3 Temmuz 2024 Çarşamba

Ücret ve Gelir Politikası Geleceğimizi Karartıyor

 Ücret ve Gelir Politikası Geleceğimizi Karartıyor

Veysi ERKEN Dr.

Mevcut Politika kapitalist dininin kuralları gereğince “altta kalanın canı çıksın” politikasıdır.

Mevcut ücret ve gelir politikası değişmedikçe, az ücret alanın geçiminde bir iyileşme olmaz, olamaz.

Düşük ücretlinin hayatında ve gelirinde “yüz delik”e bir “yüz delik” daha katan bu çıkmaz sokaktan kurtulmak için teklifte bulunuyorum.

Vekillere, bürokratlara ve sendika ağalarına, özetle bol ve çok gelirli karar alıcılara teklifte bulunuyorum.

Geliniz mevcut en düşük maaş ve gelire maaşınızı ve gelirinizi endeksleyiniz ve eşitleyiniz.

En düşük ve yüzdelik artışla gelirinizi dengeleyiniz ve geçininiz ki az gelirli olan bizlerde geçim yolunu yordamını öğrenelim.

Geliniz yüzdelik uygulamalardan, milleti kandırmaktan ve oyalamaktan vazgeçiniz. Yüzdelik artışların yüksek gelirlilerin gelirlerini daha da arttırdığını, gelirler arasındaki makası açtığını biliyorsunuz.

Samimi ve vatansever iseniz, insanımızı düşünüyorsanız sıkıntıyı beraberce paylaşalım.

Yöneticiler ve sendikacılar olarak örnek olunuz ve maaşınızı ve gelirinizi en düşük memur ve işçi maaşına endeksleyiniz.

Bu samimi bir tekliftir.

Samimi anlayışınızı görelim.

Temmuz ayında yüzdelik artışlar yapılacakmış, samimiyetsizliğin tescili olacaktır bu artışlar.

Unutmayalım mevcut yüzdelik artışlar üst yönetimi ve karar alıcıları daha da zenginleştiren, az gelirliği daha da fakirleştiren uygulamadır.

İnsani, ahlaki ve İslami olmayan uygulamadır.

Herkes biliyor ama akılda kazınsın diye bir daha tekrar edeyim. 10000 lira maaş alan bir emeklinin maaşında %50 zam yapıldığında maaşı 15000 liraya, 140000 lira maaş alan bir vekilin maaşında %50 zam yapıldığında maaşı 210000 liraya yükselmiş ve gelir makası daha fazla açılmış olur.

Özetle yüzdelik artışlar daima gelirlerde “yüz delik” daha açıyor. Üz delik açan yüzdelik uygulamasını doğru buluyorsanız maaşınızı en düşük maaşa endeksleyiniz ki, samimi olduğunuzu görelim.

Tabii ki, böyle bir teklif işinize gelmez. Maaşınızdan, makam aracınızdan, imtiyazlardan vazgeçme niyetiniz yok ortada.

Kanaatime göre halkı ezen ve inancımızla çelişen bu kapitalist anlayışı asla terk etmeyeceksiniz.

Her şeye rağmen karar alıcılara bir teklifim var.

Bütün sektörlerde taban ücret asgari geçimi sağlayacak şekilde olmalı ve tavan ücret bunun üç katını geçmeyecek şekilde düzenlenmelidir.

İlave olarak herkes için, başta vekiller ve bürokratlar olmak üzere çoklu maaş ve makam uygulamalarına son verilmelidir.

Teklifim hem ahlakî hem de insanidir.

Ücretin belirlenmesinde rol oynayan bütün aktörlere, sendikacılara, yöneticilere ve karar alıcılara sesleniyorum.

Böyle bir teklifte bulunabilecek misiniz?

Bence hayır.

Asla ve kat’a diyeceksiniz. Zira sistemden nemalananlar sistemin değişmesini istemez.

Çünkü mevcut sistem “altta kalanın canı çıksın” ilkesine dayalıdır.

Ve sizler bu ilkeyi kabul ediyor ve savunuyorsunuz.

Ve her ücreti belirleme döneminde tekrar aynı zulüm ilkelerini devam ettireceksiniz.

Ve bunu memleketin “Âlî menfaatleri(!)” kisvesi altında savunacaksınız.

