BALKANLARDA TÜRK VARLIĞI VE
“YÜCELCİLER”
Doç. Dr. Zeki GÜREL*
*Gazi
Üniversitesi Gazi Eğitim Fakültesi Türkçe ve Sosyal Bilimler Eğitimi
Bölümü-ANKARA
NOT: Aziz dosttum. Lütfetti. Yazısını paylaşmam
için gönderdi. Bilindiği üzere “UNUTMAK” pusudur. Unutmamak ve unutturmamak temennisiyle. 27 Şubat 1948’de 74 Yıl önce şehit edilen Şuayip Aziz İshak, Ali Abdurrahman Ali,
Nazmi Ömer Yakup, Adem Ali Adem’in aziz hatırasına. Veysi ERKEN
Balkanlar
mı? Rumeli mi? Demeliyiz
Balkan Yarımadası, Avrupa
Kıtası’nın güneyinde, Akdeniz, Karadeniz, Marmara, Eğe, İyon ve Adriyatik
Denizleri arasında yer alan, Arnavutluk, Makedonya, Bulgaristan, Yunanistan,
Sırbistan, Karabağ, Bosna ve Hersek, Hırvatistan, Slovenya, Romanya ve Türkiye
Cumhuriyeti’nin Avrupa kesimini de içine alan coğrafyanın bölgenin adıdır.
Balkan adı, Bulgaristan’da Yunanca “Haimos”, Slavca “Stara Planina” ve Türkçe
“Balkan” denilen dağların adından gelmektedir. “Balkan”, sarp ve ormanlık sıra
dağları anlamı taşıyan Türkçe bir kelimedir. Kelimenin hangi Türk Boyundan kaldığı
bilinmemekle beraber Bulgar veya Osmanlı Türklerinden kalma ihtimali yüksektir.
“Balkan”
kelimesini literatürde ilk kez 1809 yılında Alman coğrafyacısı A. Zeune
kullandı. Amacı bu yarımadaya da Apenin ve Priney yarımadaları gibi bölgedeki
en yüksek dağlardan hareketle bir ad vermekti. Balkan kelimesini Fransız
seyyahı Ami Boue de eserlerinde
kullandı, o da Bulgaristan’daki eski ve koca dağlara Türkler gibi Balkan adını
verdi ve bölgeyi Balkanlar olarak adlandırdı. Bütün bu gerçekler ortadayken hala
içimizden birileri ısrarla bu bölgeye –Türkçe Balkanlar demek varken- Rumeli
niçin derler, bunun şuur altını araştırmak ve bu adlandırmayı kullanmakta
ısrarcı olanların gerçek yüzünü de ortaya çıkartmak gerek diye düşünüyoruz.
Dünyanın hâlâ önemli jeo-stratejik bölgelerinden olma
özelliğini muhafaza eden Balkanlar’da Türkler M.Ö. 700’lü yıllardan beri
mevcudiyetini devam ettirmektedirler. İskitler, Sarmatlar, Hunlar, Kumanlar,
Avarlar, Kıpçaklar, Uzlar, Peçenekler, Bulgarlar, Tatarlar, Vardar Türkleri ve
Osmanlı adıyla Yörükler, Balkanları coğrafyadan vatana dönüştüren ve bu
coğrafyada hâlâ yaşamakta olan Türk kültürünün günümüze kadar gelmesini
sağlayan millî yapılardır. Hâlihazırda Balkan yarım adasında Türklerle birlikte
Arnavutlar, Yunanlar, Slovenler, Macarlar, Romenler, Ulahlar, Makedonlar,
Sırplar, Hırvatlar, Bulgarlar, Boşnaklar, Moldovanlar, Torbejler, Pomaklar
yaşamaktadırlar ki, bu milletlerden önemli bir kısmının biyolojik ve kültürel
genleri itibariyle Türklükleri konusu tartışmaya açık bir husustur. Belki
ilerde bu konuda birkaç yazı ile meseleye açıklık kazandırmamız gerekecektir
(Gürel-Gürel, 2016:11-44).
Balkanlardaki Türk varlığı ile ilgili yazılacak çok şey var
elbette; ama biz sadece kendisi de bir Balkan Türkü olan Mustafa kemal Atatürk’ün
şu şiiriyle bu konuya şimdilik bir nokta koyalım:
“Gafil! Hangi üç asır, hangi
on asır
Tuna yıllardır Türk diyârıdır.
Ne vakitten beri diyemem
bilmem
Bilinen tarihler bilemez bunu,
Onun söylenmesi asıl tarihe
kaldı.
Odur söyleyecek doğrulukları.
Dinleyin sesini asıl tarihin:
Eğri tarihi gömüp, doğru
tarihe gidin!” (Göçkün, 1995:16).
Balkanları Türklerden arındırma meselesini doğru tahlil
edebilmemiz için “YÜCELCİLER” konusuna açıklık kazandırmak gerekecektir.
