30 Temmuz 2019 Salı

Başarı ve Kalkınma İçin Sınırsız ve Sınavsız Okul


Başarı ve Kalkınma İçin Sınırsız ve Sınavsız Okul

Veysi ERKEN

            Osmanlı döneminde okullarda “hiçbir kuş yüzmeye, hiçbir balık uçmaya zorlanmaz” diye tabelalar bulunuyordu.
            Bununla denilmek istenen gayet açıktı.
            Hiç kimse zekâ, yetenek, kabiliyet, beceri gibi sahip olduğu niteliklerden dolayı zorlanmaz, aksine sahip olduğu kabiliyetlerini dilediği oranda, dilediği zamanda ve mekânda geliştirebileceğine hükmedilirdi.
            Bu ifadenin bir başka tarzı “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” biçiminde ifade edilmiştir.
            “Bina” bir kitabın adıdır. Bir nevi test kitabı niteliğinde olan “bina”yı geçen dilediği oranda üst ilimlerden kabiliyeti ve becerisi oranında faydalanıyordu.
            Bunları neden tekrar hatırlatıyorum.
            Dostlar eğitim sistemi ile ilgili yakın zamanda yazı yazmadığımı ifade ediyorlar.
            Doğrudur.
            Sebebine gelince bu konuda yüzlerce yazı yazdığımdandır.
            Maarif bir ülke için en önemli konudur.
            Maarife şu yaşta olan başlar, LGS ile şu okula gider, YKS ile falan alana mahkûm edilir gibi yaklaşımlarla bir çözüm bulmak mümkün değildir.
            Maarif sistemimizin her boyutu bozuktur.
            Başlama yaşını 69 aya çekelim gibi ifadeler ve kanunlaştırmalar çözüm değil, reform hiç değildir.
            Maarifi düzenlemenin tek yolu “Bilgi ve beceri edinmenin ve bunları doğru davranış haline dönüştürmenin temel hak” olarak benimsenmesi ile mümkündür.
            Devlet denilen mekanizma maarifte tekelliği benimsediği için bu alandaki temel vazifesi “kapasite” ve “kalite”yi oluşturmaktır.
            Bu anlayış benimsenirse LGS ve YKS gibi saçmalıktan başka bir şeyi ifade etmeyen geçiş uygulamaları ortadan kalkar.
            LGS ve YKS gibi uygulamalar zulümdür.
            Bireyler kabiliyetleri, zekâları, yetenekleri, ihtiyaçları, talep ve istekleri oranında diledikleri alanlarda kendilerini geliştirebilmelidir.
            Sınırlamalar zulümdür.
            Bazıları hemen itiraz ediyor.
            Efendim batıda yok.
            Batı batsın inşallah.
            Bizim maarif tarihimizin her döneminde “sınırsız ve sınavsız okul” anlayışı ve uygulaması hep olmuştur.
            Bunun temel ilkesi “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ve bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz”dur.
            Batıya ihtiyacımız yoktur.
            Bu anlayışı her yerde ve herkese anlatmaya imkân ve kabiliyetim vardır.
            Umarım ki, Cumhurbaşkanı bir gün bu konuda bilgi ister.
            Ve kaybettiğimiz değerlerimizin tekrar kazanmamıza zemin hazırlar.
            Bize ait yaklaşım benimsenirse kişi kazanacağı mesleki bilgilerle hem kendisine hem de ailesi ve bütün topluma daha faydalı olur.
            Sadece bugünkü okul yerleştirmelerine bakınız hem yerleşecek genç hem de aile mutsuzdur.
            Bir an önce bu sakat anlayıştan vazgeçilmesi gerekir.
            Her çocuğun özel olduğu unutulmamalıdır. Her çocuk dilediği alanda, dilediği zamanda ve dilediği mekânda kendini geliştirebilmelidir.
            Türkiye’nin buna imkânı vardır.
            Yeter ki, çocuklarımıza bu fırsatı sağlayalım.
            Bu yazıyı okuyan bütün dostlara ve okuyuculara çağrımdır.
            Geliniz bunu tartışalım, ilgililere iletelim ve çocuklarımızın mutluluğuna katkı sağlayalım.
            Bireyler özgürce “bilgi ve beceri Hakkı”nı kullansın ve terbiyeleriyle bunu hem kendileri hem de aile ve toplum için faydalı hale getirsin.
            Böylece insanlık kazansın.
            Selam ve Sabırla…

