31 Aralık 2019 Salı

Adam Bilirdim Bazılarını


Adam Bilirdim Bazılarını

Veysi ERKEN

İnsanlar inandıkları inanç ilkeleri ile bağı zayıflamaya başlamışsa istihale/ metamorfoza uğrar, başkalaşır.
Sizi bilemem ama benim etrafımda istihale geçirerek başkalaşan, başkalaştıkça alçalanlar vardır.
Bizler ilke ve ülkü olarak “çağrımız İslam’da dirilişedir” dedik, buna iman ettik, hayatımızı buna göre kurgulamaya çalıştık ve çalıştığımıza inanıyoruz.
Ya etrafımızdakilerin, yol arkadaşı sandıklarımızın bir kısmı. Onlar ya baştan beri yamuktular bilmiyorduk, ya da onlar istihale geçirdiler.
Geçmişin tapınakçı haşhaşilerinin, günümüzün Pensilvanya şeytanlarının yöntemlerini benimsediler, ilke ve ülkülerinden uzaklaştılar, çamurlaştılar.
Bir makam, şöhret, unvan veya başka bir menfaatle başkalaştılar, çamurlaştılar.
İstihale sonucunda oluşan bu tiplerin unvanları, sıfatları, makamları, mevkileri, danışmanlıkları, paraları oldu. Kimi danışmanlığa, kimi akademik unvana, kimi paraya kavuştular. Adamlıkları gitti ademleştiler. Başka bir şeyin peşinde koşar oldular. Nihal Atsız istihale geçirenleri
Bu gün yollanıyorken bir gurbete yeniden
Belki bir kişi bile gelmeyecektir bize.
Bir kemiğin ardında saatlerce yol giden
itler bile gülecek kimsesizliğimize
Gidiyorum: gönlümde acısı yanıkların...
Ordularla yenilmez bir gayız var kanımda.
Dün benimle birlikte gülen tanıdıkların
Yalnız bir hatırsı kaldı artık yanımda.
Yufka yüreklilerle çetin yollar aşılmaz;
Çünkü bu yol kutludur, gider Tanrı Dağına.
Hâlbuki yoldaşını bırakıp dönenlerin
Değişilir topuda bir sokak kaltağına.”
biçiminde tavsif ediyor.
Peki, metamorfoza uğramış merhum Arif Nihat Asya bu ademleri nasıl yorumluyor.
 “Adamlar Bilirim” isimli şiirinde merhum Arif Nihat Asya:
“…………………..
Adamlar bilirim iri,
Adamlar bilirim ufak.
Adamlar bilirim ki sözleri,
Eserlerinden parlak.

Adamlar bilirim sönük,
Adamlar bilirim çürük.
Adamlar bilirim rozetleri,
Yüreklerinden büyük.

…………………..
Adamlar bilirim yamuk, eğri,
Adamlar bilirim maskara.
Adamlar bilirim elleri,
Eldivenlerinden kara.”
diye anlatır bizlere
Dün adam sandığımız, istihale geçirip bütün değerlerini kaybederek başkalaşan ve her türlü gelişmeye karşı çıkar hale gelen, fikre, zikre kapalı hale dönüşen tipleri anlama babında şiirin hepsini olmazsa bile yukarıya aldığım kısımlarını okuyun ve siz yorumlayın lütfen.
Adam sandıklarımızın ne kadar yamuk olduklarını keşfedin. Yeni ufuklar için yeni keşifler gerek. İyi keşifler.
Selam ve Sabırla…

