26 Mayıs 2021 Çarşamba

Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu

 Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu*

 Veysi ERKEN

               Allah insana, biz Müslümanlara “İkra” oku dedikçe bizler okumadan ve öğrenmeden uzaklaştırıldık.

            Diğer ülkeleri bilmem ama ülkemizde okuma ve öğrenme arzusunun köreltildiğini rahatlıkla ileri sürebilirim. Bilhassa yönetim kademelerini işgal edenlerin marifetiyle bunun gerçekleştirildiğini söyleyebiliyorum.

            Bunu laf olsun diye söylemiyorum.

            İlmi çalışmaların merkezi kabul edilen üniversite mensuplarından biliyorum. Zira hayatımın önemli yılları üniversitede geçti.

            Maalesef “okumamak”la övünen öğretim üyesi sayısı küçümsenmeyecek kadar çoktur.

            Hatta “cahillik mutluluktur” diye üniversite mezunumuzun sayısı epey fazladır. Hele hele mezun oldum artık okumama gerek yok diyenler kesif bir şekilde artmaktadır.

            Peki, bunun sebepleri neler olabilir.

            Kanaatime göre zihinlerimiz işgal altında oluşu en önemli nedenlerden biridir. Yüzyıldan fazla bir zamandır maalesef zihin ve kültür anlamında bir soykırıma uğratıldık ve uğratılıyoruz.

            Bunu yeni fark etmiş değilim.

            Ama okuduğum her kitap bana bir şey kazandırıyor ve bu tespitimi kuvvetlendiriyor.

            Yeni okuduğum kitaplardan birisi Ali ERKEN Bey tarafından hazırlanan “Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu” isimli kitaptır.

            Hayırseverlik faaliyetleri adı altında Rockefeller ve Ford vakıflarının sağlık ve eğitim alanlarımızı nasıl işgal ettiğini ve zihnimizin soykırıma uğratıldığını anlatıyor. Özellikle yetiştirdiklerini/ devşirdiklerini ve misyonerleştirdiklerini ülkemizde işbaşına getirterek sağlık ve eğitimimizi nasıl işgal ettiklerini öğrenmiş oluyoruz. İsim isim yer alıyor kitapta.

            Hem de kendi belgeleriyle. Bu vakıflar “Amerikan emperyal projesinin kuruluşunda önemli aygıtlar olarak değerlendirir. Örneğin Parmar Rockefeller ve Ford vakıflarını yöneten seçkinlerin ABD dış politikasında “uluslararasıcılığı” teşvik ettiğini ve üst düzey yetkililerin birçoğunun Amerikalı karar-oluşturucu elitler doğrudan işbirliği içinde çalıştığını ya da onların saflarına katıldığını iddia eder. S.31”

            Sağlıkla ilgili şu ifade meramımı anlatmaya yeter herhalde. “Ninkovich Rockefeller Vakfının Uzakdoğu’daki faaliyetlerini konu alan araştırmasında vakfın tıp çalışmaları sayesinde bilimsel akılcılığı teşvik ettiğini ve güçlü bir doğal tıp geleneğinin asırlarca hâkim olduğu Çin’de kültürel bir dönüşüm arzuladığını savunur. s.32”

Tabii ki oyun büyük ve Türkistan tıbbını imhaya yönelikti. Türkiye bundan nasibini aldı ve tıbbımız imha edilerek yerine sun’i ilaçlara dayalı kendi tıpları hâkim kılındı.

            Tabii ki, hâkim kılma doğrudan değil kendi yetiştirdikleri elemanların ülkemizde istihdamı marifetiyle imkân buldu.

            Bunu sağlamak için tıbbımız kötülendi yetiştirmeleri vasıtasıyla. “Modern dünya dünyada mistik tıbbî pratikler ya da ‘şarlatanlar’ artık iş göremeyecek, insanlar bilimsel tıp aracılığıyla tedavi için daha iyi yollar bulacaktı. s.44” deniliyordu.

             Bugün tıpçılarla konuştuğumuzda zihin olarak nasıl esir olduklarını görüyoruz. Sohbet ettiğim doktorlar sorularıma cevap veremeyince biz bu ilaçları kullanmazsak kendimizi inkâr etmiş oluruz diyebiliyorlar.

            Esasında haklıdır arkadaşlar.

Çünkü tıp öğretimini süreç ve içerik olarak Amerikan zihniyetiyle yetiştirilenler tarafından kurgulamış vaziyettedir. Yetişenler de bu zihniyetle yetiştiriliyor.

            Tabii ki tahribat ve kurgulamalar sadece tıp sahasında değil, toplumun bütün fertlerini ilgilendiren talim ve terbiye sahasında da hâkim kılınmıştır.

