Ufuk Eğitimci : Ahmed Yesevî
Veysi
ERKEN
Ahmet Yesevi Yılı Münasebetiyle: Kültür tarihimizi tetkik ettiğimizde
bazı isimlerle karşılaşırız ki, onlar birer “yıldız” hatta “güneş” gibidirler.
Yaşadıkları zaman dilimini aydınlattıkları gibi, bedenen bu fani âlemden hicret
etmiş olsalar bile, fikirlerinin ziyalarıyla
günümüzü de etkilemeye ve aydınlatmaya devam ederler. Toplumun ortak
yaşayış ilke ve kurallarını diri tutan “yıldız”
şahsiyetlerin unutulması veya unutturulması “kültür”de kırılmalara yol açar. Unutulmaması veya unutturulamaması
gereken bu “yıldız” şahsiyetlerin
başında iki cihan serveri Hz. Muhammed’in (s.a.v.) tebliğini hayatının ayrılmaz
parçası haline getirmiş büyük mütefekkir, mürşid, muallim, müeddib ve mürebbi
Ahmed Yesevî gelir.
Büyük mürşid ve mürebbi Ahmed Yesevî ilmi tahsilini muhtelif beldelerde
ve seyr’u sulukunu hocası Yusuf
Hemedanînin yanında ikmâl etmiş, onun halifesi olmuş ve daha sonra Yesi
şehrine yerleşerek irşad faaliyetlerine başlamıştır. Ahmed Yesevî Pîr-i
Türkistan namıyla Türk milletinin hayatında derin izler bırakmış ve günümüzde
de etkisini sürdürmektedir.
Ahmed Yesevî hazretlerinin hayatı muhtelif veçheleriyle inceleme ve
araştırma konusu yapılmış ve yapılmaya devam edilmektedir. Burada onun sadece
eğiticiliği üzerinde durulacaktır. Zira o,gerek hayatta iken, gerekse
vefatından sonra hikmetlerle dolu şiirleriyle insanları eğitmiş ve eğitmeye
devam etmektedir.
Pîr-i Türkistan muhtelif ilim dalları ile Arapça ve Farsça gibi dillere
vakıf olduğu halde irşadını ve
mürebbiliğini halkın anlayacağı dilde yapmıştır. Bu tutumunun nedeni daha çok
İslam’a yeni girmiş göçebe ve köylü Türkleri öncelikli hedef kitle olarak
görmesiyle izah edilebilir. Zira bu geniş halk kitlesi samimi duygularla
İslam’ı kabul etmeye ve ona bağlanmaya elverişli fertlerden müteşekkildi(İslam
Ansiklopedisi,C.I,s.211)
Halk kolaylıkla anlasın diye kültür tarihimizde şiiri bir tebliğ ve
eğitim vasıtası olarak kullanan ilk mürşittir denilebilir. Pîr-i Türkistan’ın
bu özelliğini Köprülü “hayatının ilk
devrelerinden son senelerine kadar kuvvetli ve samimi bir tasavvuf hayatı
yaşayan bu büyük Türk şeyhi,Arapça ve Farsça lisanlarındaki tasavvuf eserlerini
anlamayan Türkleri aydınlatma ve müritlerine tasavvufî hakikatleri takrir ve
telkin maksadıyla şiir yazıyordu” (Köprülü,F.,s.150) biçiminde tespit eder.
Büyük mürşid hayatı boyunca irşad ve tebliğinde söz ve fiil birliğini
sağlayanlardan birisidir. O bu haliyle insanlara tesir etmiş ve inandırıcı olmuştur.
Söz ve fiil birliğini o kadar fazla gerçekleştirmiştir ki, çok sevdiği ve model aldığı Hz. Peygamberden daha fazla
yaşamayı “AR” kabul ettiğinden yer
yüzünde yaşamayı doğru bulmamış ve yer altında hazırladığı çile haneye kapanmıştır. “O sebepten Altmış üçte girdim
yere” (Eraslan,K.,s.65-75) mısralarıyla biten hikmetlerinde bu durumu geniş
bir şekilde halka anlatır. Bu tavrıyla asırlarca insanların cazibe merkezi
olmuştur.
