30 Ocak 2011 Pazar

Başörtülü Milletvekili Adayları

Başörtülü Milletvekili Adayları

Veysi ERKEN



Haziran 2011 seçimleri için aday adayları boy göstermeye başladı. Partiler aday olmak isteyen yöneticilerinin istifasını istedi. Epey yönetici makamını terk etti.

Bu yetmezmiş gibi Ergenekon ve Hizbi kontra sanıklarının bir kısmının aday gösterileceği ifade edilmektedir.

CHP’li Süheyl Batum Ergenekon sanıklarından aday gösterileceğini ilan etti.

Sırada MHP ve BDP’in olduğuna dair söylentiler ayyuka'ya çıktı.

Sanıklar aday gösterilmeye çalışılırken Mağdurlar unutuluyor.

Özellikle Başörtüsü mağdurları.

Başörtüsü mağduru derken sadece hanımefendileri kastetmiyorum elbette.

Anasının, kızının, karısının veya başörtülü bir yakınından dolayı mağdur olanları, işini ve aşını kaybedenleri de kastediyorum elbette.

Ama özellikle her partinin örtülü hanımları aday göstermesini bekliyoruz.

Başörtüsü sorununun her alanda, zeminde ve zamanda çözümü için bir adım olacaktır.

Özellikle Baykal’ın çarşaflı hanımlara CHP rozeti takmasıyla ümitlenmiştik. CHP değişecek ve başörtülü adaylar gösterilecek diye ümitlenmiştik.

Olmadı.

Şimdi “benim adım Kemal, başörtüsü sorununu biz çözeriz” diyen bir parti başkanı var.

Hadi kemalliğini göster. Kadınlar için ayırdığınız yüzde otuz kotanın yarısını başörtülü ve çarşaflılara tahsis ediniz.

MHP’de geri durmamalı ve Nesrin Ünal ayıbını ortadan kaldırmalı, Vekil adaylarının yüzde onu başörtülü adaylara tahsis edilmeli.

Çağrımız elbette sadece CHP ve MHP’ye değil.

Çağrımız bütün partilere ve parti yöneticilerinedir.

SP Merve Kavakçıya sahip çıkmamakla işlediği suçun kefaretini ödesin.

DSP had bildirme pişmanlığını yaşasın ve başörtülü aday göstersin.

BDP mitinglerine baksın ve örtülü aday göstersin.

Vakit var ve bu davet herkesedir.

BBP merhum Muhsin Yazıcıoğlunun vasiyetini unutmasın ve çizgisini devam ettirsin.

Şimdi toplumla barışma zamanı.

Bakınız Baykal toplumla barışmak için “Cumhuriyet döneminde Atatürk Bulvarı’nda kılık kıyafeti müsait olmayan insanları geçirmiyorlardı. Poturlu, şalvarlı bir takım insanlar öyle Ankara’ya gelip bulvara girmiyor. Tek parti zihniyeti oydu. Kıyafetini düzelt gel de öyle geç diyorlardı. Biz bir siyasi partiyiz. Yani bir kıyafet tüzüğü mü ilan edeceğiz. Türkiye’deki genel yasaların ötesinde insanları kılık kıyafetine göre yeniden tasnif mi edeceğiz? Böyle bir şey olabilir mi? Türkiye bu ya. Kimse her şeye layıktır. Her yere gider, her meydana da girer bulvarda da yürür, her siyasi partiye girer, CHP’ye de girer.

Aşık Veysel yaşadı bu olayı. Aşık Veysel ölmeden önce Atatürk’le buluşmak istedi. Atatürk’ü görmek istedi. Öncülük yaptılar Ankara’ya getirdiler. Buluşturmak istediler. Ama gidemedi. Kendisini bekleyen insanlara ulaşamadı. Çünkü bulvara çıkmasına izin verilmedi. Bu tek parti zihniyetini şimdi 2009 yılına girerken, Türkiye’de sosyal demokrat bir parti olarak, insancıl bir parti olarak biz mi uygulayacağız?”

