14 Temmuz 2022 Perşembe

Bize “el” olan Kin ve Nefretin Körükleyicileri Sahnede

 Bize “el” olan Kin ve Nefretin Körükleyicileri Sahnede                                                     

 Veysi ERKEN

"Maziden atıye bir hatırlatma" 

Savaş tamtamcıları sokaklarda, meydanlarda. Temcit pilavı gibi her gün sahnelenen gösterilere baktığımızda değişenin sadece “figüran”ların olduğunu görürüz. Vurun, kırın, dağıtın, bölün ve parçalayın diye haykıran, höyküren hep aynı el. “El”ler hep sahnenin gerisinde. “El” anlayacağınız gibi yabancılar. 

Sanmayın ki, ülkenin dışında olanları kastediyorum. İçteki “el”leri kastediyorum.

Her şeyleriyle “el”

Giyimlerinden kuşamlarına, yediklerinden içtiklerine, düşündüklerinden dinlerine, paralarından zenginliklerine kadar her şeyleriyle “el” olanları kastediyorum. İçimize fitneyi, fesadı ve ayrılığı yerleştirmeye çalışan “el”ler.

Duygularımızı parçalayan, vahdetimizi ortadan kaldırmaya çalışan “el”ler. Birbirimize kem gözle bakmamızı sağlamaya gayret eden “el”ler.

Sıkıştıklarında bizden görünmeye çalışan “el”ler.

Varlıklarını “figüranlar, amigolar ve sloganlar”la devam ettiren “el”ler.

Aramızda kin ve nefretin tohumlarını serpiştirmeye ve ekmeye çabalayan “el”ler.

Hâlbuki “Dinimiz, birlik ve beraberliği emretmiş, tefrikayı haram kılmış­tır. İhtilâf ve çekişme ayrılığı, dağılmayı ve esarete, felâkete ve iz­mihlale düşmeyi hazırlar.  Birlik ve beraberlik, şuuru olanların şiarıdır. Akl-ı selim sahiple­rinin takip edecekleri yol budur.
Dini, kitabı, kıblesi ve gayesi bir; peygamberi aynı, Allah'ı bir olan İslam yolcuları için çekişme, didişme Kur'ân'ın ruhuna aykırı­dır.

İbretle bir Kur'ân oku, Diyor ki «La teferrekû».azamî müşterekte birleşmesi kabil iken asgarîsinde bile anlaşa­mayan, şirâzesi dağılmış kitap formaları gibi perişan olan insanlar, ancak düşmanlarının galibiyetine zemin hazırlamış olurlar.
Tefrikanın peşinden koşarken hürriyetini kaybetmiş milletler, diğer insanlar için ibret dersi olmalıdır. Onların batış ve felâketin­den ibret almayanlar, gelecekteki nesillere ibret olurlar. Rabbulalemin buyuruyor ki:”Siz, kendilerine apaçık deliller, âyetler geldikten sonra parçala­nıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler gibi olmayın. İşte onlar (in hâli) . En büyük azap onlarındır”

Kahraman ecdadımız böyle iz'ansız mıydı? Onlar, ayrılık sevda­sına düşerek böyle perişan hâle gelmişler miydi, onların arasında bir­lik bağlan bu derece tarumar olmuş muydu?

Tefrikanın zararlarını Mehmet Emre hoca nefis bir şekilde izah etmiştir.

