Bize “Tababet”te “Doktor Civanım”lar, “Eczacılık”ta “Lokman
Hekim”ler Lazım
Veysi ERKEN
Değerli
Dostlar
İlaçlarla ilgili bir yazımda:
“Peşinen
yazayım. Tıp öğretimine ve halkın tedavisinde kullanılmasına karşı değilim.
Bilakis “özgür öğretim”e inanan
birisi olarak isteyen herkesin dilediği zamanda, dilediği yaşta ve dilediği
kadar bütün öğretim alanlarından olduğu gibi “tıp” alanından sınavsız ve sınırsız faydalanması, öğrenmesi
gerektiğine inanıyorum. Cenabı Allah bize Şafi ismiyle şifayı nasip ederken
sebeplere tevessül etmemizi istiyor. Bu anlamda tababet ve ilaç gereklidir.
Talebimiz doğru, tabii tababet ve
ilaçtır.
Kısaca “tıp fakülteleri” ülke
sathına yaygınlaştırmalı, teknolojik yöntemler devreye sokulmalı ve isteyen
kişiler diledikleri şekilde tıp öğretimi ile kendilerini geliştirmeli ve tabii
ilaç kullanabilmelidir.
“Özgür”
öğretim” sürecinin bir savunucusu olarak “tıp Öğretimi”nin doğru bir şekilde işlemediğini rahatlıkla
söyleyebiliyorum. Bizdeki tıp anlayışı maalesef Ortodoks tıptır. Eczacılık alanı
da buna bağlı olarak şekillendirilmiştir.
Bunu rast gele iddia etmiyorum.
Pek çok doktorla konuştum ve
konuşmaya devam ediyorum. Hatalı düşünüyorsam lütfen düzeltiniz.
Doktorlara soruyorum. Kullanmamız
için reçeteye yazdığınız ilaçların muhtevalarını ve etkilerini hiç incelediniz
mi?
Cevap yüzde doksan beş hayır oluyor.
Birey olarak ilaç kutularının içine
konulmuş kâğıtları okuduğumuzda her ilacın yan etkilerinin olduğunu görüyoruz.
İlaçlar vücudun bir tarafını tamir ediyorsa birkaç tarafını da bozuyor” demiştim.
Bu tespitime lüzumsuz alınanlar
oldu.
Esasında alınmayı icap ettiren bir
şey yok. Tersine “Tababet” ve “Eczacılık”la ilgili olanlar oturup düşünmeleri
ve nerede hata yaptıklarını sorgulamaları gerekirdi.
Alanlarını sorgulayacaklarını Siyonist
haçlı zihniyetinin baronlarının dayattığı “tıp” ve “eczacılık”ta ısrar
ediyorlar.
Bilinmelidir ki, Siyonist haçlı
zihniyetinin bütün dayatmalarına rağmen batılıların tabiriyle “Çin Tıbbı” bizim
tabirimizle Türkistan veya Asya tıbbı hızlı bir şekilde gelişmektedir.
Buna ister gerçek tıp, ister
alternatif tıp değin fark etmez.
Eczacılıkta da yan etkileri faydalı
yönlerinden fazla sentetik ilaçlar yerine tabii şifalı bitkilerden imal edilen
ve koruyucu hâkimlikte kullanılan ilaçlar revaç bulmakta.
Sağlıktan sorumlu olan bütün kurum,
kuruluş ve kişilere buradan sesleniyorum.
Artık milyar liramızı sömüren
batılıların batıl iş ve işlemlerinden gerçek tıbba yönelelim.
Devasa hastaneler, tıp fakülteleri,
eczacılık fakültelerini aynı zamanda gerçek tıbbı öğreten, tabii bitkilerden
ilaç üretebilen kurumlara dönüştürelim.
İbni Sinalardan, merkez efendilerden
ve bizi ata yurdumuz olan Türkistan coğrafyasının tıbbından ve ilaç yapımından
faydalanalım.
Kısaca tıpta “doktor civanım”lar,
eczacılıkta “lokman hekim”lerimiz olsun. Yetişsin ve tüm insanlara şifa
vesilesi olsun.
“Doktor Civanım” filmini seyretmeyen
az kişi vardır diye düşünüyorum.
Filmin akışını incelediğimizde Kemal
Sunal İstanbul’a gider ve bir hastanede çalışmaya başlar.
Hasta hanede çalışan Kemal annesine
tıp fakültesinde okuduğunu söyler. Bir gün annesine bir telgraf gönderir ve
doktor olduğunu, kasabaya döneceğini müjdeler.
Annesi ve köylüsü çok sevinir.
Kemal tıp kitapları ve bitkilerden
oluşturduğu ilaç şişeleriyle kasabasına döner. Köyde hastalanan herkesle bedava
ilgilenir. Kimseye reçete yazmaz. Kendi yaptığı karışımları köylüye bedava
verir.
Köylünün tamamı hayatından
memnundur.
Zira dertlerine verilen karışımlar
şifa kaynağı olmuştur.
Bir gün doktorun “tıp” mezunu
olmadığı anlaşılır ve mahkemeye verilir. Kendini savunur, bütün köylü lehine
şahitlik eder ve beraat eder.
Beraat kararından sonra hâkim de
ondan ilaç ister.
Doktor.
Hazırlayacağı ilaca başka bitkileri
de katacağını söyler ve filmin tıpla ilgili kısmı biter.
Evet, sevgili dostlar.
Lütfen etrafınızı ve yetkilileri
uyaralım, hatta zorlayalım. Zakkumcu Ziyalarımız ziyan olmasın, milyar
dolarlarımız ilaç baronlarına gitmesin.
Biliyorsunuz ki, ilaç firmalarının
üst yönetiminde bulunan Roland Diggelman : “İlaç
şirketleri için, tedavi edilmiş her hasta kaybedilmiş bir müşteri demektir” itirafında
bulunmuştur. Diggelman şöyle devam
ediyor “çoğu ilaç firmasının felsefesi öldürmeyin
ama sakın iyileştirmeyin” şeklindedir. Kanser,
Şeker, Tansiyon, Kalp, Kemik erimesi bu hastalıklar şirketler için altın
yumurtlayan tavuklardır. İlaç şirketleri kansere falan tedavi aramıyor.
İnsanları kanserli bir şekilde daha uzun bir şekilde yaşatıp, sömürmeyi
hedefliyorlar. Dünyanın bunu bilmeye hakkı var. …Prospektüslere bile girmeyen
kalıcı yan etkileri olan ilaçlar insanlara nasıl satılıyor velhasıl tam bir
kara Pazar.
Anladım
ki, dünyadaki en kirli iki sektör sırasıyla birincisi silah sanayi ve ikincisi
de ilaç sanayidir.
http://m.serhadhaber.com/dunyada-ilac-sektoru-oldurmeyin-ama-sakin-iyilestirmeyin-9963h.htm
“ tespitinde bulunuyor.
Doktor civanımlar ve lokman
hekimlerle bu kirli sanayiden ve tedavi yöntemlerinden kurtulalım.
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?