Kelimetullah İçin Nizamı Âlem Zihniyeti mi?

Veysi Erken Dr.

CHP zihniyetinin bu ülkeye hayrı olmamıştır ve olamaz dediğimde bazıları, özellikle münafıklaşarak CHP zihniyetine eklenmişler alınıyor.

Düşünme ve muhakeme kabiliyetlerini kaybettiklerinden dolayı bunlardan bir şey beklenmez.

Herkes biliyor ki, yöneticiler yönettikleri partileri, grupları her bakımdan temsil ederler, zihniyetlerini ortaya koyarlar ve zihniyetlerinin iktidar olması için çapa harcarlar.

Bunun için diyorum ki Türkiye’de iki cari zihniyet vardır. Eksiklikleriyle fazlalıklarıyla iki zihniyet vardır.

Biri ayyaşları, ayyaşlığı öne çıkarır diğeri imanı, ahlakı, İ’layı Kelimetullah için nizam-ı Âlemi.

Burada bir mübalağa yoktur. Kendi ifadeleri ve kendi seslerinden dinleyiniz. “CHP Genel Başkanı Özgür Özel Marmara Adası Belediye Başkanlığı'nı ziyaret etti. Özgür Özel'in CHP iktidarında rakı 140 lira olacak vaadi büyük alkış aldı. https://www.youtube.com/watch?v=pRm6k-c2xYI

Evet. CHP zihniyeti budur. Rakıyı ucuzlatmak, ayyaşlığı çoğaltmak, heykelleri dikerek milletin parasını çarçur etmek, şehirleri çamura, çöpe, çukura mahkûm etmek, yabancı müziklerle, festivallerle milleti kendine ve İslam’a yabancılaştırmak.

Jön Türkçü, İttihatçı milletten kopuk CHP zihniyetine karşı milletin inancını esas almaya çalışan zihniyet de vardır. Bu zihniyet İlahı Kelimetullahtan bahseder ve bunu hem milletin hem de dünyada hâkim kılmak için çaba sarf eder. Bir iki misal.  Erdoğan: “Şeriata düşmanlık dininin bizatihi kendisine husumettir” https://www.youtube.com/watch?v=ZQ4wTFHzC-w  ve “İlayı Kelimetullah”

https://www.youtube.com/watch?v=YA60yolpvCM derken. Merhum Alpaslan Türkeş ülkücüler adına “Bir Milletin kuvvetli olması, insanların güçlü kuvvetli olması her şeyden evvel imanlı olmasına, ahlaklı olmasına bağlıdır. İmanını kaybeden bir millet yıkılır gider.” https://www.youtube.com/watch?v=GNSwnw9rRxs diye yıllar öncesinden haykırıyor ve ülkemizde ahlakı ve imanı hakim kılmanın mücadelesini veriyordu.

Bu ikili zihniyet yeni değildir. Maalesef ülkemizde yüzyılı aşkın bir süredir bizim düşünme ve akletmenin ilkeleri ve kuralları azar azar ortadan kaldırmaya azmetmiş bir CHP zihniyeti vardır. Özgür Özel’in rakı ve Kur’an öğretimine karşı çıkışı ve duruşu bunun dışa vurumudur.

CHP zihniyetinin yerli olmadığının göstergesidir ve İslam’la barışma belirtilerinin olmadığının delilidir.

Yukarıda ifade ettiğimiz gibi “zihniyet” sorununa bu bağlamda baktığımızda ülkemizde cari iki farklı zihniyetin varlığı ile karşılaşırız.

Biri “öze dönüş” diğeri “özden kopuş” zihniyeti.

Öze dönüş zihniyeti eksiyi fazlası, hatası sevabıyla bize ait değerleri ihya ve yaşatmaya çalışır, diğeri özden kopuş zihniyeti, varsa/ kalmışsa bize ait değerlerin kırıntılarını bile ortadan kaldırmaya çalışır.

Özden kopuşun ataları olan “İttihatçı” zihniyet oluşumundan beri bize ait değerleri, İslamî ilke ve kuralları ortadan kaldırmakla memur edilmiştir.

Bilindiği üzere bir zihniyetin oluşumunda etkili olanları, onun başlatıcıları ve vazettikleri ilke ve kurallardır.

