31 Ekim 2024 Perşembe

Harekete Geçelim ki, Gazze’de Kış Bahar Olsun

 Harekete Geçelim ki,  Gazze’de Kış Bahar Olsun

Veysi ERKEN Dr.

Başını yastığa koyup rahat yatana yazıklar olsun.

Gazze’de, Doğu Türkistan’da, Arakan’da, Afrika’da katliam, soykırım devam ederken rahat uyuyan bütün yetkililer ve etkililere yazıklar olsun. Allah müstahaklarını tez elden versin.

Evet.

Cumhurbaşkanı Erdoğan: "İsrail 2 milyon Gazzeliye bu kış boyunca her türlü kötülüğü yapacak. İnsanlığın daha fazla dibe vurmaması için harekete geçmeliyiz” diyor. https://x.com/dailyummah

Artık söylemin ve sözün zamanı çoktan geçmiştir.

Eylem ve hareket zamanıdır.

Esasında harekete geçmenin zamanı da geçmiştir, geç kalınmıştır.

Harekete geçelim ki, Gazze’de KIŞ BAHAR olsun.

Harekete geçelim ki ABD, İngiltere ve kışlaları İsrail kahr-u perişan olsun.

Kış gelmesin Gazze’ye.

Kış Siyonistleri ve uşaklarını dondursun.

Bahar olsun, güller açsın, yüzler gülsün gazzede.

Harekete geçelim ki insanlığımız, müminliğimiz, Müslümanlığımız ebedi kalsın.

Söz bitmiştir.

Harekete geçme zamanıdır.

Kaybedilecek saniye yoktur.

Selam ve Sabırla… 31.10.2024

Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek istenirken…

 “Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek istenirken”

Veysi ERKEN Dr.

“Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek istenirken…” önemli bir ifadedir.

Evet.

Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek, daha doğrusu sınırlar insanlarla beraber yok edilmek ve bölge işgal edilmek isteniyor.

Bu istek yeni değildir. Haçlı seferlerinin başlangıcından beri vardır ve Siyonist haçlı zihniyetince, içimizdeki uşaklarıyla birlikte devam ettiriliyor.

Günümüzde sınırları yeniden belirlemeye çalışan ABD, İngiltere, uyduları olan diğer haydutlar ve kışlaları olan terör yapılanması İsrail’dir.

Bu hakikat bilinmeli ve gereği mutlaka yapılmalıdır.

Sınırları çizmek isteyen eller (ABD, İngiltere) kırılmalıdır.

Eller kırılmadan sınırlarımızın çizilme hevesleri, gayeleri bitmez, coğrafyamızda kan, soykırım ve işgal bitmez.

Teşhis doğru konmalıdır ki, tedbir doğru olsun.

Asırlardır bataklık sivrisinek üretmiştir.

Bataklık ABD, İngiltere ve diğer piyonlarıdır.

Onun için diyoruz ki, şu ifadelerin gereği yapılmalıdır. Hem de saniye kaybetmeden millete anlatarak, izah ederek gereği yapılmalıdır.

"Bölgemizde sınırlar yeniden çizilmek istenirken ezeli kardeşliğimizi ebedi olarak muhafaza yolunda asli muhatabımız bizzat Kürt kardeşlerimizin kendisidir." dedi.

Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Terörün boyunduruğundan halen çıkamayan bazı Türkiyelileşmeye dair istek ve iradesi henüz olmayan siyasi parti de yaptığı son açıklamayla nerede durduğunun işaretini vermiştir. Şurası çok net anlaşılmalıdır ki Türkiye'nin terörü destekleyen, teröre arka çıkan, terörün sözcülüğünü yapan, kardeşliğe değil husumete, demokrasiye değil anarşiye, hukuka değil hukuksuzluğa hizmet eden oluşumlara taviz vermesi, bunlara göz yumması mümkün değildir." ifadesini kullandı.

Terörle siyasetin, şiddetle demokrasinin yan yana gelmeyeceğinin altını çizen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Bir koltukta terör, diğerinde sivil siyaset taşınmaz. Hukukun ve demokrasinin içine girmeyen, hukuk ve demokrasi içinde karşılığını alır, almıştır ve bundan sonra da alacaktır." değerlendirmesinde bulundu.

Erdoğan, "Kudüs'ün işgalcileriyle, bebek katilleriyle, soykırımcılarla, emperyalistlerle yan yana yürüyenler, bundan gocunmayanlar, dahası bundan zerre miskal utanmayanlar Kudüs Fatihi Selahaddin Eyyubi'nin torunları olamazlar. Selahaddin Eyyubi'nin torunları, evet, bütün bu adımlardan onlar da yıllarca rahatsız oldular ve Batı'nın insanlığı ifsat projesi olan LGBT sapkınlığını savunanlar, benim Müslüman Kürt kardeşimin ezeli düşmanıdır, ebedi düşmanıdır." diye konuştu.

MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli'nin, merhum Ziya Gökalp'ten yaptığı alıntıyı hatırlatan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Türkler ile Kürtlerin birbirini sevmesi her iki taraf için hem dini hem de siyasi bir farzdır. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir, Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir. Tıpkı Sayın Devlet Bahçeli gibi biz de hayatımız boyunca hep benzer bir hissiyatı dile getirdik, 'coğrafyamızda Türk Kürtsüz, Kürt de Türksüz yaşayamaz, var olamaz, varlığını idame ettiremez' dedik, bunu her zaman kalbimizle söyledik, yüreğimizle söyledik, gönülden söyledik, samimiyetle, ihlâs, muhabbetle, hüsnüniyetle söyledik." dedi.

"Cumhuriyet, belli bir şahsın, belli bir zümrenin, belli bir kitlenin, belli bir mezhebin, meşrebin, etnik kökenin Cumhuriyeti değildir" diyen Cumhurbaşkanımız Erdoğan, sözlerini şöyle sürdürdü: "Bu Cumhuriyet, zenginin olduğu kadar yoksulun da Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet ne kadar batılının, ne kadar güneylinin Cumhuriyeti ise o kadar da kuzeylinin, o kadar da doğulunun Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, Alevinin de Sünni’nin de Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, sağın da solun da Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, çoğun da Cumhuriyetidir, azın da Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, inancı, düşüncesi, yaşam biçimi, hayat tarzı her ne olursa olsun kendisini bu vatana, bu millete, bu topraklara ait hisseden herkesin, her bir ferdin Cumhuriyetidir ve bu Cumhuriyet, Türk'ün de Cumhuriyetidir, Türk'ün olduğu kadar elbette Kürt'ün de Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, 'Ben, Türkiye Cumhuriyeti'nin onurlu bir vatandaşıyım' diyen Laz'ın, Çerkez'in, Arap'ın, Rum'un, Roman'ın yani vatan topraklarında yaşayan herkesin Cumhuriyetidir. Bu Cumhuriyet, bizim, hepimizin eseridir. Öyleyse bu Cumhuriyet, bizim, hepimizin, 85 milyonun tamamının Cumhuriyetidir. Ben inanıyorum ki bu topraklar üzerinde yaşayan, bu topraklara vatandaşlık bağı ile bağlı olan hiç kimsenin Cumhuriyet ile Cumhuriyet fikriyle bir meselesi, bir sorunu, bir problemi yoktur."

 

"Cumhuriyet fikrinin arkasına saklanarak ayrımcılık yaptılar"

 

"Geçtiğimiz bir asır boyunca yaşadığımız sorunlar Cumhuriyet'ten değil, Cumhuriyet fikrinin arkasına saklanarak zulmedenlerden, onu istismar edenlerden, ona ihanet edenlerden kaynaklanmıştır" ifadesini kullanan Cumhurbaşkanımız Erdoğan, "Evet, bunu yaptılar. Cumhuriyet fikrinin arkasına saklanarak ayrımcılık yaptılar. Cumhuriyet fikrinin arkasına saklanıp zulmettiler, ötekileştirdiler. Cumhuriyet fikrinin ardına gizlenip bu ülkenin huzuruna, birliğine, dirliğine, ezeli ve ebedi kardeşliğine en büyük zararı verdiler." görüşünü paylaştı.” https://www.akparti.org.tr/haberler/cumhurbaskanimiz-erdogan-partimizin-tbmm-grup-toplantisi-nda-konustu-30-10-2024-14-55-28/

Hâsılı kelam.

Bu konuşmanın behemehâl gereği yapılmalıdır.

Şimdi konuşma zamanı değil, icraat zamanıdır.

Sınırları çizmeye çalışan ABD, İngiltere ve kışlaları olan İsrail’in, bilumum piyonlarının ellerini kırma zamanıdır.

Selam ve Sabırla…31.10.2024

30 Ekim 2024 Çarşamba

Âlim Hem Mücahit Hem de Müçtehidtir

 Âlim Hem Mücahit Hem de Müçtehidtir

Veysi Erken Dr.

Dilimiz soykırıma uğratıldığından, dilim dilim edildiğinden mütevellit cemiyet olarak yakalandığımız hastalıkların başında yer alanlardan birisi de hiç şüphesiz ki, kavram kargaşalığıdır.

Kavram kargaşalığı bir kelimeye farklı manalar yüklemeden ileri gelir.   İşte farklı anlamlar yüklediğimiz, bir başka ifade ile yanlış anlamlandırdığımız bir kelime. Âlim, yanlış kavramlaştırdığımız önemli bir kelimedir.

“Âlim”.

Dertlere derman olması gerekendir âlim.

Âlim Arapça “alime” fiilinden türeyen ism-i fail kalıbında olan bir kavramdır. Kalıbına uygun olarak anlamlandırılacak ve kullanılacak olursa, âlim, “bilgiyi üreten” anlamını taşıdığı görülür. Bilgiyi üretebilmesi için “cehd” ve içtihat” etmesi, kısaca mücahit ve müçtehid olması icab eder. Gerçek bu iken biz “malumat” sahibi olanı âlim zannetmekteyiz.

Hakikatte “malumat sahibi olmak” ile “âlim olmak” arsında büyük farklılıklar vardır.

