16 Şubat 2020 Pazar

Vesayete Karşı Çıkabilmek ve Onu Yok edebilmek İçin…


Vesayete Karşı Çıkabilmek ve Onu Yok edebilmek İçin…

Veydi ERKEN

            Yönetim tarihini incelediğimizde “vesayet” kavramı ile her zaman karşılaşabiliriz. Tarihi süreç içinde “Nizam’ul-Mülk”ün “vesayet”e tevessül etmeye çalıştığını okuyoruz.
            Aynı tavrı “Çandarlı”da da görüyoruz. Kendini güçlü gören yönetimi “vesayet”i altına almaya çalışabilir.
            Özellikle “demokratik” denilen rejimlerde kendini güçlü zanneden veya kanun veya yönetmeliklerle güçlendirilen atanmış “bürokrasi” seçilmiş “yönetim”i “vesayet”ine almaya kalkışabilir.
            İster “askeri” ister “sivil” denilen bürokrasi fark etmez. Vesayete heveslenenler olabilir. Sondan bir örnek vererek devam edecek olursak, merkez bankası başkanının faizleri düşürmemek için cumhurbaşkanına direnişi buna misal gösterilebilir.
            Bir ülkenin sağlıklı yönetilebilmesi için yönetimin vesayet heveslilerine direnebilmesi ve onları mümkün olduğunca yok edebilmesi gerekir.
            Ülkemizde vesayet heveslilerine direnç geçmişte az idi. Güçlendiğini görüyoruz. Temennimiz bütün vesayet zihniyetinin bitirilmesidir.
            Yakın tarih okumalarına baktığımızda direncin örnekleriyle az karşılaşırız.
            Vesayete direnenlerden birisi merhum Muhsin Yazıcıoğludur. Malum 28 Şubat sürecinde darbecilere “namlusunu millete çeviren tanka selam durmam” ve “Türkiye İran olmayacak, Cezayir olmayacak, Suriye de yaptırmayacağız”, kendisini tehdit eden vesayetçilere ve darbecilere “biz adamı iki kilometre uzaktan arkasından değil, on santimetre alnından vururuz” https://www.sabah.com.tr/video/turkiye/muhsin-yazicioglu-biz-adami-alninin-ortasindan-vururuz diyerek ve arkadaşlarıyla birlikte direnerek “vesayet” heveslilerine büyük bir darbe vurmuştur.
            O dönemde seçilmiş iktidar sahipleri bu direnci gösterebilselerdi belki ülkemiz farklı yerde ve güçte olurdu.
            Vesayete karşı direnç 27 Nisan darbesi heveslilerine karşıda sergilendi. O dönem yayınlanan bildiride aynen şu ifade kullanıldı. “Milletin iradesinin tecelligahı olan TBMM’nin iradesi dışında hiçbir irade tanımıyoruz”
            İşte bu direnç ve o günün başbakanının direnci “vesayet”çileri çılgınlaştırmıştır.
            Vesayetçiler ve onların efendileri direnenleri hiç sevmemiştir ve sevmeleri beklenemez.
            Nitekim sevmediklerini “one minute” zamanından beri daha iyi anlıyoruz.  Vesayetçiler ve efendileri en son 15 Temmuz’da kirli yüzlerini gösterdiler. Hem de kanlı bir şekilde.
            Vesayetçiler yine güçlenmek peşindedir. Buna karşı direnenler de var. Selvi geçmişte bu direnmeyi şöyle anlatıyor.”CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Nejat Uygur’u GATA’da tedavi gördüğü sırada ziyaret etmek istediklerinde “Başbakan’ın eşi gelmesin” cevabının verildiğini anlatırken, bir an sesinin tonu değişti. Başbakan olmuşsunuz ancak eşiniz başörtülü diye askeri hastanede hasta ziyaretine götüremiyorsunuz.
Erdoğan bunu hatırlattıktan sonra, “Tabii ondan sonra toplanan YAŞ biraz tatsız geçti” dedi.
O dönem başbakan olan Erdoğan’ın bunun üzerine Genelkurmay Başkanı’nı aradığı ve sert bir dille uyardığı biliniyor. Ancak Erdoğan’ın Genelkurmay başkanlarına yönelik sert çıkışları sadece bu değil. Birkaç anekdotu paylaşmak istiyorum.
27 Nisan e-muhtırası verildiğinde telefonuna çıkmayan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, AK Parti’nin açıklama yapacağı duyurulunca 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın ilk sözü “Paşa, bu ülkeyi sen mi yöneteceksin, yoksa ben mi?” oluyor.
Bir MGK toplantısında ise Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur hükümeti itham eden bir konuşma yapıyor. Başbakan’ın uyarmasına rağmen Eruygur aynı tonda konuşmasını sürdürünce, Erdoğan masaya vurup “Kes ulan!” diye bağırıyor.
Balyoz darbe planı yargılamasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, soluğu Dolmabahçe’de Erdoğan’ın yanında alıyor. Erdoğan da gelişmeden dolayı rahatsız ancak Koşaner o denli sert bir üslupla konuşuyor ki, Başbakan bundan rahatsız oluyor. Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan, “Otur oturduğun yerde, ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin” diye uyarıyor.
Askerlerin temel yanlışı burada yatıyor. Onlar FETÖ’yü değil, Erdoğan’ı tasfiye etmeye çalıştılar. Oysa muhtıra verip partisini kapatmaya kalkışmak yerine Erdoğan’la işbirliği yapmayı tercih etselerdi FETÖ, TSK’da bu denli etkili olamazdı.
            Yaşanmışlıklardan ibret alınmalıdır ki, tarih tekerrür etmesi.
            Mevcut seçilmişlerden beklentimiz şudur.
            Vesayet zihniyetine zemin hazırlayabilecek bütün mevzuatı bertaraf ediniz. Buna rağmen heveslenler fark edildikleri anda tasfiye edilmelidirler.
            Unutulmamalıdır ki, seçilmişler yönetme gücünü bürokrasiye devrederse, bürokrasi seçilmişleri vesayetine almaya çalışır.
            Okuyabildiğim kadarıyla tarihi süreç içinde hep böyle olmuştur.
            Umarım ki, ülkemizde vesayetçiler asla muvaffak olmaz. Zira başka ülkeler tarafından en çok vesayetçi devşirmeleri bürokrasiden, akademiden, dini önder görünümlülerden,  ticaret erbabından, sanayiciden ve medyadan gerçekleştirilir.
            Selam ve Sabırla…

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?