Yahya Kemal CHP’nin zihniyetini oluşturan ittihat ve terakkiyi şöyle tanımlar. "İttihat ve Terakki kadar bin türlü zihniyeti, bin türlü yaratılışı, bin türlü emeli bir araya toplamış ve dağılmamış, bilâkis, zaman geçtikçe daha ziyade top­lanmış ve kuvvetlenmiş siyasî bir cemiyeti Avrupa'­nın ve Asya'nın tarihinde göstermek imkânsızdır.

 İttihatçı ittifakının içinde en dinsiz masonlar yanında en şedîd İslâm İttihatçıları; en geniş insaniyetçi ve medeniyetçiler yanında en dar kafalı milliyetçiler bu­lunduğu gibi, en seciyeli tanınmış adamlarla seciye­sizlikleri herkesçe malûm adamlar, maddî menfaatlerden uzak, temiz vatanperverlerle vurguncular ve harb zenginleri yan yana ve biribirini çok sever olarak görülüyordu. Böyleyken İttihat ve Terakki dağılmadı. Bu terkibi Talat vücuda getirmiştir." Yahya Kemal, Çocukluğum, Gençliğim, Siyasî ve Edebî Hatıralarım, 3. baskı, 1986, s. 171-176. biçiminde tavsif etmiştir.

Ülkemizin neredeyse her şeyini kaybettiren bu zihniyet maalesef bugün de varlığını en çok CHP ve iltisaklılarında devam ettiriyor ve Özgür Özel bunu dillendiriyor.

Bu zihniyet tarih boyunca “tahripkâr” olmuştur.  Olmaya devam ediyor. Bu zihniyette olanlarda komplo, kumpas, şantaj, yalan, hile ve hurda eksik olmaz.

Bu zihniyete mukabil “öze dönüş” zihniyeti söz konusudur. Bu zihniyetin eksiyi, hatası yok mu?

Elbette vardır.

Özellikle içlerine sızdırılmış “ittihatçı zihniyetin elemanları” vasıtasıyla epey hata, yanlış ve kusurları oluyor.

“Öze dönüş” kendini şu şekilde tanımlıyor ve belirlediği istikamet ve hedefler doğrultusunda ilerlemeye çalışıyor.

“Cumhur İttifakı, Türkiye’yi hedef alan saldırılar karşısında parti çıkarları ve günlük siyaset hesapları yapmaksızın ortak bir duruş ortaya koymaya ve Türkiye’yi zayıflatarak uluslar arası operasyonlara açık hale getirmeye yönelik her türlü faaliyetin karşısında yer almaya kararlıdır. Bu kararlılık ve işbirliği ile ittifakımız Türkiye’yi bölgesel güç ve lider ülke yapacak 2023 hedeflerini gerçekleştirmenin yanı sıra,

İ’la-yı Kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminatı, İslam âleminin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye’yi küresel bir güç haline getirecek, 2053 ve 2071 vizyonun alt yapısını adım adım inşa edecektir.”

https://www.milliyet.com.tr/siyaset/cumhur-ittifaki-protokolu-nun-tam-metni-2662293

Evet, Türkiye’deki cumhur ve CHP denilen iki zihniyeti bu gözle okumaya çalışınız.

Cumhur zihniyeti ne kadar öze dönmeye, ülke hayrına iş yapmaya çalışıyorsa CHP

İttihatçı CHP zihniyetin içinde yer alanlara söyleyeceğim şudur. O bataklıktan kurtulunuz ve öze dönmeye çalışınız. Rakıyı, heykeli, festivali değil Kur’anı, İslamî yaşayışı, Gök vatanı, Mavi Vatanı, İHA’yı, SİHA’yı vaat ediniz.

Millete hayrınız dokunsun.

Temennim CHP’lilerde dahil olmak üzere öze tam dönüş gerçekleşir, CHP zihniyeti İslam’a Müslümanlaşır ve “İ’la-yı Kelimetullah uğruna asırlarca dünya barışının ve adaletinin teminatı, İslam âleminin ve bütün mazlum milletlerin yegâne ümidi olan Türkiye küresel bir güç haline gelir ve dünyaya nizam verir.”

Selam ve Sabırla… 19.09.2024

18 Eylül 2024 Çarşamba

ABD, İngiltereTerör Örgütleri ve “300’ler Komitesi”*

 ABD, İngiltereTerör Örgütleri ve “300’ler Komitesi”*

Veysi ERKEN Dr.