Denilebilir ki,dediğini yapan, yaptığını söyleyen bir tavır gerçek ve
mükemmel eğitimcilere has bir özelliktir. Bu tavır Kur’anî olup en etkili ve
kalıcı tavırdır. Pîr-i Türkistan Kur’anî olan bu özelliğiyle asırlarca
Türk-İslâm coğrafyasının nadide aydınlatıcı “ışık şahsiyetler”inden biri olmaya devam etmiştir.
Halkın en cahilinin bile kolayca anlayabileceği bir dille irşad ve
terbiye faaliyetini sürdüren Pîr-i Türkistan tebliğinde daima Kur’an ve Sünneti esas ittihaz
etmiş,bunlara aykırı hayat ve sözleri reddetmiştir. Bu tavrı o kadar açıktır
ki, “bir vakit namaz kılmayanın domuzdan
farkı olmayacağını söyleyecek derecede şer’i hükümlere bağlılık” gösterir
(Köprülü,F.,s.76).
Ahmed Yesevî Hazretleri, irşad ve mürebbiliğinde ferdi esas alır. Ona
göre Kur’an ve Sünnetin muhatabı tek tek bireylerdir. Bu nedenledir ki,küçük
âlem olarak kabul edilen ferdin eğitilmesi beraberinde insanlığın kurtuluşunu
getirir.
Divân-ı Hikmet tahlil edildiğinde bütün şiirlerinde ferdin merkez olarak
kabul edildiği görülür. Dolayısıyla “Divan” bir tasavvufî ferdî ahlâk kitabı
niteliğindedir(Köprülü,F.,s.160). Tebliğ ve irşadda ferdin esas alınması bütün
tasavvufî akımlarda vardır. Bu anlayış doğru olup günümüzün bütün eğitici
faaliyetlerinde karşımıza çıkar.
Pîr-i Türkistan’ın tebliğ ve irşadda bir
tek gayesi vardır. Halkı Allah’ın vazettiği şekilde yaşamaya davet etmek. Bu onun için
vazgeçilmez ulvî bir gayedir. Köprülü : “Onu işgal eden biricik şey,halkı irşad
ve doğru yola sevk düşüncesidir;tasvir ettiği dini
menkıbeler,munacaatlar,feryatlar,istiğfarlar hep bu yüksek düşünceyle
yazılmıştır” diyor (Köprülü,F.,s.150).
Gaye insanı belirli ilkeler doğrultusunda yaşamaya alıştırmak olunca
seçilen eğitim metodunun da ona uygun olması gerekir. Büyük mürebbi ve muallim
olan Pîr-i Türkistan’da da bunu görüyoruz. Onun eğitim anlayışında gaye ve
metot birbirini tamamlayacak şekildedir. Kısaca metot gayeye hizmet edebilecek
yapıdadır.
Onun eğitim metodu tasvir,telkin ve ikna etmeye dayanır. Hikmetlerle
dolu şiirleri incelendiğinde nazmın ve hecenin basit bir dille kullanıldığı ve
bol bol tasvire yer verildiği görülür. Tasvirlerde Cennet-Cehennem
hali,Peygamberimizin ve diğer mürşitlerin vasıfları,dünya durumunun ve malının
kötülükleri,sahte şeyhler ve cahillerin durumu gibi motifler kullanılmıştır.
Telkin ve ikna için de sabır ve kanaatin iyiliği,dünyanın ahiret için
bir ekip biçme yeri olmaktan fazla bir kıymeti
bulunmadığı,hasisliğin,gevezeliğin,mizahın,fenâlarla dostluğun,hırs ve tamahın
bir çok korkunç neticeleri,dünyanın fenâlar ve fenâlıklarla dolu olduğu gibi
motifleri kullanmıştır(Köprülü,F.,s.160).
İnsanları bu metotla eğitmeye çalışma hemen hemen bütün velilerde
karşımıza çıkar. Onlar daha çok kendi kusur ve eksiklikleriyle meşgul olarak,
bu duruma sebep olan nefsi tenkit ederler. Dolaylı olarak ve tasvir ederek
anlatım tasavvufî anlayışlarda sıkça kullanılan bir metottur. Onlar bu tarzla “Kızım sana söylüyorum,gelinim sen anla”
sözünde olduğu gibi Kur’an ve sünnette belirtilen ilim ve hadiseleri misal
kullanarak ve öz eleştiride bulunarak insanları aydınlatmaya çalışırlar.