            Tıb alanında olduğu gibi “maarif alanı”nda -Amerikalılar tarafından elemanlar yetiştirilmiş ve misyonerleştirilmişler maarifin tepesinde ve karar mekanizmalarında istihdam ettirilerek- kendi değerlerine yabancı nesiller yetiştirilmiştir.

Böylece ülkemizde talim ve terbiyenin amacı, programı ve muhtevası yabancılaştırma üzerinde inşa edilmiş oldu.

            Maarifte “Türkiye’deki eğitimli seçkinler kültürün Batılılaşmasının başını çekmekteydi; ama sanat, edebiyat ve tarih alanında Batılı hümanistlerle pek az temasları vardı. Beşeri bilimler alanındaki Rockefeller bursları Türkiye’deki “yaratıcı azınlığa” Batılı sanat geleneği hakkında daha derin bir kavrayış kazandırmayı amaçlamıştı. John Marshall İslami inançları ‘içeriden değiştirecek’  bazı yerel unsurları ortaya çıkarmak umuduyla Osmanlı-İslam tarihiyle ilgili çalışmaları da teşvik etmişti. S.236”

 Bu durum hem tıp hem de maarif alanında bugün de devam ediyor. Dolayısıyla bu tezgâhtan “Salih insan” yetişmiyor ve yetişemez.

Özetle şunu söyleyebilirim.

Okumayanlar cehaleti mutluluk sanır ve piyon haline dönüşerek yabancılara bilerek veya bilmeyerek hizmet eder hale gelebilir.

Türkiye’de mebzul miktarda piyon mevcuttur maalesef.

Hâsılı kelam uzun vadeli bir şekilde oynanan bu “yıkım oyunu”nu anlamak isteyenlere “Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu” kitabını tavsiye ediyorum.

İlgilenelim, okuyalım ve bilgilenelim ki kölelikten kurtulalım.

Aksi takdirde zihni soykırıma uğramış bir şekilde kölelik düzeni devam eder.

            Selam ve Sabırla…

 

            *Ali Erken: Amerika ve Modern Türkiye’nin Oluşumu, Türkçesi Ebru Kılıç, Vakıfbank Kültür Yayınları, Aralık 2020- İstanbul.

25 Mayıs 2021 Salı

Kim Gitmeli? Bence Akşener ve Kılıçdaroğlu Gitmeli

 Kim Gitmeli? Bence Akşener ve Kılıçdaroğlu Gitmeli

     Veysi ERKEN

           Meral Akşener Süleyman Soylu gitmeli diyor.

Soylunun gitmesini en çok kim istiyor ona bakmak gerek.

Kanaatime göre Soylunun gitmesini özellikle Siyonist haçlı zihniyetinin merkezi konumunda olan bütün şer güçler istiyor.

Bunu da gizlemiyorlar.

Hem kendileri hem de taşeronları vasıtasıyla bunu dillendiriyorlar.

Efendilerinin emirleriyle hareket eden piyon örgütlerin başındakilerin açıklamalarını okuyun yeter.

Bu koruya katılanlardan biri Kılıçdaroğlu diğeri bazılarının abla diye benimsediği Meral Akşener.

Bunlar da Soylu gitsin diyor.

Tabii ki, sadece bunlar değil bütün satılmış gazeteciler, yazarlar, sanatçılar, tüccarlar, sanayiciler, mafyacılar, uyuşturucu çeteleri vs.

Kılıçdaroğlu ve Akşener Soylunun gitmesini istiyorlar.

Bence Kılıçdaroğlu ve Akşener gitmeli.

Hem de partilerini feshettirerek gitmelidirler.

Bu ülkeye hiçbir faydaları yok.

Meral Akşener gitmelidir, çünkü partiyi kendisi kurmamış kurdurulmuştur.

Bunu ben söylemiyorum.

Aytun Çıray söylüyor. Çıray’ı Demirel Kılıçdaroğluna göndermiş o da Kılıçdaroğlundan izin alarak Meral’e parti kur demiş.

Meralciler bunu sormalıdır.

Ümit Özdağ da Meralin partisi CHP sayesinde kurulabildi diyor. Demek ki, parti bunun için ödünç vekilleri devreye sokmuş.

Hadi bunları geçelim.

HDP’liler.

Bu koltuklarda sayemizde oturuyorsunuz diyor ses seda yok Meral ve şürekâsından.

Bu yetmezmiş gibi “Yavuz it havladı”  hitaplarına maruz kalınıyor yine sessizlik.

Buna ne Meral ses çıkarıyor ne de şerikleri.

Yutkunuyorlar ve bunları yutuyorlar.

Sebebi.

Biliyorsunuz bunlar bir havuzda toplatılmış grup.

Biz ayrılamayız diyorlar. Bu şarkıyı söyletiyorlar.

Bizi bir araya getirenler irademizi aldılar diyorlardır her halde.