Dünyanın her yerini, coğrafyasını kana bulayan, coğrafyaları talan ve işgal eden, soykırımları yapan başta ABD, İngiltere, İsrail olmak üzere dünyayı yöneten “soykırım dini”nin mensupları Siyonist terör örgütleridir.

Bunlar devlet değil terör ve yıkım örgütleridir.

Esasında bu örgütlerin üstünde bir örgüt vardır ve bu örgüt “300’ler komitesi”dir* diyor Dr. John Coleman.

Dünyayı sömürenleri, kana bulayanları anlamak babında kitabın okunmasında fayda vardır.

Yazar “başlarken” şunu ifade ediyor.

“Gizli bilgi” sıradan insanlardan hep saklanır, milyonlarca diğer sıradan vatandaşlar misali cahil, eksik ve yanlış bilgilerle donatılmış halde yaşaması sağlanır. Bu vatandaşın bilmediği ve hiç öğrenemeyeceği şey, gerçek önemli tarihsel olayların, yüksek mevkilerdeki gizli adamlar tarafından halkı kandırma amacıyla önceden planlandığıdır. Bu gizli adamlar incilin bahsettiği “En Seçilmişler” grubudur ve dünyadaki güç kademelerinin en üstündeki kişilerdir. Bu adamlar, İngilizlerin “east india company” ünvanlı firmasındaki, soyları kathariler, bogomiller ve albigensiyanlar gibi orta çağ tarikatlarına dayanan ve dinlerinin temelini Babil’in mani inancı oluşturan kişiler olup sadece İngiltere’ye değil tüm dünyayı kontrol edecek durumdadırlar. Tarihte onların ortak arzularından birinin kontrole sahip olmak olduğu bilinir.

Hangi sosyal oluşuma bakılırsa bakılsın bu topluluklar içinde kontrolü elinde tutma arzusunun tavan yaptığı alt gruplar bulunur. Son üçyüz yıldır bu tip pek çok kişi ve grubun “gizli cemiyetler” diye tanımlanan kurumlarda ortaya çıktığını görmekteyiz. ….

Ancak ben 1991 yılında ismini açıklayana kadar komplo teoricileri ve yazarları her zaman en önemli örgütü gözden kaçırmışlardır.

-Üçyüzler komitesi nasıl ortaya çıkmıştır?

-Bu kurumun serveti ve gücü nereden gelir?

-Komite özellikle İngiltere ve Amerika Birleşik Devletleri başta olmak üzere dünyayı nasıl kontrol altında tutmaktadır?

-Tek bir kurum nasıl olur da dünyada tüm olan biteni bilir ve kontrol eder?

Bu kitap bu ve benzeri sorulara yanıt aramak için yazılmıştır.

Komitenin başarısını kavrayabilmek için detayların incelenmesi ve tartışılması gerekmektedir. Bu çalışmada bulabildiğimiz kadar çok gizli cemiyet, tabela örgütleri, bağlantılı devlet kurumları, bankalar, sigorta şirketleri, petrol firmaları, uluslar arası kurumlar ve binlerce dernek ve vakfı incelemek gerekmektedir çünkü bu kurumların başındaki kişiler en az yüz elli yıldır dünyayı yöneten üçyüzler komitesinin üyelerini oluşturmaktadırlar.

Bu kitap umarız ki araştırmacılar için yeri bir alan açacaktır.

Bugünkü yapıyı anlamamız için önce east india company sonra da British East İndia company diye bilinen ve üçyüzler komitesine dönüşen yapıyı araştırmamız gereklidir.s. 12-13”

Kitapta anlatılan üst yapı ve şube gibi çalıştırdıkları, bağlantıları, alt kolları anlaşılabilirse o zaman yeryüzündeki sömürü, katliam, vahşet, işgal ve soykırımlar durdurulabilir diye düşünüyorum.

Belki o zaman “dünya beşten büyük olur”,300’ler Komitesi” çetesine  gerçek anlamda “one minute” denilmiş olur.

Okumak ve okuduğumuzun üzerinde tefekkür ederek tedbir almaya çalışmak insani bir haslettir.

Yazar, mütercim ve yayıncılara teşekkür ediyorum. Hayırlı bir çalışmayı kazandırmış oldular.