26 Aralık 2019 Perşembe

Eğitimin Sosyal ve Kültürel Temelleri*


Eğitimin Sosyal ve Kültürel Temelleri*

Veysi ERKEN

            Nerede bir insan topluluğu varsa orada insanın eğitilmesi söz konusudur.  Tabii ki, insanın eğitilmesi hadisesi insanın ilk büyüdüğü çevredir. Kendi geçmişimize baktığımızda insanın ilk büyüdüğü ve eğitildiği çevre ailesi karşımıza çıkar.
            Şartların değişmesi ve aile kavramının hem anlam hem de içerik olarak farklılaşması eğitimin mekanını ve temellerini değiştirmiştir. Aile yerine “okul” denilen mekanlar gündeme gelmiş oldu.
            Tabii ki, “aile” yerine, “okul” eğitimde zemin ve temel aramaya başlamış ve doğrudan “mürebbi” fonksiyonunu icra etmeye başlamıştır.
            Bunun içindir ki, okulu aile yerine ikame eden yapılar eğitime temeller aranmaya başlamış ve bu arayış günümüzde de sürmektedir.
            Tunay Kamer de bir akademisyen olarak “Eğitimin Sosyal ve Kültürel Temelleri”ni irdelemeye çalışmıştır.
            Tunay Kamer bir akademisyen olarak özellikle eğitimin sosyal ve kültürel temelleri ile ilgili kavramları, olguları ve olayları derinlemesine tahlile çalışmış, ülkemizden ve diğer ülkelerden örnekler vermiştir.
            Yazma, anlama ve yorumlama çabasında olanları hep takdir etmişimdir. Bu anlamda genç akademisyen Tunay Kamer dostumu tebrik ediyorum.
            Tunay Kamer hocamızın Eğitimin Sosyal ve Kültürel Temelleri isimli hazırlamış olduğu kitap dört bölümden oluşmaktadır. Birinci bölümde eğitimin sosyal temelleri ana başlığı altında kavramlar, sosyal yapı, eğitim sosyolojisi yaklaşımları, eğitimin sosyal fonksiyonları ve bazı Türk sosyologlarından bahsedilmiştir.
            İkinci bölümde kültür tanımlandıktan sonra kültürün fonksiyonları, kültür politikaları incelenmeye çalışılmıştır.
            Üçüncü ve dördüncü bölümlerde Batı ve Türkiye’de eğitimi etkileyen sosyal ve kültürel olay ve olgular üzerinde durulmuştur.
            Kitaplar hazırlanır, okunur ve geliştirilir. Tunay hocamızın çalışmasına da bu bakış açısıyla baktığımızda yeni baskılarında daha da geliştirileceğini düşünüyorum.
            Umarım ki, kitabın ikinci baskısında bölümlerin tamamı yenilenmiş ve bizim yaşayışımızın temellerini daha açık bir şekilde okuyucuya anlatacak ve benimsetecek  bir tarzla karşımıza çıkar.
            Bunu temenni etmemin ana sebebi yazılışta kullanılan bakış tarzıdır.
            Türkiye’de maalesef sosyolojik çalışmaların ekseriyeti Emile Durkheim bakışı ile gerçekleşmektedir. Bu anlayış Tunay Kamer hocamızın çalışmasında da görülmektedir. Dolayısıyla çalışmada yer alan kavramların ekseriyeti yerli değildir. Ülkemizin dışında da bu tür dayatmalar olduğundan “sosyal bilimlerde alternatif söylemler” geliştirmek isteyen ve geliştiren sosyologlar vardır.
            Tunay Kamer’den de beklediğim budur. Soy ismi gibi etrafı aydınlatmasını bekliyorum doğrusu.
            Bilindiği üzere “Kamer” “ay” anlamındadır ve “ay” zifiri karanlıkları aydınlatır. Bilhassa dolunay daha güzel aydınlatır etrafı. Tunay hocamız da çalışmalarıyla etrafı aydınlatacaktır diye bekliyorum.
            Tunay hocam yeni baskıda eğitim kavramını “maarif” muhtevasında ele alır ve buna göre temellendirirse daha faydalı bir çalışmayı ortaya koymuş olur.
            Bilindiği üzere “ kültür” kavramının en kısa tanımlarından biri “yaşayış tarzı”dır. Yaşayış tarzı “maddi” ve “maddi olmayan” form şeklinde tebarüz eder. Maddi olmayan form maddi formu şekillendirir.
            Ve her iki form da bir inanışa istinat eder.
            Bu bütün toplumlar ve ülkeler için geçerli olan bir olgudur.
            Bundan dolayı Tunay hocamdan da beklediğim eğitimi temellendirirken bu mantıkla ve yeni kaynaklarla kaleme almasıdır.
            Yeni bir bakışla genelde sosyoloji, özelde eğitim sosyolojisi alanına faydalı ve etkili katkısı olacağından hiç şüphe etmediğim Tunay Kamer hocamızı çalışmasından dolayı tebrik ediyor ve yeni çalışmalarını bekliyoruz.
            Eğitimin Sosyal ve Kültürel Temelleri isimli çalışma alana katkı sağlayacak özlü bir çalışmadır.
            Hayırlara vesile olsun tekrar.

