Şehidler ve Şahidler
Veysi ERKEN
Bugün 28 Şubat. Türkiye’nin zalim
darbeciler tarafından talan edildiği zamanın başlangıcı.
Trilyon liranın milletin cebinde
çalındığı, mağduriyetlerin tavan yaptığı, mazlumların feryad u figanının arş-ı
âlaya yükseldiği zaman diliminin dönemi.
O dönemin mağdurları, mazlumları ve
şahidleri olan bizler.
Zulümler ve zalimler unutulmasın,
unutturulmasın diye yazacaktım 28 Şubat.
Ama Suriye’den bir haber geldi.
Beşer olarak içimizi burkan bir haber.
Siyonist haçlı zihniyetinin uşakları
tarafından şehid edilen askerlerimizin, yaralılarımızın haberi.
Evet.
Kabil soylular yine devrededir. İslam
coğrafyasının her yerindedir.
Çin’de, Arakan’da, Irak’ta, Suriye’de,
Afrika’da ve milyonlarca kilometrelik topraklarda katliam, cinayet devam
ediyor.
Elbette biz inanıyoruz.
Allah’ın rızası için yapılan her
eylem değerli ve makbuldür.
Biz bu uğurda ölenlere “ölü” demiyoruz.
Onlar “şehid”tirler. Zamana, mekâna
ve fiillere şahidlik ediyorlar.
Bu durum ayetlerle sabittir. Biz
buna inanıyoruz.
“Allah yolunda
öldürülenler için "ölüler" demeyin. Hayır, onlar diridirler, fakat
siz bilemezsiniz. Bakara 154” diye bize buyuruyor Rabb'ul-alemin.
Onlar diri ve rızıklandırılanlardır.
Bizim bilemediğimiz, idrak edemediğimiz bir tarzda diridirler. “Allah yolunda öldürülenleri sakın ölüler
sanma! Bilâkis onlar diridirler; Allah’ın, lütuf ve kereminden kendilerine
verdikleriyle sevinçli bir halde rableri yanında rızıklara mazhar
olmaktadırlar. Arkalarından gelecek ve henüz kendilerine katılmamış olan şehid
kardeşlerine de hiçbir keder ve korku bulunmadığı müjdesinin sevincini
duymaktadırlar. Onlar Allah’tan gelen bir nimet, bir lütuf sebebiyle ve
Allah’ın, müminlerin ecrini zayi etmeyeceği dolayı sevinç içerisindedirler. Âli İmran
169-170-171”
Zaten biz istesek de ölemeyiz. Allah
izin verecek ki, ölelim. Bizler faniyiz ve ölümlüyüz. Allah için Salih amelde
bulunanlar ölmüş değil, iyi iş yapmayanlar izin verilince ölecektir.
“Hiçbir kimse Allah’ın
izni olmadan ölmez. Ölüm belirli bir süreye göre yazılmıştır. Kim dünya
menfaatini isterse, kendisine ondan veririz. Kim de ahiret mükâfatını isterse,
ona da ondan veririz. Biz şükredenleri mükâfatlandıracağız. Âli İmran 145”
Ya
Rab. Bizi rızana uygun eylem ve amelde bulunanlardan eyle, işimizi kolaylaştır
ve bizi vahyinde belirttiğin gibi “diri”lerden kıl.
Evet,
Onlar
diri ve şahidlik edecek.
Buna
inanıyoruz.
Peki,
geri kalan ve yönetenler ne yapmalıdır?
Benim
kanaatime göre yöneticilerin bu işi planlayanların aynı merkez olduğunun
idrakinde olmalarıdır.
Bu
anlayış kabul edilirse Rusya’sının, İsrail’in, İngiltere’nin, Almanya’nın,
Amerika’nın bir ve aynı merkezli olduğunu görecektir.
Nato’su,
Birleşmiş Milletleri ve diğer bütün örgütler Türkiye’nin aleyhine çalışan
Siyonist haçlı merkezleridir.
İlave
olarak uşaklaşmış prensler, prensesler ve içimizdeki şeytanlar hep iç içedir.
Bu
gerçek kabul edilir ise ve bu örgütlerin başkentlerine göçmen olarak ifade
edilen insanların girişi kolaylaştırılsa coğrafyamız savaş ve katliam merkez
olmaktan çıkar.
Onların
mekânları alev topuna dönüşür.
Tedbir
böyle alınır. Şahidlerin kanı o zaman ortada kalmaz.
Duam
şudur.
Ya
Rab.
Siyonist
haçlı zihniyetine öyle bir dert ihsan et ki, kendileriyle meşgul olsunlar ve
İslam coğrafyasından çekilme mecburiyetinde kalsınlar.
Selam
ve Sabırla…