26 Şubat 2013 Salı

Enver Ören



Enver Ören
Veysi ERKEN

            Her nefis ölümü tadacaktır. Buna iman ediyoruz. Enver Ören de öldü.
Bu konuda yazı yazmak istemezdim. Ancak basında Enver Ören’le ilgili okuduğum yazılar böyle bir yazıyı zorunlu kıldı.
İnsanlar yaptıklarından sorumludur. Hatta yapabilecekken yapmadıklarından da sorumludur.  Bu anlamda herkes gibi Enver Ören de sorumludur.
 Enver Ören bilerek veya bilmeyerek pek çok kişinin mağduriyetine vesile oldu. İhlas Finans’ın mağduriyetleri devam etmekte.
 Mağdurlardan biri de annem.
Hacc için biriktirdiği parasını İhlas finans’a yatıran yengem hala parayı alamadı.
            On yılı geçti mağduriyet.
Mağduriyet devam etmektedir.
İnancımıza göre Müslüman bir insan ölünce mirasçıları terekesinden borçlarını ödemekle mükelleftirler.
            Keşke sağlığında bu mağduriyetleri gidermiş olsaydı.
            Olmadı.
            Varislerinin bu mağduriyetleri gidermesini umuyorum.
            İnanan insan kul hakkının ne olduğunu bilir.
            Enver Ören’in varislerinin de kul hakkının ne olduğunun şuurunda olduklarını düşünüyorum.
            Mağdurların haklarını helal etmeleri mağduriyetlerin giderilmesine bağlıdır.
            Bugün Enver Ören’in varisleri bu mağduriyetleri giderecek imkâna sahiptirler.
            Holding bünyesinde onca şirket ve mal varlığı bunun göstergeleridir.
            Yazıyı uzatmanın anlamı yok.
            Mağduriyetlerin hemen giderilmesini bekliyoruz.
            Selam ve Sabırla.

22 Şubat 2013 Cuma

Berfo Ana



Berfo Ana



Veysi ERKEN



            Bu ülkede binlerce ana ızdırapla kıvrandı. Kıvranıyor. Zulüm ile abâd olmak isteyenler binlerce fidanı kuruttular.

            Fidanların kurutulabilmesi için ayrılık tohumları ekilmeliydi. Bunu başardılar öncelikle. Kardeşi kardeşe düşman ettiler.

            Kimi vatan sevgisi, kimi tam bağımsızlık diye haykırdı.

            Bir grup sosyalist diğeri ülkücü olarak bilindi.

            Sağ- sol, alevi- Sünni, Kürt-Türk, doğulu- batılı ayrımları yapıldı bu topraklarda. Sırf derinler iktidarlarını ve soygunlarını devam ettirsinler diye.

            Bir sürü kışkırtma gerçekleştirildi beyaz, kırmızı, mavi, siyah, yeşil kuvvetler tarafından.

            Tam bir hengâme.

            Bu hengâmede Berfo Ananın oğlu kaybettirildi.

            Yıllar sürdü acısı.

            Evinin kapısını hiç kapatmamış oğlu götürüldüğünden beri.

            Bir gün döner diye beklemiş sabırla.

            Direnmiş zalimlere ve katillere yıllarca.

             Yüz beş yıllık ömrü oğlunun kemiklerine kavuşmasına yetmemiş.

            Otuz üç yıllık direnişe vücut tahammül edememiş.

            Berfo Ana bir direniş sembolü oldu.

            Mazlumder’in plaket takdim ettiği günde Befro anayı gördüm.

            Başındaki beyaz tülbendi kadar saf ve temiz bir mücadeleyi sürdürüyordu.

            Kırmadan dökmeden sabırla direniyordu.

            Başka analar da var sabırla bekleyen ve direnen.

            Herkes kuzusunun akıbetini sorguluyor.

            Zalimler hesap versin diye.

            Berfo Ana gibi Fidan ana da bekliyor oğlunun katilleri bulunsun diye.

            Fidan ananın oğlu 25 Mart 2009 tarihinde şehit edildi.

            Muhsin’in anası hala bekliyor katillerin bulunmasını.

            Tekerlekli sandalyede.

            Artık bu ülkede Berfo anaların Fidan anaların gözyaşı dinmeli.

            Darbeciler,  Balyozcular, Ergenekoncular kısaca bütün zalimlerden hesap sorulsun.

            Yüz beş yaşında direnenlerin, ambulansla mahkemeye gidenlerin, evinin kapısını hiç kapatmayanların oğlum bir gün gelir diyenlerin mücadelesi artık meyve versin.

            Umutlu muyuz?

            Elbette.

            Biz Allah’a teslim olanlarız.

            Biz ümit var olanlarız.

Azimle, dirençle sonuç bekleyenleriz.

O günün geleceğini ümit edenleriz.

Muhsinlerin, Ali Bülent Orkanların, Cemillerin ve binlerce mağdurun hesabının sorulduğu, zalimlerin sorgulandığı ve mahkûm edildiği günün geleceğinden ümit varız.