Âlim, cehd ve içtihadıyla kitaba hâkim olandır. Kitabın “satır aralarını okumak” âlime has bir özelliktir. Âlim satır aralarını anlamlı hale getirir. Mukallit değildir. Kendine has görüşleri ve yorumları söz konusudur.

Âlimin kitaba hâkim olma özelliğine sahip olamayanlar ise ancak kitaba mahkûm olur. Kitaba mahkûm olan ancak malumat, bir başka ifade ile bilgi sahibi olabilir. 

Bizim temel hatalarımızdan birisi âlim ile malumat sahibi olanını karıştırmamızdır.

Âlim kendine ne kadar “özgün” ise, malumat sahibi o kadar “özgün”lükten uzaktır. Özgün olamayan malumat sahibi nakilden ve tekrardan kurtulmaz, kurtulamaz.

Âlim gerektiğinde eleştirir, kendini ifade eder, kendini sorgular. Bilgi sahibi( malumat sahibi) ise nakleder, aktarır.

Âlim cehd ve içtihadıyla üretir. Malumat sahibi taşır. 

Akıl ve nakil kavramları âlim ile bilgi sahibi arasındaki farkı yansıtır. Biri akl eder, diğeri nakleder.

Medeniyetlerin gelişmesi peygamberlerin varisleri olan âlimlerin akılları ve eserleriyledir. İcat eden, farklılaştıran ve yol gösteren âlimlerdir. Bu fen bilimlerinde olduğu gibi sosyal alanlarda da karşımıza çıkar.

Değişmezler içinde değişimi gerçekleştirmek âlimlere münhasırdır.

Gelişim ve dönüşümün oluşumunda âlimin etkisinin büyüklüğünü vurgulayan en güzel tespitlerin başında “âlimin ölümü âlemin ölümüdür” gelir.

Âlimlerin bu özelliklerine karşılık malumat sahiplerinin medeniyet ve harsın devamlılığında etkileri söz konusudur.

Âlimlerin geliştirdikleri ve dönüştürdükleri konuları gelecek nesillere intikalinde malumat sahibi olanların rolü küçümsenemez.

Geçmişten intikal eden bilgilerin yenileyicisi durumunda olan âlimlerin azlığı söz konusu olursa medeniyetler ve kültürler donuklaşır ve zamanla yok olur.

Bu bağlamda tefekkür ettiğimizde bizim medeniyetimizin ihyası için âlimlere ihtiyacımızın büyüklüğü küçümsenemez. Eleştirenin, kendini ifade edenin ve katkı sağlayanın, bir başka ifade ile âlimlerin önünü tıkayan bir mantık ve sistem medeniyetin çökmesine yol açar.

Bizim sıkıntılarımızdan birisi sistemi işletme bir başka ifadeyle yönetme gücünü elinde bulunduranların “âlim” yetişme zeminini ortadan kaldırmasıdır. Yönetme gücünü elinde bulunduranların yaptıkları iş kendilerinden veya öngördüklerinden nakiller yapanların güçlendirilmesi doğrultusundadır.

Genel olarak âlimlerin ortaya koyduğu gerçekler yönetme gücünü elinde bulunduranların uykularını kaçırır. Yeni düşünceler despotizmin sonunu hazırladığından vahye dayanmayan zemini KuR2an ve Sünnet olmayan yönetimlerde âlimlere değer verilmez.

Netice itibarıyla unutulmaması gereken husus âlimlerinin kıymetini bilmeyen toplumların gelişemeyeceği gerçeğidir.

Sadece taklit ve nakillerle toplumlar gelişseydi herhalde maymunlar topluluğunun medeniyeti en gelişmiş medeniyet olurdu.

Selam ve Sabırla… 30.10.2024

 

 

 

BOYKOT Zafere Götürür

 BOYKOT Zafere Götürür

Veysi ERKEN Dr.

“Zafere Götüren Yol: BOYKOT” diyor Prof. Dr. Ragıp es-Sercani.

Aynen katılıyorum.

Boykot,Bir işi, bir davranışı yapmama kararı alma - Bir kimse, bir topluluk veya bir ülkeyle amaca ulaşmak için her türlü ilişkiyi kesme, direnme, Mukataa”dır.

Boykot zafer için takip edilen bir yöntemdir.

Siyonistleri, zalimleri, haydutları, katilleri, işgalcileri ve soykırımcıları topyekûn boykot Müslüman ve insan olanlar için farzdır, şarttır, elzemdir.

Boykot direniştir.

Boykot sabırdır.

Boykot topyekûn Allah’ın ipine sarılmadır.

Boykot zalimlerin ateşini söndürmedir, ondan korunmadır.

Boykot ruhun dirilişidir.

Boykot Siyonist haçlı zihniyetinin her şeyini terk etmedir. Mallarını almama, kullanmama, ilaç diye yutturulan zehirlerini terk etmedir.

Boykot büyük cihattır. Zafere götüren yoldur.

Kısaca Boykot, Siyonist haçlı zihniyetini, zalimleri, katilleri ve hainleri ademiyete/ yokluğa terk etmedir.