“Herkes çok iyi bilmelidir ki, kadınlarımızın kendi şartları içinde, tercih ettikleri örtünme biçimi tek başına herhangi bir şekilde siyasetin ve laikliğin bir değerlendirilmesi için ipucu olarak alınamaz. Herkes istediği gibi giyinir. Onun kıyafeti ayrıdır, siyaseti ayrıdır” diyordu.

İşte önünüzde bir fırsat.

Huuuuu. CHP’liler beni duyuyor musunuz?

Yetmedi Baykal, sizlere şöyle sesleniyordu:

“Toplumun her kesiminden insanlar bir şekilde örtünüyor. Her insana saygı göstereceksin. O onların kendi tercihidir. Kıyafeti ’devlete meydan okuyor’ diye algılamak bir saplantının sonucudur. Türkiye’yi zaten bölmüşler, bir de biz mi böleceğiz? O nedenle herkes şunu iyi bilsin. Kıyafetle siyaset arasındaki ilişkiyi birebir tutmak doğru değildir. Elbette herkes istediği gibi kıyafetini yaşar. Toplumumuzun gerçekleri tarihleri ortadadır. Bunları artık hepimiz anlamamız lazım. Kılık kıyafete saygı göstermemiz lazım. Bu oturmaya başladı. Neden böyle yaptınız diyorlar. Alacağım kardeşim alacağım. Bunu herkese göstereceğiz, öğreteceğiz. Demokratik bir toplumda böyle yaşayacağız.”

Haziran seçimleri parti yöneticilerinin samimiyetlerini test etme zamanı olacaktır. Hiçbir parti ayırımı yapmadan herkese çağrıda bulunuyorum. Gerçekten ülkenin birliğini ve dirliğini istiyorsanız ve yıllardır kanayan yaraların çözülmesini istiyorsanız önümüze “Anayasa metni” koyunuz ve partilerinizden çarşaflı ve başörtülü aday gösteriniz.

Hepinizin tabanında aday olabilecek çarşaflı ve örtülüler vardır.

Hepinizin tabanında Anayasa metni hazırlayabilecek insanlar vardır.

Bulamıyorsanız sizlere çarşaflı ve örtülü adaylar önerebilirim.

Hatta Anayasa metni bile yazarım.

Yeter ki, samimi olun.

Çağrım sadece parti yöneticilerine değil elbette.

Çağrım aynı zamanda çarşaflı ve örtülüleredir.

Çarşaflı ve örtülülere sesleniyorum.

Adaylık için partilere müracaat ediniz. Hepsini test ediniz. Samimi olmayanları teşhir ediniz. Şimdi yakınma vakti değil, eylem vaktidir. Şimdi samimiyet vaktidir. Söz bitmiştir. Eylem zamanıdır. Dik durunuz.

Duruşunuzla parti yöneticilerini çözüme zorlayınız.
Dik durmak örtülü ve çarşaflıların da görevidir.

Çetenin düzenini bozmak ve felaha kavuşmak için herkesi dik durmaya çağırıyorum. 12 Haziran 2011 Genel seçimleri örtülülerin aday olduğu, vekillik makamına oturdukları ve yaralanan hissiyatımızın tedavi olunduğu bir dönem olur inşallah.

Selam ve Sabırla…




24 Ocak 2011 Pazartesi

Suç Ortaklığı Asla Bitmez

Suç Ortaklığı Asla Bitmez

Veysi ERKEN

Türkiye’de olanı biteni yorumlayan arkadaşların gözden kaçırdıkları pekçok hususlar vardır diye düşünüyorum.

Özellikle falanların feşmekanlara sahip çıkmalarını bir türlü anlayamıyorum diyenlere verilecek cevap çok kolay. Bilindiği üzere “Her türlü ortaklık biter, suç ortaklığı asla.” Bunu bir yere kaydedin.

Evet…

Türkiye’de olup biteni bu mantıkla değerlendirdiğimizde falanların feşmekanlara neden sahip çıktığını, neden aday göstermeye çalıştığını, avukatlığını yaptığını, aklama dizilerini yayınladığını, finanse ettiğini çok kolay bir şekilde anlarız.

Unutulmamalıdır ki, adı ne olursa olsun “derin çete”nin her kesimde, her partide ve güçlü olan veya görünen sivil toplum kuruluşlarında uzantıları vardır. Çetenin uzantıları her daim birbirini kollamakta ve desteklemektedir.

