Başarı ve Kalkınma İçin Sınırsız ve Sınavsız Okul
Veysi ERKEN
Osmanlı döneminde okullarda “hiçbir kuş yüzmeye, hiçbir balık uçmaya
zorlanmaz” diye tabelalar bulunuyordu.
Bununla denilmek istenen gayet
açıktı.
Hiç kimse zekâ, yetenek, kabiliyet,
beceri gibi sahip olduğu niteliklerden dolayı zorlanmaz, aksine sahip olduğu
kabiliyetlerini dilediği oranda, dilediği zamanda ve mekânda
geliştirebileceğine hükmedilirdi.
Bu ifadenin bir başka tarzı “benim oğlum bina okur, döner döner yine
okur” biçiminde ifade edilmiştir.
“Bina”
bir kitabın adıdır. Bir nevi test kitabı niteliğinde olan “bina”yı geçen
dilediği oranda üst ilimlerden kabiliyeti ve becerisi oranında faydalanıyordu.
Bunları neden tekrar hatırlatıyorum.
Dostlar eğitim sistemi ile ilgili
yakın zamanda yazı yazmadığımı ifade ediyorlar.
Doğrudur.
Sebebine gelince bu konuda yüzlerce
yazı yazdığımdandır.
Maarif
bir ülke için en önemli konudur.
Maarife şu yaşta olan başlar, LGS ile şu okula gider, YKS ile falan alana mahkûm edilir gibi
yaklaşımlarla bir çözüm bulmak mümkün değildir.
Maarif sistemimizin her boyutu
bozuktur.
Başlama yaşını 69 aya çekelim gibi
ifadeler ve kanunlaştırmalar çözüm değil, reform hiç değildir.
Maarifi düzenlemenin tek yolu “Bilgi ve beceri edinmenin ve bunları doğru
davranış haline dönüştürmenin temel hak” olarak benimsenmesi ile mümkündür.
Devlet denilen mekanizma maarifte
tekelliği benimsediği için bu alandaki temel vazifesi “kapasite” ve “kalite”yi oluşturmaktır.
Bu anlayış benimsenirse LGS ve YKS
gibi saçmalıktan başka bir şeyi ifade etmeyen geçiş uygulamaları ortadan
kalkar.
LGS ve YKS gibi uygulamalar
zulümdür.
Bireyler
kabiliyetleri, zekâları, yetenekleri, ihtiyaçları, talep ve istekleri oranında
diledikleri alanlarda kendilerini geliştirebilmelidir.
Sınırlamalar
zulümdür.
Bazıları hemen itiraz ediyor.
Efendim batıda yok.
Batı batsın inşallah.
Bizim maarif tarihimizin her
döneminde “sınırsız ve sınavsız okul”
anlayışı ve uygulaması hep olmuştur.
Bunun temel ilkesi “hiç bilenlerle bilmeyenler bir olur mu? Ve
bilmiyorsanız zikir ehlinden sorunuz”dur.
Batıya ihtiyacımız yoktur.
Bu anlayışı her yerde ve herkese
anlatmaya imkân ve kabiliyetim vardır.
Umarım ki, Cumhurbaşkanı bir gün bu
konuda bilgi ister.
Ve kaybettiğimiz değerlerimizin
tekrar kazanmamıza zemin hazırlar.
Bize ait yaklaşım benimsenirse kişi
kazanacağı mesleki bilgilerle hem kendisine hem de ailesi ve bütün topluma daha
faydalı olur.
Sadece bugünkü okul
yerleştirmelerine bakınız hem yerleşecek genç hem de aile mutsuzdur.
Bir an önce bu sakat anlayıştan
vazgeçilmesi gerekir.
Her çocuğun özel olduğu
unutulmamalıdır. Her çocuk dilediği alanda, dilediği zamanda ve dilediği mekânda
kendini geliştirebilmelidir.
Türkiye’nin buna imkânı vardır.
Yeter ki, çocuklarımıza bu fırsatı
sağlayalım.
Bu yazıyı okuyan bütün dostlara ve
okuyuculara çağrımdır.
Geliniz bunu tartışalım, ilgililere
iletelim ve çocuklarımızın mutluluğuna katkı sağlayalım.
Bireyler özgürce “bilgi ve beceri Hakkı”nı kullansın ve
terbiyeleriyle bunu hem kendileri hem de aile ve toplum için faydalı hale
getirsin.
Böylece insanlık kazansın.
Selam ve Sabırla…