Hz. Muhammed Mustafa’nın sav devrinden beri kâfirler İslam’ı ve Müslümanları yok etmek için “ambargo”lar uyguladılar, Müslümanları kuşattılar, Müslümanlar ise imanlarında direndiler, sebat ettiler, sabrettiler, direndiler, direne direne zafere erdiler, kâfirleri boykot ederek ambargolarını bitirdiler, Mekke’yi ve gönülleri fethettiler.

Evet.

Herkes, insan olan herkes gücü yettiğince Siyonist haçlı zihniyetini, evanjelikleri ademiyete terk etme ve ateşini söndürme ile mükelleftir. Mümin Müslüman için farzdır.

Münafıklar anlamasal da, zalimlerin yanında yer alsalar da boykot mümin Müslüman ve insan olan için şarttır, farzdır.

Allah insanlara “Zalimlerin yanında olmayın; sonra ateş sizi de yakar. Allah’tan başka dostlarınız olmadığına göre bir yerden yardım da göremezsiniz! Hud-113” diye buyurur.

Allah yolunda cihad ediniz buyurur. Siyonistleri, zalimleri BOYKOT cihad yöntemidir, zafere götürür.

Maalesef aramızda Siyonist haçlı zihniyetince piyasaya sürülen, boykotu kırmaya, zayıflatmaya ve cihadı akamete uğratmaya çalışan lider görünümlü hainler had safhadadır.

Cihad olan boykotu kösteklemek, engellemek için sahaya sürülmüştür münafık, müfsid hainler. Müslüman görünümlü iki ayaklı şeytanlardır bunlar.

Zalim her davranışı ile haddi aşar, yakıp yıkar. Siyonist haçlı zihniyetinin temel amacı zalimlik ve dünyayı fesatla, sömürüyle yıkmaktır, yakmaktır.

Gazze'de, Filistin’de, Türkistan’da, Afrika’da, Arakan’da ve dünyanın bütün mazlum coğrafyalarında zalimler yakıp yıkmakta

Mümin Müslüman “kamet” ve “istikamet”ini her daim “vahiy”nin ve sünnetin ışığında belirlemesi bir zorunluluktur cihadtır.

Toplum içindeki, davranışları, eylemleri, ticareti, alışverişi kısaca hayatının her dilimini buna göre düzenlemesi gerekir. Zira cihadla mükelleftir. Boykot cihadtır.

Kısaca insan ve Müslüman olan cihad şuurunu kuşanmış olması ve zalimleri boykot etmesi gerekir.

Şuurlu olmak insanın içinde bulunduğu zamanı, mekânı, hadiselerin mekân ve zamanla olan münasebetlerini kavraması ile mümkündür.

Cihad şuuruna sahip olan BOYKOT eylemini daimi olarak sürdürür.

Selam ve Sabırla… 30.10.2024

 

Gazzeli Kız Çocuğunun Gözyaşları İzleyenler Kahretti

 “Gazzeli Kız Çocuğunun Gözyaşları İzleyenler Kahretti! "YORULDUM..."

Veysi ERKEN Dr.

“Ayağım kan içinde. YORULDUM” diyen Gazze’li küçücük bir kız. Binlerce, onbinlerce, milyonlarca küçücük çocuktan biri.

Evet.

“Gazzeli Kız Çocuğunun Gözyaşları İzleyenler Kahretti! "YORULDUM..." diye haberleştirildi. https://www.youtube.com/watch?v=N2C8IQRUlKQ

“Ayağım kan içinde. Yoruldum” diyen mazlum ve masum çocuğu dinlerken kahroldu merhamet ve vicdan sahibi olanlar, Allah rızası için cehd ve gayret edenler.

Ya içimizdeki Siyonistler, Siyonistleşenler, İslam dininden sapanlar, münafıklaşanlar ve Kemalizim dininin müntesipliğine evirilenler.

Onlar.

Onlar.

Onlar.

Kalpleri, vicdanları, ahlaklar ve hayatları taşlaştı, içi boş kütüklere ve iki ayaklı şeytanlara dönüştü.

Merhamet ve Allah korkusu vicdanlarından çekildi. Boş kütüklere dönüştü.

Ayette “Bundan sonra kalpleriniz yine katılaştı; artık kalpleriniz taş gibi, hatta daha da katıdır. Taşın öylesi var ki ondan ırmaklar kaynar; öylesi de var ki çatlayıp bağrından su fışkırır; bazı taşlar da var ki Allah korkusuyla yuvarlanıp düşer. Allah, yapmakta olduklarınızdan habersiz değildir. Bakara-74” buyrulur.

Dün, Gazzeli Kız Çocuğunun Gözyaşları İzleyenler Kahretti! "YORULDUM..." videosunu izlerken “sen hala Filistin’desin, Gazze’desin” diyen Geçmişte “çağrımız İslam’da dirilişedir” diyen, İslam’dan kopmuş, İslam dışılığa evirilmiş, insanlığını kaybetmiş, katılaşmış, taşlaşmış ve boş kütük haline dönüşmüş ademin mesajını aldım.