* Doç. Dr. Tunay Kamer, Eğitimin Sosyal ve Kültürel Temelleri Kavramlar, Olgular ve Olaylar, PEGEM Akademi Yayınları, Ankara 2019.

25 Aralık 2019 Çarşamba

Bütün Müslümanlar Birleşiniz


       Bütün Müslümanlar Birleşiniz

Veysi ERKEN
                                       Liderler ikiye ayrılır... Hareket üretenler ve düşünce üretenler...    Her ikisini birden üretenler ise sınırları değiştirenlerdir... 
                                                                                               Muhammed SALİH
           
Alp ve eren olmak kolay değildir. Bireyin veya bir grubun kendini bu iki kavramla tavsif etmesi “liderlik” sorumluluğunu beraberinde getirir. Alperen nitelikleriyle dünyaya nizamat vermek iddiasındadır. Çabası ve gayreti İlayı Kelimetullah mucibince âlemde nizamı kurmaya yöneliktir.
             Âlemde fıtrat gereği muhtelif renk ve inanışlar mevcuttur. Alperen farklılıkları yok ederek değil, varlıklarıyla birlikte tevhidi sağlamaya çalışır.
             Bu konuyu dile getirmemin temel nedeni “Milliyetçilik” konusunun geniş bir şekilde tartışılmasının gerektiği tezinin gündeme taşınmasıdır. Gönlü gibi genç olan Alperen Turan Güven (merhum sadece bu kelime ilave edilmiştir.) ağabeyle hasbıhal ederken “Milliyetçilik” konusunda bir bilgi şöleni düzenlemeyi düşündüklerini dillendirdiler.
            Bunun üzerine “değişmezlerle değişimi” öngörmeyen bir algılamanın bir işe yaramayacağını dile getirdim. Esasında milliyetçilik konusu “değişmezler”den bağımsız olarak tartışıldığından bu güne kadar tutarlı bir sonuca ulaşılamamıştır.
            Biz bu konuyu yıllar önce tez olarak hazırlamış ve tezimizde “değişmezler”i esas almıştık. Milliyetçiliği algılama tarzımız bugün de geçerlidir. Çünkü tezimiz eskimeyen yeniye dayanmaktadır*. Bilinmelidir ki, eskimeyen yeni Kur’an- Kerimdir.
            “Değişmez”lerimiz Kur’an-ı Kerimde mevcuttur. İnsan, insanlar arasındaki farklılıklar, yarış, üstünlük, takva gibi kavramlar ve bu kavramların toplumu şekillendirme tarzı geniş bir biçimde izah edilmiştir.
             İnsanlar, özellikle liderlik iddiasındaki Alperenler farklılıklarını koruyarak “rahmet toplumu”nu kurmayı hedeflemelidir. Bu idrak tarzı birleştiricidir. Farklı algılama birleştirici olmaktan uzaktır. Hamidullah bunu şu şekilde açıklar.
