Vesayete Karşı
Çıkabilmek ve Onu Yok edebilmek İçin…
Veydi ERKEN
Yönetim
tarihini incelediğimizde “vesayet” kavramı ile her zaman karşılaşabiliriz. Tarihi
süreç içinde “Nizam’ul-Mülk”ün “vesayet”e tevessül etmeye çalıştığını okuyoruz.
Aynı
tavrı “Çandarlı”da da görüyoruz. Kendini güçlü gören yönetimi “vesayet”i altına almaya çalışabilir.
Özellikle
“demokratik” denilen rejimlerde kendini güçlü zanneden veya
kanun veya yönetmeliklerle güçlendirilen atanmış “bürokrasi” seçilmiş “yönetim”i “vesayet”ine almaya kalkışabilir.
İster
“askeri” ister “sivil” denilen bürokrasi fark etmez. Vesayete
heveslenenler olabilir. Sondan bir örnek vererek devam edecek olursak, merkez
bankası başkanının faizleri düşürmemek için cumhurbaşkanına direnişi buna misal
gösterilebilir.
Bir
ülkenin sağlıklı yönetilebilmesi için yönetimin vesayet heveslilerine
direnebilmesi ve onları mümkün olduğunca yok edebilmesi gerekir.
Ülkemizde
vesayet heveslilerine direnç geçmişte az idi. Güçlendiğini görüyoruz.
Temennimiz bütün vesayet zihniyetinin bitirilmesidir.
Yakın
tarih okumalarına baktığımızda direncin örnekleriyle az karşılaşırız.
Vesayete
direnenlerden birisi merhum Muhsin Yazıcıoğludur. Malum 28 Şubat
sürecinde darbecilere “namlusunu millete çeviren tanka selam durmam” ve “Türkiye
İran olmayacak, Cezayir olmayacak, Suriye de yaptırmayacağız”, kendisini tehdit
eden vesayetçilere ve darbecilere “biz adamı iki kilometre uzaktan arkasından
değil, on santimetre alnından vururuz” https://www.sabah.com.tr/video/turkiye/muhsin-yazicioglu-biz-adami-alninin-ortasindan-vururuz diyerek ve arkadaşlarıyla birlikte direnerek “vesayet” heveslilerine
büyük bir darbe vurmuştur.
O
dönemde seçilmiş iktidar sahipleri bu direnci gösterebilselerdi belki ülkemiz
farklı yerde ve güçte olurdu.
Vesayete
karşı direnç 27 Nisan darbesi heveslilerine karşıda sergilendi. O dönem
yayınlanan bildiride aynen şu ifade kullanıldı. “Milletin iradesinin
tecelligahı olan TBMM’nin iradesi dışında hiçbir irade tanımıyoruz”
İşte
bu direnç ve o günün başbakanının direnci “vesayet”çileri çılgınlaştırmıştır.
Vesayetçiler
ve onların efendileri direnenleri hiç sevmemiştir ve sevmeleri beklenemez.
Nitekim
sevmediklerini “one minute” zamanından beri daha iyi anlıyoruz. Vesayetçiler ve efendileri en son 15 Temmuz’da
kirli yüzlerini gösterdiler. Hem de kanlı bir şekilde.
Vesayetçiler
yine güçlenmek peşindedir. Buna karşı direnenler de var. Selvi geçmişte bu
direnmeyi şöyle anlatıyor.”CUMHURBAŞKANI Erdoğan, Nejat Uygur’u GATA’da tedavi
gördüğü sırada ziyaret etmek istediklerinde “Başbakan’ın eşi gelmesin” cevabının
verildiğini anlatırken, bir an sesinin tonu değişti. Başbakan olmuşsunuz ancak
eşiniz başörtülü diye askeri hastanede hasta ziyaretine götüremiyorsunuz.
Erdoğan bunu hatırlattıktan
sonra, “Tabii ondan
sonra toplanan YAŞ biraz tatsız geçti” dedi.
O
dönem başbakan olan Erdoğan’ın
bunun üzerine Genelkurmay Başkanı’nı aradığı ve sert bir dille uyardığı
biliniyor. Ancak Erdoğan’ın
Genelkurmay başkanlarına yönelik sert çıkışları sadece bu değil. Birkaç
anekdotu paylaşmak istiyorum.
27 Nisan e-muhtırası
verildiğinde telefonuna çıkmayan Genelkurmay Başkanı Yaşar Büyükanıt, AK
Parti’nin açıklama yapacağı duyurulunca 28 Nisan günü Erdoğan’ın telefonuna
geri dönüş yapıyor. Erdoğan’ın
ilk sözü “Paşa, bu
ülkeyi sen mi yöneteceksin, yoksa ben mi?” oluyor.
Bir
MGK toplantısında ise Jandarma Genel Komutanı Şener Eruygur hükümeti itham eden bir
konuşma yapıyor. Başbakan’ın uyarmasına rağmen Eruygur aynı tonda konuşmasını
sürdürünce, Erdoğan
masaya vurup “Kes ulan!”
diye bağırıyor.
Balyoz darbe planı
yargılamasında 102 asker tutuklanınca Genelkurmay Başkanı Işık Koşaner, soluğu
Dolmabahçe’de Erdoğan’ın
yanında alıyor. Erdoğan
da gelişmeden dolayı rahatsız ancak Koşaner
o denli sert bir üslupla konuşuyor ki, Başbakan bundan rahatsız oluyor.
Başbakan’ın bunu hissettirmesine rağmen Koşaner
aynı tonda konuşmasını sürdürünce Erdoğan,
“Otur oturduğun yerde,
ne yapacaksın? Bizi cemselere doldurup Selimiye Kışlası’na mı götüreceksin”
diye uyarıyor.
Askerlerin temel
yanlışı burada yatıyor. Onlar FETÖ’yü değil, Erdoğan’ı tasfiye etmeye çalıştılar.
Oysa muhtıra verip partisini kapatmaya kalkışmak yerine Erdoğan’la işbirliği
yapmayı tercih etselerdi FETÖ, TSK’da bu denli etkili olamazdı.
Yaşanmışlıklardan ibret alınmalıdır
ki, tarih tekerrür etmesi.
Mevcut seçilmişlerden beklentimiz şudur.
Vesayet zihniyetine zemin
hazırlayabilecek bütün mevzuatı bertaraf ediniz. Buna rağmen heveslenler fark
edildikleri anda tasfiye edilmelidirler.
Unutulmamalıdır ki, seçilmişler
yönetme gücünü bürokrasiye devrederse, bürokrasi seçilmişleri vesayetine almaya
çalışır.
Okuyabildiğim kadarıyla tarihi süreç
içinde hep böyle olmuştur.
Umarım ki, ülkemizde vesayetçiler
asla muvaffak olmaz. Zira başka ülkeler tarafından en çok vesayetçi
devşirmeleri bürokrasiden, akademiden, dini önder görünümlülerden, ticaret erbabından, sanayiciden ve medyadan
gerçekleştirilir.
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?