Bu sebeple diyorum ki, Soylu değil, Meral ve şerikleri gitmeli. Hem de partileriyle beraber. Evvel emirde büyük şerik olan CHP ile gitmeli Meral.

Yetmişli yıllardan beri biliyorum. CHP demek zam zulüm işkence demek. CHP dönemlerinin yokluklarını sadece büyükler değil o dönemin çocukları da bilir.

Zihniyet aynı.

Meral de bu zihniyetin parçası olduğuna ve HDP’lilere ses çıkaramadığına göre bu ülkeye ve insanımıza yapabilecekleri bir tek hayırlı hizmet vardır.

O da bütüncül bir yaklaşımla şerikleriyle ve partileriyle gitmek olacaktır.

Hiç olmazsa Meral ve Kılıçdaroğlu partilerini feshettirip bu ülkenin hayrına bir iş yapsınlar.

Bunu beklemek bir vatandaş olarak benim hakkım.

Sayın Akşener ve Kılıçdaroğlu geliniz talebimizi karşılayınız ve milletin hayatından partilerinizle birlikte çekiliniz.

Bunu yapabilecek misiniz?

Zannetmiyorum.

Çünkü size müsaade etmiyorlar.

Geçmişte de CHP’lilere çağrıda bulunmuştum.

Devir Baykal devri idi.

Halefine de aynı çağrıda defalarca bulundum.

Bugün de ortağı olan Meral’e de aynı çağrıda bulunuyorum.

Artık milletimizin hayatından çekiliniz ve dünyaya nizamat vermeye çalışan Türkiye’nin önünde takoz olmaktan vazgeçiniz.

Selam ve Sabırla…

23 Mayıs 2021 Pazar

SULTAN MEHMET(FATİH)HAN’IN GAZELİ

 SULTAN MEHMET(FATİH)HAN’IN GAZELİ


İmtisal-i cahidu- fillah oluptur niyetim;

Dini islâm’ın mücerret ğayretidür gayretim

Fazlı hakkı himmeti cünd-i ricalüllah ile;
Ehli küfrü serteser kahreylemektir niyyetüm;

Enbiyavü evliyaya istinadım var benum;
Lütf-i haktan dur heman ümidi fethu nusretüm;
Nefsü mal ile nola kılsam cihanda ictihad.
Hamdü lillah var gazaya sad hezeran rağbetüm;

İy Muhammed mucizatı Ahmedi muhtar ile;

Umarım galip ola a’day’ı dine devletüm;

SULTAN MEHMET(FATİH)HAN’IN GAZELİ
             (Bugünkü Türkçe ile)

Niyetim Allah yolunda cihat etmektir.
Bütün gayretim dini islam’ın muzaffariyeti içindir.
Allah’ın inayeti,maneviyat erlerinin himmeti ile,

Ehli küfrü baştan başa gahreylemektir niyetim;

Ben peygamberlere evliyaya dayanırım.

Fetih ve yardım ümidim Allahın lütfündandır.

Nefs ve mal ile cihat ne güzel olur;

Elhamdülillah benim gazaya çok rağbetüm var.

Ey Muhammed senin mucizelerinle,
Umarım devletim din düşmanlarına galip olacaktır. 

            Ecdadımıza layık olabilmek ümidi ile...İşte ihlas işte samimiyet  işte amaç ve ufuk. Geleceği kurgulamak isteyenlerin ilk yapmaları gereken şey geçmişi bilmek, ilâyı Kemimetullahı amaç edinmek ve bu uğarda âleme nizam vermeye gayret etmek. 

            İlayı Kelimetullah için Cihad eden Fatih Sultanı anlamak  ve ülküsünü yaşatmak ümidiyle.....

 Veysi ERKEN

 

 

 

 

İMAM BAŞBAKAN

 İMAM BAŞBAKAN*

 Veysi ERKEN

             Geçmişi hatırlatma babında. Tarih hamak değil, yay olmalıdır.

Yazı yazmak sorumluluk, bazen de ister.

Bu doğru.

Bana kalırsa etkili ve yetkili konuma gelen ve sorumlu kabul edilen herkes yaşadıklarının hepsini yazamazsa da bir kısmını doğru bir biçimde yazmalıdır ki; sorumluluktan kurtulsun.

Bir nevi hatırat yazma.

Bunu yapan var mı?

Az da olsa var.

İşte bunlardan birisi.

Adı Nusret Çiçek.

Yetkisini ve sorumluluklarını milletinin hayrına ve hakkın hizmetinde kullanmaya çalışan/ kullanan bir hukukçunun yaşadıklarından bir kesit.

Velud bir hukukçu.

Gadre uğramış.

Kıymeti bilinmemiş ve hep kenarda tutulmaya çalışılmış. Zira o bu ülkenin çocuğu idi.