Tuncay Güney bir röportajda kendisine sorulan sorulara verdiği cevapta suç ortaklarını “kolektif devlet” olarak tanımlar. İşte o cevap:

“Türkiye'deki en önemli operasyonlardan biri de bankalara yönelikti... Bu operasyonları nasıl değerlendiriyorsunuz?

Türkiye'de bankalar operasyonu hiç irdelenmedi. Bankaları hortumlayanların ellerinde yüzde 20 para kaldı. Çünkü bankaları iflasa götürenler sadece aracıydı. Bankalar iflas ettikten sonra onlara yüzde 20 pay verildi. Bu “Temiz” bir operasyondu.

Bu operasyonda kimler vardı?

İş dünyası, siyaset, mafya ve gizli ordunun iç içe kesiştiği kollektif devlet... "Kollektif devlet"te kara para ile oynamayan kaç banka vardı. Bankalarda biriken fonlar kimindi.
Çürüyen, zor ayakta duran 12 Eylül döneminin yarattığı mafya ile büyük Türk basınının ilişkileri neydi? Devlet ihalelerinde şantaj, tehdit rüşvet- asparagas haber yapan kaç basın patronunun şirketi vardı. Bir gecede banka hortumlanması nedir. Ve üstü zamanla örtülen sorunlar. Batık bankaların parası Ankara'da paylaşıldı ve yurt dışına aktarıldı. http://www.sabah.com.tr/Gundem/2011/01/21/diplomatlarin_katili_asala_degil_susurluk_353011138961”

Yine Haziran seçimlerine yönelik senaryolara baktığımızda “kollektif devlet” olarak nitelendirilen suç ortaklarının birbirlerini ne kadar koruduklarını görürüz. Mesela birbirinden farklı olduklarını düşündüğümüz üç partiye dikkat edin. Bu partilere aynı el(derin çete) mimlenmiş, deşifre olmuş veya tutuklanmış elemanlarını yerleştirerek vekillikle hem kurtarmak hem de zenginleştirmek istiyor.

Aynı şekilde kurum ve kuruluşlardaki uzantılar içinde yer aldıkları kurum ve kuruluşların yöneticileri konumunda iseler kitlelerini kolay kandırırlar. Şayet uzantılar yönetici konumunda değillerse yöneticileri vasıtasıyla kitlelerini çetenin hizmetine yönlendirmeye çalışırlar.

Maalesef manzara bundan ibarettir.

Bu manzaraya baktığımızda yerden fışkıran silahların, çürüyen cesetlerin, faili malum meçhullerin neden çözülemediği anlarız.

Bilinmelidir ki suç ortaklığına dönüşmüş “derin çeten”in medyada, bürokraside, yargıda, sınaî ve ticari faaliyetler içinde ortakları vardır. Kimi holding sahibi, kimi medya patronu, kimi fabrikatör, kimi tüccar görümündedir.

Dolayısıyla derin çetenin deşifresi için her kesimdeki suç ortaklarına el atmak gerekir. Sadece tetikçilerle uğraşmak yetmez. Ülkemiz ve ülkemizin insanı rahatlamaz.

Aksi takdirde daha çok bekleriz.

Umarım ki, “derin çete”nin bütün unsurlarıyla birlikte çözülmesi yakın zamanda gerçekleşir. Ülkemizin insanı rahatlar ve huzur içinde yaşar.

Ve

Başta söylediğimizi sonda tekrarlayalım.

“Her türlü ortaklık biter, suç ortaklığı asla.”