Balkanları Türklerden arındırma çabası, aslında “Şark Meselesi”nin bir
parçasıdır. Bunu böyle okumak ve değerlendirmek gerekliliği vardır. 1071
Malazgirt Zaferi ile Müslüman-Türk’ün Anadolu’yu vatanlaştırması sonrasındaki
süreçte Batılılar ve Hıristiyan Dünyası “Şark meselesi” kapsamında Türkleri ve
dolayısıyla İslâm’ın önünü kesmek için çok uğraşmışlardır. Haçlı Savaşları
sonrasında Türklerin Osmanlı adıyla Balkanlar başta olmak üzere Avrupa içlerine
kadar ilerlemeleri Şark Meselesi kapsamında önce Türklerden Balkanları
kopartmaya çalışmışlardır. Dün olduğu gibi bugün de Balkanlarda, Anadolu’da ve
Ortadoğu’da Türklüğün aleyhindeki pek çok gelişmenin arka planında hep bu Şark
Meselesi vardır(Kodaman, 1983).
Balkanlarda Türklüğün Direnişi Yücel
Teşkilatı Kuruluyor
Balkanlardaki Türk varlığı,
Avrupa devletlerinin ve Rusya’nın kışkırtmalarıyla Balkanlarda XIX. Yüzyılın
sonlarında başlayan milliyetçilik hareketleri sonrasında XX. Yüzyılda dalgalı,
fırtınalı, karmaşık ve çekişmelerle dolu günler yaşadı. Geçen yüzyılın
başlarında devletlerinden yoksun kaldılar; Osmanlı adıyla hüküm süren 500
yıllık bir hâkimiyetten sonra özgürlüklerini kaybedip içler acısı bir duruma
düştüler.
1877-1878
Osmanlı-Rus Harbi (93 Harbi) ve 1912 Balkan Harbi’nin ardından yaşanan toprak
kayıplarıyla birlikte, başta Bulgaristan, Bosna, Kosova, Makedonya ve Batı
Trakya olmak üzere, Balkanlardaki Müslümanlar; özellikle de Müslüman Türkler
için zor günler başlamış oldu. Beş yüz binden fazla insanın Rus ve Bulgarlar
tarafından şehit edildiği Osmanlı-Rus Harbi’nin ardından, Sırbistan, Karadağ ve
Romanya bağımsızlıklarını ilan ettiler. Bulgaristan Prensliği yarı bağımsız
hale geldi. Bu süreçte çoğunluğu Müslüman Türklerden oluşan bir buçuk milyon
Müslüman muhacir konumuna düşerek; Balkan coğrafyası içinde iç göçler yaşandığı
gibi Balkanlardan Anadolu’ya göç etmek mecburiyetinde kalındı.
Osmanlı
Devleti’nin hazırlıksız yakalandığı Balkan Savaşı, Türk milletinin Anadolu’dan
sonra ikinci anavatanı olan Balkanlar’ı Adriyatik kıyılarından Edirne’ye kadar kaybedişinin
ve Balkan Türklerinin büyük ölçüde yok edilişlerinin yüreğimizi sızlatan
hikâyesidir. Bu hazin hikâye milletimiz için ibret dersleriyle doludur.
Bilinçaltlarındaki
Türk-Müslüman karşıtlığı ve nefretiyle yani Haçlı düşüncesiyle hareket eden Bulgar,
Yunan, Sırp, Karadağ askerleri ve komitecileri (çetecileri) savaş sırasında
işgal ettikleri yerlerde yerli Hıristiyan halkla birlikte,
Türklere-Müslümanlara karşı etnik ve kültürel temizlik zorla göç ettirme ve
soykırım) uyguladılar. 500 binden fazla Türk’ü-Müslüman’ı kadın, yaşlı, çocuk,
bebek ayırt etmeden koyun gibi boğazlayarak, camilere, samanlıklara doldurup
diri diri yakarak, organlarını keserek vs. korkunç yöntemlerle katlettiler.
Zümrüt yeşili Balkanlar alkanlara boyandı. Balkanlarda Haçlı vahşileri ayrıca
pek çok Müslüman’ı zorla Hıristiyanlaştırdılar. Kadınların kızların namusuna
saldırdılar. Köyleri kasabaları ateşe verdiler. Türklerin izlerini yok etmek
için camileri yaktılar yıktılar, mezar taşlarını parçaladılar, mezarlıklarını
ortadan kaldırdılar. Bu dönemde yaklaşık 450 bin insanımız zulüm ve
katliamlardan kaçarak Anadolu’ya göç etti.
Bu savaşı
Türklere karşı bir ‘Haçlı Seferi’ ‘Hilâl-Haç Mücadelesi’ olarak gören ve
‘Türkler Avrupa’dan atılıyor’, ‘Hıristiyanlar Müslümanlardan kurtuluyor’ diye
sevinen Avrupalılar Balkanlarda Haçlı vahşilerinin yanında yer alarak, onların
tüm insanlık dışı eylemlerine seyirci kaldılar. (Erkek, 2019:10-11).