İki ayaklı, insan suretli bu şeytanla uzun zamandır görüşmüyorduk. “Durum” diye bir uygulamada paylaştığım yazıma güya cevap verdi.

Ve. “sen hala Filistin’desin, Gazze’desin” ifadesini kullandı maalesef.

Maalesef alçalmış ve çukurlaşmışlar az değildir.

Evirilip münafıklaşan, İslam dairesinden çıkan, Siyonistlerin emir uşağına dönüşenler çoktur.

Hani Atilla İlhan “Türkiye’nin yüzde on hain kontenjanı vardır” diyor ya, bu rakam arttı bence.

Dünün ülkücüsü, milliyetçisi, nurcusu, milli görüşçüsü denilenlerin bir kısmı evirildi, zihni ve zihniyetleri değişti, Türkiye ve İslam düşmanı oldu.

Artık bunlar Gazze’deki soykırım ve gözyaşını göremiyor, Doğu Türkistan’daki yıkımı yüreğinde hissetmiyor, Arakan ve Afrika’daki zulmü ve sömürüyü görmezlikten geliyor, boş kütük gibi, kalbi taşlaşmış bir şekilde hayatını “yemek yeme ile tuvalet arasında” geçiriyor.

Evet, boş kütük ve kalbi taşlaşmış olarak.

Ayetlerde bunlar şöyle tanımlanır.

“Münafıklar sana geldiklerinde, “Tanıklık ederiz ki sen gerçekten Allah’ın elçisisin” derler. Senin hiç kuşkusuz kendi elçisi olduğunu Allah elbette biliyor; ama Allah tanıklık eder ki münafıklar (inandık derken) kesinlikle yalan söylemektedirler. Onlar yeminlerini kalkan edinip Allah yolundan yan çizmişlerdir. Onların yaptıkları ne kadar çirkin! Şöyle ki, onlar sözde inandılar ama gerçekte inkâr ettiler; bu yüzden kalpleri mühürlenmiştir; artık anlayıp kavrayamazlar.

Onlara şöyle bir baktığında dış görünüşleri sana iyi bir izlenim verir; konuşurlarsa sözlerine kulak verirsin. Ama onlar sanki bir yere dayanmış kütükler gibidir (böyle güvendeymiş gibi görünürler). Her gürültüyü kendilerine yönelik sanırlar. Asıl düşman onlardır, onlardan korun! Allah kahretsin onları! Nasıl da haktan yüz çeviriyorlar! Onlara “Gelin, Allah’ın resulü sizin için bağışlama dilesin” dendiğinde başlarını çevirirler ve büyüklük taslayarak uzaklaştıklarını görürsün. Bağışlanmaları için Allah’a dua etmişsin veya etmemişsin onlar için birdir. Allah onları asla bağışlamayacaktır. Şüphesiz Allah günaha saplananları doğruya eriştirmez. Onlar, “Resûlullah’ın yanındakilere geçimlik bir şeyler vermeyin ki etrafından dağılıp gitsinler” diyenlerdir. Oysa göklerin ve yerin hazineleri Allah’ındır; ama münafıklar anlamıyorlar! Şöyle diyorlar: “Hele Medine’ye dönelim, o zaman güçlü olan zayıf olanı oradan çıkaracak!” Hâlbuki asıl güç ve izzet Allah’ındır, resulünündür, müminlerindir; fakat münafıklar bunu bilmezler! Münafikun 1-8

Dostlara ve insan olanlara çağrımdır.

İslam’ı terk etmiş bu münafıklardan, Siyonistlerin kölelerinden, zalimlerin yanında saf tutanlardan, şeytanlaşmışlardan uzak durun, pislikleri size bulaşmasın.

Selam ve Sabırla… 30.10.2024

 

29 Ekim 2024 Salı

Cumhuriyeti Kutlayanların Ekseriyeti

Cumhuriyeti Kutlayanların Ekseriyeti

Veysi ERKEN Dr.

Her kutlamada aynı manzaralar.

Balolar, israflar, sefih davranışlar vs.

Merak ediyorum. Topraklarımızı düşmanın çizmesinden kurtarmak için canını, malını, hayatını ortaya koyanlar mezarlarından kalkabilseler devleti sahiplenenlerin sefih davranışları ve israfları karşısında ne yaparlardı.

Eminim ki, aklı başında olan her torunun ve Müslüman’ın merak ettiği bir husustur.

İstiklal harbi ve öncesindeki bütün savaşlarda Allah yolunda cihad edenlerle cumhuriyetin ilanını kutlayanların ekseriyeti arasında uyuşmazlık olduğu kesindir. Kültürde, inançta ve yaşayışta uyuşmazlık acaba kandan mı kaynaklanıyor? Bunun cevabını veremiyorum.

 Ama uyuşmazlığın olduğu kesin.

Uyuşmazlık konusu beni lise dönemindeki hatıralarıma götürdü.

Gaziantep’i görenler ve orada yaşayanlar bilirler ki, şehitlerin hatırasına dikilmiş bir anıt vardır.