Burada olmazsa bile “Hesap günü”nün mutlaklılığına inananlarız. Zalimler orada hesap vereceklerdir.

Adalet yerini bulacaktır.

Selam ve Sabırla. 22.02.13


16 Şubat 2013 Cumartesi

Soygun Düzeni’nin Saygın Soyguncuları



Soygun Düzeni’nin Saygın Soyguncuları
Veysi ERKEN
            Şamil Tayyar derin yapının AK Partiye hulul ettiğini varlığını orada devam ettirmeye başladığını ifade ettiği dönemde “saygınlar”ın farklı muamelelere tabi tutulması gerektiğini ileri sürenlere şaşmamak gerekir.
            Şamil Tayyar’ın tespiti doğrudur. Bu milletin canına kast eden, soygun düzenini kuranlar bugünlerde farklı kılıklara ve kurumlara yönelmiş olduklarından hiç şüphem yok. Geçmişte bir zat bakan iken “saygın soyguncular”dan bahsetmişti. Bakıyorum bugün aynı derin yapı tekrar devrede. Milletin anasını ağlatanların meğer hepsi hastaymış serbest bırakılmaları gerekiyormuş. Uzun tutukluluk dönemi iyi değişmiş. Hele hele bazı saygınlar örgüt üyesi olarak gösterilemezmiş. Medyadaki, sanayideki, holdinglerdeki saygın şeytanlara dokunulmamalıymış.  İhaleler ucuza saygınlara verilmeli imiş.
            Eh ne diyebiliriz.
            Değişen bir şey yok.
            İki binli yılların başında (31.01.2000)   kaleme aldığım yazı bugünü anlatıyor. Beraber okuyalım. “ Sath-ı vatanımızda “soğan Tarlaları”nın ve “kahvaltı Sofraları”nın altından fışkıran hizb’uş-Şeytan’ın marifetleri insan olan herkesin kanını donduran vahşetlerdir. Bu durumun tahlili şuuru yerinde her insan evladının vazifesidir.
             Bu vahşeti kim yapıyor? Kim yaptırıyor? Sorularının analizinin doğru yapılması ve doğru bir şekilde cevaplandırılması gerekir. Bu tekrar tekrar bize seyrettirilen filmin senaryosunu bozmak ve senaristlerini teşhir etmek için elzemdir. Dün “ipi ipe kırdırma” politikası ile binlerce genç fidanı toprağa gömen melun zihniyetin senaryosu ne ise bugün de aynı zihniyetin senaryosu yürürlüktedir.
             Vizyondaki filmin senaryosunu “Soygun Düzeni”nin “Saygın Soyguncuları” yazmışlardır. Bundan aklı başında olan hiç kimse şüphe duymamaktadır. Önemli olan “içimizde saygın soyguncular” var diyenlerin bu soyguncuları açıklamasıdır. Saygın soyguncular açıklanırsa milyarlarca dolara ve binlerce cana mal olan bu film vizyondan kalkar.
            Vizyondaki filmi seyreden herkes  “Soygun Düzeni”ni kuran “Saygın Soyguncular”ın bir avuç dönme ve boğazdaki aşiretten oluştuğunu görür. Bu oligarşik yapı heva, heves, mal, mülk, şehvet ve şöhretlerini ilah edinen, merhum Osman Yüksel Serdengeçti’nin tespitiyle “mabutları ceplerinde, mabudeleri yataklarında” olan hizb’uş-Şeytan’ın ta kendisidir. Hegamonik ve soyguna dayanan düzenlerini devam ettirmek için ahtapot gibi kollarını sath-ı vatanımıza yaymışlardır. Beyin aynı, kolların ismi ve renkleri farklı.
             Oligarşik yapının beyni aynı olduğu halde kollarının rengi ve ismi farklı olduğundan halk vizyona sokulan filmin senaryosunu kavramakta zorlanır. Özellikle Soygun Düzeninin beyin takımında yer alan derin “kartel”in köşe başlarının köşe taşlarının marifetiyle kitle uyuşturulur. Bu soygun düzeninin devamı için elzemdir.
            Halk vizyona sokulan filmin senaryosunu tartışırken onlar her şeyi lüpletip gümletme telaşındadırlar. Soygun düzeninin muhkemliği için gelsin trilyonlar, uçurulsun katrilyonlar oyunu devam ettirilir.
              Soygun düzeninin devamı için bir de figürana da ihtiyaç vardır. Hizb’uş-Şeytanı oluşturan oligarşik soyguncular genelde figüranlarını “ Allah’ın gazabına uğrayan bir toplum ile dostluk kuranların farkında değil misin? Onlar ne sizdendir (ey mü’minler) ne de o (hakikatleri inatla) reddedenlerden; böylece onlar yalan ve düzmece üstüne bile bile yemin ederler. Mücadele-14” ayetinde belirtilen nitelikteki insanlardan seçerler. Bu tür insanlar görünüşte iyi zannedilir; ancak en ufak bir menfaat karşısında bütün mukaddeslerini terke hazırdırlar.
             Soygun düzeninin saygın soyguncularına yardaklık edenlerin -tahlil neticesi- dünyevî ve maddî bir takım avantajlar için muhtelif adlar altında teşkilatlandıkları ve yerine göre cinayet şebekeleri biçiminde tezahür ettikleri görülür.
             Hadiseler, yardakçıların son kullanma tarihi bitince de paçavra gibi çöplüğe atılarak imha edildiklerini akıl sahiplerine göstermektedir. Bu durum bütün soygun düzenlerinin vazgeçilmez senaryosudur.
             Soygun düzeninin saygın soyguncuları son kullanma tarihi gelen yardakçılarına Şeytanın yardakçılarına dediğini derler.  “Çünkü şeytan insana "İnkâr et" der. İnsan inkâr edince de: Ben senden uzağım, çünkü ben âlemlerin Rabbi olan Allah’tan korkarım, der. Haşr-16” 
Saygınlar yardakçıların ayette belirtildiği gibi muamele eder ve biz sizin yaptıklarınızdan sorumlu değiliz derler. İnsanlık tarihi boyunca efendilerin yardakçıları reddedişleri olmuş ve olmaya devam edecektir.
             Son vahşetler de bunu göstermektedir.
              Selam ve sabırla... 

