29 Haziran 2017 Perşembe

İslam Coğrafyası ve Yönetim Şekilleri



İslam Coğrafyası ve Yönetim Şekilleri

Veysi ERKEN

            Bayram mesajımda İslam coğrafyasından bahsedince bazı dostlar böyle bir coğrafya var mıdır? Diye sordular.
            Evet, böyle bir coğrafya vardır. Bu coğrafya bir tek Müslümanın yaşadığı yeri de ihtiva etmektedir. Bu aynı zamanda gönül coğrafyamızdır.
            İslam coğrafyası veya gönül coğrafyası dediğimizde mevcut yönetim anlayışları ve bölünmüşlüklere bakarak değerlendirmede bulunamayız.  Böyle bir değerlendirme bizi yanıltır.
            Yönetim tarzına gelince, insanların farklı şekillerde yönetildiğini bilmek gerekir. İhsan Süreyya Sırma hoca bunu üç kategoriye ayırır.
            Birincisi ilahi kananlara dayalı olan, ikincisi beşeri kanunlara istinat eden, üçüncüsü ilahi kanunlara dayandığını savunarak beşeri ilkeleri dayatan yönetim tarzıdır.
            İslam coğrafyası özellikle Muaviye döneminden itibaren saltanatla yönetilmiş, Cenabı Allah’ın vahy ettiği/ vazettiği ve Hz. Peygamberin uyguladığı ilkeler terk edilmiştir.
            Kısaca İslam coğrafyasında bölük pörçük yönetimler oluşmuş ve bu yönetimlerin istinat ettiği ilkeler beşerileştirilmiştir.
            İslam coğrafyasında bugün de cari olan -beşeri olanını- sistemi İhsan hocanın dilinden anlayalım.
 Kökü materyalizme dayanan bütün sistemler, ister kapitalist; ister sosyalist, yani komünist; isterse de faşist olsunlar, teşri, yani kanun koyma kaynağı insandır.   
            Kanun koyma yetkisini elinde bulunduran bu mekanizma, bazen firavun ve nemrut gibi tek insan; bazen roma senatosu gibi bir grup, komünizmde olduğu gibi tek parti ve polit-büro ve nihayet kandırmaca demokrasilerdeki ( çünkü gerçek demokrasi hiçbir zaman pratiğini görmemiştir) partilerin oluşturdukları parlamento üyeleri insan şeklinde tezahür eder ki; bunlara beşeri sistemler diyoruz.
            Krallık rejimleri dediğimiz firavun, nemrut, kayser, şah rejimlerinde tek kanun koyucu insan, krallık tahtı üzerinde oturan şahıstır. Devlet ona aittir; devletinin kanunlarını da o yapar; ya da yaptırır. Maiyetinde birinci sınıf köle durumunda olup çalışanlar, bütün hareketlerini, kralın direktifleri doğrultusunda ayarlarlar.
            Birinci sınıf köle dediğimiz insanlar, devletin, yani kralın memurlarıdırlar. Bunlar, alt tabakadaki ikinci sınıf köle durumunda olan ve toplumun çoğunluğunu teşkil eden halkı, kral adına idare eder, onların en sadık köleler olmasını sağlarlar.
            Her iki köle sınıfının da düşünme ve düşündüklerini açıkça söyleme hakları yoktur. Ne var ki, memur dediğimiz birinci sınıf, kralın emri üzerine düşünebilir, hatta düşünmeye mecburdur.
            Mesela Firavun, memurlarından birine, “ bana en karmaşık olan bir mezar tipi yap” diye emrederse, memuru olan mimar öldürülmemek için veya en azından ikinci sınıf köle durumuna düşmemek için yıllarını harcar ve piramitleri ortaya koyar…
            Bu gibi sistemlerde, devlet kralın menfaati için vardır.
            Firavunun devleti de mezarı gibi piramit şeklindedir:
            En tepede bütün yetkileri elinde bulunduran Firavun ve tabana doğru genişleyen köle sınıfları ya da tabakaları. Tepedeki ne derse o olacağından; onun altındakilerin tek çabası kölelikte bir üst rütbeye ulaşmak. Bunun için çırpınır dururlar ve tabiidir ki, piramit; en tepede oturan tağut’a doğru daraldığından, yani üst kölelik makamlarının kadroları azaldığından, yukarı doğru çıkıldıkça köle sınıfları arasındaki ve özellikle bir sınıfın birey köleleri arasında amansız bir “kadro kapma” mücadelesi başlar. Ve bu mücadelede birey köleler birbirlerini yerlerken, tepedeki tağut keyif içerisinde sömürü rejimini devam ettirir.
            Aslında, tüm beşeri sistemlerde, idare mekanizması aynı piramitle çalışır: Krallıklarda piramit’in üst tabakası Kral, komünizmde polit-büro, kapitalist rejimlerde parti ve parti başkanı, nasyonal-sosyalizmlerde, yani faşist idarelerde diktatördür.
            Piramit’in Alt tabakalarının tamamı tepedeki tağut için çalışır, onun için vardırlar.
            İlim ve teknoloji ilerledikçe de, piramit’in elementleri daha sağlamlaşıyor, tepenin resmi ideoloji haline getirmiş olduğu bazı kavramlar tabulaştırıldığından eleştirilmesi bile imkânsız hale geliyor.
            Tepede kendisini tanrı sayan parti veya diktatör, kendini ve rejimini koruyucu kanunlar çıkartarak dokunulmazlık, eleştirilmezlik, ulul-emr’e itaat –bunu bilhassa yozlaştırılmış din adamları yürütüyor- prensiplerini la yüs’el ve “değiştirilmesi bile teklif edilemez”  bir hale sokarak piramit’in alt tabakalarını kendisine bağımlı kılar, onları hafife alır ve şahsiyetlerini kaybettirerek, onları birer “uydu insan” haline sokar. Tıpkı Firavun’un kavmine yaptığı gibi. Kur’an, Firavun’un bu siyaseti hakkında şöyle diyor:
            “Bu suretle kavmini küçümsedi. Onlar da kendisine itaat ettiler. Zuhruf-254”. Bu piramidî devlet yapılanması tepeye o denli bağımlıdır ki, köleleştirilmiş olan piramit birimleri teprenmeye bile korkarlar. Çünkü en ufak bir kıpırdanmada, tepedeki iktidar şöyle konuşmaya başlar:
            “Fazla teprenmeyin, piramit başınıza yıkılır. Biz tepedekiler, piramit taşları altında kalıp ezilmemeniz için tepenizde duruyor, hayatınızı düzenliyoruz. Siz itaat ederseniz, huzur içinde yaşarsınız! Karışıklık çıkarırsanız memlekete komünizm gelir, perişan olursunuz! İnsan haklarının bir numaralı savunucusu olan Amerika’yı, asla eleştirmeyin! Çünkü Amerika, dünya insanlarının tümünü katliam etse, kimse onu kınayamaz. Çünkü ona gökten bir veto hakkı verilmiştir. O veto’ya hiç kimse karşı gelemez, Kardeşi Rusya ve İngiltere bile seslerini kesmek mecburiyetindedirler!... Onun için ayağınızı denk alın da, onların uyduları olan bizlere karşı gelmeyin!”
            Böylesi rejimleri –komünist, kapitalist ya da faşist fark etmez- en çok düşman oldukları şey, İslam ve Müslümanlardır. Çünkü sadece İslam onların gayrı meşru yani gayrı insanî sistemler olduğunu söylüyor.” (1)
            Hâsılı kelam yönetim sistemi İslamî olmazsa da İslam coğrafyası ve gönül coğrafyamız vardır ve var olmaya devam edecektir biiznillah.
            Selam ve Sabırla…

1-Hilafetten Saltanata Emeviler Dönemi, İhsan Süreyya Sırma, Beyan Yayınları, İstanbul-1991, s. 14-16