Selam ve Sabırla… 03.07.2024

Geleceğimizin Teminatı Olan Gençliğimizi ve Ailemizi Kaybediyoruz

 Geleceğimizin Teminatı Olan Gençliğimizi ve Ailemizi Kaybediyoruz

Veysi ERKEN Dr.

Politikacılar ve yönetimdekiler konuşmalarında “Gençliğin ve gençlerin” önemine sürekli vurgu yapıyorlar.

Hatta “ülkenin ve milletin geleceğinin teminatı gençliktir”  lafını bolca tekrar ederler.

Ancak gençliği ve aileyi imha edebilmek için gereken her şeyi de yapmaktan geri durmamaktadırlar.

Özellikle mevzuat ile gençliği ve aileyi tahrip etmek için batılıların/batılların, Siyonist haçlı zihniyetinin bütün değerlerini(!) ve yaşayışını gençliğin ve ailenin üzerine boca etmekten geri durmazlar.  Her türlü ahlaksızlığı normalleştirici mevzuatı ihdas ederler, toplum içinde iyilik ve güzelliklerin yayılmasını engellerler. Çıplaklığı, ahlaksızlığı, soysuzluğu teşvik ederler.

Batılılara/batıllılara, Siyonistlere değerlerimizi vere vere ailemizi ve gençliğimizi yokluğa sürüklemeye devam ediyorlar. İyiliği ve güzelliği emredenlere cebir ve şiddet uygulayarak susturmaya çalışırlar.

Hani bir hikâye anlatılır ya. Sarı öküzün kaptırılması hikâyesi ve sonucu. Hikâyede anlatıldığı gibi bütün iyi ve güzel değerlerimizi Siyonistlerin emriyle kaptırmaya devam ediyoruz ve bu gidişat ile felakete ve yok olmaya sürükleniyoruz. İşte o hikâye: “Geniş düzlüklerde yaşayan kalabalık bir öküz sürüsü yaşarmış. Haliyle, etraflarında aç aslanlar eksik olmazmış. Fakat sürü çok kalabalık olduğu için, bunlara saldıran aslanlar hırpalanır, geri çekilmek zorunda kalırlarmış. Bir gün, yaşlı topal bir aslan, sakin bir şekilde tek başına sürüye yaklaşmış. Sürünün lideri ile konuşmak istediğini söylemiş. İri yarı genç bir öküz öne çıkmış.

Aslan demiş ki: “Bakın öküz kardeş, biz sizinle burada sulh içinde yaşamak istiyoruz, ama sizin içinizde şu sarı öküz var ya, o bizim sinirlerimizi çok bozuyor. Onu görünce çılgına dönüyoruz. Size saldırmaktan kendimizi alamıyoruz. Onu bize verin, biz bir daha size saldırmayız. Barış içinde yaşarız.”

Öküz: “Bunu bir düşünelim.” diyerek sürünün içine dönmüş. Öküzler, bundan böyle rahat edeceklerini düşünerek, sarı öküzün aslanlara verilmesine karar vermişler. Sadece yaşlı ve tecrübeli bir öküz, “O bizi en iyi organize eden ferdimiz, onu vermeyin.” diye karşı çıkmış. Ancak dinlememişler ve sarı öküzü aslanlara vermişler.

Bir süre geçmiş, yaşlı topal aslan tekrar görünmüş. Aynı hikâye tekrarlanmış. Bu sefer kısa kuyruklu kara öküz onların sinirini bozmakta, çılgına döndürmekte imiş. Onu verirlerse barış sürecekmiş… Ve kısa kuyruklu siyah öküz de verilmiş.

Günler böylece geçerken, aslanlar da acıktıkça bir bahane ile sürüden bir öküzleri almışlar. Öküzler de, barış bozulmasın diye istediklerini aslanlara teslim etmişler…

Böylece, aslanların gücü arttıkça, öküzleri daha çok tehdit etmeye başlamışlar ve almışlar…

Öküzlerin artık güçlenen aslan sürüsüne karşı koyacak gücü kalmamış. Toplanıp “Biz nerede hata yaptık da bu savaşı kaybettik.” diye tartışmaya başlamışlar. Ve yaşlı öküz söz almış demiş ki:

“Biz bu savaşı sarı öküzü onlara verdiğimiz gün kaybetmiştik!”