27 Temmuz 2019 Cumartesi

Suriyeliler, Türkistanlılar, Kafkaslılar, Balkanlılar vs. Meselesi


Suriyeliler, Türkistanlılar, Kafkaslılar, Balkanlılar vs. Meselesi

Veysi ERKEN

            Suriyeliler
            Cümlesine Suriyeliler diye başlayanların ekseriyetinin zihni işgal altındadır.
            Bunların pek çoğunun cümlelerine neden böyle başladığından haberleri yok diye düşünüyorum.
            Bir kısmının ise art niyetli olduğundan hiç şüphem yok.
            Evet, ülkemize iltica etmek mecburiyetinde kalan milyonlarca insan var. Ekseriyeti Suriyelidir.
            Bu da doğrudur.
            Ben ülkemize sığınmış herkesin kardeşimiz olduğuna inanıyorum. Çünkü bizler “din kardeşi”yiz.
            Çünkü bizler Müslüman’ız.
            Bizler Müslüman isek aşımızı ve işimizi bize sığınanlarla paylaşmakla mükellefiz.
Tıpkı muhacirlere ensar olanlar gibi.
            Hadiseye bu şekilde bakıyorum.
            Unutulmamalıdır ki,Türkiye İslam ve mazlum coğrafyaların “kalbi” ve “beyni” durumundadır. Bu açıdan sorumluluklarımız ve yükümlülüklerimiz çoktur.
            Ülkesinden hicret etmek mecburiyetinde kalanların iltica etmek istedikleri ilk yer ülkemizdir, Türkiye’dir.
            Yakın tarihte 1991’de Irak’tan, 1989’da Bulgaristan’dan gelenlere kapınızı açtık. Tıpkı bin sekizlerde Balkanlardan, Kafkaslardan gelenlere açtığımız gibi.
            Dolayısıyla tarihi süreç göçün ve ilticanın hep kalbe ve beyne doğru olduğunu göstermiştir. Hepimizin gelenlere Çorumlular gibi ensar olmamız gerekir.( Bakınız http://veysierken.blogspot.com/2019/07/corumlunun-yaptgn-kimse-yapamaz.html )
            Bu bizim hem İslami hem de insani vazifemizdir.
            Gelelim işin diğer tarafına.
            Benim gönlüm ülkemize ilticaen gelenlerin terk ettikleri topraklarına ve yurtlarına tekrar dönmesinden yanadır. Bu ister Suriyeli, Arakanlı, ister Türkistanlı, Balkanlı, Kafkaslı veya Afrikalı olsun fark etmez.
            Bu cenabı Allah’ın emridir. “Onları (size karşı savaşanları) yakaladığınız yerde öldürün. Sizi çıkardıkları yerden siz de onları çıkarın. Bakara 191” diye bizlere emrediyor.
            Bir başka ayette “Allah, sizi ancak, sizinle din konusunda savaşan, sizi yurtlarınızdan çıkaran ve çıkarılmanız için destek verenleri dost edinmekten men eder. Kim onları dost edinirse, işte onlar zalimlerin ta kendileridir. Mümtehine 9” diye emretmektedir.
            Bu emirler ortada iken topraklarını ve yurtlarını terk etmek mecburiyetinde kalanların yurtlarına ve topraklarına tekrar dönmeleri için çabalamaları gerekmektedir. Mümin ve muvahhid olan herkes buna inanır ve kabul eder.
            Bizim için bağlayıcı olan budur.
            Böyle bir politika güdülürse Siyonist haçlı zihniyetinin oyunu bozulur. Bilindiği üzere Siyonist haçlı zihniyetinin felsefesi “topraksız insan, insansız toprak” anlayışına dayanmaktadır. Bu anlayış bütün coğrafyalar için geçerlidir. Amerika’daki Kızılderili (onların tabiridir) katliamı ve Afrika’dan koparılıp Amerika’da köleleştirilen insanlar (onların ifadesi zenci) hep bu sapık anlayışın tezahürüdür.
            Dün sapık zihniyet ne ise bugün de aynıdır. Değişen bir şey yok.
            Önemli olan bizlerin bu tuzağa düşmememizdir.
            Kötü niyetli olanları, haşhaşi anlayışı benimsemiş sapıkları hiç kale almıyorum. Onlar zaten sapıktırlar. Siyonist haçlı zihniyetinin taşeronu ve uşağıdırlar.
            Önemli olan ümmetin ve bu milletin sevdalısı olanların uyanıklığıdır. Bizler uyanık olursak içimize sokulmak istenen fitneyi boşa çıkarır ve böylelikle dünyanın neresinden olursa olsun bize iltica olanı kardeş bilir ve onlara ensar oluruz.
            Selam ve Sabırla…
           
NOT: Türkiye acil olarak AB ile imzaladığı geri kabul anlaşmasını feshetmeli ve ülkemize sığınmış olanları AB ülkelerine salmalıdır. Belki bu zalimlerin huzurunu kaçırır ve Suriye meselesine kısa sürede çözüm olur.
           