26 Haziran 2017 Pazartesi

Siyonist Haçlı Zihniyetinin Köpekleri Havlıyor



Siyonist Haçlı Zihniyetinin Köpekleri Havlıyor

Veysi ERKEN

            Defalarca yazdım. Benim gibi düşünen eli kalem tutan herkes bu gerçeği haykırıyor.
            Hayr-şer mücadelesi Habil-Kabil döneminden beri vardır ve var olacaktır. Günümüzde Kabil zihniyeti Siyonist haçlı haşhaşi anlayışı biçiminde devam ediyor. Bu anlayışın bir tek gayesi vardır. İnsanlığı yok etmek.
            Çünkü bu anlayış Şeytanın kulluğunu yapan anlayıştır. Küresel haydutluğu benimsemiş bir zihniyettir.
            Bu anlayış hâkimiyetini devam ettirmek için her yolu, her eylemi, her türlü örgütlenmeyi mubah görür.
            İslam coğrafyasındaki örgütlenmelere bakınız bu iblisi zihniyeti görürsünüz. Bu anlayışın kutsalı yoktur.
            Yalan, dolan, hırsızlık, talan, inkâr, adilik vs. bunlar için meşrudur.
            İslam coğrafyasını kan gölüne dönüştüren Siyonist haçlı zihniyetinin köpekliğini yapan diktatörler Katar bahanesiyle havlamaya başladılar. Katar’dan talepleri varmış.
            Katar bu talepleri karşılarsa ablukayı kaldıracaklarmış.
            Aklı başında olan hiçbir insan bu taleplerin Sisi’nin veya bilmem hangi ülkenin yöneticisinin talebinin olmadığını bilir.
            Aklı başında olan herkes bilir ki, bunlar sadece Siyonist haçlı zihniyetinin köpekleridir.
            Bunlar efendilerinin talebiyle havlamaktadır.
            Tabii ki, bu havlamalara Türkiye’nin içindeki köpekler de iştirak etmektedir.
            Türkiye’nin Katar’da, Somali’de, Irak’ta veya başka ülkelerde üs kumasına karşı çıkanlar aynı köpekliği yapmaktadır.
            Türkiye’yi, İslam coğrafyasını, mazlum ve mağdurları seven ve güçlenmesini isteyen herkes bu gerçeğin farkındadır.
            Türkiye her yerde olmalıdır.
            Türkiye güçlü olmalıdır ki, Siyonist haçlı zihniyetine ve köpeklerine karşı hem kendini hem de mazlum coğrafyaları korusun.
            Türkiye Londra’da, Amerika’da, Almanya’da, Fransa’da da üs kurmalıdır ki, küresel haydutları durdursun.
            Türkiye güçlenmelidir ki, küresel haydutların köpekleri sussun. Bilinmelidir ki, küresel haydutlar güçlü bir Türkiye istemiyorlar. Atalarından biri Türkiye için söyle düşünüyordu. “Türkiye sararırsa sulayın, Yeşillenirse budayın” Yeşillenmek güçlenmek demektir onlar için. Güçlü bir Türkiye küresel haydutluğun sonudur inşallah.
            Bunları neden yazıyorum.
            Uyarmak ve tebliğ için elbette.
            Bizler Türkiye’de yaşıyoruz.
            Bizler ülkemizin güçlü olduğu dönemlerde âleme nizam verdiğine, güçsüz olduğunda dünyayı kan gölüne çeviren küresel haydutların azdığına inanıyoruz.
            İçte yönetimi sevmeyebilirsiniz.
            Bu tabii bir durumdur.
            Ama Türkiye’nin güçlenmesine, İlayı Kelimetullah doğrultusunda âleme nizam verme sevdasını sevmek, desteklemek ve bunun için çaba sarf etmek hepimizin ahlaki, insani ve İslami görevimizdir.
            Şöyle bir söz vardır. “Ya yol aç, ya yol bul ya da yoldan çekil”.
            Evet, Siyonist haçlı zihniyeti ve köpeklerine karşı mücadele eden Türkiye yol bulup açmaya çalışıyor, engel olunmaması gerekir.
            Safımız hak ve hakikatten yana olmaktır.
            Böyle bir anlayış köpekleri susturmaya yetecek ve bayramlar gerçek bayram olacak biiznillah.
            Fi emanilallah.
            Selam ve Sabırla…

23 Haziran 2017 Cuma

Akşener, Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu Üçlüsü Başarır m?