1912-1913 Balkan Harbi ve ardından
yaşanan sıkıntılar yüz binlerce Türk-Müslüman’ı vatanlarını terk edip muhacir
konumuna düşürdü. Bu göçler esnasında yüz binlerce insanımız hayatını kaybetti,
sakat kaldı ve perişan oldu. Gittikçe artan baskılar her geçen gün göçlerin de
artmasına yeterli sebep teşkil ediyordu. Mesela, 1923-1933 arasında
Yugoslavya’dan 110 bin, 1923-1938 yılları arasında Romanya’dan 115 bin,
1923-1949 yılları arasında Bulgaristan’dan 220 bin, 1923-1945 yılları arasında
Yunanistan’dan 400 bin Müslüman-Türk Türkiye’ye hicret etmek mecburiyetinde
kaldı. Bu göçlerle ilgili daha geniş bilgi için Yıldırım Ağanoğlu’un Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanların Makûs
tarihi: Göç (İstanbul, 2013) kitabı ile Abdülmecit Nuredin’in Balkanlar’dan Türkiye’ye Göç ve Etkileri
(Ankara, 2011) kitabına bakılabilir.
Balkanlar, 1371 ilâ 1912 yılları
arasında Osmanlı Devleti idaresi altında kalmıştır. Balkan Harbi sonrası 1918
yılında kurulan Sırp-Hırvat-Sloven Krallığı adından da anlaşılacağı üzere üç
temel unsuru esas almış ve Türkler de dahil diğer milletleri (Arnavutlar,
Boşnaklar ve Makedonlar) yeterli düzeyde temsil etmemiştir. İkinci Dünya
Savaşı’ndan sonra 29 Kasım 1945’te Yosip Broz Tito önderliğinde kurulan
Yugoslavya Federal Halk Cumhuriyeti ise Panslavizm, komünizm ve Ortodoksluk
unsurları üzerine oturtulmuştur. Halbuki İkinci Dünya Savaşı sırasında bu coğrafyada
yaşayan Türkler de vatan bildikleri toprakların müdafaasında işgalcilere karşı
savaşmış ve şehit düşmüşlerdir. Bu konu maalesef yererince araştırılmamış ve
karanlıkta kalmış/bırakılmıştır. Bugün için Kuzey Makedonya’da İkini Dünya
savaşı sırasında vatanlarını müdafaa ederken şehit olanların anısına dikilmiş
(ama maalesef neredeyse hepsi yok edilmiş) anıtlar vardır, belki bir yazımızda
bu konuyu özel olarak ele almamız gerekecektir.
1948 yılında Türklerin
Makedonya’daki nüfusları 95.987 olarak kayırlara geçmiştir. Bu da Makedonya
nüfusun %8,3’lük bir kısmına tekabül etmektedir. Her ne pahasına olursa olsun
Balkanları terk etmeyen ve vatan bildikleri bu topraklarda yaşamaya devam eden
Türk-Müslümanlar ise ağır vergiler, yağmalama, öldürme, dini yasaklardan oluşan
her türlü baskı ile mücadele etmek zorunda kaldılar. Balkan Türk-Müslümanları,
kendi kaderlerini tayin etmek için çeşitli oluşumlar altında bir araya
geldiler. Bunlardan bir tanesi de, işgalci Bulgarlar ile baskıcı komünist Tito
rejimine karşı, varlıklarını, kimliklerini ve inançlarını korumayı amaçlayan
Müslüman Türk gençlerinin kurdukları Yücel Teşkilatı’dır. İkinci Dünya Savaşından sonraki
süreçte, Türklere karşı Slavlaştırma, Hıristiyanlaştırma ve Komünist rejimin
baskıları yanı sıra; özelikle Türklerin yoğun olarak yaşadıkları yerlerde
Kalkandelen, Gostivar ve Ohri gibi büyük şehirlerde Türk çocukları Arnavutça
eğitim almaları için zorlanmışlardır. Çünkü Arnavutlar, Makedonya’da yaşayan
Türklerin asimilasyona uğramış Arnavutlar olduklarını ve Makedonya’nın batı ve
kuzey bölgesin Arnavutluk topraklarına dâhil edilmesi gerektiğin iddia
etmişlerdir (Türksoylu, 2020:35). İşte bu süreçte “Yücelciler” adıyla
teşkilatlanan Türk gençleri, Müslüman-Türk kimliğini korumak, insan hakları
ihlallerinin önüne geçmek için, Slavlaştırmaya ve Arnavutlaştırmaya, komünizme
karşı direnmeye başlamışlardır.
“YÜCELCİLER”, Balkanlardaki
Türk-İslâm varlığını, kültürünü ve kimliğini insan hakları sınırları
çerçevesinde; Makedonya merkezli muhafaza ve müdafaa etmeye yönelik ihtiyaç ve
gereklilik olarak İkinci Dünya Savaşı yıllarında ortaya çıkmış ve sorumluluk
üstlenmiş bir eğitim-kültür ve sanat hareketidir.
Ömrünü devletine hizmetle
geçirmiş olan devlet adamı, şair-yazar ve gazeteci Fahri Kaya (15 Haziran 1930 Kumanova- 23 Mart 202
İstanbul), Yücelcilerin Makedonya’daki Türk-İslâm varlığının eğitim ve kültür
hayatına yaptıkları katkıyı anlatırken şu tespitlerde bulunuyor:
“Yücelciler bir terörist örgüt
değildi. Rumeli ve özel olarak Makedonya Türkleri, tarihte hiçbir zaman
yıldırmacı, tehditçi ve terörist olarak görülmedi. Amaçlarında ve davalarında
haklı olduklarını göstermek için terörü hiçbir zaman araç olarak kullanmadı.