             “Şayet milliyetçilik dil, ırk veya doğulan yer benzerliği veya özdeşliği temeline dayanıyorsa, söylemeye hacet yok ki o zaman milliyetçilik sürekli olarak yabancılar meselesi ile karşı karşıya kalacaktır. Bu anlamda her milliyetçilik, bütün dünyanın sakinlerini hiçbir zaman kapsayamayacak kadar dardır. Dolayısıyla da, daima çatışmalar, savaşlar tehlikesiyle karşı karşıya kalacaktır. Aslında, bu milliyetçilik bağı da pek kesin ve güvenilir değildir; iki kardeş birbirine düşman olabilir ve ortak ideolojiye sahip iki yabancı dost olabilir.
             Kur’an dil, deri rengi veya tabiatın kaçınılmaz başka bir olayına dayalı her türlü üstünlüğü reddeder ve tek ferdî üstünlük olarak takvayı (tam dindarlığı) esas alır. İdeoloji toplumu İslam’daki ‘milliyetçilik’in temelidir. Muhammed Hamidullah, İslâm’a Giriş, ç. Cemal Aydın, TDV Yayınları, Ankara 1996, s.139.
            Bu ifadeden de anlaşılacağı üzere Milliyetçilik algılamamızın temelinde Kur’an olmak mecburiyetindedir. Böyle bir algılama bireylerin ve toplulukların “takva”da yarışmasını beraberinde getirir.
             “Nasıl Bir Milliyetçilik?* Sorusunun cevabı o zaman doğru verilebilir ve “nizam” sağlanabilir. 
             Dünyaya nizam vermek iddiasındaki Alperenlerin artık bütün “dünya Müslümanları birleşiniz” anlayışıyla hareket etmelerinin ve dünyadaki bütün farklılıklara “adalet”le yaklaşmalarının ve milliyetçilik anlayışlarını buna göre inşa etmelerinin zamanı gelmiştir.
            Unutulmamalıdır ki “yanlış önermelerden doğru çıkarım elde edilmez”. Alperenlerin âleme nizam verme emeli ancak doğru önermeler üzerinde kurulacak medeniyet tasavvuru ile gerçekleşebilir.
             Bunu gerçekleştirmeye çalışmayanların yerine Allah başkasını ikame eder. Allah kullarına bu durumu şu şekilde bildirmektedir.
             “Ey iman edenler, sizden kim dininden dönerse Allah öyle bir kavim getirir ki Allah onları sever, onlar da Allah’ı sever. Müminlere karşı alçak gönüllü, kâfirlere karşı güçlü ve onurludurlar. Allah yolunda cihad yaparlar ve kınayanların kınamasından korkmazlar.  Bu, Allah’ın bir lütfüdür, onu dilediğine verir. Allah’ın lütfü boldur. O her şeyi bilendir. Maide-54.”
             Haydi, Alperenler topluluğu doğru düşünmeye ve liderlik yaparak çözüm üretmeye...
             Selam ve Sabırla... 2005
·         Veysi ERKEN, Nasıl Bir Milliyetçilik? Berikan Yayınları, Ankara 2000.