Selam ve Sabırla…

20 Ocak 2011 Perşembe

Millete Ters Düşen Kurumlar Lağvedilmeli

Millete Ters Düşen Kurumlar Lağvedilmeli

Veysi ERKEN

Başbakan Sayın Recep Tayyip Erdoğan başörtüsü konusunda kendisine yöneltilen bir soruya 'İleri demokrasi, özgürlük' diyorsak, bu sorunu ele almalıyız. Batıda hak ise biz de bu hakkı vermek zorundayız. ABD'de var. Japonya'da var. Avrupa'da var. Türkiye'de yok. 'Çünkü kendine özgü şartları var' deniliyor. Bu çok zorlama. Dürüst ve samimi bir savunma değil. Şimdi Anayasa Mahkemesi'ne bireysel başvuru hakkı geliyor. Anayasa Mahkemesi nasıl yasal olmadığı halde bir engel koyduysa, bireysel başvuru da yeni bir süreç başlatacak. Bu hak mücadelesinde er ya da geç bir noktaya varılacak” dediğinin akabinde malum çevreler hemen harekete geçmiş ve ülkeyi tekrar germe faaliyetine başlamışlardır. Artık gizlenemez hale gelmiştir.

Huzurdan rahatsız olan grup oyunundan ve senaryolarından asla vazgeçmiyor. Sokağı hiç görmüyor.

Görmek istemiyor.

Ülkemizin insanı er veya geç kendini biçimlendirmeye çalışan, kültürüne ve yaşayışına yabancı mühendislerden kurtulacaktır. Çünkü artık gizlenemiyorlar.

Er veya geç diyorum ama iktidara talip olan meclisteki muhalefetten tık yok. Adeta onlarla olduklarını deklere ediyorlar sessizlikleriyle. CHP, BDP ve MHP’li yöneticilerin sessizliği veya despotizme destekleri hepimizi üzüyor.

Yakında tekrar göreceğiz. Bu toplum zulme sessiz kalan ve destekleyenleri sandığa gömecektir.

Bu konuda samimi tavır sergilemeyen her parti faş edilecek bu böyle biline.

Sessiz kalmayanlar ve tepki gösterenler de var.

İnsanlık dışı uygulamalara zemin hazırlamak için karar alanlara tepki gösteren BBP Genel Başkanı: “Başını örten kadının çocuğunu cepheye göndermekten imtina etmiyorsan, eşi şehid oluyorsa o halde ölmesini bilenlerin çocukları, anaları hayatın har alanında olmalılar. Bu gerçeği görmezden gelenler ideolojik bir bağnazlık içerisindeler. Bu bağnazlık, yüzyılın gerçekleriyle örtüşmüyor.” diyerek tepkisini ortaya koyuyor.

Başbakan şu sözlerle tepki gösteriyor: TÜSİAD'ın 41 Olağan Genel Kurulu'na katılan Başbakan Recep Tayyip Erdoğan, Danıştay'ın son başörtüsü kararını değerlendirdi. Karara tepki gösteren Erdoğan, "En son dün Danıştay ALES sınavıyla ilgili bir karar aldı. ALES sınav kılavuzunda öğrencilerin kılık kıyafetiyle ilgili yasaklama, kısıtlama olmadığı için yürütmeyi durdurdu. Karar son derce keyfi, vicdanları yaralayan, evrensel hukuk kuralarını çiğneyen bir karardır." diye konuştu. Hukukun insanların eğitim almasının bir teminatı olduğunu söyleyen Erdoğan, konuşmasını şöyle sürdürdü: "İnsanların eğitim hakkını kısıtlamaz. Bu karar öncelikle hukuksuzluktur. Anayasa ve yasalarda kılık kıyafete ilişkin tek bir kısıtlama bulunmazken, Anayasanın 125. maddesi ortadayken, yasalara, anayasaya aykırı bu karar kanunsuzdur. Yargının siyasallaşması asıl budur. 8 yıldır düzeltmeye çalıştığımız manzara işte budur. 'İktidar yargıyı siyasallaştırıyor' diye itiraz edenler aslında yargıdaki siyasallaşmanın kapalı devrenin devamını isteyenlerdir. Biz istiyoruz; yargı milletin yargısı olsun. Vicdanına göre hareket eden bir yargı sistemi tesis edilsin istiyoruz. Anayasa noktasında da aynı yaklaşım içindeyiz."

Bu tepkiler doğru, örtülü olanlar hayatın her alanında olmalıdır. Örtülü olanların yakınları bu zulme sessiz kalmamalı.

Çare var. Çare örtüyü engellemek isteyen kurumları lağvetmektir.

Yapılacak en hayırlı iş bu yerleri lağvetmektir. Gerekiyorsa halkoyuna sunulmalı. Bilinmelidir ki, hiçbir kurum halkın üstünde değildir.