 O inançlı, kararlı ve dürüsttü.

O "bizdendi"

Bizden olanlar hep kenarda tutulmalıydı ki, efendiler, düdüklüler ve efendilerle iş tutanlar koltuklarında kurulabilsin.

İşte bizden olan ve yazan Nusret Çiçek kitaplar yazdı.

Bir kitap yazdı. Kitabın adı "İMAM BAŞBAKAN * "

"İmam Başbakan" isimli eser yaşadıklarımızı bir daha gözümün önüne getirdi.

Ağabeyler ve liderler tarafından aldatılmalar ve derin çete ile iş tutan başkanlar ve reisler bir film şeridi gibi gözümün önüne geldi.

Kısmet olur ise yaşadıklarımı ben de kitaplaştırmak istiyorum.

"İmam Başbakan" isimli eser gayrı Müslimler tarafından İmam Başbakan olarak isimlendirilen bir dönemden kesitleri ihtiva ediyor.

Kitap, bu ülkenin sevdalıları tarafından okunmalı.

 Gözümüzde büyüttüklerimizin icraatları bilinmeli. Ki, Müslüman bir delikten iki defa ısırılmasın.

Kitabın ilk kısmı büyükler(!)in icraatlarıyla ilgili. "Düdüklü yönetim" heveslilerinin taleplerine ram olan büyüklerin “inanan”ları, İslam’ı yaşamaya çalışanları nasıl biçtiğinin acıklı bir hikâyesi.

Eli kanlı katiller diye itham edilenlerin düdük sesiyle itham edenlerle ortaklık kurmalarının bir tespiti.

Bu kitap, aynı zamanda adalet dağıtmakla görevli İnançlı kabul edilen bir bakanın örtülü hâkim adaylarının üstünü çizerek düdüklülere yaranmaya çalışmasının deşifresidir. Kumpas kurularak örtülü Avukatların mesleklerinden tard edilişlerinin ortaya konulmasıdır.

Evet.

Aziz gönüldaşlar!

Bu kitap politik arenada savrulmaların, yumulmaların, bükülmelerin ve teslimiyetin isimlerle, olaylarla ve tanıklarla izahıdır.

Bu kitap okunmalı ve ders çıkarılmalıdır.

Bilinmelidir ki, rengi, meşrebi ve çapı ne olursa olsun inançlı hareketler olarak kabul edilen fikir gruplarında aldatan önderler ve aldanan kitleler vardır.

Aldatanların ekseriyeti göbeklerinden düdüklülere bağlı olanlardır.

Uyanma zamanı geldi.

Toplumun taleplerini erteleyen her “önder” bilinmelidir ki; yerli olmayan düdüklülerin emrindedir.

Ve.

Kurtuluş için konuştuğuna, yazdığına ve taahhüt ettiğine sahip çıkmayanları, düdüklülerin emriyle hareket edenleri hayatımızdan silebilmeliyiz.

Böyle bir yaklaşım “Deli Yürek Bumerang Cehennem’inde ifade edilen içimizdeki “molla” kılıklı, “kasap Hasan” olarak bilinen "Davit"leri deşifre eder.

“İmam Başbakan"ı okumalısınız ki, gerçekleri göresiniz.

Konu anlaşılsın diye işte kitaptan bir kesit.

"Ancak başı örtülü 4 kız aday hem yazılıyı hem de sözlüyü kazandıkları halde elendiler.

Olay gerçekten çok üzücüdür.

Sözlü imtihanı kazanan o dört kızın isimlerini listede gördüm.

Arkadaşlar da gördüler. Öğlenden sonra, listeleri 'bakan istiyor (Şevket Kazan v.e.)' diye alıp geri götürdüklerinde, ne görelim! O dört kızın notları düşürülüp, üzerleri "daksil"le silinerek, paraflanmış.

Yani, imtihanı kazandıkları halde, başörtüleri yüzünden kaybettirildiler. Evet, yanlış duymadınız, kaybettirildiler!!!

Bu bir facia.

Hukuk diliyle, resmi evrakta tahrifat. İnsana, emeğe saygısızlık...”

Ve....

O kızlardan birinin bedduası.

"......Notum, 94... Sözlü imtihanda başörtüm yüzünden beni kazandırmadılar. Bu hâlimle hepinizi yüce Allah'a şikâyet ediyorum. Başörtümüz üzerinden siyaset yapıp oturduğunuz bu mevkiler size haram olsun! S.28"

Makamlar ve mevkiler haram oldu.

Derinlerle iş tutmalar deşifre edildi.

Ya aldanışlar.

Okuyun ve aldanmayın.

Diline ve kalemine sağlık. Allah yâr ve yardımcın olsun kıymetli dost Nusret Çiçek.

Selam ve Sabırla... 08.11.2006