Veysi ERKEN
Son günlerde tekrar gündeme getirilen zırhlar, kalkanlar, imtiyazlar ergenekonvari oligarşik yapıların ne kadar şirret olduklarını, imtiyazlarından nasıl vazgeçmemek için direndiklerini göstermektedir.
Bu durum geçmişte kaleme aldığım bir yazımı hatırlattı. Bugünü yansıttığından tekrar siz dostlarla paylaşmak istedim.
“Devlet fert ve toplum için çok efsunkâr ve anlamlı soyut bir kavramdır. Gerek fert gerekse toplum zaviyesinden meseleye baktığımızda devletin baht, talih, saadet, mutluluk gibi manaları tazammum etmesi beklenir.
Devlet bireylere hizmet aracı olduğu müddetçe saadet kaynağıdır. Bireye hizmet etmeyen, bilakis onu ezmeye çalışan devlet yapılanması ancak zülüm kaynağı olur. Dolayısıyla fertlerin ve toplumlumun kendilerini güven ve huzur içinde hissettikleri yapı anlamlıdır denebilir.
Devlet ne zaman huzursuzluk kaynağı olur sorusunun cevabı bazı kişi veya zümreler kendilerini devlet gördüklerinde biçimindedir. Gerçekten devlet kavramı bazen idarî mekanizmayı elinde bulunduranlarca kendileriyle aynileştirilmek istenir. Böyle durumlarda yönetim oligarşik bir duruma dönüşür ve devlet saadet kavramı olmaktan çıkar.
. Oligarşi ”siyasi iktidarın birkaç kişilik gruba, belirli bir zümreye veya hükümranlığı silsile halinde devam eden bir aileye dayandığı siyasi rejim”(1). biçiminde tanımlanır Tanımdan anlaşılacağı üzere oligarşik yapı kan bağına dayanan bir yapılanmayı değil, iktidar gücünün belirli ellerde toplanmasını ifade eder.
İktidar gücünü eline geçirmiş olan oligarşik zümre iktidarın işleyişini halkla ve halkın içinden gelenlerle paylaşmaktan kaçınır. Bunun için oligarşik beyin halkı ve halkı temsil edebilecekleri devre dışı bırakma yollarını arar.
Halkı devre dışı bırakmanın en kestirme yollarından biri oligarşik beyine hizmet edecek “üst kuruluş”lar oluşturmadır. Böylece oluşturulan üst kuruluşların marifetiyle halk devre dışı kalır. Üst kuruluşlar paslaşma vasıtalarıdır. Halkın yönetime katılımını engellemek isteyen oligarşik beyin üst kuruluşlarını yöneten bürokratları marifetiyle paslaşarak namusluların yönetime gelmeleri engeller.
Oligarşik yapı bu ve buna benzer yollarla hegemonyasını devam ettirir. Oligarşinin halkı yönetimden uzak tutmak için başvurduğu önemli yollardan biri de “çamur at izi kalsın”dır.
Seçimle iş başına gelebilecekler muhtelif nitelemelerle karalanır ve yönetime gelişleri engellenir. Bunun için en geçerli yol medyanın kullanılmasıdır. Medya eliyle yönetime gelebilecek isimler etrafında vehimler ve spekülasyonlar oluşturulur. İrticacı, gerici, hain, devlet düşmanı gibi nitelemeler en çok kullanılanlarıdır.
Bu nitelemelerle şartlandırılan toplum kendisine hizmet edecek şahsiyetlerden uzaklaşır. Son yıllarda ülkemizde vehimlerle oluşturulan hegamonik yapı bu oligarşik yaklaşımın en belirgin göstergesidir.
Kısaca, oligarşik yönetim, fertlerin tek tek ve toplumun bir bütün olarak denetim dışı bırakıldığı hallerde daha da belirginleşir. Denetimsiz kalan seçilmiş ve atanmış yöneticiler kendilerini “devlet” zanneder. Onlar artık” biz devletiz”demeye başlar.