Dinimiz, birlik ve beraberliği emretmiş, tefrikayı haram kılmış­tır. İhtilâf ve çekişme ayrılığı, dağılmayı ve esarete, felâkete ve iz­mihlale düşmeyi hazırlar.
Birlik ve beraberlik, şuuru olanların şiarıdır. Akl-ı selim sahiple­rinin takip edecekleri yol budur.
Dini, kitabı, kıblesi ve gayesi bir; peygamberi aynı, Allah'ı bir olan İslam yolcuları için çekişme, didişme Kur'ân'ın ruhuna aykırıdır. İbretle bir Kur'ân oku, Diyor ki «La teferrekû». Azamî müşterekte birleşmesi kabil iken asgarîsinde bile anlaşa­mayan, şirazesi dağılmış kitap formaları gibi perişan olan insanlar, ancak düşmanlarının galibiyetine zemin hazırlamış olurlar.
Tefrikanın peşinden koşarken hürriyetini kaybetmiş milletler, diğer insanlar için ibret dersi olmalıdır. Onların batış ve felâketin­den ibret almayanlar, gelecekteki nesillere ibret olurlar. Cenâb-ı Hak buyuruyor ki: «Siz, kendilerine apaçık deliller, ayetler geldikten sonra parçala­nıp ayrılanlar, ihtilâfa düşenler gibi olmayın. İşte onlar (in hâli) : En büyük azap onlarındır»
Kahraman ecdadımız böyle iz'ansız mıydı? Onlar, ayrılık sevda­sına düşerek böyle perişan hâle gelmişler miydi, onların arasında bir­lik bağlan bu derece tarumar olmuş muydu?
Cemaat ruhunun rahnedâr olması; o milletin kuvvet ve haşme­tinin kaybolmasına sebep olur. Gemileri bağlayan halat, gevşeyecek, dağılacak olursa sağlamlığını, kuvvetini ve benliğini kaybeder. İnce elyaf, değil bir gemiyi, kediyi bile zapt edemez. Halatın sağlamlığı lif­lerinin birbirine sımsıkı sarılmış olmasına bağlıdır.
Bir milleti teşkil eden fertler; halat misali sarmaşır, anlaşır ve İslâm’ın emrettiği birlik ruhunda kaynaşırsa şerefli bir millet olarak asırlarca payidar olur. Aksi halde zillet ve esaretin mahkûmu olur­lar. Hikâye ederler ki; Bir kurdun, yemeye muvaffak olamadığı üç öküzcük varmış. Bunlar, her zaman birbirine arka vererek otlarlar ve birbirinden ayrılmazlarmış. Kurt, gayesine erişmek için bunların arasını açmayı düşünmüş. Bu hayvancıkların biri kırmızı, biri beyaz biri de alaca renkliymiş. Kurt, beyazla alacaya sokulmuş:«Siz ne kadar hoş ve güzelsiniz! Fakat bu kırmızı arkadaşınız, sizin aranıza yakışmıyor» demiş. Diğerleri bu sözü tasdik edince kurt: «Bunu aranızdan uzaklaştırın» demiş. Onlar, bu işin çaresini so­runca: «Siz bana yardımcı olursanız ben onu sizden uzaklaştırırım» ce­vabını vermiş. Kimi, arkadaşının boynundan kimi, ayaklarından bas­tırarak kurda yardımcı olmuşlar. Kurt, obur bir iştiha ile kırmızı öküzü parçalamış. Zaman ilerlerken kurdun midesi kırmızı öküzün vücudunu eritmiş ve tüketmiş.
Karnı acıkan kurt, aynı kurnazlıkla ve beyaz arkadaşının yardı­mı ile alaca öküzü de parçalamış. Yavaş yavaş onu da yemiş ve tü­ketmiş! Daha sonra beyaz öküzün karşısına dikilmiş ve hiçbir tevile lüzum dahi görmeden «Ben seni yiyeceğim» demiş. Hikâyenin bü­tün değeri, beyaz öküzün verdiği şu cevapta toplanmaktadır: «Biz, kırmızı öküzü yedirdiğimiz gün yenilmiştik».
Kurttan daha kurnaz ve korkunç, din ve millet düşmanlarına karşı birbirimizi feda edersek, kendimizin hayat ve saadetiyle oyna­mış oluruz. Akif beyin beyti ne kadar güzeldir:
Girmeden bir millete tefrika, düşman giremez; Toplu vurdukça gönüller, onu top sindiremez.