Umarım ki, okuyucu çok olur.

Okumamak bir eksikliktir.

Bilindiği üzere medeniyetimiz “ikra” oku üzerinde inşa edilmiştir. Okumayı ve tefekkürü bıraktığımızda medeniyetimizle birlikte insanlıkta çöküyor.

Selam ve Sabırla… 18.09.2024

*300’ler Komitesi “Komplocular hiyerarşisi”, Dr. John Coleman, Çevirmen: Dr. Mert Akcanbaş, 8. Baskı,  Destek Yayınları, İstanbul-2023.

 

Zordayız... Zorundayız…

 Zordayız...  Zorundayız…

Veysi ERKEN Dr.

Zorda mıyız?

Evet. Hem dıştan hem de içten kuşatma ve işgal devam ettiği için “zordayız” ve Siyonistlerin emir eri olan muhalefet görünümlülere karşı birlik olmak “zorundayız”. Bu minvalde genç dostlarımdan bir olan Orhan Salcı Bey tarafından yazılmış yazıyı sizlerle paylaşıyorum.

“Teşbihte hata olmaz. Hatasız teşbih olmaz. O yüzden teşbihte hata aranmaz... 

Varsayalım bir çete bir şirkete girmiş, yöneticilerini, çalışanlarını kendi şirketleri içersinde bir yerlere hapsetmiş, ellerini, kollarını, bacaklarını, ağızlarını çok sıkı şekilde bağlamış, hepsini rehin almış, esir almış.

Polis gelse bile hiç bir şey yapamasın, içeri giremesin, kimseyi kurtaramasın diye şirketin kapısından çatısına kadar silahlı elemanlarını yerleştirmiş, her odaya bubi tuzakları kurmuş...

Polis gelirse rehineleri öldürürüm diye tehditler savuruyor...

Olay bu kadar hassas, kritik bir noktada iken emniyet güçleri harekete geçmiş, olayı duyan haber kanalları olay yerine toplanıp canlı yayınlara başlamış.

Millet ekranlara kilitlenmiş, yüzlerce, binlerce meraklı kişi maç seyreder gibi olay yerine yığılmış...

İçerde rehin alınanlar, onların yakınları ve herkes polisin bir şeyler yapmasını, kimsenin burnu kanamadan rehineleri ve fabrikayı eşkıyanın elinden kurtarmasını bekliyor...

Bazıları polis hemen içeri girsin silahları ateşleyip eşkıyayı teker teker temizlesin istiyor.

İçerde rehineler, dışarıda onların yakınları askerin, polisin derhal müdahale etmesini, işgali bitirmesini bekliyor.

Olayın ciddiyetini, vahametini ve zorluğunu anlamaktan aciz insanlar polise baskı yapıyor;

Neden bekliyorsunuz?

Neden girmiyorsunuz? diyor.

Korkuyor musunuz? diyor.

Siz bu iş için maaş almıyor musunuz, sizin işiniz bu değil mi, neden işinizi yapmıyorsunuz diyor, tahrik ediyor, baskı yapıyor, işleri zorlaştırılıyor.

Bazıları polise; siz de eşkıyadan yana mısınız, o çetenin üyesi misiniz, neden harekete geçmiyorsunuz diyor, çamur atıyor, emniyet güçlerinin sağlıklı düşünüp doğru işler yapmasını engelliyor.

Bazıları çok daha agresif, gözü dönmüş; polislerin kendi canlarını hem de rehinelerin canlarını hiçe saymasını istiyor.

Ne uğraşıyorsunuz, atın bombaları, uzun namlulu silahlarla, füzelerle ateş edin, bir güzel tarayın, içerde canlı namına kimse kalmasın, gerekiyorsa fabrika da yok olsun ama yeter ki eşkıyalar etkisiz hale getirilsin diyor.. 

Durumun ciddiyetinin ve hassasiyetinin farkında olanlar polis kontrolsüz bir şekilde operasyon yaparsa hem kendi canını hem de içerdeki rehinelerin canını tehlikeye atar diye endişe ediyor, sabredilmesi, dikkat edilmesi, çok hassas ve bilinçli şekilde hareket edilmesi gerektiğini söylüyor..

Bu olay bir kurgu, varsayım.

Ama benzerlerine günlük hayatta rastlamak mümkün. Bazı sinema filmlerinde de benzer konular izlenişizdir.. 