Nefsi Emmareden nefsi Marziyeye
yükselişin sağlanmasının hedeflendiği bir eğitme metodudur,bu metot. Onun
hikmetlerini okuyan ve dinleyen her gönlü açık fert,kendisini o nasihatlere ve
telkinlere muhatap kabul eder. Mesela;Gönlüm
katı,dilim acı,kendim zalim; Kur’an okuyup amel kılmaz sahte alim;Garip canımı
harcayayım,yoktur malım;Hak’tan korkup ateşe girmeden piştim işte(Eraslan,K.,s.57).derken
kendi nefsinin zalim olduğunu,Kur’an’dan habersizlerin ancak sahtekar
olacağını,bir canından başka bir şeyi olmadığını belirterek,kemale ermenin
ancak Allah’ın emirleri doğrultusunda
yaşamakla mümkün olduğunu açıklar.
İnsanı eğitmede örnek olmanın çok etkili olduğunu bütün eğitimciler
kabul eder. Bilhassa sosyal öğrenme metotlarından biri olan taklit yönteminde
modelin hususiyetleri üzerinde fazlaca durulur. Öğrenen,modelin nitelikleriyle
ünsiyet ederse onları benimser ve kendine mal eder. Bunun için model şahsiyetin
söz ve fiillerinde tutarlı olması gerekir. Pîr-i Türkistan olan mümtaz şahsiyet
Ahmed Yesevî hazretleri de bu yöntemin önemini etrafındakilere telkin eder. Bir
kıtasında “Sabaha kadar zikrini de
sen,canın ile;dağ ve çölü bostan kıl sen,yaşın ile;taştan katı taşa yat
sen,yanın ile;yoldan azan yüz bin gâfil merdan olur(Eraslan,K.,s.199)
diyerek örnek olmanın ehemmiyetini dile getirir.
Ona göre örnek alınacak ve nitelikleri benimsenecek olan
Peygamberimiz(s.a.v.)dir.Bunu hikmetlerinde sürekli vurgular. Şu kıtalar bu
gerçeği izah etmeğe yeter: “Fâsık,fâcir
havalanıp yere basmaz;oruç,namaz kazâ kılıp misvak asmaz;Resulullah sünnetine
değer vermez;günahları günden güne artar dostlar”(Eraslan,K.,s.171). “Hak Taâlâ iman atâ kıldı size;O Mustafa
Hak resûlü idi bize;selam desen,kuvvet verir dinimize;değilse,kıldıkların hep
yalan olur(Eraslan,K.,s.219). “Ümmet
olsan,Mustafa’nın peşinde ol sen;dediklerini can ve gönülden hem kıl sen;gece
ayakta,gündüzleri oruçlu ol sen;gerçek ümmetin rengi tıpkı saman olur(Eraslan,K.,s.221).
İnsanların mutlak hak ve hakikatleri ilke edinerek yaşamalarını
hedefleyen Pîr-i Türkistan’ın tesiri bu
dünyadan hicretinden sonra da devam etmiş ve özellikle Kazak-Kırgız
bölgelerinde vazgeçilmez bir şahsiyet olarak varlığını devam ettirmiştir.
Esasında tesirleri muhtelif tarzlarda bütün Türk-İslam coğrafyasında devam
etmektedir.
Sonuç olarak Pîr-i Türkistan namıyla günümüze kadar etkisini sürdüren
Ahmed Yesevî Peygamberimiz(s.a.v.) efendimizin veda haccında inananlara emanet
olarak tevdi ettiği “Duyanlar
duymayanlara duyursun” emri mucibince insanlara “insan-ı kâmil” olmanın adabını ve hususiyetlerini tebliğ,talim ve
tedris etmiştir.
Pîr-i Türkistan’ın hikmetleri bir bütün olarak ele alındığı ve tahlil
edildiği zaman,hikmetlerinde İslam’ın duyuş,düşünüş ve inanış tarzının
çerçevesinin çizildiği görülecektir. Onun eserinde İslam’ın ilkelerine
aykırılık bulunmaz.
Hülasa-i kelâm onun şairliğinin ve mürebbiliğinin bir tek gayesi vardır.
İslâm’ın cihanşümul mesajını gönüllere
nakşetmek ve ferde felâhın(kurtuluşun)yolunu benimsetmektir.
Hayatı
Kazakistan'ın Sayram kasabası'nda doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hem babası hem de anası tasavvuf ehlinin büyüklerinde İbrahim Ata ( Şeyh İbrahim )’nın bağlılarındandır.