Tam tersine Balkanların bu bölümünde terörist olanlardan çok zaval gördük. İki
üç kişinin yabancı bir devletin-bunu ana ülkenin- temsilcisiyle görüşmesi, ya
da buradaki Türk halkının durumu ve geleceği hakkında fikir alışverişinde
bulunması yüzünden görüşmeden habersiz olan 63 kişinin casus-İspiyon- olarak
yargılanmaları da, akla sığar gibi değil.
Yargılananların büyük bir
kısmını çok iyi tanıdığım için, bunların terörist ve casus olduğuna hiçbir
zaman inanmadığımı gönül rahatlığıyla söyleyebilirim. Onlar zemin ve zamanın
kurbanı oldu.
Evet, Yücelciler terörist ve
casus değil, millî kimlikleri çok güçlü, Atatürkçü aydınlardı. Baş amaçları,
yeni devlette yaratılan yeni imkânlardan tamamen yararlanarak Yugoslavya
Türklerinin eğitim, kültür, sosyal ve ekonomi bakımından gelişmelerinde yol
açmak, bunları toplumdaki öteki milletlerle birlikte eşit bir duruma
getirmekti. Aralarında önemli bir kısmı öğrenim görmüş, bilinçli kişilerdi.
Üsküp’te asil ailelerin çocuklarıydı. Ev eğitimleri düzenli, gelenek ve
törelere son derece saygılıydılar. Evlerinde diğerleri arasında hem Atatürk’ün Nutuk’u, hem de Mehmed Âkif’in Safahat’ı bulunurdu.”(Kaya, 2015:221)
Balkanlarda Yugoslavya Türkleri
arasında; var olan imkânlar çerçevesinde İslâm inancını yaşatmak ve Türk
milliyetçiliği bilincini geliştirmek, Atatürk ilkelerini yaşatarak birlik ve
beraberlik içinde Yugoslavya’da varlık mücadelesi veren Yücelciler, özellikle
Türkçe eğitime çok önem vermişlerdir. Tefeyyüz ve İrfan adlı Türkçe eğitim
veren okulların açılmasında ön ayak olmuşlardır ki, bu isimler Osmanlı Devleti
zamanındaki iki okulun adıdır. Bu iki okul daha sonra Makedonya’nın diğer
şehirlerinde açılan okullara da örnek olmuştur. Yücelciler, 1945 yılının yaz
aylarında Üsküp’te açılan öğretmen yetiştirme kursunun da ders veren çekirdek
kadrosunu oluşturmaktaydılar. Yugoslavya’da
Latin harfli Türkçe ilk alfabe kitabı Sevimli
Kıraat’ı da hazırlayan Fettah Süleymanpasiç bir Yücelci idi. Yücelciler,
pek çok kitabı Türkçeye çevirmiş, Makedonca-Türkçe ve Türkçe-Makedonca sözlük
üzerinde de çalışmışlardı (Gürel,2018:19). 23 Aralık 1944’te Üsküp’te Latin
harfli Türk Alfabesiyle Birlik adıyla
gazeteyi çıkartanlar da Yücelcilerdir (Süleyman, 201:14).
Yücelciler
konusu, yıllarca üstü örtülü bir korkunun gölgesinde üstü örtülü kalmış,
sonrasında da bu çekingenlik, Yücel Şehitlerinin 28. Yıldönümü dolayısıyla
İstanbul Aksaray’daki Gül Salonu’nda yapılan anma programı bir takım
kıpırdanmalara vesile olmuş ve ardından gelen yıllarda Türkiye’de ve
Makedonya’da anma programlarında konuşmalar ve mevlitler yapılmaya
başlanmıştır. 1976 yılında İstanbul’da Şerafeddin Ferid Yücelden’in yaptığı
konuşmada söyledikleri Yücelcilerin şanlı davasının özeti niteliğindedir:
“Yücel için Türk Milliyetçisi
yalnız Türkçe yazan Türkçe konuşan değildir. Elbette Türkçe konuşmak, Türkçe
yazmak kadar, Türkçe düşünmek de önemlidir. Ama bir Türk milliyetçisi için daha
önemli olabilecek, Türk gibi düşünmek ve her olay karşısında bir Türk gibi
davranabilmektir. Bu anlamda değil midir ki; Yahya Kemal, ‘Kökü mazide olan
atiyim’ diyor. Yine mütemmim anlamda değil midir ki; Atatürk Türk
milliyetçisinin şu tarafını veriyor ‘Ne mutlu Türküm diyene’. Şimdi, bütün
mesele, Türk’ün mazisiyle mücehhez olarak ‘Türküm!’ diyebilmesi ve Türk’ün
atisine doğru seri adımlarla ilerlemesidir.”
“Yugoslavya Türklüğünün selameti
için kurulan Yücel Teşkilatı (1945) hiç şüphesiz Makedonya’daki kuruluşlar
arasında önemli bir sivil toplum örgütü olma özelliğine sahipti. Diğer yandan
Yücel Teşkilatı, II. Dünya Savaşı döneminde Bulgaristan ve Yugoslavya
tarafından Makedonya Türklerine karşı yapılan sistemli baskılara karşı direniş göstermiştir.
