“Gen-etik”i Bozuk Olgu: Küreselleşme*
Veysi ERKEN
Herkesin
dilinde “küreselleşme” veya “globalleşmek” kelimeleri yer etmiş.
Ulema takımından tutun sokaktaki insana kadar herkes küreselleşiyoruz, bundan
kaçınmak mümkün değil değip duruyor.
Hakikaten
“küreselleşme” kaçınılmaz mı?
Küreselleşme kaçınılmaz ise insanları nasıl etkileyecek? Küreselleşme hangi “gen-etik” kodlara göre oluşmaktadır?
Bu soruların cevaplandırılması ve ona göre “donanım”ın
geliştirilmesi gerekir.
Yeryüzünde
olup bitenler analitik bir yaklaşımla incelendiğinde “küreselleşme”nin hem “gen”
hem de “etik”i bakımından bozuk,
dolayısıyla genetiğinin de bozuk olduğu görülür. Küreselleşme “gen” ve “etik” olarak tahlil edilmelidir ki, “donanım”ımız sağlıklı olsun.
“Gen”, “etik”
ve “Genetik” bozuk olunca sonuç ne olur?
Sonuç
ortada.
Sonuç
kan, zulüm, yıkım, işgal ve sömürü.
Esasında
“küreselleşme” seri düşüncelerin ve
yazıların konusudur. Yüzlerce sayfa uzunlukta ve binlerce belgeye dayanacak
kadar geniş bir konudur.
Tespitlerimize göre herkesin dilinde olan ve kaçınılmazlığından dem
vurulan “küreselleşme” bir kaç temel alanı kapsamaktadır. Ve bu alanların
bir “tapınak” tarafından kendi
süflî “amaç” ları doğrultusunda şekillendirilmeye çalışıldığını
görmekteyiz.
Bu
alanlar şunlardır.
1- Dünya jandarmalığının tek
elde oluşturulması ve şövalyelere terk edilmesi,
2- Yeryüzü ekonomisinin tek
merkezden tanzim edilmesi ve tapınak şirketlerine havale edilmesi,
3- Merkez tapınağın tanzimi
doğrultusunda tüketim alışkanlıklarının oluşturulması,
4- Yapılandırılmak istenen
düzenin geçerli olduğunun anlatılması için “medya” tekelinin oluşturulması,
5- Her türlü “dinî değer”in
tahrip edilmesi,
6- Tahrip ve tahrif edilen dini
değerlerin yerine kendi değerlerinin ikame edilmesi,
7- İnsanı değersizleştiren
öğretim sürecinin yapılandırılması.
Dünyada “küreselleşme”
adı altında yürütülen biçimlendirilme işlemleri yeni değildir ve sona ereceği
yoktur. Bu işlemler “hak” ve “hukuk” mantığının olmadığı “sion” ve “templiye” tipi tapınakların oluşmaya başlamasından beri vardır.
Yeryüzünün efendileri olma sevdasını taşıma bu gruplarda her zaman olagelmiştir.
Geçmişten günümüze uzanan “haçlı”
ruhunun temelinde bu “amaç” yatar. “Yeni bir haçlı seferi başlattık”
ifadesi tapınak geleneğinin tezahurudur.
Başta Birleşik Devletlerin elitleri olmak üzere
muhtelif devletlerin elitlerini oluşturan “tapınakçılar”
tarih boyunca dünya hâkimiyetini kurmak ve jandarmalık yapmak üzere silahlı
gruplar oluşturmuşlardır. Haçlı seferleri “tapınakçılar”
tarafından oluşturulan gruplarla gerçekleştirilmiş ve günümüzde de
sürdürülmektedir. Geçmişle bugünün mukayesesi yapıldığında günümüzde işgaller
ve bunun akabinde jandarmalığın ekseriyetle “vekil hükümet ve ordular”la gerçekleştirildiği görülür. Panama,
Nikaragua, Kore ve en son Afganistan’ın işgali bunun tipik misalleridir.
İşgallerin yapılış nedenlerinin başında “değerlerin hâkimiyeti” yanında “ekonomik hâkimiyeti tesis” etme gelir.
Tabii kaynaklar başta olmak üzerek ekonomik faaliyetlere konu olan her şeyin
kimlere ve nasıl dağıtılacağı yine yürütülen faaliyetlerden anlaşılmaktadır.
Genel olarak ekonomik ve parasal faaliyet alanları tapınağın merkez şirketleri
tarafından belirlenmekte ve işgal edillen alanlarda taşeron firmalar
kullanılmaktadır.
İşgal neticesinde dünyanın her tarafında ekonomik
olarak ortak tüketim alışkanlıkları oluşturulmaktadır. Dünyanın her tarafında
coplanın içecek haline gelmesi, fast food(hazır yiyecek) ların hâkim olması, “kot”un ana giyecek haline gelmesi,
aynı filmlerin seyredilmesi ve aynı kitapların okunması ekonomik olarak ortak
tüketim alışkanlıklarının tipik misalleridir.
Tapınakçılar hem değerler, hem de ekonomik
faaliyetlerinin kalıcılığını zihinleri işgal ederek sağlamaya çalışmaktalar.
Bunun için yeryüzünde “muhalif medya”yı
yok ederek kendi medyaları ile zihinleri iğfal etmek elzemdir. Dünyanın hemen
hemen her tarafına yaygınlaştırılmış ve sadece “tapınakçılar”a hizmet eden
iletişim araçları bunun göstergesidir.
Peki, tapınakçıların “küreselleşme” adını verdikleri
işgalin zararlarından kurtulmak mümkün mü? Elbette mümkündür. Hal çareleri
üzerinde kısmet olursa başka yazılarda durulacaktır.
Peşinen şu ifade edilebilir ki, “kurtuluş doğru teşhis ve tedavi ile mümkündür”. Bunun için
teşhisten sonra tedavi babında yapılması gereken ilk iş küreselleşme alanlarına
alternatifler oluşturmaktır. Bize göre kurtuluş “İlayı kelimetullah için hududullah içinde nizamı âlem”dedir.
Selam ve Sabırla........................
Not: Bu
yazı ilk olarak 04.03.2002 tarihinde yayınlanmış idi.Önemine binaen tekraren
yayınlanmaktadır
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?