Bu hikâye diliyle anlatılan durumumuzu tasvir ediyor. Yaşadığımız gerçeklerdir bunlar; gençlik ve ailemizi muhafaza edecek, milletimizi yüceltecek, niza-ı âlemi sağlayacak ahlaki, İslami değerlerimizi Siyonistlerin emriyle bir bir kaptırıyoruz, gençliğimizi ve ailemizi kendi ellerimizle imha ediyoruz, tavizlerle yenilgiyi pekiştiriyoruz.

Unutulmamalıdır ki ilk adım yön belirler, ilk düğme nasıl iliklenirse gerisi öyle gelir ve ilk taviz ilk yenilgi olur ve tavizlerin sonu gerçek sona götürür.

Toplumuzda İslami hassasiyeti olanların çabaları, gayreti ve faaliyetleri olmazsa mevzuat yoluyla şimdiye kadar tamamen yok olmuş olurduk.

İslam ve iman duvarımızdan mevzuat marifetiyle tuğlaların teker teker sökülmesine tahammül kalmadı.

Gençliğimizi ve ailemizi ihya ve inşa edecek mevzuatı hemen yürürlüğe koymak farzdır, toplumu yönetenlerin kaçınılmaz ve ertelenemez görevidir.

Hemen şimdi. Gün kaybetmeden tedbir almak şarttır.

Selam ve Sabırla… 03.07.2024

2 Temmuz 2024 Salı

Kışkırtıcı, Bölücü Siyonist Haçlı Zihniyeti Tefrikayı Esas Alır

 Kışkırtıcı, Bölücü Siyonist Haçlı Zihniyeti Tefrikayı Esas Alır

Veysi ERKEN Dr.

Dünümüzü ve günümüzü incelediğimizde “tevhid” anlayışının birleştirici “aidiyet”çiliğin tefrikacı ve ayrıştırıcı olduğunu görürüz. Siyonist haçlı zihniyeti “farklı aidiyet”ler üzerinde toplumları ayrıştırır, kışkırtır ve ülkeleri dağıtır.

Kayseri’deki son olaylar bile bu durumu anlamamıza yeter.

Siyonistlerin aparatı, uşağı ve kölesi olanlar akademisyen, parti başkanı, gazeteci, tüccar, sanayici, sanatçı vs kisvesiyle insanları kışkırtmaya, bölmeye ve parçalamaya çalışırlar.

Milletimiz bu habis ruhluları, yılanları, çıyanları, Siyonistlerin uşaklığını yapanları bilmek ve onları tecrit etmek mecburiyetindedir.

Aksi takdirde milletin arasında tefrika mikrobu yayılır ve milletin birliği biter. Merhum Mehmet Akif;

“Girmeden tefrika bir millete düşman giremez.

 Toplu vurdukça yürekler onu top sindiremez” gerçeğini yıllar önce dile getirmişti. Ayette; Hep birlikte Allah'ın ipine (kitabına, dinine) sımsıkı sarılın. Parçalanıp ayrılmayın. Allah'ın üzerinizdeki nimetini düşünün. Hani siz birbirinize düşmanlar idiniz de, O, kalplerinizi birleştirmişti. İşte O'nun (bu) nimeti sayesinde kardeşler olmuştunuz. Yine siz, bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi O kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle apaçık bildiriyor ki, doğru yola eresiniz. Âl-i İmrân-103” belirtilir.

Demek ki, Allah “tevhid”i emrediyor, “tefrika”yı zemmediyor.

Biri parçalamayı hedefleyen Siyonist haçlı zihniyetlilere ve uşaklarına karşı uyanık ve kardeş olmayı, kalplerimizi birleştirmeyi, ateş çukuruna düşmemeyi tavsiye ediyor.

Unutmayalım ki, Allah’ın ahkâmına uygun bir hayatı inşa etmeye çalışmazsak Siyonist haçlılar ve uşakları aramıza tefrikayı kolaylıkla sokabilirler.

Kayseri’deki, Gezi parkındaki, İstanbul’daki ve her yerdeki olayları inceleyiniz karşınıza hep Siyonist haçlı kışkırtması ve bölücülüğü çıkar.

Aidiyetler kimliklere dönüştürülerek ölümcül hale getirilir, şehirler yağmalattırılır, şehirler harabeye çevrilir.

Bilindiği üzere “aidiyet” inkâr edilecek şey değildir. Bizim medeniyetimizde “aidiyet”in inkârı söz konusu değildir.