Bir gün şehitler abidesinin yanından geçerken dilenciye benzeyen bir ihtiyarla karşılaştım, Annemin tembihi ve yetiştirmesiyle imkânım varsa benden fakir olanlara yardım etmeye çalışırım. Bu okul öncesi dönemde bana kazandırılan bir davranış. Annem sürekli “merhamet etmeyene merhamet edilmez” sözünü bize tekrarlardı hadis olduğunu bilmeden,

Evet,

Merhamet duygularım kabarmış ve ihtiyar amcaya yardımcı olmaya karar verdim. Tabi ki, bir öğrencinin yapabileceği kadar yardım.

İhtiyar amca duygularımı fark etmiş olacak ki, şuraya yanıma bir otur, beni dinle dedi. Gayrı ihtiyari ihtiyar amcanın yanına oturdum. Durumumu sorduktan ve Gaziantep Lisesinin ikinci sınıfında yatılı okuduğumu öğrendikten sonra anlatmaya başladı.

İlk sözü ben dilenci değilim oldu.

Ben istiklal harbi gazisiyim, Savaşa gitmeden önce ailece durumumuz iyi idi pek çok aile gibi, Şahin bey, Şehit Kamil gibi biz de silaha sarıldık,

Kimimiz şehitlik şerbetini içti, kimimiz gazi olarak geri döndük.

Özellikle geri dönenlerimiz için dönüş bir yıkım oldu. Şehit olanlar kurtuldu.

Bizler evimize dönemedik, çoğumuzun evleri, arazileri hatta söylemek istemediğim değerleri savaş kaçkınları tarafından işgal edildi,

Geriye gördüğün pejmürdelik kaldı.

Ben burayı ziyaret ederek benimle çarpışan arkadaşlarımı ve geçmişimi yâd ediyorum,

Sizin gibilerin pek çoğu yani gençlerin ekseriyeti halimizi anlamaz, hatırımızı sormaz.

Senin gibi bize yardım etmek isteyenler çok az.

Ağlamamak için kendimi tutmadım.

Çok ağladım o çocuk halimle. Zira ben bir şehit ve gazi torunuydum. Üstelik yetim ve Antepli değildim.

İhtiyar amcanın anlattıkları beni derinden sarsmıştı. Yeri geldiğinde gönüldaşlarımla bu hatıramı paylaştım, paylaşıyorum.

Geçmişimizi hiç unutmamalıydık. Hele hele nizam-ı âlem ülküsüne sahip olduğunu iddia eden hiçbir zaman unutmamalıydı. İbret almalıydı geçmişinden.

Beraber ve aynı safta ikindi namazını edâ ederek ayrıldım ihtiyar delikanlıdan.

O değerleri için savaşmış ve gazi olmuştu. Yaşayışı değerlerine uygundu.

Merak ediyorum bugün değerlerimizi tahrip ederek Cumhuriyeti kutlayanların ekseriyeti acaba savaş kaçkınlarının torunları mı?

Değerlerimize olan kin ve düşmanlıklarının temelinde ne var?

Bilenler insaniyet namına bize bildirsin ki, olanı biteni anlayalım.”

Selam ve Sabırla…29.10.2024

 

Not. Bu yazı 21.11.2006 tarihinde yayınlanmıştı. Bir iki kelime değişikliği yapılmıştır.

Cumhuriyet’in Politik Teolojisi'ni Yeniden Okumak

 “Cumhuriyet’in Politik Teolojisi”*ni Yeniden okumak

 Veysi ERKEN Dr.

Vahiy/ İslâm medeniyeti “ikra” anlayışı ile inşa edilmiştir. Bizi "Yaradan"ın adıyla etrafı, hayatı, kısaca her şeyi okuma, anlama ve uygulamaya çalışılmıştır.

Asırlar boyu hayatımız ve ölümümüz bu ilke ile şekillendirilmeye çalışılmıştır.

Milletimizin hayat ve yaşama tarzı uzun bir süreçtir bu zeminden uzaklaştırılmıştır.

İktidarı ele geçirenler hayatı vahye dayalı “Kutsal”lardan kopararak uydurdukları “Kutsal”lar üzerinde inşa etmişlerdir ve maalesef günümüzde İslam’ı yaşıyorum diyenlerin ekseriyeti uyduruk kutsalların taşıyıcısı olmuşlardır.

Okuduğum kitaplardan biri bununla ilgilidir. Yeniden okuma ve bunu yazma ihtiyacını duydum.

Kitap bir doktora tezidir.

Adı “Cumhuriyet’in Politik- Teolojisi” açılımı ise “Türkiye’de Kurucu İdeolojinin Sivil Din İhdası”

Gerçekten faydalı bir çalışma.

Kutsallarımızın nasıl yok edildiğini ve yerine nelerin ihdas edildiğini ortaya koymaktadır.

Milletlerin hayatının ve yaşayış tarzının kurgulanmasında siyasi anlayışların nasıl etkili, dayatmacı ve yönlendirmeci olduğunu ortaya koyan bir çalışma olarak karşımıza çıkmaktadır.