23 Temmuz 2019 Salı

“Çorumlunun Yaptığını Kimse Yapamaz”


“Çorumlunun Yaptığını Kimse Yapamaz”

Veysi ERKEN

            Bu ifadeyi yıllar önce duymuştum. Özellikle çok sevdiğim bir Çorumlu dostuma bu ifadenin hikayesini yazmasını istedim.
            Bu ifade bizim “ensar”, “muhacir” kardeşliğimizin ruhumuzda ne kadar kök saldığının bir nişanesidir.
            Bu sözün hikmeti ve hikâyesi şudur. “Kafkasya’daki soykırımdan kaçan 1.5 milyon Çerkesin bir bölümü Çorum sancağına yerleştirilir. Çorum eşrafı kente gelen Çerkeslere ev yapar, ahırına hayvan koyar ve tohum verir. Bunu duyan Osmanlı Padişahı Sultan Abdülaziz, Çerkesler için yaptıklarına karşılık olarak Çorum halkına para gönderir. Ancak Çorumlular ‘onlar bizim kardeşimiz. Kardeşe ev açmanın masrafı mı olur?’ diyerek parayı Hazine’ye iade ederler. Çorumluların davranışından etkilenen Padişah Abdülaziz, dönemin gazetesinde Çorumlular için teşekkürname yayınlatır” http://www.corumhakimiyet.net/guncel/corumlu-nun-yaptigini-herkes-yapamaz-h5263.html
 Gerçekten kardeşe ev açmanın masrafı mı olur?
            Elbette olmaz.
            Bu bize cenabı Allah’ın telkinidir.
            İsar, geçmiş hayatımızın bir parçasıdır.
            Bugün unuttuğumuz, daha doğrusu unutturulan en önemli değerlerimizden biridir “İsar”
             “Onlardan (Muhacirlerden) önce o yurda (Medine’ye) yerleşmiş ve imanı da gönüllerine yerleştirmiş olanlar, hicret edenleri severler. Onlara verilenlerden dolayı içlerinde bir rahatsızlık duymazlar. Kendileri son derece ihtiyaç içinde bulunsalar bile, onları kendilerine tercih ederler. Kim nefsinin cimriliğinden, hırsından korunursa, işte onlar kurtuluşa erenlerin ta kendileridir.”    (HAŞR SURESİ – 9. AYET) biçiminde Kur’an-ı Kerimde yerini bulur. Üzülerek belirtmeliğim ki, değerlerimizden bir hayli koparıldık.
            Çorumlular bize bu değerlerimizi tekrar hatırlattılar. Umarım ki, bundan ibret alır ve bugün ülkemize sığınma mecburiyetinde kalmış olan Türkistanlı, Kafkaslı, Balkanlı, Afganlı, Suriyeli, Iraklı ve dünyanın bütün mazlum coğrafyalardan gelen muhacir kardeşlerimizi bağrımıza basarız. Onları hor görmeyiz.
Bize sığınmak durumunda kalanı hor görmek gayrı İslami bir anlayıştır.
Bizim anlayışımızı bizim “değerler”imiz belirlemelidir.
 Unutulmamalıdır ki, yaşanmayan “değer” değerini kaybeder, hayattan çıkar, hayata şekil veremez hale dönüşür.
            Kaybettirilen değerlerimizin ihyası için Kur’an-ı Kerimi ve onun uygulaması olan sünneti doğru anlamamız gerekir.
            Bütün dostları ve okuyucuları Kur’an-ı Kerimi;
            Okumaya,
            Öğrenmeye,
            Anlamaya ve
 YAŞAMAYA davet ediyorum.
Hâsılı kelam, Çorumlunun İsarı gibi isar sahibi olmak her Müslüman’ın görevidir.
Çorumlunun yaptığını herkesin yapabildiği bir hayat felsefesini kazanmayı ve yaşamaya cenabı Allah bizlere nasip etsin.
Selam ve Sabırla…
NOT: “Çorumlunun yaptığını herkes yapamaz” hikâyesi ile ilgile videolar var isteyenler internette bulur ve seyreder. İyi seyirler.