Ahmet yesevî hazretlerinin yesevîlği doğduğu yerle ilgili değildir. Bilindiği gibi eskiden ilim ve irfan erbabı künye kullanırdı. Künyeler ya doğduğu veya meşhur olduğu bir şeyle ilgili olurdu. İşte Ahmet Yesevi.. Künyesini, doğduğu yer olan Sayram'dan değil, ilk öğrenimini yaptığı; düşüncesinin oluştuğu, ününü ve hizmetlerini kıt'alar ötesine taşıyacak fikri yoğunluğun saf, temiz, gencecik sinesine yüklendiği "Yesi"den aldı.
Öğreniminin ekseriyetini "Yesi"de tamamladı. İlk olarak Arslan Baba'ya intisap etti. İlk eğiticisi Arslan Babanın vefatından sonra ünlü mutasavvıf Yusuf Hemedani'ye bağlandı. Yusuf Hemedanîye bağlandıktan sonra o devrinin önemli ilim merkezlerinden birisi olan Buhara'ya geldi. Buhara’da İslam İlim dallarının ekseriyetini tahsil etti. Bir taraftan O devrin bütün ilimlerini en üst seviyede tahsil ederken, diğer yandan ünlü Hemedani'den tasavvufî eğitim aldı.
Kazakistan'ın Sayram kasabası'nda doğdu. Doğum tarihi kesin olarak bilinmemektedir. Hem babası hem de anası tasavvuf ehlinin büyüklerinde İbrahim Ata ( Şeyh İbrahim )’nın bağlılarındandır.
Ahmet yesevî hazretlerinin yesevîlği doğduğu yerle ilgili değildir. Bilindiği gibi eskiden ilim ve irfan erbabı künye kullanırdı. Künyeler ya doğduğu veya meşhur olduğu bir şeyle ilgili olurdu. İşte Ahmet Yesevi.. Künyesini, doğduğu yer olan Sayram'dan değil, ilk öğrenimini yaptığı; düşüncesinin oluştuğu, ününü ve hizmetlerini kıt'alar ötesine taşıyacak fikri yoğunluğun saf, temiz, gencecik sinesine yüklendiği "Yesi"den aldı.
Öğreniminin ekseriyetini "Yesi"de tamamladı. İlk olarak Arslan Baba'ya intisap etti. İlk eğiticisi Arslan Babanın vefatından sonra ünlü mutasavvıf Yusuf Hemedani'ye bağlandı. Yusuf Hemedanîye bağlandıktan sonra o devrinin önemli ilim merkezlerinden birisi olan Buhara'ya geldi. Buhara’da İslam İlim dallarının ekseriyetini tahsil etti. Bir taraftan O devrin bütün ilimlerini en üst seviyede tahsil ederken, diğer yandan ünlü Hemedani'den tasavvufî eğitim aldı.
Ahmet Yesevi şeyhi Yusuf Hemedanî’nin
vefatından sonra bir müddet daha Buhara’da kaldı,olgunlaşmasını burada tamamladı. Daha
sonra Yesi'ye dönerek ömrünün sonuna kadar orada kaldı. Onbinlerce öğrencisini
orada yetiştirdi. O yetiştirdiği talebeleri vasıtasıyla sadece Maveraünnehir
değil, bir eliyle uzak doğuyu, diğer eliyle Avrupa içerilerini ve bu ikisi
arasında kalan ne kadar "bölge","ülke" varsa oralar
insanını Kur'an ve Sünnet temelinde tutacak "Müfredat"ını,
"Program"ını orada geliştirdi, pekiştirdi. Böylece Yesi, Ahmet
Yesevi'ye hem O'nu barındıran bir kutlu beşik; hem bildiklerini öğrencilerini
eğiteceği bir mekan; hem de
Hoca'larından aldığı "Emanet-i Peygamberi"yi uzaktaki
insanlara bile aktaracak bir alan oldu.
Fikirleri
O fikirlerini “hikmet Metodu” ile yaydı. Hikmet Metodu" Hoca Ahmet Yesevi ve takipçilerinin "İslami Tebliğ" metodu sevdirici, bütünleştirici, okşayan-teşvik eden-ısındıran, güler yüzlü bir metot idi. O'nun İslamiyet’e "Hikmet" metoduyla davet ilahi emrine tam mutabık şiir, deyiş/söyleyiş ve anlatımlarına "Hikmet" adını vermesi sebepsiz değildir. "Hikmet" kitaplarında yer alan şiir ve deyişlerinde Ahmet Yesevi "Kuran" ve "Sünnet"e tamamıyla sadık çağrılar, tembihler, ikazlar yapmakta olduğu görülür.