Şu tespiti görmezlikten gelmek mümkün değildir. “Modern siyasi anlayış kendi kurum ve değerlerini üretmekle kalmamış, “Kutsal”ını da kurgulayarak kabul ettirmiştir.

Kutsal olanın en önemli özelliklerinden biri, bir hale oluşturarak etrafındakiler için birleştirici bir unsur olmasıdır. Söz konusu bu birleştiricilik aynı zamanda dünyevîliğin sûretlerinden biri hâline gelen kutsalın araçsallaştırılması ile sağlanır. Araçsallaştırılan şey din olabileceği gibi bir ideal ya da geçmiş ve gelecek kurgusu olabilir. S.19.

Ulus-devletin unsurlarından olan egemenlik, ritüel ve semboller, lider kültü gibi dünyevî/ seküler kavramlar, kutsalın bir başka yüzü haline gelmektedir. Kutsal- iktidar ilişkisindeki dönüşüm ulus-devlet modelinin kendi dini formunu açığa çıkartırken aynı zamanda toplumun dönüştürülmesinde “siyasetin kutsallaştırılması” ile neticelenmiştir. S.19. “

Bu tespit bile “Kutsal”ın –İslamî kutsalın- belirleyici olmaktan nasıl çıkarıldığını ve yaşayış tarzımızın nasıl dönüştürüldüğünü anlatmaya yeter.

Gerçekte bugün de aynı dönüştürme devam ettirilmekte ve “Kutsal”ın yerine başka ilkeler ve değerler ikame ettirilmektedir. Günümüzde ihdas edilen din Müslüman kılıklılar marifetiyle perçinlenmektedir.

Maalesef, özellikle maarif kurumları ve kitle iletişim araçları vasıtasıyla toplumsal olan her şey ile ilgili ilke ve kurallar “Kutsal”dan azade bir şekilde ikame edilmeye devam edilmektedir.

Avrupa Birliği ve Batı/batıl değerleri diye topluma dayatılan ilke ve değerler “Kutsal”ın hayattan koparılmasından başka bir şey değildir.

Kanaatime göre dönüştürmenin yıkıcılığını anlamak ve bundan kurtulmak için bu tür eserleri okumak ve bunlardan dersler almak gerekir.

Yıllar önce merhum Aytunç Altındal tarafından kaleme alınan “Lâiklik Enigma’ya Dönüşen Paradigma” isimli kitabını okumuştum. O çalışmada da “Kutsal”ın yerine “Kutsal”ların ikame edildiğini izah ediyordu.

Maalesef bizim düşünme ve yaşayış zeminimiz kaydırılmıştır, kaymıştır. Yaşayışımız ilkesiz ve kuralsız hale dönüştürülmüştür.

Modernite adı altında dayatılan ilkeler ve kurallar zamanla, İslam diye yutturularak “kutsal” kabul edilmeye başlanmıştır.

Bugün yaşadığımız değerler esasında değersizlikler bu dönüştürmenin ve İslam’dan koparılışın sonucudur.

Hâsılı kelam hayatı anlamak ve yorumlamak ve İslam’dan koparılışımızı kavramak için “oku”mak gerek.

Siz değerli dostlara da okumayı, öğrenmeyi, anlamayı ve doğru ilkeleri yaşamayı tavsiye ederim. Okursak yıkımı durdurabiliriz.

Ümitvarız.

Unutmayalım “Yiğit düştüğü yerde ayağa kalkar”.

Ve.

Unutmayalım ayağa kalkmamız “Kutsal”larımıza, İslam’a dönüşümüz ve hayatımızı bununla kurgulamamızla mümkündür.

Kopuşu/koparılışı anlarsak öz dönüş söz konusu olur.

Haydi, okumaya ve dirilişe, İslam’la İslamlaşmaya…

Selam ve Sabırla…

 

*Gülbeyaz Karakuş, Cumhuriyet’in Politik-Teolojisi,“Türkiye’de Kurucu İdeolojinin Sivil Din İhdası” Cedit Neşriyat,  Ankara-2018.

 

28 Ekim 2024 Pazartesi

Türk’ün Kürd'ü, Kürd’ün Türk’ü Sevmesi Farzdır

 “Türk’ün Kürd'ü, Kürd’ün Türk’ü Sevmesi Farzdır”

Veysi ERKEN Dr.

Evet.

“Türk’ün Kürd’ü, Kürd’ün Türk’ü Sevmesi Farzdır.”

Allah Hep birlikte Allah’ın ipine sımsıkı yapışın; bölünüp parçalanmayın. Allah’ın size olan nimetini hatırlayın. Hani siz birbirinize düşman idiniz de Allah gönüllerinizi birleştirdi ve O’nun nimeti sayesinde kardeş oldunuz. Siz bir ateş çukurunun tam kenarında iken oradan da sizi Allah kurtarmıştı. İşte Allah size âyetlerini böyle açıklıyor ki doğru yolu bulasınız. Âl-i İmrân-103” buyurur

Merhum Abdurrahim Karakoç ağabeyimiz birleşme ve sevme farzıyetini dile getiriyordu şu sözleriyle.