Birey veya gruplar birden fazla birkaç aidiyete sahip olabilirler. Önemli olan bu aidiyetleri kimliğe dönüştürüp başka aidiyetleri imha etme vasıtası haline getirmemedir. İçimizdeki uşaklar aidiyetleri imha vasıtası olarak kullanmaya çalışır.

Bilinen gerçek şudur ki, kimliğe dönüştürülen aidiyetler ölümcül olabilir ve bunu en çok Siyonist haçlı anlayışı kullanır.

Tarih boyunca menfur emellerini gerçekleştirmek isteyen Siyonist haçlı zihniyeti İslam coğrafyasında aidiyetleri kimliklere dönüştürme çabasında olmuştur.

Tapınak şövalyelerinin ve uzantılarının bu politikasını tespit edilip hayatımızdan çıkarabildiğimiz an kurtuluşun adımı atılmış olur.

O kadar uzağa gitmeye gerek olmasa gerektir. Bugün Afganistan, Türkistan, Sudan, Libya, Cezayir, Suriye, Türkiye vs. ülkelerde ve şehirlerimizde sahnelenen oyun aynıdır.

Kısaca aynı melun zihniyet tefrika ağlarını İslam coğrafyasında, şehirlerimizde örmeye çalışmaktadır, örmektedir.

İngiliz-Fransız gizli anlaşması “Sykes- Picot” ile tefrikayı nasıl ördüğünün bir göstergesidir. (Bu anlaşmayı okumak isteyenlere aşağıda verdiğim iki link’teki makaleleri okusun http://www.dunyabulteni.net/haberler/301594/sykes-picot-anlasmasi-neler-getirmisti ve http://www.jasstudies.com/Makaleler/1500154802_18-Yrd.-Do%C3%A7.-Dr.-%C4%B0smail-%C5%9EAH%C4%B0N.pdf  )

Bu melun zihniyet tefrika ağlarını İslam coğrafyasında ve şehirlerimizde taşeron örgütler, satılmış gazeteciler, kiralık bürokratlar, zihni iğfal edilmiş aydınlar (!), sanatçı kılıklı müptezeller, şeyh, cemaat önderi görünümlü aptallar vasıtasıyla gerçekleştirmektedir.

Türkiye bu tefrikayı ortadan kaldırma çabasında olduğu için şehirlerimiz ve insanımız hedef tahtasındadır.

Ülkemizi hedef tahtasına oturtanlar bir taraftan dostluk (!) ve barış (!)tan dem vururken maşalarını ve taşeronlarını piyasada bulundurmaktan geri durmamaktadır.

Felahımız mümkün mü?

Elbette mümkündür.

Felahımız “Allah’a dayanmak, Sa’ye sarılmak ve Hikmet’e ram olmak”la mümkündür.

Felahımız Siyonist haçlı zihniyetinin maşaları ve taşeronları marifetiyle oluşturdukları “tefrikacılık” zemini kurutmak ve “tevhid” anlayışını hâkim kılmakla mümkündür.

Kısaca yürekler “şahadet”te “tevhid”leştiğinde ve birleştiğinde “felah” başlamış olacak inşallah.

Şahadet demek  “Eşhedu En’la İlahe İllallah ve Eşhedu En’ne Muhammedun Abduhu ve Resuluhu” demektir.

Şerefsiz, haysiyetsiz, hain ve şehirlerimizi talan etmeye çalışan Siyonist haçlı zihniyetinin uşaklarına karşı Tevhide, birliğe, kardeşliğe çağrımızı Merhum Abdurrahim Karakoç’un mısralarıyla tekrarlayalım ve Siyonist haçlı zihniyetinin ayrıştırıcı politikalarını tarihin çöplüğüne atalım.

“BİRLEŞİN EY!..  YOLLARI KUR'AN DA BİRLEŞENLER.

BİRLEŞİN, İTİKATTA, İMANDA BİRLEŞENLER.

AYRILIK YAKIŞMIYOR, BÖLÜNMEK GÜNAH SİZE.

BİRLEŞİN EY!.. SECDE-İ RAHMAN'DA BİRLEŞENLER...

Selam ve Sabırla… 02.07.2024

 

Yazıyı Okumadan Hüküm Veren Okuyucular(!)

 Yazıyı Okumadan Hüküm Veren Okuyucular(!)

Veysi ERKEN Dr.