Satılmış Medya


     Satılmış Medya

Veysi ERKEN

            Satılmış medya tabiri dillerde pelesenk olmuş demeyin. Kartel medyası gerçekten satılmıştır. Hem de Siyonistlere. Üzülerek belirtmeliyim ki, kartel medyasının okuyucusu ve seyircisi durumunda olanların ekseriyeti bunu bilmiyor.
         Hıyanet kelimesini sevmediğimden gaflet uykusundalar diyorum. Beyinlerini her gün kartel medyasının pislikleriyle dolduruyorlar. Böylece akıl, duygu ve nefis sağlıklarını kaybediyorlar. Bilinen bir husustur. Beslenme alışkanlıklarımız bizim hem fizikî yönümüzü hem de kimyamızı etkiliyor.
        Yediklerimizin helal veya haram oluşu da aynı şekilde bizleri etkiliyor. Beden etkilenir de beyin etkilenmez mi? Elbette ki beyin de etkilenir, hem de bedenden fazla. Siyonistler bu durumu bildiklerinden olsa gerek medyayı satın alarak tetikçi ve kalemşorlarını devreye sokuyorlar.
        Yıllar öncesine gitmeye gerek yok. Son bir ayın medyasına bakalım. Kartel medyasındaki Siyonist kalemşorların kusmukları ve haber diye yutturdukları kirlerin veriliş tarzı fikir vermeye yeter. Müslüman’a ve İslamî değerlere saldırmanın, aşağılamanın ve yak etme çabalarının bir tek izahı var.
       Efendilerinin sesi olmak. Efendiler saldır Co dedi mi? Saldırır kudurmuş kalemşorlar?
        Evet… Kartel medyası resmen satılmıştır.
        Satın alanlar medyanın gücü ve etkisinin farkındadır. Medyanın bu gücü: Dünya tarihinde hiçbir iktidar sahibi, bugün Amerikan kitle iletişim araçlarını yönlendiren bir avuç kişinin sahip olduğu imkânlara sahip olmamıştır. Üstelik bu iktidar, hiçte öyle soyut bir ‘iktidar’ değil; bu iktidar, elle tutulur, gözle görülür bir biçimde evlere giriyor, çoluk çocuk dinlemeden milyonlarca insanın zihnini denetim altında tutuyor.
        Kitle iletişim araçlarıyla, önce bir dünya imajı çiziliyor, ardından da, çizilen bu imaj hakkında ne düşünülmesi gerektiği kitlelere dayatılıyor. Bir başka deyişle, üzerinde düşünülecek dünya da, bu dünya hakkında düşünülebilecek şeyler ve düşünme biçimleri de, bu bir avuç insan tarafından tayin ediliyor. Kendi yakın çevremiz ve yüz yüze iletişimde bulunduğumuz insanlar hakkında sahip olduğumuz bilgiler dışında, dünya hakkında bütün bildiklerimiz veya bildiğimizi sandıklarımız bize günlük gazeteler, haftalık dergiler, radyolar ve televizyonlar gibi kitle iletişim araçlarından aktarılıyor, benimsetiliyor.

Hangi haberlerin bize ulaştırılması gerektiğine, hangi sırayla ulaştırılacağına ve dünya imajımızın hangi kelimelerle çizileceğine hep bizim dışımızda yüzlerini bile görmediğimiz bu insanlar karar veriyorlar. Bununla da yetinmiyorlar, bize ulaştırdıkları bu haberleri, ayrıca tahlil de ediyorlar: Böylece neyi nasıl düşüneceğimizi de bu insanlardan öğreniyoruz. Nabi Avcı, Kitle Kültürü Enformatik Cehalet, Rehber Yayınları, Ankara 1990. 170-171.”
Tasvir edilmektedir.

        Evlerimize giren ve zihnimizi şekillendiren iktidarın farkında mıyız? Katilleri ve canavarları masum, masum ve mazlumları terörist gösteren senaryoların farkında mıyız? Dünya hakkında bize bilgi, haber, olay veya eğlence diye sunulanı süzgeçten geçirebiliyor muyuz?
        Neyi nasıl düşüneceğimize biz mi karar veriyoruz? Bu soruların cevapları kartel medyasının okuyucuları ve seyircileri için kesinlikle hayırdır? Onlar süngere dönüşmüş beyinleriyle kalemşorların pisiliklerini emmeye devam ediyorlar. Böylece ne sağlam vücutları ne de sağlam beyinleri kalıyor. Umarım ki, kartel medyasının derekesine düşmüş insanlarımız kurtulur ve toplumun necatına katkısı olur.

       Tabi ki, kurtulmak istiyorlarsa. Bilinen bir husustur. Gönüllü köleler zincirlerinden kurtulmak istemez. Yine de; akıllarını kullanarak kartel medyasından uzaklaşmaları ve paralarıyla beyinlerini pisletmemek temizliğin başlangıcıdır. Satılmış medyanın alıcısı olmayanlara görev düşmüyor mu? Elbette ki, onlara da vazife düşüyor.

       Satılmış medyanın tüketicisi ve okuyucusunu uyarmak ve hakikati tebliğ etmek. İnşallah başarılı olunur. Benim yaptığım da budur.
       Selam ve Sabırla…