Bu örnekten gerçek hayata, Türkiye'de yaşanan siyasi hayata ilişkin çıkarımlar yapmak mümkün..

Şunu açıklıkla ifade etmek mümkündür ki yakın siyasi tarihimiz tam da bu temsildeki gibidir..

Kim oldukları belirsiz bir grup eşkıya bin yıllık devletimize operasyon yapmış, devleti ele geçirmiş, liderleriyle birlikte milleti esir ve rehin almıştır..

Yazık ki 1950'ye kadar bu çeteye hiç bir operasyon yapılamadı.

Teşebbüs etmek bir yana niyet edenler, niyet etmesi mümkün ve muhtemel olanlar bile son derece acımasız, hukuksuz, vicdansız usûl ve şekillerle infaz edildi, etkisiz hale getirildi..

1950'de devletin asıl sahibi olan milletimiz "Yeter Söz Milletindir" diyerek ilk operasyonu yaptı, binanın içersine ilk defa girmeyi başardı.

Ancak çete, 27 Mayıs 1960'ta karşı bir operasyonla milleti geri püskürttü. Bu operasyonda bir başbakan, iki bakanı şehid verdik. Binlerce, onbinlerce yaralımız vardı.

İlk operasyonla az da olsa mevzi kazanan milletimiz o mevziyi kaybetmemek, birkaç adım daha ilerlemek için uğraşmaya devam etti.

Çete 1970'te tekrar karşı operasyona geçti ve ne yazık ki millet ve milli güçler ciddi zayiatlar vermek durumunda kaldı..

 70'li yıllar yine karşılıklı operasyonlarla geçti.

12 Eylül 1980'de çete çok daha ağır bir saldırı yaptı. Çok kan akıttı.

Millet çok zayiat vererek tekrar geri çekilmek  zorunda kaldı, geri püskürtüldü.

1980-1996 yılları arası mücadele sinir harbi şeklinde ilerledi. İki taraf da nisbeten sertlikten uzak operasyonlarla karşı tarafı kontrol altında tutmaya çalıştı.

1994 seçimleriyle birlikte millet biraz daha ilerlemek, şirketin bazı bölümlerini daha eşkıyadan temizlemek, şirketi ve rehineleri tamamen yahut kısmen kurtarmak istedi.

Ancak karşı taraf 28 Şubat post modern darbesiyle çok daha sert bir karşı operasyon yaptı ve milleti tekrar geri püskürttü.

2002'de millet yeniden karşı atağa geçti.

Çetenin taktiklerini ve elindeki imkânları daha dikkatli analiz ederek hareket eden yeni bir ekiple kurtarma operasyonu yeniden başlattı..

Çete elindeki rehineleri ve yargı gibi, medya gibi, ekonomi gibi bubi tuzaklarını patlatarak, dışarıda bıraktığı elemanlarını kullanarak operasyonları engellemeyi denedi ama istediği başarıyı elde edemedi.

Sanat camiasında, akademi camiasında, medyada, siyasette uyuyan hücre adı verilen tuzaklarını kullanmayı denedi..

Cumhuriyet mitingleri tertip etti, ettirdi.

Taksim Gezi Parkı olaylarını tertip etti, ettirdi; olmadı. 

Gitgide köşeye sıkışan, mevzi kaybeden çete 17-25 Aralık emniyet ve yargıdaki elemanlarını kullanarak milleti cezalandırmak istedi, bunda da başarılı olamadı. 

En son 15 Temmuz'da tekrar atağa geçerek, karşı bir operasyonla milleti, meşru milli güçleri geri püskürtmeyi denedi ve şükür ki onda da başarılı olamadı.

1950'den 2020'li yıllara kadar süren bu işgal ve kurtarma operasyonunda devlet şirketi ve rehineleri kurtarmayı henüz başaramadı. Ama önemli mevziler kazandı.

Beş katlı şirketin ilk iki-üç katını eşkıyadan temizledi, bu katlarda kontrolü ele geçirdi..

Bu durum önemlidir, önemli bir başarıdır ama her şey değildir, kesin zafer değildir. Operasyon bitmiş de değildir. 

Şirket, şirketin sahipleri ve çalışanlarının çoğu halen çetenin elinde rehinedir.