“Bu kadar cehalet ancak okullarda elde edilir” diyorum. Hani bir söz var ya “yarım doktor insanı canından eder”

İlave olarak “bilgi sahibi olmadan fikir sahibi”yim diye geçinenlerden. “La tekrabussala...” ayetini tam okumadan hüküm verenlerden bahsedilir.

Bilhassa sosyal medyada bu tipler çok fazla. Bunu, paylaşımlarımı okumadan güya yorum yapanlardan biliyorum.

Özellikle sosyal medya (watsApp, X ve bip gibi ortamlarda paylaştığım, linklerini gönderdiğim yazılarımı ve diğer paylaşımlarımı “tam ve noksansız” okumayacaklara hitap ediyorum.

Benim yazılarımı ve paylaşımlarımı okumayınız.

Tam okuyacaksanız her türlü yorum ve tenkitte bulunabilirsiniz.

Ama bir satırını veya bir paragrafını okuyarak yorum yaparsanız günah ve hata çukuruna yuvarlanabilirsiniz.

Defalarca bu durumla karşılaştığım ve muhatap olduğum için bu kısa açıklamayı yapma ihtiyacı hâsıl oldu.

Umarım ki, bu kısa yazı okunur ve yazılarımı ve paylaşımlarımı tam ve bütün olarak okumadan yorum diye karalamada bulunanlar kendilerini günah çukuruna yuvarlamaz.

Selam ve Sabırla… 02.07.2024

1 Temmuz 2024 Pazartesi

İmam-Hatip Düşmanları ve Düşmanlığı

 İmam-Hatip Düşmanları ve Düşmanlığı

Veysi ERKEN Dr.

İslam ve Müslüman düşmanları bir dönem İslam’ı tamamen gönüllerden kazımak için ellerinden gelen her şeyi yapmışlar, ilim ve irfan müesseselerini ortadan kaldırmışlardır.

Bütün zulümlere rağmen 17 Ekim 1951'de 7 ilde imam hatip okulu açılması kararıyla Türkiye'nin imam hatipli yılları işte böyle başlamıştır. Üç yıllık lise bölümleri 1954'te açılmıştır. Bu okulların mezunlarına her türlü zulüm reva görülmüştür. Bu gerçek şöyle dile getirilmiştir.

“Esasen imam hatiplerin tarihi milletimizin hak, hukuk, özgürlük ve adalet mücadelesinin de tarihidir. Kuruluşundan itibaren imam hatipler bu ülkede demokrasinin standardını gösteren bir mihenk taşı olmuştur. Milli iradenin üzerine düşen vesayet gölgesi kalktıkça imam hatiplerin de önü açılmış, kapısına vurulan zincirler kırılmıştır. Darbe ve dikta dönemlerinde ise milletimizin kendisi gibi imam hatipler de hedefe, özellikle o tahtaya konularak baskıya uğramıştır. CHP zihniyeti milletle, milletin değerleriyle hesaplaşmasını hep imam hatipler üzerinden yürütmüştür. Ellerine geçirdikleri her fırsatı ya bu okulları tamamen kapatmak, ya da imam hatiplerin kazanılmış haklarını gasp etmek için kullanmışlardır. Milletimiz çöldeki vaha misali bu okullara nasıl umutla sarılmışsa, CHP zihniyeti de bu okulları daima bir tehdit olarak görmüştür. İmam hatiplerin ülkemizdeki 70 yıllık mazisine baktığımızda bu durumun sayısız örneğiyle karşılaşıyoruz.

….. Bu hikâye senelerce öz yurdunda parya muamelesi gören, ezilen, ötekileştirilen aziz milletimizin de hikâyesidir. Bu hikâye kılık kıyafeti sebebiyle üniversite kapılarında gözyaşı döken kızlarımızın hikâyesidir. Üniversite hayali katsayı engeline takılan gençlerimizin hikâyesidir. Takunyalı, gerici, yobaz denilerek aşağılanan halkımızın, sakalından, sarığından dolayı horlanan kardeşlerimizin hikâyesidir. Bu hikâye yeşil sermaye yaftası vurularak ayrımcılığa uğrayan yatırımcılarımızın hikâyesidir. Makarnacı, kömürcü, göbeğini kaşıyan adam denilerek tahkir edilen Anadolu insanının hikâyesidir. Ücretini ödeyemediği için hastane morglarında cenazesi rehin alınan vatandaşlarımızın hikâyesidir. Eline kına yakarak askere gönderdiği evladının yemin törenine alınmayan anaların hikâyesidir. Ciğerpareleri terör örgütü tarafından dağa kaçırılan anaların, Diyarbakır'da, Van'da, var ya anneler, babalar var ya işte onların hikâyesidir. Evet, bu hikâye azgın azınlığın kışkırtmalarına rağmen demokrasiden, hukuktan, meşruiyetten ayrılmayan sessiz çoğunluğunda hikâyesidir. https://www.tccb.gov.tr/konusmalar/353/130972/yeniden-acilisinin-70-yilinda-imam-hatip-okullari-ve-turkiye-de-din-egitimi-sempozyumu-nda-yaptiklari-konusma