Fikirleri
O fikirlerini “hikmet Metodu” ile yaydı. Hikmet Metodu" Hoca Ahmet Yesevi ve takipçilerinin "İslami Tebliğ" metodu sevdirici, bütünleştirici, okşayan-teşvik eden-ısındıran, güler yüzlü bir metot idi. O'nun İslamiyet’e "Hikmet" metoduyla davet ilahi emrine tam mutabık şiir, deyiş/söyleyiş ve anlatımlarına "Hikmet" adını vermesi sebepsiz değildir. "Hikmet" kitaplarında yer alan şiir ve deyişlerinde Ahmet Yesevi "Kuran" ve "Sünnet"e tamamıyla sadık çağrılar, tembihler, ikazlar yapmakta olduğu görülür.
Bu metot, Kur'an’ın ayetlerinde
ifadesini bulan İslami tebliğ usulünün ta kendisi olduğu gibi; İslami
tebliğdeki "İnsanlara akılları ve
anlayış seviyeleri"ne göre hitab edilmesi prensibinin de gereğidir. O'nun;
"Nice desem, işitici-bilen hani Habersize desem, gönlü karışır,
dostlar" deyişi, bu konudaki hassasiyetini gösterir.
HİKMET’lerden seçmeler.
Benim hikmetlerim hadîs hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim süphan’ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı
*************************
Neden Türkçe Hikmet söylediğine dair bir hikmet.
Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet - hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Miskin hafız Hoca Ahmet yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi
İlim ve bilginin önemi ile ilgili Hikmet
Ey dostlar, cahil ile yakın olup
Bağrım yanıp, candan doyup öldüm ben işte.
***************************
Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme doğru kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte
*******************************
İlim, iki inci, beden ve cana rehberdir
Can âlimi Hazret'ine yakındır
Muhabbetin şarabından içer
Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım,
Hikmet’lerin kaynağı
Benim hikmetlerim hadis hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı
***************************
Benim hikmetlerim hadîs hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim süphan’ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı
*************************
Neden Türkçe Hikmet söylediğine dair bir hikmet.
Sevmiyorlar bilginler sizin Türkçe dilini
Erenlerden işitsen açar gönül dilini
Ayet - hadis anlamı Türkçe olsa duyarlar
Anlamına erenler başı eğip uyarlar
Miskin hafız Hoca Ahmet yedi atana rahmet
Fars dilini bilir de sevip söyler Türkçe'yi
İlim ve bilginin önemi ile ilgili Hikmet
Ey dostlar, cahil ile yakın olup
Bağrım yanıp, candan doyup öldüm ben işte.
***************************
Cahil ile geçen ömrüm nar sakar
Cahil olsan cehennem ondan çekinir
Cahil ile cehenneme doğru kılmayın sefer
Cahiller içinde yaprak gibi soldum ben işte
*******************************
İlim, iki inci, beden ve cana rehberdir
Can âlimi Hazret'ine yakındır
Muhabbetin şarabından içer
Öyle âlim, gerçek âlim olur dostlarım,
Hikmet’lerin kaynağı
Benim hikmetlerim hadis hazinesidir
Kişi pay görmese, bil habistir
Benim hikmetlerim Süphan'ın fermanı
Okuyup bilsen, hepsi Kur'an'ın anlamı
***************************
İlahi Aşk’a dair
Hikmet
Dertsiz insan insan değil, bunu anlayın
Aşk'sız insan hayvan cinsi, bunu dinleyin
Gönlünüzde Aşk olursa, bana ağlayın
Ağlayanlara gerçek Aşk'ımı hediye eğledim.
Aşk'sızların hem canı yok, hem imânı,
Resûlullah sözün dedim mânâ hani.
********************************
Aşk
davasını bana kılma, sahte aşık,
Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok,
Muhabbetin şevki ile can vermese,
Boşa geçer ömrü onun, yalanı yok.
Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen,
Hor görülse nefsini öldürmesen,
"Allah" diyerek içe nuru doldurmasan,
Vallah, billah sende aşkın eseri yok.
Hak zikrini can içinden çıkarmasan,
Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan,
Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen,
Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu yok.
Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar
Seherlerde canını incitip çalışanlar,
Hay-u heves, ben-benliği terk edenler,
Gerçek aşıktır, asla onun yalanı yok.
Kul Hoca Ahmet, candan geçip yola gir,
Ondan sonra erenlerin yolunu sor,
Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver,
Bu yollarda can vermesen, imkânı yok.
*********************************
Aşık olsan, bağrın içinde göz kanı yok,
Muhabbetin şevki ile can vermese,
Boşa geçer ömrü onun, yalanı yok.
Aşk bağı sıkıntı çekip yeşertmesen,
Hor görülse nefsini öldürmesen,
"Allah" diyerek içe nuru doldurmasan,
Vallah, billah sende aşkın eseri yok.
Hak zikrini can içinden çıkarmasan,
Üçyüz altmış damarlarını kımıldatmasan,
Dörtyüzkırkdört kemiklerini kul eylemesen,
Yalancıdır Hakk'a aşık olduğu yok.
Rahatı bırakıp can sıkıntısını hoşlayanlar
Seherlerde canını incitip çalışanlar,
Hay-u heves, ben-benliği terk edenler,
Gerçek aşıktır, asla onun yalanı yok.
Kul Hoca Ahmet, candan geçip yola gir,
Ondan sonra erenlerin yolunu sor,
Allah diyerek, Hakk'ın yolunda canını ver,
Bu yollarda can vermesen, imkânı yok.
*********************************
Bir başka Hikmet
Nerde
görsen gönlü kırık, merhem ol,
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben - benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
***************************************
Öyle mazlum yolda kalsa, yoldaşı ol,
Mahşer günü dergâhına yakın ol,
Ben - benlik güden kişilerden kaçtım ben işte.
***************************************
Sahtekârlara karşı bir hikmet
"Talibim"
deyip söylerler vallah, billah insafsız
Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf;
Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri değil saf
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük.
Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı;
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı;
Oyun-hile kılarlar, malûm Hüda'ya işi,
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük.
Kısaca Hikmet’lerde Yesevî anlayışının şu ana ilkelerini bulmaktayız:
Allah’ın varlığına ve tekliğine inanmak,
Kur'an'a uymak,
İslâm'a dayalı yolda yürümek,
İnsanın kendisini disipline etmesi,
Belli zamanlarda benlik muhasebesi yapmak
olarak özetleyebiliriz.
Ayrıca, Yesevî'liği kabul eden kişinin de :
Hakk'ı bilmek,
Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,
Cömert olmak,
Gerçekleri kabul etmek,
Geçer ve doğru bilgili olmak,
Kanaatkar olmak,
Nefsine hakim olmak,
Kendini bilmek,
Gönül gözü ile görmek,
Namahreme bakarlar, gözlerinde yok insaf;
Kişi malını yiyerler, çünkü gönülleri değil saf
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük.
Zâkirim deyip ağlar, Çıkmaz gözünden yaşı;
Gönüllerinde gamı yok, her an ağrıya başı;
Oyun-hile kılarlar, malûm Hüda'ya işi,
Arslan Baba'nın sözlerini işittiniz teberrük.
Kısaca Hikmet’lerde Yesevî anlayışının şu ana ilkelerini bulmaktayız:
Allah’ın varlığına ve tekliğine inanmak,
Kur'an'a uymak,
İslâm'a dayalı yolda yürümek,
İnsanın kendisini disipline etmesi,
Belli zamanlarda benlik muhasebesi yapmak
olarak özetleyebiliriz.
Ayrıca, Yesevî'liği kabul eden kişinin de :
Hakk'ı bilmek,
Kalbinde Allah ve İnsan sevgisi taşımak,
Cömert olmak,
Gerçekleri kabul etmek,
Geçer ve doğru bilgili olmak,
Kanaatkar olmak,
Nefsine hakim olmak,
Kendini bilmek,
Gönül gözü ile görmek,
KAYNAKLAR
1-ERASLAN
Kemal :Divân-ı Hikmet’ten Seçmeler,Kültür Bakanlığı Yayınları,Ankara
1983.
2-KÖPRÜLÜ
Fuad : Türk Edebiyatında İlk
Mutasavvıflar,D.İ.B. Yayınları,Ankara
1976.
3-İSLÂM
ANSİKLOPEDİSİ,c.I.,İstanbul
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?