19 ilâ 25 Ocak 1948 tarihleri arasında Yücel mensupları bir takım mesnetsiz
iddialarla hâkim önüne çıkartılarak yargılanmışlar ve içlerinden dördü (Şuayip
Aziz İshak, Ali Abdurrahman Ali, Nazmi Ömer Yakup, Adem Ali Adem) idama,
diğerleri ise çeşitli hapis ve sürgün cezalarına
çarptırılmışlardır.”(Türksoy,2020)
Aradan geçen 73 yıl zarfında Yücelciler
hakkında tatmin edici bir çalışma yapılmadı/yapılamadı/yapamadık. “Çoğunluğu aydın ve yazı yazan ya da yazabilecek
durumda olmalarına rağmen, Yücelci’ler
de kendilerini ve başlarından geçenleri anlatmadan, yazıya dökmeden birer birer
bu dünyadan göç ettiler. Aralarından sadece mahkemede örgütün sekreteri olarak
yargılanan Şerafettin /Ferid/ Yücelden'in,
uzun yıllar başında bulunduğu Türk
Göçmen ve Mülteci Dernekleri
Federasyonun organı olan "Türk Dünyası" dergisinde
yayınladığı birkaç yazısı ve örgütün uzun ömürlü merkez komite üyesi Refik /Şerif Mehmet/ Özer'in, Yücelci’lerin yargılanmasınını 50.
yıldönümü dolayısıyla, 1998 yılında yayınladığı bir risalesi ve Rumeli Kültürü (sayı 8 ile "Aksiyon" dergisinde (sayı 479 yıl 2004)) iki
mülakatı var. Bir de yıllardır "Yücel"
üzerinde duran ve konuyu aydınlatmak amacıyla büyük emek harcayan tarihçi H.Yıldırım Ağanoğlu'nun “Yücel
Teşkilatı" adlı bir kitapçığı var.
Bu konuda Mehmet
Ardıcı'ın "Yücelciler" ya da "Makedonya'da Müslüman
Direnişi /1991/” ve "Yugoslavya'da Müslüman Türk'e Büyük
Darbe /1973/” kitaplarında da Yücel
ile ilgili kimi bilgiler var ama bütün bunlardan dört kişinin ölümüyle
sonuçlanan 63 kişilik büyük bir davanın nedenini anlamak ve tarihimizde çok
elim olan bu davayla ilgili kesin bir sonuca varmak zor oluyor. Yücelci’ler davası üzerinde 1948
yılında, Makedonya Halk Cephesi tarafından mahkeme kayıtlarını içeren,
Makedonca ve Türkçe olmak üzere bir kitapçık da yayınlandı. Bu kitabın, davayı
hazırlayanların isteklerine göre hazırlandığını sezmek hiç de zor değil. Ama
kitabın sonunda, daha doğrusu davanın bitiminde yargılananların verdikleri son
ifadelerinin Yücelci’lerin hapisten
çıktıktan sonra hiç yorumda bulunmaması ve bu beyanatları hangi şartlar altında
verdiklerine dair yazılı ya da sözlü olarak hiç bir yorumda bulunmadıkları da
düşündürücü bir olay. Fakat her nasılsa, Halk cephesinin, davayla ilgili
yayınladığı bu risaleden Yücelci’ler
olarak adlandırılan Makedonya Türk aydınlarının, istenildiği gibi
işpiyon-terorist bir örgüt olduklarını göstermek için harcanan çabanın
inandırıcı olmadığı çok kolay anlaşılmaktadır.”(Kaya, 2015:220).
Ölüm yıldönümlerinde yapılan anma programları ve bunlarla
ilgili haber nitelikli gazete yazıları, Köprü
dergisinin Mart 2006 sayısını Yücelcilere ayırmış olması, Salih Murat’ın Birlik gazetesinde ve Yeni Balkan gazetesinde yayınlanan
yazıları ile Avni Engüllü’ün 2009’da yayımlanan Dermeyan adlı kitabında yer alan 5 yazısı(Engüllü, 2009:166-172)
ile Sezar Salihi’nin senaryosunu yazıp yönettiği “Yücelciler” adlı kısa film
konuyu gündeme getirmeleri açısından önemliydi ama beklenen ve istenen sonucu
vermemiştir diye düşünüyorum.
Kuzey Makedonya’nın
Pirlepe şehrine bağlı Kanatlar köyünden bir genç akademisyen Ercan Türksoylu
yaptığı çalışma ile Yücelcilerle ilgili olarak bugüne kadar yapılmayan bir şeyi
ilk defa gerçekleştirmiş oldu. Ercan Türksoylu, Türkiye Cumhuriyeti Trakya
Üniversitesi Sosyal Bilimler Enstitüsü Siyaset Bilimi ve Uluslar arası
İlişkiler Anabilim Dalı’nda Prof. Dr. Fahri Türk’ün danışmanlığında hazırlayıp
6 Eylül 2019 tarihinde savunduğu; “Makedonya’da Sıra Dışı Bir Sivil Toplum
Kuruluşu: Yücel Teşkilatı” başlıklı yüksek lisans tezi ile bilim uzmanı
unvanını kullanmayı hak etti. Ercan Türksoylu, bu çalışmasını, Ankara’da 2020
yılında kitap olarak yayımlayarak da ulaştığı bilgi ve belgeleri Yücelciler
konusunu merak edenlerle ve kamuoyuyla paylaşmış oldu (Ercan Türksoylu, Yugoslavya Türklüğünün Direniş Mücadelesi
(1945-1948) Yücel Teşkilatı, Ankara: Astana Yayınları, 216 s.).