“Birleşin ey! Yolları Kur'an'da birleşenler

Birleşin, itikatta, imanda birleşenler

Ayrılık yakışmıyor, bölünmek günah size

Birleşin ey! Secde-i Rahman'da birleşenler.

Evet.

Birlik, sevme ve beraberlik zamanıdır şimdi.

Ayette; Müminler ancak kardeştirler, öyleyse iki kardeşinizin arasını düzeltin, Allah’a itaatsizlikten sakının ki rahmetine mazhar olasınız. Hucurât-10”

Buradan hareketle diyoruz ki, Devlet Bahçeli’nin "Türk ile Kürtlerin birbirini sevmesi farzdır. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir." İfadesi doğrudur.

Tersini ifade eden sadece ve sadece Siyonistlerin uşaklığını yapanlardır, münafıklardır, müfsitlerdir, ihanet bataklığına saplananlardır.

“MHP Genel Başkanı Devlet Bahçeli, "Türk ile Kürtlerin birbirini sevmesi farzdır. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir." https://www.trthaber.com/haber/gundem/bahceli-turkler-ile-kurtlerin-birbirini-sevmesi-farzdir-884604.html ifadesinin benzerini 1994 yılında merhum Alparslan Türkeş Kürt ne kadar Kürt’se Türk de o kadar Kürt’tür. Türk ne kadar Türk’se, Kürt de o kadar Türk’tür” diye dillendirmişti.

https://www.youtube.com/watch?v=i1HwtcvoMGU

Evet, Hilmi Şahballı'nın sözleriyle  “Türk Kürt kardeştir, ayrım yapan kalleştir.”

Aynı bayrak altında

Yaşıyoruz yan yana

Kız alıp kız vermişiz

Karışmışız can cana

Öyle bir milletiz ki

Sevgiyi rehber etik

Kırk yıl hatır duyarız

Kahve dolu fincana

Türk Milleti Kardeştir,

Ayrım yapan kalleştir,

Türk Milleti kardeştir

Türk Kürt kardeştir

Ayrım yapan kalleştir

Bu Vatana bu yurda

Selamlar kucak kucak

Haydi, gençler el ele

Sonu güzel olacak

Yeter ki sevmesin bil

İnsanları sev sevil

Doğmaz sandığın güneş

Bugün yarın doğacak

Biz bizden gayrısın

Sakın dost bilmeyelim

Düşman senaryo yazmış

Oyuna gelmeyelim

Türk Milleti kardeştir

Ayrım yapan kardeştir

Türk Kürt kardeştir

Ayrım Yapan Kalleştir

Savaşlarda beraber

Barışlarda beraber

İbadette beraber

Camide şahit mimber

Gel el ele verelim

Mutluluğa erelim

Birlik beraberliğe

Olmalıyız seferber

Türk Milleti Kardeştir

Ayrım yapan kalleştir

Türk Milleti kardeştir

Türk Kürt kardeştir

Ayrım yapan kalleştir

https://www.youtube.com/watch?v=LAaB0xWgCeg

Maalesef bu hakikat ve İslam kardeşliğini Siyonist haçlı zihniyeti içimize soktuğu tefrika ile bozmuştur ve bozmaya devam etmektedir.

Tefrikayı ortadan kaldırmak, yok etmek ve “tevhid”i sağlamanın bir tek yolu vardır uyanmak ve vahyin ahkâmına dönmektir.  Allah; İman edip dünya ve âhiret için yararlı işler yapanlara gelince, rahmân onlar için (gönüllerde) bir sevgi yaratacaktır. Meryem-96” buyurmaktadır.

Demek ki, Allah için güzel işler yaparsak günülerlimizde sevgiyi muhkem kılacak, Türkler, Kürtler, Araplar, Afganlılar, Peştunlar, vs. birbirlerini seveceklerdir.

Unutulmamalıdır ki, “Amellerin en faziletlisi Allah için sevmek ve Allah için nefret etmektir.” (Ebu Davud, Sünnet, 2 [4599].)

Hz. Peygamber, sevgi ile iman arasındaki ilişkiye şöyle dikkat çekmektedir: “İman etmedikçe cennete giremezsiniz. Birbirinizi sevmedikçe de iman etmiş olmazsınız…” (Müslim, İman, 93 [54].) Allah’a iman edip salih amel işleyenlerin, Allah’ın sevgisini kazanacakları bir ayette şöyle dile getirilmektedir: “... İyilik edin. Şüphesiz Allah iyilik edenleri sever.” (Bakara, 2/195.) https://www.diyanethaber.com.tr/amellerin-en-faziletlisi-allah-icin-sevmek

Hâsılı kelam Bahçeli’nin dediği gibi , "Türk ile Kürtlerin birbirini sevmesi farzdır. Kürtleri sevmeyen bir Türk varsa Türk değildir. Türkleri sevmeyen bir Kürt varsa Kürt değildir" deme, inanma ve gereğini yerine getirme zamanıdır.

Selam ve Sabırla… 28.10.2024