20 Temmuz 2019 Cumartesi

Erdoğan Sonrası Diyen Alçaklar


Erdoğan Sonrası Diyen Alçaklar

Veysi ERKEN

            Yerli olmayanların hesaplarını anlıyorum.
            Atalarımız “ayıdan post gavurdan dost olmaz” tespitinde bulunmuşlardır. Bu tespit doğrudur. Kur’an-ı Kerim bu ifadenin temelini oluşturur.
            Cenabı Allah “Ey iman edenler! Yahudileri ve Hıristiyanları veli edinmeyin. Onlar birbirlerinin velileridir. Sizden kim onları dost edinirse şüphesiz o da onlardandır. Allah zalimler topluluğunu hidayete erdirmez. Maide-51” diye bizlere tembihte bulunuyor ve onları dost edinenlerin onlardan olacağını bildiriyor.
            İslam ve mazlum coğrafyalarına dost olmak isteyenler olay ve olgulara bu zaviyeden bakmak durumundadır.
            Ama maalesef yerli zannettiklerimizin bir kısmı emellerini düşmanla tevhid etmiş durumda olduğunu görüyoruz.
            Dost olmayanlar Erdoğan sonrası hesabını yaparken (tabii ki, onların hesabı Erdoğan’ı uzaklaştırma biçimindedir) yerli olduklarını düşündüklerimiz buna çanak tutuyor.
            Bunun son örneği ABD’nin Avrupa Kara Kuvvetleri Komutanının sarf ettiği hezeyanlardır. Onun hezeyanlarını bir programdan öğrendim. Merak edenler https://www.youtube.com/watch?v=3FmzuEIzL6c  seyredebilir.
            Bu kişi ve bağlı olduğu merkezler Erdoğan’ı devirme planını yeni yapmıyorlar. Özellikle “one Minute”den sonra tamamen azdılar. Programdaki ifadeler de bunu teyit ediyor.
            Erdoğan’ın bu çıkışından sonra dünyada dengeler sarsıldı.
            Hele hele “dünya beşten büyüktür” ifadesi Tapınakçı haçlı zihniyetini yerinden oynattı.  Chavezler, Madurolar, Dutarteler, Moralesler uyandı.
            Maalesef yerli zannettiklerimiz uyanacaklarına taşeronluklarına devam ediyorlar.
            Özellikle seksen öncesinde pravda olarak adlandırılan mevkute ve onlarla yarenlik eden milliyetçi(!) sürümünü inceleyiniz bu gerçeği görürsünüz.
            Hele hele bir tarafta kümelendirilirmiş geçmişin ünlü Türk büyükleri(!) bugünün zübükleri bunun canlı örnekleridir.
            Üzülerek belirtmeliyim ki, bunlar Mustafa Kemal’in ifadesiyle amaçlarını “müstevlilerin siyasi emelleriyle tevhit” etmiş görünüyorlar.
            Yerli zannettiklerimizin faaliyetlerini ve eylemlerini incelediğimizde ABD’li komutandan farklı olmadıklarını görüyoruz.
            Bütün hesapları Erdoğan düşmanlığı üzerine kurulmuştur. Benim kanaatime göre hesabı yapanlar onlar değil, onlar sadece piyon, taşeron ve işbirlikçidir.
            Son yılların bütün gelişmelerini, olaylarını ve olgularını bu zaviyeden bakınca anlıyoruz ve anlamlandırabiliyoruz.
            Tapınakçı fetöcü anlayış yalan, iftira, itham, inkâr ve şantajlarla Erdoğansız bir Türkiye kurgusunu yapanlara hizmet ediyor.
            Bu ülkeyi ve bu ülkeyi sevenler bu oyunu bozacaktır biiznillah.
            Bizim davamız İ’layı Kelimetullah olduğundan ülkemize ve tüm insanlığa tuzak kuran haydutların oyununu ve tuzağını bozmakla mükellefiz.
            Geçmişin hatırı ve kardeşlik hukuku gereğince uyarımızı yapıyoruz.
            Oyunun farkına varınız.
            Erdoğan sonrasının hesabını yapanların tuzağının bozulmasına sizler de katkı sağlayınız.
            Aksi takdirde hayırla değil, ihanetle hatırlanacaksınız.
            Selam ve Sabırla…