Hele hele “hâkimiyet kayıtsız şartsız milletindir” deniliyorsa.

Kısaca vekilleri göreve çağırıyorum.

Hemen şimdi. Millete ters düşen kurumların lağvedilmesi için harekete geçiniz.

Kaybedilecek saniyeye yer yok.

Selam ve sabırla…………..

16 Ocak 2011 Pazar

Yine Anayasa Konusu

Yine Anayasa Konusu

Veysi ERKEN

Anayasayı değiştirme talepleri ile ilgili milyonlarca yazı yazıldı desem her halde mübalağa etmiş olmam.

Bu konu yazıla yazıla yalama oldu.

Buna rağmen konu yazılmaya devam edilecek. Çünkü hayat dinamiktir, değişim halindedir ve yönetenler veya yönetmeye talip olanlar değişime ayak uydurmak zorundadır.

Bilindiği üzere başta iktidar partisi olmak üzere herkes mevcut Anayasa’dan yakınmakta ve değişmesi gerektiğinden bahsetmektedir. 12 Eylül 2010 tarihinde yapılan halk oylamasında kısmi değişiklik yapıldığı halde hiç kimse mevcut metinden memnun değildir.

Memnuniyetsizliği herkes dile getirdiği halde hiçbir parti ülkenin ne tür bir Anayasa metni ile idare edilmesi gerektiğini ortaya koymuyor.

Burada seçime katılacak bütün parti yöneticilerine sesleniyorum. Özellikle muhalefet ettiğini sanan MHP ve CHP yöneticilerine sesleniyorum. Muhalefetinizi yeni Anayasa metinlerinizle ortaya koyunuz.

Önünüzde bir fırsat var.

12 Haziran 2011 tarihinde yapılması düşünülen genel seçimler öncesinde Anayasa metinlerinizle bizden oy talep ediniz.

Sayın Başbakan yeni Anayasa için “Bu anayasayı anayasacılar yapmayacak; toplumun geniş katmanları yapacak. Anayasacılardan son aşamada teknik yönden istifade edeceğiz. STK'lar, gençlik, kadın, ekonomistler ve sosyal bilimciler bu anayasayı yapacak. En geniş anlamda katılım sağlayacağız. Toplumun anayasayı anlamak için tercümana ihtiyacı olmayacak. Seçimden sonra bunu gerçekleştirebileceğimiz bir Meclis tablosu arzu ediyoruz. Şu anda STK'larda başlayan çalışmalar var. Bundan gurur duyuyoruz. Kısa ve ileri demokrasiyi hedefleyen, özgürlükleri ve temel hakları teminat altına alan anlaşılabilir bir metin hayal ediyorum” dedi.

Başta Sayın Başbakan olmak üzere bütün partilere ve parti yöneticilerine sesleniyorum.

Görüşlerinizi seçim sonrasına saklamayınız. Metinlerinizi seçimden önce görmek istiyoruz.

Takiyye yapmayınız.

Sizlerden Anayasa değişikliği ile ilgili raporlar ve hayaller değil metinler istiyoruz.

Önümüze konulacak Anayasa metinleri parti yöneticilerinin samimiyet testi durumunda olacaktır.

12 Haziran seçimleri öncesinde Anayasa metnini önümüze koymayacak partilerin samimi olamayacağını düşünüyorum.

Toplumsal mutabakat aranıyorsa toplumun metinleri bilme hakkı vardır. Kapalı kapıların arkasındaki pazarlıklar ve sumenlerin içindeki taslaklardan ülkeye hayır gelmez.

Gelin özgürlüklerden ne kadar yana olduğunuzu metinlerinizle ortaya koyun.

Geliniz yıllardır tartışılan ve bir türlü fayda sağlamayan raporlardan toplumu kurtarın.

Geliniz sizi bazı ellerin frenlemediğinizi ispat ediniz.

Haydi, BBP’liler diğer partilere G.Ö. R. çerçevesinde Anayasa metninizle “gör”ünüz deyiniz. Metinlerini ortaya koymaya zorlayınız.

Selam ve Sabırla.