Evet.

İmam-Hatib’in hikâyesi milletimizin öze dönüş hikâyesidir. İslam ve Müslüman düşmanları bunu anlamaz, anlamak istemez, görmezlikten gelir.

İslam ve Müslüman düşmanları değişik bahanelerle sürekli ve daimi olarak İmam-Hatiplere ve İslamî olan her şeye karşı çıkmış ve yok etmeye çalışmıştır, çalışıyorlar.

Bunlar Garaudy’nin ifadesiyle “Kin vaizleri”dirler.

Siyonist’in “kin vaizleri” Türkiye’de ve yeryüzünün her yerinde bulunmaktadır.

Ülkemizde, merkezleri Londra’da, Paris’te, Waşington’da, Newyork’ta veya başka yerlerde bulunan şebekelerin “kin vaizleri” olan elemanları partilerde, sendikalarda, derneklerde, sanayide, ticarette vs. cirit atmakta ve hayatı insanımıza zehir etmektedir.

Öğretim üyesi, bürokrat, sanatçı, gazeteci, patron, parti yöneticisi vb. kılıklı bu münafık, müfsit “kin Vaizleri”nin ortak niteliği “İslam ve Müslüman Düşmanı” olmalarıdır. İmam- Hatip ve örtü düşmanlığı, namuslu bir hayata karşı olma en belirgin özellikleridir. Ahlaksızlık seciyeleridir.

Özellikle gazeteci, bilim adamı, akademisyen, sanatçı veya parti yöneticisi kılığına girmiş ve sokulmuş “kin vaiz”lerinin düşmanlığı had safhada olduğu gözden ırak değildir.

Yapılan ve yaptıkları şerefsizlikleri, hıyaneti ve soygunu örtmek ve gündemden düşürmek için başvurmadıkları yöntem yoktur. Kâh irtica(!), kâh İmam-Hatip, kâh başka bir konuyu kullanarak şerefsiz düzenlerini devam ettirmek isterler. Nasırlarına dokunuldu mu viyaklamaya ve havlamaya başlarlar.

 Medyanın ekseriyetine sahip olduklarından viyaklamalarının ve ciyaklamalarının tonu yüksek olur.

İmam Hatip, Kur’an Kursları, Diyanet’e bağlı anaokulları konusunu yine manşetlerine taşıyan, günlük hayatta örtülülere saldıran, İlahiyat Fakültelerinin ve mezunlarının içine düşürüldüğü durumu görmezlikten gelerek kitleleri sahipsiz bırakan hep aynı şerefsiz şebekedir.

Son günlerde bu çete tekrar faaliyetlerini arttırmıştır. Neredeye her gün bir veya birkaç elemanı vasıtasıyla yeryüzünün ve ülkemizin bir yerinde İslam’a ve Müslümanlara saldırmaktadır. Hücumlarını İmam-Hatiplere, başarılarına, bulundukları mevkilere ve İslami yaşayışa yönetmeye devam ediyorlar.

Bu çetenin kini dinidir, İslam’a tahammülü yoktur.

Türk ve Müslüman kılıklı elemanlarının ortak amaçları, İslam’ı hayattan silmektir. Bu şerefsiz çetenin kin vaizleri, ne Siyonist şebekenin misyonerlerini, ne de diğer haçlı misyonerlerini görür. Onların varsa yoksa dertleri İslam’dır. İslam’ı gönüllerden, hayattan ve yeryüzünden silmektir.

İmam-Hatip düşmanlığı gerçeği bundan ibarettir.

Müslümanlar bu lanetli zihniyetten uzak durmak ve onu tecrit etmekle mükelleftir.

Selam ve Sabırla… 01.07.2024