Akşener, Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu Üçlüsü Başarır m?

Veysi ERKEN

            2014 yılında yapılan Cumhurbaşkanlığı seçimleri öncesinde bir araya gelmeleri düşünülemeyenler bir araya getirilmiş idi. “Ekmel” etrafında kümeleştirilmiş olan bir grubun başarılı olacağı hesaplanmıştı.
            Olmadı. Olamazdı. O dönemde de ikaz etmiştim. Özellikle geçmişte beraber olduklarımızı ikaz etmiştim. Bu birliktelik olmaz diye. Çünkü ilke yok idi. Nitekim başarılı olunmadı. Çünkü toplumsal karşılığı yoktu.
            Bugünlerde de aynı senaryo devreye sokulmuş vaziyette.
            Bu sefer Meral Akşener öne çıkarılmakta.
            Başarılı olur mu?
            Hiç zannetmem.
            Bu konuda sıralayacağım nedenler çoktur.
            Sadece ikisinden bahsedeyim.
            Birincisi 28 Şubat davası ile ilgili müştekiliğini geri çekmesi, ikincisi Kasım seçimlerinden sonra kendisiyle yapılan röportajda şayet aday gösterilip seçilseydi Devlet Bahçeliye rakip olmayacağı yönündeki söylemidir.
            Sadece bu iki sebepten dolayı Meral Akşener’in toplumsal karşılığı yoktur ve olamaz.
            Esasında bu konuda söylenecek çok şey var. Lafı uzatmanın gereği yok.
            Meral Akşener’in yanına bir de Kemal Kılıçdaroğlu’nu monte ediyorlar. Kemal de belli.
            CHP yıpranmış bir markadır. Toplum asla CHP’yi benimsemiyor. Bugünlerde CHP Kılıçdaroğlu’nun riyasetinde “adalet” yürüyüşüne çıkmışlar. Keşke “adalet” için yürümüş olsalar da desteklesek. Millet ne için yürüdüklerini çok iyi biliyor.
            Kılıçdaroğlu ve CHP’nin başarılı olamayacağını hesaplayan mekân onu Akşener’e eklemlemeye çalışıyor. Dün “ekmel” konusunda oynadıkları rolü bugün Akşener için oynuyor görünüyorlar.
            Bu senaryo da tutmayacak.
            Bunun için CHP’lilere diyorum. Tavsiyemi tutunuz ve partinizi fesh ediniz. Mevcut partinizle Akşener’e eklemlendirilseniz bile başarılı olamazsınız. Başarılı olmak istiyorsanız, milletin değerleriyle değerleniniz ve değerleri yaşayınız.
            Tabii ki, senaryo sadece Akşener ve CHP ile kurgulanmıyor. Temel olmazsa olur mu?
            Artık toplumda iz bırakamayacak halde olan Temel Karamollaoğlu da devreye sokulmuştur.
            Görüşmeler devam ettiriliyor.
            Tabii ki, Akşener, Kılıçdaroğlu ve Karamollaoğlu yetmez.
            İlaveleri de yapılıyor.
            Bu senaryoyu kurgulayanlar boş duracak mı?
            Elbette ki, hayır?
            Bunu bu senaryoda yer alan medyadan da anlıyoruz.
            Özellikle Akşener’i desteklediğini ifade edenlerin yazı ve yorumlarına baktığımızda bunu açıkça görüyoruz.
            Bu tespitlerimden sonra söyleyeceğim şudur. “Başkasının ipi ile kuyuya inilmez” diye bir atasözümüz vardır.
            Bir araya getirilmek istenenlere tavsiyemiz şudur.
            Kendiniz olun.
            Başkalarının aklıyla hareket ettiğiniz müddetçe toplumsal karşılık bulamazsınız.
            Bu halinizle ne bir güven telkin edebilir, ne de bir heyecan oluşturabilirsiniz.
            Akşener, CHP ve Karamollaoğlu ile bu olmaz.
            Bir zamanlar aynı akıl daneler Cem Boyner’i, Ali Haydar Veziroğlu’nu, Abdullatif Şener’i desteklemişti.
            Ne oldu?
            Biliniz ki,
            Ne bir projeniz ne de bir projeksiyonuz vardır?
            Olmayınca da başarı beklemeyiniz.
            Başkasının projesi olmayınız.
            Artık CHP ve SP kendini fesh etmeli, Akşener geldiğini farz ettiği anlayıştan destek beklememelidir.
            Millet bunu bekliyor.
            Selam ve Sabırla…

