Zordayız... Zorundayız…
Veysi ERKEN Dr.
Zorda mıyız?
Evet. Hem dıştan hem de içten kuşatma ve işgal devam ettiği için “zordayız” ve Siyonistlerin emir eri olan muhalefet görünümlülere karşı birlik olmak “zorundayız”. Bu minvalde genç dostlarımdan bir olan Orhan Salcı Bey tarafından yazılmış yazıyı sizlerle paylaşıyorum.
“Teşbihte hata olmaz. Hatasız teşbih olmaz. O yüzden teşbihte hata aranmaz...
Varsayalım bir çete bir şirkete girmiş, yöneticilerini, çalışanlarını kendi şirketleri içersinde bir yerlere hapsetmiş, ellerini, kollarını, bacaklarını, ağızlarını çok sıkı şekilde bağlamış, hepsini rehin almış, esir almış.
Polis gelse bile hiç bir şey yapamasın, içeri giremesin, kimseyi kurtaramasın diye şirketin kapısından çatısına kadar silahlı elemanlarını yerleştirmiş, her odaya bubi tuzakları kurmuş...
Polis gelirse rehineleri öldürürüm diye tehditler savuruyor...
Olay bu kadar hassas, kritik bir noktada iken emniyet güçleri harekete geçmiş, olayı duyan haber kanalları olay yerine toplanıp canlı yayınlara başlamış.
Millet ekranlara kilitlenmiş, yüzlerce, binlerce meraklı kişi maç seyreder gibi olay yerine yığılmış...
İçerde rehin alınanlar, onların yakınları ve herkes polisin bir şeyler yapmasını, kimsenin burnu kanamadan rehineleri ve fabrikayı eşkıyanın elinden kurtarmasını bekliyor...
Bazıları polis hemen içeri girsin silahları ateşleyip eşkıyayı teker teker temizlesin istiyor.
İçerde rehineler, dışarıda onların yakınları askerin, polisin derhal müdahale etmesini, işgali bitirmesini bekliyor.
Olayın ciddiyetini, vahametini ve zorluğunu anlamaktan aciz insanlar polise baskı yapıyor;
Neden bekliyorsunuz?
Neden girmiyorsunuz? diyor.
Korkuyor musunuz? diyor.
Siz bu iş için maaş almıyor musunuz, sizin işiniz bu değil mi, neden işinizi yapmıyorsunuz diyor, tahrik ediyor, baskı yapıyor, işleri zorlaştırılıyor.
Bazıları polise; siz de eşkıyadan yana mısınız, o çetenin üyesi misiniz, neden harekete geçmiyorsunuz diyor, çamur atıyor, emniyet güçlerinin sağlıklı düşünüp doğru işler yapmasını engelliyor.
Bazıları çok daha agresif, gözü dönmüş; polislerin kendi canlarını hem de rehinelerin canlarını hiçe saymasını istiyor.
Ne uğraşıyorsunuz, atın bombaları, uzun namlulu silahlarla, füzelerle ateş edin, bir güzel tarayın, içerde canlı namına kimse kalmasın, gerekiyorsa fabrika da yok olsun ama yeter ki eşkıyalar etkisiz hale getirilsin diyor..
Durumun ciddiyetinin ve hassasiyetinin farkında olanlar polis kontrolsüz bir şekilde operasyon yaparsa hem kendi canını hem de içerdeki rehinelerin canını tehlikeye atar diye endişe ediyor, sabredilmesi, dikkat edilmesi, çok hassas ve bilinçli şekilde hareket edilmesi gerektiğini söylüyor..
Bu olay bir kurgu, varsayım.
Ama benzerlerine günlük hayatta rastlamak mümkün. Bazı sinema filmlerinde de benzer konular izlenişizdir..
Bu örnekten gerçek hayata, Türkiye'de yaşanan siyasi hayata ilişkin çıkarımlar yapmak mümkün..
Şunu açıklıkla ifade etmek mümkündür ki yakın siyasi tarihimiz tam da bu temsildeki gibidir..