ErcanTürksoylu’nun yayın taraması, arşiv belgeleri, fotoğraf
ve tablolarla zenginleştirilmiş bu kitabı/çalışması birkaç bakımdan büyük önem
arz etmektedir. Çalışmanın birinci özelliği hiç kuşkusuz Yücel’in kuruluşunu,
üyelerini, faaliyetlerini, Almanlarla yapmış olduğu işbirliğini, özellikle
yargılama sürecini ve mensuplarının konuldukları Söğütlü, İdrizova ve Sremska
Mtrovica gibi hapishanelerin durumlarını detaylı bir şekilde ortaya çıkarmış
olmasıdır. Bu bağlamda özellikle söz konusu ceza infaz kurumları hakkında
Amerikalıların tutmuş oldukları raporlar çok önemli bir görev ifa etmiştir. Bu
eserin ikinci özelliği ise Yugoslavya’nın Alman ve Bulgar işgalinde olduğu
dönemde ülke içinde faaliyet gösteren İç Makedonya Devrimci Örgütü, genç
Müslümanlar Örgütü, Ulusal demokratik Arnavut Örgütü Çetnik Örgütü ve Ustaş
Örgütü gibi yasadışı yapılarla Yücel’i karşılaştırmalı bir yöntemle çözümlemeye
tabi tutmuş olmasıdır. Bu eserin üçüncü özelliği ise Yücel üyelerinin yargılama
sürecinin Makedonya’daki ulusal matbuata (Birlik, Politika ve nova Makedoniya)
nasıl yansıdığı hususunun gazete haber başlıklarının içerik çözümlemesine tabi
tutulmasıyla ortaya konmuş olmasıdır. Yapılan çözümlemenin de gösterdiği üzere
söz konusu bu matbuatta Yücel hakkında kullanılan sıfatların tamamı yanlı,
olumsuz ve saldırgandır. Dolayısıyla bu yayın organlarında dile getirilenler
Yücel Teşkilatı hakkında kamu oyununda olumsuz bir yargının oluşmasını sağlamıştır
denilebilir. Çalışmanın dördüncü özelliği ise Yücel’i anma etkinlikleri
çerçevesinde (konferanslar, söyleşiler vb.) söz konusu Yücel Teşkilatının ve
davasının gündemde tutulmasının, Kuzey Makedonya’da Türk-İslâm kimliğinin
pekiştirilmesine hizmet edeceği hususudur. Bu kitabın sonuç bölümünde ortaya
konan tekliflerden birisi de “Yücelcilerin” veya “Yücel” adının kurumsal alanda
görünür kılınması gerektiğidir.
Bu son teklifle ilgili Kuzey Makedonya’daki üç gelişme Ercan
Türksoylu’yu olduğu gibi; Türk kültürü ve insan hakları açısından hepimizi
sevindirdi ve ümitlendirdi diyebiliriz. Bunlardan birincisi MATÜSİTEB Makedonya
Türk Sivil Teşkilatlar Birliği’nin 2020 yılı itibariyle “Yücel Ödülleri”
vermeye başlamış olması ikincisi de Üsküp Büyük Şehir Belediyesi’nin
Yücelcilerden dördünün adını (Yücel şehitlerinden Şuayip Aziz, Abdurrahman Ali,
Adem Ali, Ömer Nazmi) Üsküp’te sokak ve caddelere vereceğini açıklamış
olmasıdır. Bu ödüller verilirken Yücelcilerin hizmet alanları dikkate alınmalı
bu alanlardaki çalışmalarıyla hizmet edenler özellikle seçilmeli yine
Yücelcilerin adının verileceği cadde ve sokakların secimi konusunda da seçici
olunmalıdır diye düşünüyoruz. Yine bu yıl 27 Şubat 2021 günü Üsküp’te Tefeyyüz
Mektebi’nin bahçesine Yücelcilerin anısına “Yücel şehitleri Anıt”ı dikilmiştir.