Siyaset kurumu, (hangi parti, hangi lider olursa olsun) iktidarlar milletin elindeki yegâne güçtür, yegâne meşru güçtür.

Ama siyasetçilerin ellerinde sihirli değnek yoktur.

Rehine operasyonunda polise baskı yapan şaşkınlar gibi iktidarlara aşırı baskı uygulamak, uçuk beklentiler içerisine girmek yanlış işler yapılmasına neden olabilir..

Ama polis içeri girdi artık.

Yavaş yavaş bubi tuzaklarını çözüyor, çete elemanlarını teker teker tepeliyor.

Rehineleri teker teker kurtarıyor.

Eli kolu bağlananların bağlarını teker teker çözüyor..

Durumu doğru okuyamayana laf anlatmak zor.

Gerek de yok.

Durumun ciddiyetini anlayabilecek kapasitede olanlar anladılar, anlıyorlar..

Eşkıyayı unutup sürekli polise sataşan, laf atan, çamur atanlar, ortaya çıkan her olumsuz olaydan, her hasardan dolayı eşkiyayı değil de polisi suçlayanlar bilerek yahut bilmeden eşkiyanın ekmeğine yağ sürüyor, eşkiyanın amacına hizmet ediyorlar. 

Belki de bizzat bu çetenin elemanıdırlar..

Bekâra karı boşamak kolay..

Meselenin ciddiyetinin bilincinde olan tahrik olmuyor, tahrik etmiyor, tahrip etmiyor..

Hükümetler neden başaramadılar, neden başaramıyorlar diye sabırsızlanıyoruz, sitem ediyor, itiraz ediyor, zaman zaman isyan ediyoruz.

Bunun en temel nedeni, ülkede yaşanan durumu, ülke şartlarını, devleti, milleti esir ve rehin alanların kimler olduğunu, ellerindeki silahları, arkalarındaki güçleri biraz olsun anlayamamaktan kaynaklanıyor..

Anlamak zorundayız.

Anlamak da yetmez, yılmadan, yalpalamadan mücadele etmek zorundayız.

Milli güçlerle omuz omuza vermek, safları sıklaştırmak zorundayız.

Tahriklere kapılmamak, gaza gelmemek, basit hesaplardan uzak durmak zorundayız..

***

Bu gün bu satırların yazılmasına vesile olan merhum Fatin Rüştü Zorlu'yu rahmetle anıyor, merhum Zorlu'nun idamdan önce ailesine yazdığı mektupla sizleri baş başa bırakıyorum..

"Sevgili Anneciğim, Emelciğim (Hanımı) ve Abiciğim, 

Şimdi, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sâkinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin. 

Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir. 

Bir ve beraber olun. 

Allahın takdiratı böyleymiş. 

Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim. 

Anne! 

Sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onların huzurunu temin edin. 

Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim.

Allah memleketi korusun.."

...

Rabbim merhum Menderes'e, Hasan Polatkan'a, Fatin Rüştü Zorlu'ya, bu millete hayırlı hizmetlerde bulunup rahmeti Rahmana kavuşan tüm ecdada, şehitlere, gazilere, hayır ve hamiyet ehline Rabbimden gani gani rahmet diliyorum..

Milletimizin başı sağ olsun.

Zorlu Gitti. 

Zor günler de gidiyor..

Az daha sabır.

Biraz daha gayret.

Daha fazla feraset, basiret..

Çoğu gitti, azı kaldı..

Bundan sonra ilk hedef, tek hedef Anayasa..

Anayasa değişmeden işgal bitmiş, ülke ve millet çetenin elinden kurtarılmış o l a m a z…”

Selam ve Sabırla… 18.09.2024

17 Eylül 2024 Salı

Yeni Anayasa Zorunlulukmuş

 Yeni Anayasa Zorunlulukmuş

Veysi ERKEN Dr.

Anayasa değişikliği veya topyekûn yeni bir Anayasa ihtiyacı konusu kırk yıldır dillendiriliyor.

Kırk yıldır edindiğim intiba Anayasa değişikliğini talep edenlerin samimiyetsiz oluşlarıdır.

Samimi olan metnini ortaya koyar, milletin görüşüne sunar, metin ortaya koymayan, katılmayan teşhir edilir, foyası ortaya çıkarılır ve bu konu biter.