Kim oldukları belirsiz bir grup eşkıya bin yıllık devletimize operasyon yapmış, devleti ele geçirmiş, liderleriyle birlikte milleti esir ve rehin almıştır..
Yazık ki 1950'ye kadar bu çeteye hiç bir operasyon yapılamadı.
Teşebbüs etmek bir yana niyet edenler, niyet etmesi mümkün ve muhtemel olanlar bile son derece acımasız, hukuksuz, vicdansız usûl ve şekillerle infaz edildi, etkisiz hale getirildi..
1950'de devletin asıl sahibi olan milletimiz "Yeter Söz Milletindir" diyerek ilk operasyonu yaptı, binanın içersine ilk defa girmeyi başardı.
Ancak çete, 27 Mayıs 1960'ta karşı bir operasyonla milleti geri püskürttü. Bu operasyonda bir başbakan, iki bakanı şehid verdik. Binlerce, onbinlerce yaralımız vardı.
İlk operasyonla az da olsa mevzi kazanan milletimiz o mevziyi kaybetmemek, birkaç adım daha ilerlemek için uğraşmaya devam etti.
Çete 1970'te tekrar karşı operasyona geçti ve ne yazık ki millet ve milli güçler ciddi zayiatlar vermek durumunda kaldı..
70'li yıllar yine karşılıklı operasyonlarla geçti.
12 Eylül 1980'de çete çok daha ağır bir saldırı yaptı. Çok kan akıttı.
Millet çok zayiat vererek tekrar geri çekilmek zorunda kaldı, geri püskürtüldü.
1980-1996 yılları arası mücadele sinir harbi şeklinde ilerledi. İki taraf da nisbeten sertlikten uzak operasyonlarla karşı tarafı kontrol altında tutmaya çalıştı.
1994 seçimleriyle birlikte millet biraz daha ilerlemek, şirketin bazı bölümlerini daha eşkıyadan temizlemek, şirketi ve rehineleri tamamen yahut kısmen kurtarmak istedi.
Ancak karşı taraf 28 Şubat post modern darbesiyle çok daha sert bir karşı operasyon yaptı ve milleti tekrar geri püskürttü.
2002'de millet yeniden karşı atağa geçti.
Çetenin taktiklerini ve elindeki imkânları daha dikkatli analiz ederek hareket eden yeni bir ekiple kurtarma operasyonu yeniden başlattı..
Çete elindeki rehineleri ve yargı gibi, medya gibi, ekonomi gibi bubi tuzaklarını patlatarak, dışarıda bıraktığı elemanlarını kullanarak operasyonları engellemeyi denedi ama istediği başarıyı elde edemedi.
Sanat camiasında, akademi camiasında, medyada, siyasette uyuyan hücre adı verilen tuzaklarını kullanmayı denedi..
Cumhuriyet mitingleri tertip etti, ettirdi.
Taksim Gezi Parkı olaylarını tertip etti, ettirdi; olmadı.
Gitgide köşeye sıkışan, mevzi kaybeden çete 17-25 Aralık emniyet ve yargıdaki elemanlarını kullanarak milleti cezalandırmak istedi, bunda da başarılı olamadı.
En son 15 Temmuz'da tekrar atağa geçerek, karşı bir operasyonla milleti, meşru milli güçleri geri püskürtmeyi denedi ve şükür ki onda da başarılı olamadı.
1950'den 2020'li yıllara kadar süren bu işgal ve kurtarma operasyonunda devlet şirketi ve rehineleri kurtarmayı henüz başaramadı. Ama önemli mevziler kazandı.
Beş katlı şirketin ilk iki-üç katını eşkıyadan temizledi, bu katlarda kontrolü ele geçirdi..
Bu durum önemlidir, önemli bir başarıdır ama her şey değildir, kesin zafer değildir. Operasyon bitmiş de değildir.
Şirket, şirketin sahipleri ve çalışanlarının çoğu halen çetenin elinde rehinedir.
Siyaset kurumu, (hangi parti, hangi lider olursa olsun) iktidarlar milletin elindeki yegâne güçtür, yegâne meşru güçtür.