Bu anıtın vakit geçirilmeden şehrin işlek ve görünür bir yerine taşınmasında
fayda vardır diye düşünüyoruz. Yücelcilerle ilgili olarak ilk defa Türkiye
Cumhuriyeti Devleti’nin bir kurumu da bir anma paneli düzenlemiştir (TC Kültür
Bakanlığı ile YTB Yurt Dışı Türkler ve Akraba Topluluklar Başkanlığı Yücelciler
73. Yıl Anısına Yücel Şehitlerini Anma Programı, 27 Şubat 2021 Saat:14.00).
Ercan Türksoy, bu
çalışmasını yaparken matbu ve elektronik yayın taramalarının dışında Türkiye’deki
arşiv belgelerine de ulaşmış ve bunları kitabında yeri geldikçe başarı ile
kullanmıştır. Ancak, müracaat etmesine rağmen Kuzey Makedonya ve Belgrad
arşivlerindeki belgelere yeterince ulaşamadığını da özellikle belirtmiştir
(Türksoy, 2020:215-216). Bu gibi durumlarda; Türkiye Cumhuriyetinde olduğu gibi
diğer ülke arşivlerinin de akademik çalışma yapanlara belge temininde kolaylık
göstermesi beklenir ve umulur. Hangi gerekçelerle akademisyenlerle belge
paylaşımına açık kapı bırakılmadığını bilemiyoruz, ancak, Yücelcilerin
akrabalarından/birinci derece yakınlarından şunu beklemek hakkımızdır:
Vatandaşı oldukları Kuzey Makedonya Arşivlerine ve Yugoslavya arşivlerine
yazılı olarak müracaatta bulunarak Yücelci yakınlarıyla ilgili bilgi ve
belgeleri resmî yollardan alıp araştırmacılar vasıtasıyla kamuoyuyla paylaşmak
suretiyle konuya açılık kazandırmalarıdır.
Yücelcilerle ilgili bu ilk akademik çalışmadan sonra şimdi
atılması gereken ikinci adım Yücelcilerin idam edildikleri tarihi içine alan haftayı
“Yücel İnsan Hakları, Eğitim, Kültür ve Sanat Haftası” olarak ilan edip her
sene bu haftayı Yücel Hareketinin şuuruna ermiş insanlar olarak seviyeli ve
faydalı, Balkan Türklüğünün meselelerine çözümler üretecek şekilde idrak etmek
ve kutlamak olmalıdır. En önemlisi de; toplum barışı ve insan hakları adına
Kuzey Makedonya Meclisinden çıkacak bir kararla YÜCELCİLERE İADEYİ İTİBARDA
BULUNMAKTIR. Avrupa Birliği ve Nato Üyeliği süreçlerindeki Kuzey Makedonya’nın
uluslar arası arenada elini güçlendirecek bir tavır da bu olacaktır diye
düşünüyoruz.
Balkan coğrafyasını vatan yapan ecdadı, Yücel şehitlerini
rahmet ve minnetle anıyorum, bu
şehitlerin hatıralarına ve mirasına sahip çıkanları ve bu uğurda gayreti
olanlar ile Yücel konusunda yaptığı akademik çalışmasını kitap halinde
yayınlayarak yeni çalışmalar için kaynak taşıyan genç akademisyen Ercan
Türksoylu’ya, ona bu tezi yaptıran Prof. Dr. Fahri Türk’e alenen teşekkürü bir
borç biliyorum. Yücelcilerle ilgili elinde bilgi ve belgesi bulunan her kişi ve
kuruluşu da bu bilgi ve belgeleri toplumla paylaşmaya davet ediyorum ancak bu
şekilde açık toplum olma bilinci gelişir ve meseleler dedikodu olmaktan, baskı
aracı olmaktan çıkabilir. Biz de elimizdeki bilgi ve belgeleri bir başka
yazımızda paylaşmak istiyoruz. Unutmayalım ki, bilgi paylaşıldıkça büyür ve
karanlıklar aydınlanır.
Yücel Hareketinin ortaya çıkışı, faaliyetleri ve sonrasında
yargılanmaları ve cezalandırılmaları ile ilgili olarak konuşanların,
yazanların, yorum ve dedikodu yapanların, korktukları/çekindikleri için
ellerindeki bilgi ve belgeleri kamuoyuyla paylaşmayanların unutmaması gereken
bir gerçek var; zaman ve zemin… Konuyu ve olayları zamanı ve zemini dikkate
alarak değerlendirmek ve yargılamak zarureti olduğu gibi bugünün de o zaman ve
zemin olmadığı bilincinde olarak sorumluluk içinde hareket etmek gerekliliği
vardır. Yücelcilerin şehit edilişlerinin 73. Yılında onları rahmet ve minnetle
anıyoruz. Balkanlardaki Türk varlığının muhafazasının başta Türkiye ve Türk
Dünyası için olduğu kadar vatandaşı oldukları devletler için de önemine
inanıyoruz. Jeopolitiği itibariyle Dünyanın yumuşak karnı Balkanlardaki
Müslüman-Türk varlığı, dünya barışı için de gerekli ve stratejiktir diye
düşünüyoruz…
KAYNAKÇA
Ağanoğlu, H. Yıldırım (2012). II. Dünya Savaşı’nda Yugoslavya’da Bir
Direniş Mücadelesi, Yücel Teşkilatı, İstanbul: Rumeli Türkleri Kültür ve
Dayanışma Derneği Yayını.
Ağanoğlu, H. Yıldırım (2013). Osmanlı’dan Cumhuriyet’e Balkanların Makûs
Talihi: Göç, 8. Baskı, İstanbul: İz Yayıncılık.
Ardıcı, Mehmet şerif Dalip
(2017). Yücelciler Hareketi Bir
Direnişin Destanı Makedonya 1940-1947, İstanbul: Batarya Yayınları.
