Ülkücülerin Medeniyet Tasavvuru Var mı(ıydı)?
Veysi ERKEN
Cevaplandırılması gereken en zor sorulardan birisi başlıktaki soru olsa gerek. Ömrümün dörtte üçünün geçtiği bir camia için bu soruyu sormak kolay değildir. Buna rağmen her ülkücüyüm diyenin kendi kendine bu soruyu sormasının gerekliliğine inanıyorum.
Evet.
Geçmişte ülkücülerin bir medeniyet tasavvuru ve iddiası vardı. Biz bunun için ülkücüydük. Ülkücülerin medeniyet tasavvuru ve iddiası İslam medeniyeti idi.
“Ben sizi pazarda ıspanak fiyatına satılan demokrasiye değil, Allah yoluna davet ediyorum” diyerek davet eden liderin önderliğini yaptığı ülkücü hareketin İslâm medeniyeti tasavvurunun ve iddiasının ispatıydı.
Bu hareket “çağrımız İslâm’da dirilişedir”, “kanımız aksa da, zafer İslâm’ın” diyerek medeniyet tasavvurunu ve iddiasını haykırmaktaydı. Bu tasavvur ve iddiayı dağlara, taşlara ve gönüllere nakşetmekteydi.
Eylül fırtınası öncesi gençler, çocuklar, ihtiyarlar, Türkler, Kürtler, Çerkezler, Doğulusu, Batılısı, Kuzeylisi, Güneylisi kısacası halk bunun için ülkücü hareketle kucaklaşıyor, bunun için her şeyi göze alıyordu.
Halk, ülkücülerin İslâm medeniyetinin muştusu olduğuna inanmıştı.
Ya sonra.
Tapınakçı egemenler ülkücülerin gidişatını bozmayı hedeflemişti.
Eylül fırtınası ülkücülerin istikametini bozmayı becerdi. İslâm medeniyetine gidişatı durdurdu. Artık ülkücüler, eskisi gibi homojen bir yapıda değildi. Bölük pörçük olmuşlardı fırtınanın tesiriyle.
Artık “Allah yoluna davet” ülkücülerin ortak paydası olmaktan çıkarılmıştı. Ülkücüler ortak paydalarını kaybedince bölük pörçük oldular.
Nallı ülkücü, ballı ülkücü, kurtlu ülkücü, güllü ülkücü seksenli ve doksanlı yılların nitelemeleri olmuştu camia için. Sabatayist ve boğazdaki aşiretten müteşekkil derin aile ülkücüleri medeniyet iddialarından uzaklaştırmayı becermişti.
Bu hengâmede Yusufiyelerde tedrisatını ikmale zorlananların ekseriyeti İslâm medeniyeti iddialarını devam ettirmiş ve bu iddialarını iki binli yıllara kadar sürdürmüşlerdir.
Günümüze gelince ülkücülerin İslâm’la ilgili bir medeniyet tasavvuru ve iddiasının varlığını göremiyoruz.
Bilhassa post modern darbenin gerçekleştirildiği melun süreçle birlikte ülkücüler tamamen savrulmuş ve medeniyet iddialarından tamamen uzaklaşmış durumdalar. Artık ülkücüler insanları Allah yoluna davetten çok uzaktalar.
Ülkücüler artık “kızıl bayrak” sevdalıları ile kol kola girebilmekte. Allah’a savaş açanlarla beraber olabilmekte.
Ülkücü(!)ler artık tapınakçıların zulüm maşası olarak öğrencileri okullardan uzaklaştırmakta, İslâm’ı yaşamaya çalışanlara eziyet edebilmekte.
Ülkücüler tapınakçıların kolları tarafından hazırlanan gizli yönetmelikler çerçevesinde “kızıl bayrak” sevdalılar ile yan yana, omuz omuza rahatlıkla oturtulmakta.
Kur’anı hayatımızdan silmeye çalışan mel’un güruhun marifetiyle hareket eden bir grubun hiçbir iddiası kalmamıştır demektir.
Umulur ki, ülkücüler başta Türkiye’de olmak üzere İslam coğrafyasında oyunlaştırılan senaryoların figüranı olmaktan kurtulur.
Umulur ki, ülkücüler insanları Allah yoluna, Hakk ve hakikate davet ederek medeniyet inşacısı olsun.
Ülkücüler oyunlaştırılan senaryonun farkına varamazlar ve gereken direnci göstermezlerse milletimizin tarih sahnesinden silinmesinin aracı haline gelirler.
Dileğimiz bu yazının ülkücülerin uyanmasına katkı sağlamasıdır.
Selam ve Sabırla... 08.09.2003 tarihli yazı
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?