Ama siyasetçilerin ellerinde sihirli değnek yoktur.
Rehine operasyonunda polise baskı yapan şaşkınlar gibi iktidarlara aşırı baskı uygulamak, uçuk beklentiler içerisine girmek yanlış işler yapılmasına neden olabilir..
Ama polis içeri girdi artık.
Yavaş yavaş bubi tuzaklarını çözüyor, çete elemanlarını teker teker tepeliyor.
Rehineleri teker teker kurtarıyor.
Eli kolu bağlananların bağlarını teker teker çözüyor..
Durumu doğru okuyamayana laf anlatmak zor.
Gerek de yok.
Durumun ciddiyetini anlayabilecek kapasitede olanlar anladılar, anlıyorlar..
Eşkıyayı unutup sürekli polise sataşan, laf atan, çamur atanlar, ortaya çıkan her olumsuz olaydan, her hasardan dolayı eşkiyayı değil de polisi suçlayanlar bilerek yahut bilmeden eşkiyanın ekmeğine yağ sürüyor, eşkiyanın amacına hizmet ediyorlar.
Belki de bizzat bu çetenin elemanıdırlar..
Bekâra karı boşamak kolay..
Meselenin ciddiyetinin bilincinde olan tahrik olmuyor, tahrik etmiyor, tahrip etmiyor..
Hükümetler neden başaramadılar, neden başaramıyorlar diye sabırsızlanıyoruz, sitem ediyor, itiraz ediyor, zaman zaman isyan ediyoruz.
Bunun en temel nedeni, ülkede yaşanan durumu, ülke şartlarını, devleti, milleti esir ve rehin alanların kimler olduğunu, ellerindeki silahları, arkalarındaki güçleri biraz olsun anlayamamaktan kaynaklanıyor..
Anlamak zorundayız.
Anlamak da yetmez, yılmadan, yalpalamadan mücadele etmek zorundayız.
Milli güçlerle omuz omuza vermek, safları sıklaştırmak zorundayız.
Tahriklere kapılmamak, gaza gelmemek, basit hesaplardan uzak durmak zorundayız..
***
Bu gün bu satırların yazılmasına vesile olan merhum Fatin Rüştü Zorlu'yu rahmetle anıyor, merhum Zorlu'nun idamdan önce ailesine yazdığı mektupla sizleri baş başa bırakıyorum..
"Sevgili Anneciğim, Emelciğim (Hanımı) ve Abiciğim,
Şimdi, Cenâb-ı Hakk’ın huzuruna çıkıyorum. Sâkinim, huzur içindeyim. Benim için üzülmeyin.
Sizlerin de sakin ve huzur içinde yaşamanız beni daima müsterih edecektir.
Bir ve beraber olun.
Allahın takdiratı böyleymiş.
Hizmet ettim ve şerefimi daima muhafaza ettim.
Anne!
Sevdiklerimi muhafaza edin ve Allah’ın inayetiyle onların huzurunu temin edin.
Hepinizi Allah’a emanet eder, tekrar üzülmemenizi ve hayatta berdevam olarak beni huzur içinde bırakmanızı rica ederim.
Allah memleketi korusun.."
...
Rabbim merhum Menderes'e, Hasan Polatkan'a, Fatin Rüştü Zorlu'ya, bu millete hayırlı hizmetlerde bulunup rahmeti Rahmana kavuşan tüm ecdada, şehitlere, gazilere, hayır ve hamiyet ehline Rabbimden gani gani rahmet diliyorum..
Milletimizin başı sağ olsun.
Zorlu Gitti.
Zor günler de gidiyor..
Az daha sabır.
Biraz daha gayret.
Daha fazla feraset, basiret..
Çoğu gitti, azı kaldı..
Bundan sonra ilk hedef, tek hedef Anayasa..
Anayasa değişmeden işgal bitmiş, ülke ve millet çetenin elinden kurtarılmış o l a m a z…”
Selam ve Sabırla… 18.09.2024
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?