Demir,Ayhan
(2014). Makedoya’da Bir Müslüman Türk Direnişi Yücel Teşkilatı”, http://www.muslumanarnavutluk.com/haber/2767/makedonyada-bir-musluman-turk-direnisi:-yucel-teskilati
(28 Ağustos 2014).
Durmuş, İlhami (2017). İskitler, 6. Baskı, Ankara: Akçağ
Yayınları.
Durmuş, İlhami (2017). Sarmatlar, 4. Baskı, Ankara: Akçağ
Yayınları.
Emin, Leyla Şerif (2021).
“Varlığımız Türk Varlığına Armağan Olsun” Yücelciler…”,
http://www.mucerret.com/yazarlar/varligimiz-turk-varligina-armagan-olsun-yucelciler/
(7 Mart 2021)
Engüllü, Avni (2009). Dermeyan, Üsküp: MATÜSİTEB yayını.
Erkek, İbrahim (2019). 1912-1913
Balkan Savaşı’nda Türklere Yapılan Zulüm ve Katliamlar, Ankara: Öncü Kitap
yayını.
Göçkün, Önder (1995).Edebiyat Dünyası ve Atatürk, Ankara:
Atatürk Kültür Merkezi yayını.
Gürel, Nazlı Rânâ (2005).
“Balkanlar’da Türk Çocuk Edebiyatı”, Hece
dergisi Çocuk Edebiyatı Özel Sayısı, 2. Baskı, Yıl: 9, Sayı:104-105,
s.492-502, Ankara.
Gürel, Nazlı Rânâ-Gürel, Zeki
(2016). “Genelde Balkanlarda Özelde Makedonya’da Türk Varlığı”, Gülkaya İlhami Emin Hayatı Sanatı Eserleri,
Üsküp-Kuzey Makedonya: Yeni Balkan Yayınları.
Gürel, Zeki (2018).”Dil
Öğretiminde Sözlüklerin Önemi ve Makedonca-Türkçe, Türkçe-Makedonca Sözlük
Çalışmaları”, Uluslararası Türk Kültürü
ve Dil Sempozyumu 27-29 Eylül Üsküp/Makedonya, Editör: prof. Dr. Fahri
Temizyürek, Ankara: UKDA Uluslar arası Kültür ve Dil Araştırmaları Derneği
Yayını, ss: 19-34.
Gürel, Zeki (2021).” Yücel
teşkilatı İle İlgili Bir İlk”, Yeni
balkan Gazetesi, Üsküp: 22 Şubat.
Gürel, Zeki (2021).” Yücel
teşkilatı İle İlgili Bir İlk”, Haberiniz.com.tr>kose-yazilari
1 Mart 2021.
Gürel, Zeki (2021). “DTCF Birlik
Buluşmaları 38/Balkanlardaki Türklerin Direniş Teşkilatı Yücelciler” 1. Bölüm: https://youtu.be/TLMtql2WANk 2. Bölüm: https:/youtu. be/vjdTCEGdl5E
Hamzaoğlu, Yusuf (2010). Balkan Türklüğü, 3 Cilt, Üsküp-Kuzey
Makedonya: Logos-A Yayını.
Kaya, Fahri (2015).”Kültür ve Eğitim Tarihimizde
Yücelciler”, Yrd. Doç. Dr. Nazlı Rânâ Gürel-Yrd. Doç. Dr. Zeki Gürel, Fahri Kaya Hayatı Sanatı Eserleri,
Üsküp: Yeni Balkan Yayınevi, s.220-225.
Koça, Selçuk Kürşad (2017).
“Balkan Türklerinin Yakın Dönem Kahramanları: Yücelciler”, Akademik Bakış Dergisi, Kırgızistan: Sayı: 60, ss: 76-90
Kodaman, Bayram (1983). Şark Meselesi Işığı Altında II. Abdülhamid’in Doğu Anadolu Politikası,
İstanbul: Orkun Yayınevi.
Nuredin, Abdümecit (2011). Balkanlar’dan Türkiye’ye Göç ve Etkileri, Ankara: Çağla Yayıncılık.
Süleyman, Cemal (2017). Hatıralarda Kalan Birlik’te 30 Yıl, Üsküp: yeni Balkan Yayınları.
Türksoy, Ercan (2020). Yugoslavya
Türklüğünün Direniş Mücadelesi (1945-1948) Yücel Teşkilatı, Ankara: Astana
Yayınları, 216 s.
Yücel İşpiyon-Terorist Teşkilatının Mahkemesi
(1948).Hazırlayan: Makedonya Memleket Halk Cephesi Heyeti, Üsküp: Miladina
Basımevi.
“Kuzey Makedonya Türkleri Yücel Ödülleri Sahiplerini
Buldu”, https://www.dailymotion.com/video/x5seiwa
(Erişim: 21.02.2021, saat:17:29)
“Büyük Şehir Belediyesi Yeni Cadde İsimlerini Açıkladı”, http://www.yenibalkan.com/tr/makedonya/uskup-buyuksehir-belediyesi-yeni-cadde-isimlerini-acikladi
(Erişim: 21.02.2021, saat:17:38)