Söğüt’ten Türk Milletine Sesleniş
Veysi ERKEN
Ülkenin birliği ve bütünlüğü için bu çağrı 01.09.2001 tarihinde İlayı Kelimetullah için nizam-ı âlem davasının hayalini gerçeğe dönüştürme sevdası olanlar tarafından yapılmış ve yayınlanmış idi.
“.....memleketin dâhilinde, iktidara sahip olanlar gaflet ve dalâlet ve hatta hıyanet içinde bulunabilirler. Hatta bu iktidar sahipleri şahsî menfaatlerini, müstevlilerin emelleriyle tevhit edebilirler. Millet, fakr u zaruret içinde harap ve bitap düşmüş olabilir.” diyen Mustafa Kemal iktidar sahiplerinin resmini çizmiştir
Aziz Türk Milleti!
Bugünün iktidar sahiplerinin kalpleri, gönülleri, akılları ve vicdanları sana karşı örtülü ve duyarsızdır. İcraatlarının tamamı bütün nitelikleriyle senden kopuk hayat sürdüren bir avuç oligarşik azınlığı memnun etmektir. Şahsî menfaatlerini oligarşik zümrenin emelleriyle birleştiren iktidar sahipleri “hortumların”, “vurgun”ların “beyaz ve mavi” adıyla maruf kirli akımların mimarlarıdır.
Aziz Türk Milleti!
Bugünün iktidarı yüzünden ekonomi iflas etmiş, geçim imkânsız hale gelmiştir. İktidarı eline geçirmiş halktan kopuklar yüzünden toplumun duyguları yaralanmış ülkeyi terk etmek isteyenlerin sayısında patlama olmuştur.
Hak ihlalleri okullardan sokaklara ve siyasi faaliyetlere taşınmıştır. Bu uygulamalar toplumun huzurunu ve gelişimini yok etmiştir.
Aziz Türk Milleti!
Böyle bir iktidara layık olmadığın gibi bunlara mahkûm olmamalısın.
Aziz Türk Milleti!
Söğütten sana sesleniyoruz. Söğüt’ü dirilişin muştusu haline getir. Tıpkı geçmişteki kutlu gelişimin ve değişimin başlangıcı olduğu gibi olsun.
Söğüt senin marifetinle karanlık çağların ve iktidar sahiplerinin sonu, aydınlık ve birlik içinde gelişimin başlangıcı olmalıdır.
Aziz Türk Milleti!
Büyük Birlik olarak sana Edebalı’nın vasiyetinde belirttiği gibi vasıflarla donanmış senin değerlerini yaşayan ve yaşatan bir iktidar vaad ediyoruz. Vasiyet şu:
“Ey oğul!
Beysin!
Bundan sonra öfke bize; uysallık sana... Güceniklik bize; gönül almak sana. Darılaşmak bize; katlanmak sana... Acizlik bize; yanılgı bize; hoş görmek sana... Geçimsizlikler, çatışmalar, uyumsuzluklar, anlaşmazlıklar bize; adalet sana... Kötü göz, şom ağız, haksız yorum bize; bağışlama sana...
Ey oğul!
Bundan sonra bölmek bize; bütünlemek sana... Üşengeçlik bize; uyarmak, gayretlendirmek, şekillendirmek sana...
Ey oğul!
Yükün ağır, işin çetin, gücün kıla bağlı... Allah Teâlâ yardımcın olsun. Beyliğini mübarek kılsın. Hakk yoluna yararlı etsin. Işığını parıldatsın. Uzaklara iletsin. Sana yükünü taşıyacak güç, ayağını sürçtürmeyecek akıl ve kalb versin.
Sen ve arkadaşlarınız kılıçla, bizim gibi dervişler de düşünce, fikir ve duâlarla bize va’d edilenin önünü açmalıyız. Tıkanıklığı temizlemeliyiz.
Oğul!
Güçlü, kuvvetli, akıllı ve kelâmlısın... Ama bunları nerede ve nasıl kullanacağını bilmezsen, sabah rüzgârlarında savrulur gidersin... Öfken ve nefsin bir olup aklını mağlub eder. Bunun için daimâ sabırlı, sebatkâr ve iradene sahip olasın!
Sabır çok önemlidir. Bir bey sabretmesini bilmelidir. Vaktinden önce çiçek açmaz. Ham armut yenmez; yense bile bağrında kalır. Bilgisiz kılıç da tıpkı ham armut gibidir.