20 Haziran 2017 Salı

Haçlıların Coğrafyamızda Ne İşi Var Denilmedikçe



Siyonist Haçlıların Coğrafyamızda Ne İşi Var Denilmedikçe

Veysi ERKEN        

Hak- Batıl mücadelesi Hz. Âdemin döneminden beri vardır ve var olacaktır. Habil ile Kabilin,  Hakkın dostlarıyla Şeytanların uşakları arasındaki mücadele bitmeyecektir.
            Bu mücadelenin bir tarafında “hayırların fethi şerleri def’i” için çırpınan ve medeniyetini “cehd ve feth” kurmaya çalışan anlayış, öbür tarafta yaşayışını “ kital, işgal ve vahşet” üzere bina eden iblisin uşakları -insan şeytanları- olan küresel vahşi haydutlar.
            Mücadelenin “kamet ve istikamet”i bilinmezse olay ve olguları doğru okuyamayız.
            Başta bizim coğrafyamızda olmak üzere yeryüzündeki mücadele bu minval üzere devam ediyor.
            Kamet ve İstikametini kan, işgal gözyaşı ve vahşet üzerine bina edenler “küresel eşkıya ve haydut” yetiştirmekte ve coğrafyamıza saldırmaktadır.
            Başlangıcından bugüne kadar bütün haçlı saldırıları aynıdır. Yüz yıl önceki haydutluk, coğrafyamızdaki birliği bozan bölüştürmeler ile bugünkü Siyonist haçlı zihniyetinin arasında hiçbir fark yoktur.
            Dün de hedef İslam coğrafyasında kan ve gözyaşını tesis etme idi bugünde aynı.
            Belki bugün Siyonist haçlı zihniyeti daha çok uşak ve piyon bulmakta ve kullanmaktadırlar denilebilir.
            Zira Siyonist haçlı zihniyeti çağımızda daha donanımlı bir şekilde hareket etmekte, sadece kendi saldırmamakta piyon ve uşaklarını da bolca kullanmaktadır.
            Ülkemizi hedef alan ve coğrafyamızı kan gölüne çeviren Siyonist haçlı saldırılarını bu gözle görmek gerekirken, Katar’da, Somali’de, Irak’ta,Yemen’de, Sudan’da, Suriye’de, Türkistan’da ne işimiz var, bırakınız oradakiler boğazlansınlar diyenlerin iyi uşak ve piyon olduğu bilinmelidir ve unutulmamalıdır. Unutturulmamalıdır.
            Silahını insanımıza doğrultan bütün örgütlerin birer piyon, maşa ve uşak örgüt olduğu asla unutulmamalıdır.
            Son Katar hadisesinde de görüldüğü gibi pek çok devletin yönetiminde yer alanlar da bu piyon, uşak ve maşa mesabesinde olduğu bir kere daha görüldüğü asla unutulmamalıdır. Ki “hayırların fethi ve şerlerin def’i” için mücadele edenler kazansın.
            Bu zafer kazanılır mı?
            Elbette.
            Yeter ki, kamet ve istikametimizi cenabı Allah’ın rızasını mesnet kılarak inşa edelim.
            Yeter ki, içimizdeki Siyonist haçlı zihniyetinin şeytanlarını deşifre edelim.
            Yeter ki, haşhaşi zihniyetinin niyetini ve inancını anlatabilelim ve stratejimizi ve taktiklerimizi ona göre kurgulayalım.