Orwell’ göre “Oligarşik yönetimin temeli, babadan oğula geçmesi değil, ölenler tarafından yaşayanlara aktarılan bir dünya görüşünün ve yaşama biçiminin sürdürülmesidir. Yönetici grup, yerine geçecekleri saptayabildiği sürece, yönetici kalır. Parti, soyunu değil, kendisini ölümsüzleştirmeyi amaçlar. Hiyerarşik yapı aynı kaldığı sürece, gücün şunun ya da bunun elinde olması önemli değildir.” (2)
“Şeffaflık ve denetim” oligarşinin en çok korktuğu kavramlardır. Denetimin olduğu yerlerde “adi menfaat”ler “âlî menfaat” diye yutturulamaz oligarşi tarafından. Denetimden kaçınmanın yolu “âlî menfaat” yutturmacasının “sır”laştırılmasıdır.
“Sır” bir sığınaktır oligarşi için.
“Sır”laşan ve kendini devlet zanneden zümre denetimsiz olduğu için halinden memnundur. Çünkü bu zümrenin kendini “sır”laştırarak devletle aynileştirmesi onun soygun, rüşvet, talan, hırsızlık gibi işlerini kolaylaştırır. Bu durumda, “devleti idare edenler devletin arkasına saklanarak; devletin zırhına bürünerek; devletin eli gibi gösterip, devletin gücünü kullanarak; devleti istismar ederek; idarenin ismi ne olursa olsun, idare sistemini bir saltanata çevirebilirler. Giderek bu saltanatlarını kuvvetlendirirler ve sonunda, isimler ve cisimler değişik de olsa, soya-sopa dayanmasa da, ortaya zümrevî bir saltanat çıkar. Eskiden bir aileye itaat eden ve onu beslemeye mecbur olan millet, bu defa yüzlerce aileye itaat etmeye, onların gönlünce olmaya ve onları beslemeye mecbur kalacaktır.”(3)
“Âlî menfaat” zırhına bürünerek “sır”lı bir şekilde ahtapotça çalışan oligarşi halkın “devlet”e güven duygusunun zayıflamasının başlangıcını oluşturur. Bilhassa halkın kendini ve yönetimi sorgulama alışkanlığını kazandığı yerlerde yönetime ve oligarşik yapıya duyduğu güven daha da azalır.
Oligarşik yönetimlerin işleyişi saltanatın devamını sağlamaya yöneliktir. Bunun için oligarşik yönetimler en başta halkın “haber alma hakkı”nı muhtelif tarzlarla engellemeye çalışırlar. Halkın açlığını, sefaletini, hürriyetlerinin gaspını onların bir parçası olan medya vasıtasıyla gizlenir. Halkın dertlerini gündeme getirmek isteyen ve oligarşiye muhalefet edenler yaftalanarak medya eliyle susturulur, hatta yok edilir.
Oligarşik yönetimin demokratik açılıma asla tahammülü yoktur. Çünkü demokratik açılımın onun saltanatının sonunu getireceğinden emindir.
Oligarşik yönetim demokrasi adına fertlerin her türlü “hak ve Hürriyetleri”ni gasp etmekten çekinmez. Hak ve hürriyetlerin şartsız bir şekilde kullanılabildiği ortamlarda halkın yönetime katılımı artar. Bu durum oligarşinin hoşuna gitmez
Hulasa,
Şunu ifade edebiliriz.
Gerek bireylerin tek tek, gerekse toplumun bir bütün olarak birkaç ailenin- medya, sanayi, ticaret ve bürokrasi yoluyla- kurduğu olgarşik yapının işleyişinin farkına varması ve onu denetimi altına almaya çalışması demokratikleşmenin birinci adımıdır. Farkına varış toplumun oligarşinin “kulu” olmaktan kurtulmasının diğer adımını oluşturacaktır. Toplum bunun çaresini ve yollarını bulması gerekir.
Bize göre oligarşik yapının işleyişinin kırılması bireylerin partileriyle, oluşturduğu medyayla, dernekleriyle “demokratik haklarını” kullanılmasından ve demokratik sivil itaatsizlikten geçer. Tabi ki, toplumu oluşturan bireyler oligarşik yapının kırılmasını istiyorsa.”
Selam ve Sabırla.
1-Türkçe Sözlük, C.III, İstanbul 1986,s.1009.
2- George Orwell, Bin Dokuz Yüz Seksen Dört, s.171.
3-Şen, Seyit Mehmet.: Devletin Tanrılaşması,İstanbul 1996,s.71.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?