Milletin, kendi irfanı içinde yaşasın. Ona sırt çevirme. Her zaman duy varlığını. Toplumu yöneten de, diri tutan da bu irfandır.
Oğul!
İnsanlar vardır, şafak vaktinde doğar, akşam ezanında ölürler.
Dünya, senin gözlerinin gördüğü gibi büyük değildir. Bütün fethedilmemiş gizlilikler, bilinmeyenler, ancak senin fazilet ve adaletinle gün ışığına çıkacaktır.
Ananı ve atanı say! Bil ki bereket, büyüklerle beraberdir.
Bu dünyada inancını kaybedersen, yeşilken çorak olur, çöllere dönersin.
Açık sözlü ol! Her sözü üstüne alma! Gördün, söyleme; bildin, deme! Sevildiğin yere sık gidip gelme; muhabbet ve itibarın zedelenir...
Şu üç kişiye; yani cahiller arasındaki âlime, zenginken fakir düşene ve hatırlı iken itibarını kaybedene acı!
Unutma ki, yüksekte yer tutanlar, aşağıdakiler kadar emniyette değildir.
Haklı olduğun mücadeleden korkma! Bilesin ki, atın iyisine doru, yiğidin iyisine deli (korkusuz, pervasız, kahraman, gözü pek) derler.
En büyük zafer nefsini tanımaktır. Düşman, insanın kendisidir. Dost ise, nefsi tanıyanın kendisidir.
Ülke, idare edenin, oğulları ve kardeşleriyle bölüştüğü ortak malı değildir. Ülke sadece idare edene aiddir. Ölünce, yerine kim geçerse, ülkenin idaresi onun olur. Vaktiyle yanılan atalarımız, sağlıklarında devletlerini oğulları ve kardeşleri arasında bölüştürdüler. Bunun içindir ki, yaşayamadılar, yaşatamadılar.
İnsan bir kere oturdu mu, yerinden kolay kolay kalkamaz. Kişi kıpırdamayınca uyuşur. Uyuşunca laflamaya başlar, laf dedikoduya dönüşür. Dedikodu başlayınca da gayri iflah etmez. Dost, düşman olur; düşman, canavar kesilir...
Kişinin gücü, günün birinde tükenir, ama bilgi yaşar. Bilginin ışığı, kapalı gözlerden bile içeri sızar, aydınlığa kavuşturur.
Hayvan ölür, semeri kalır. İnsan ölür, eseri kalır. Gidenin değil, bırakmayanın ardından ağlamalı... Bırakanın da bıraktığı yerden devam etmeli.
Savaşı sevmem. Kan akıtmaktan hoşlanmam. Yine de bilirim ki, kılıç kalkıp inmelidir. Fakat bu kalkıp-iniş yaşatmak için olmalıdır. Hele kişinin kişiye kılıç indirmesi bir cinayettir. Bey memleketten öte değildir. Bir savaş, yalnızca bey için yapılmaz.
Durmaya, dinlenmeye hakkımız yok. Çünkü zaman yok, süre az!
Yalnızlık, korkanadır. Toprağın ekim zamanını bilen çiftçi, başkasına danışmaz. Yalnız başına kalsa da... Yeter ki, toprağın tavda olduğunu bilebilsin.
Sevgi davanın esası olmalıdır. Sevmek ise sessizliktedir. Bağırarak sevilmez. Görünerek de sevilmez!
Geçmişini bilmeyen geleceğini de bilemez.
Osman! Geçmişini iyi bil ki, geleceğe sağlam basasın. Nereden geldiğini unutma ki, nereye gideceğini unutmayasın... “
Aziz Türk milleti!
Vasiyetteki niteliklerle donanmış iktidar sahiplerinin yaşayışı senin gibi olacak, hortumlar, vurgunlar ve kirli akımlar bitecek, hiçbir iktidar mensubu kendisini “sorumsuz” ilan edemeyecektir.
Son söz olarak milletimize sesleniyoruz ve bilinmesini istiyoruz ki;
Söğüt yeni bir dirilişin ve hamlenin başlangıcıdır. Söğüt, memleketin dâhilindeki iktidar sahiplerinin şahsî menfaatlerini sömürgecilerin emelleriyle birleştirmelerine, gaflet ve dalâlet içinde bulunmalarına rağmen fakr u zarurete düşürülmüş milletin kurtuluşunun başlangıcı olacaktır.
Buna söz veriyoruz ve herkesi Büyük Birlik sevdalılarının bu kutlu yürüyüşüne davet ediyoruz. 1 Eylül 2001
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?