10 Şubat 2013 Pazar



Yaramadı
Veysi ERKEN
            Ustalık dönemi haktan, hakikatten ve adaletten sapma dönemine dönüştü. Bunun örnekleri o kadar çok ki, saymakla bitmez.
            Son örnekler Tayyip Erdoğan’ın darbecilerin salıverilmesini istemesi ve onları ziyaret etmesi ile Bülent Arınç’ın infial meydana getiren “toplumda saygınlıkları olanlar tutuksuz yargılansın” ifadesidir.
            Bilinmelidir ki, bir ülkede adalet varsa dağdaki çoban ile köşkte oturan cumhurbaşkanı aynı hukuka tabi olmak mecburiyetindedir.
            Adalet toplumunda saygınlıklar veya başka kavramların arkasına sığınılmaz. Fatihin yargılanma şekli unutulmamalıdır.
            Hele hele camileri bombalamayı planlayanları, namlusunu halkına çevirenleri aklamaya çalışmak ve darbecileri savunmak iflasın göstergeleridir.
Hazreti Peygamber  saygınları ve saygın soyguncuları  savunanları şu şekilde uyarıyor : "Ey insanlar, sizden evvelkileri şu halleri mahvetti: İçlerinden sivrilmiş biri hırsızlık yapınca onu serbest bıraktılar. Aynı işi, zayıflarından biri yapınca onu cezalandırdılar. Allah'a yemin ederim ki, hırsızlığı yapan Muhammed'in kızı Fatıma dahi olsa, elini mutlaka keserim." (Buhari, Buhari,Cami’us Sahih,vıı,s.15)
            Soruyorum size darbecilerin medyada, sanayi alanında ticari işlerde, bürokraside, akademik çevrede varlıklarını devam ettirdikleri, saygın soygunculuklarına devam ettikleri ve bunların adalete teslim edilmedikleri bilinen bir gerçek iken darbeci zihniyeti aklamaya çalışmanın anlamı nedir.
            Bize anlatabilir misiniz?
            Bakın cenabı Allah şu ayetlerle neyi emrediyor. Okuyun ve öğrenin : Ey iman edenler! Adaleti ayakta tutan ve kendiniz, ana-babanız ve yakın akrabanız aleyhine de olsa, yalnız Allah için şahitlik eden kimseler olunuz. Zira zengin de olsa, fakir de olsa, Allah ikisine de (sizden) daha yakındır. Nefsinizin arzusuna uyarak adaletten uzaklaşmayın. Eğer (şahitlik ederken) dilinizi eğer, bükerseniz veya çekinirseniz, şüphesiz Allah yaptıklarınızdan haberdardır. 4/135
Ey iman edenler, Allah için hakkı ayakta tutanlar ve adaletle şahitlik yapanlar olunuz. Bir kavme olan kininiz, sizi adaletsizliğe sevk etmesin. Adaletli olun, çünkü o, takvaya daha yakındır. Allah'tan korkun. Şüphesiz Allah, yaptıklarınızdan haberdardır. 5/8”
Bugünkü uygulamalar adaletin neresinde, şahitlikler doğruya ne kadar yaklaşıyor.
Biliniz ki, bu milletin imkânlarını muhtelif adlarla çalanları, saygın soygunculuğa devam edenleri, özgürlükleri kısıtlayanları ve hayatı zindan edenleri ziyaret edenleri, onları korumaya kalkanları halk affetmez.
Tarih bu davranışları sergileyenlerin yerle yeksan olduklarına şahitlik edecektir.
Selam ve Sabırla.