            Bilinmelidir ki, kamet ve istikameti cenabı Allah’a yönelik olanlar mutlaka kazanır. Elbette ki, zafer imtihanı gerektirir. Mal ve canla imtihan edilmek ilahi bir buyruktur. Bu imtihanı kazananlar ilahi yardıma ve zafere layık olur.
            Bunun için niyetimiz hayır olsun ki, akıbetimiz de hayır olsun.
            Peki, nereden başlayalım.
            Başlayacağımız yer ve cevaplayacağımız soru bellidir?
            Siyonist haçlı zihniyetinin coğrafyamızda ve gönlümüzde işi nedir?
            Küresel haydut ve eşkıyalar gönlümüzü ve coğrafyamızı çekirge sürüsü gibi istila etmişken ben ne yapıyorum.
            Bizim coğrafyamızı yönetenlerin eylemleri ve duruşları nedir?
            Malumdur ki, Siyonist haçlı zihniyetinin sahiplerini artık kurgularını gizlemiyorlar. Trump 19 trilyon dolarlık borçlarını körfez ülkelerine ödeteceğini ilan ederken, Amerika, İsrail, Almanya, İngiltere, Fransa, Hollanda, Danimarka ve diğerleri uşaklarını silahlarla donatırken, piyonları olan yöneticilere ticaret adı altında kardeşlerini yok etmek için silah satarken, maddi ve manevi kaynaklarını sömürürken biz sorularımızı doğru sorup, doğru cevaplandıramazsak akıbetimiz hayırlı olmaz. İçimizdeki maşaların propagandalını anlamaz ve yıkımımızı bizzat hazırlamış oluruz.
            Bunun için sorumuzu doğru sormalıyız.
            Evet, coğrafyamızda Siyonist haçlı zihniyetinin yeri olmamalıdır.
Sorumuzun cevabı bu zihniyeti hayatımızdan def edecek strateji ve taktiklerle, donanımlarla, teçhizatlarla kurgulanmalıdır.
 Bilinmelidir ki, fikrini ve zikrini Siyonist haçlı zihniyetiyle tevhit eden bütün yöneticiler, örgütler ve gruplar birer piyon, uşak ve maşadır.
Haydin elbirliği, gönül birliği ile “hayırların fethi Siyonist haçlı zihniyetinin vahşetinin def’i için kamet ve istikametimizi belirlemeye.
Selam ve Sabırla...

Not: Siyonist haçlı zihniyetinin Plan, hedef ve uşaklarını anlamak için Roger Garaudy’nin “İsrail, Mitler ve Terör”  kitabını okumak yeterlidir. Tabii ki, okumak yetmez fiili tedbirleri almak gerekir.
Hamiş: İhlas Holdinge el konulmalı ve Bedelli konusu ile ilgili yazılarım ses getirdi. Bu konuların gündemde kalması gerekir. Başta vekiller olmak üzere bütün yetkili ve etkililere çağrıda bulunuyorum. Sorumluluğunuzu unutmayınız, gece başınızı yastığınıza koyduğunuzda tefekkür ediniz ve mağduriyet ve mazlumiyetlerin giderilmesi için gün içinde yaptıklarınızı/ yapabilecekken yapmadıklarınızı hatırlayınız. Bilinmelidir ki, hem yaptıklarımızdan hem de yapabilecek iken yapmadıklarımızdan da hesaba çekileceğiz.  Cenabı Hak akıbetimizi ve encamımızı hayr eylesin.