Tarih öncesinde bahsetmiyorum. Dün AK Parti sözcüsü şöyle bir açıklama yaptı.

"NET BİR ŞEKİLDE, SİVİL BİR ANAYASAYA TÜRKİYE'NİN İHTİYACI VARDIR"

Ömer Çelik, 12 Eylül darbesinin en büyük zararlarından birinin yapılan anayasayla Türkiye'de sivil siyasetin ve demokrasinin gasp edilmesi olduğunu ifade etti.

Darbe anayasasından Türkiye'nin kurtulması gerektiğini vurgulayan Çelik, şunları söyledi:

"Net bir şekilde, sivil bir anayasaya Türkiye'nin ihtiyacı vardır. 19 kez defa değiştirildi... Tabiri caizse yamalı bir bohçaya döndü. Gelinen nokta gösteriyor ki kendi içinde bütünlüğü olan entegre ve sivil bir gözle yapılmış, milli iradeyi, anayasal düzeni, özgürlükleri korumak, temel hak ve hürriyetleri geliştirmek, Türkiye'yi önümüzdeki yüzyıla, Türkiye Yüzyılı'na hazırlayacak sadelikte ve dinamizmde bir sivil anayasa ihtiyaçtan öte bir zorunluluktur. En önemlisi de bunun gelecek nesillere bir borcumuz olmasıdır."

Çelik, demokrasi konusundaki samimiyetlerden birinin anayasa sürecine destek vermekle ilgili olduğunu dile getirdi.

Bütün kesimlerin bu anayasanın değişmesi gerektiğini net bir şekilde ifade ettiğini belirten Çelik, "Çeşitli zamanlarda bu süreçlerin içinde bulunduk ama sistemi kilitleyen birtakım tutumların, aslında çeşitli yerlerde taktik manevralar gibi öne sürülerek stratejik düzeyde anayasa değişimini engellemek üzere işlevselleştirildiğini gördük. Türkiye'yi, lafzıyla ruhuyla halen darbe süreçlerini taşıyan bu anayasadan kurtarmak gerektiği açıktır. Sivil anayasanın yapılması, bugün siyaset yapan, yönetici, akademisyen olan, herhangi bir görevde olan herkesin gelecek nesillere borcudur." diye konuştu. https://www.yirmidort.tv/gundem/ak-parti-sozcusu-celikten-sivil-anayasa-mesaji-ihtiyac-degil-zorunluluk-201377

Sayın Çelik takoz olanları, sistemi tıkayanları, metin sunmayanları, Türkiye’nin önünü tıkayanları açıklayınız.

İsim isim, parti parti olarak açıklayınız.

Bu sizin görevinizdir.

Evet.

Mevcut anayasadan yakınmayan hiçbir parti yoktur.

Mevcut Anayasa yürürlüğe girdiği günden beri aynı yakınmayı herkesten, her kesimden, her partiden ve parti başkanından duyduk duyuyoruz. Yapılan on dokuz değişikliğe rağmen Anayasa topyekûn değişmelidir deniliyor.

Bu konuda diyebilirim ki, bütün kesimler samimiyetsizdir.

Özellikle muhalefet diye konumlandırılan partilerde bu samimiyetsizliği daha fazla görüyoruz.

Samimi olanlara çağrımız açık ve nettir.

Metninizi ortaya koyunuz ve teklifi olmayanları teşhir edelim.

Engellemelerini ve samimiyetsizliklerini faş edelim.

Tekraren lafı uzatmadan şunu söylüyor ve yazıyorum.

Samimi olan metnini ortaya koyar.

Metinlerinizi hazırlayın ve topluma sonun.

Aksi takdirde yakınmayın.

Samimiyetsiz yakınmalardan bu toplum bıkmıştır.

Evet, acilen günümüzün şartlarına uygun, Türkiye’yi dünyanın merkezi haline getirecek bir anayasaya ihtiyaç vardır.

Görelim tekliflerinizi.

Var mı teklifiniz.

Sayın

Parti başkanları,

Vekiller,

STK’lar,

Sendikalar ve konuda güya fikir beyan edenler.

Ben yıllar önce bir metin hazırlamıştım.

Samimiydim.

Samimiyetinizi görelim, metinlerinizi halk tartışsın.

İşine geleni kabul etsin.   

Selam ve Sabırla… 17.09.2024