Resûl-i Ekrem Efendimiz bir hadis-i şeriflerinde:«Ayrılık yapan bizden değildir»  buyurmaktadırlar.
Ormanı sık olan yerlere yağmurun çok indiği gibi, efradı arasında sevgi ve beraberlik bulunan bir milletin üzerine de Allah'ın ma­nevî rahmet ve bereketi iner.

Resûlullah Efendimiz buyuruyorlar ki:“Allah, ümmetimi sapkınlık üzerinde toplamaz. Allah'ın (lütuf) eli cemaat üzerinedir. Kim ayrılık yaparsa cehenneme (gitmek üze­re) ayrılmış olun”
Aziz mü'minler!
Dinimiz, cemaat ruhuna büyük bir ehemmiyet ve değer vermiş­tir. Nerede cemaat varsa orada bolluk, bereket, rahmet ve sevap var­dır. Cemaatle kılınan namazın sevabı, tek başına kılınandan yirmi yedi derece fazladır. Bunun sebebi topluluktaki rahmet sebebiyledir.
Bir kişilik yemeği, besmele çekerek, iki kişi yiyecek olsa her iki­si de doyacaktır. Doymadıklarından şikâyet eden kimselere ,
Peygam­ber Efendimizin cevabı:
«ihtimal ki aynı yiyorsunuzdur» demek olmuştur.
Cemaat olmayan yerde, cum'a namazı kılmak için şart yoktur. Cemaat bulunmayan mahalde bayram namazı kılmaya hak yoktur.
İnsanların birbirlerinden fark ve üstünlükleri ancak takva iledir. Bir kimsenin ırkı, tahkire veya üstünlük iddiasına sebep olamaz, ol­mamalıdır. Peygamber Efendimizin ashabı arasında, Medineli ile Mekkeli diye bir ayırma yok, kardeşçe mahabbet vardı.
Selmân-ı Fa­risî, Bilâl-i Habeşî ve Suheyb-i Rûmî (radiyallahü anhüm) Hazret­leri, Kureyş kabilesine mensup bir sahabeden daha düşük bir mua­mele görmezdi, İslâm tarihi bu gibi göğüs kabartıcı menkıbelerle do­ludur.
Sen, ben desin efrâd, aradan vahdeti kaldır; Milletler için işte kıyamet o zamandır.
Bir tarafta kavmiyet taassubu, diğer tarafta islâmiyetin tahak­kuku birlikte yürüyemez. İki gaye tanıyan kimse, birini diğerinden üstün tutacaktır.
Allahü Teâlâ bir göğüste iki kalb yaratmamıştır. Bir gönülde iki gayenin yaşaması imkânsızdır, insan, gayeye ulaşabilmek için, ona aşk derecesinde bağlanmak mecburiyetindedir.
Allahü Te­âlâ bir âyet-i kerimede buyuruyor ki: “Hepiniz, toptan sımsıkı Allah'ın ipine sarılın. Parçalanıp ayrıl­mayın”.  
Tefrika; milletleri perişan eden, ocakları söndüren, hür insanları esaret boyunduruğu altına sokan büyük bir felâkettir. Ecdadımız, bu tehlikeyi sezdikleri için hem tefrikadan kaçmış hem de bizi uyarmış­lardır. Karşısında düşman ordularını kahreden, mağlup eden Yavuz'-un şu beyti ne kadar içli ve uyarıcıdır:
Milletimde ihtilâf-ü tefrika endişesi,
Kûşe-i kabrimde hatta bikarar eyler beni.
Bizim ihtilâfa düşmemizden mezardaki ecdadımızın kemikleri sız­lar, ruhları rencide olur.

Başında akıl cevheri bulunan mü'minler, vatanın selâmeti ve İslâm'ın izzeti için birlik ve beraberliği zarurî gö­rür.

 Aksi halde ne vatan ne de can kalır. Ittihad olmasa vatan yaşamaz.

Çünkü can olmayınca ten yaşamaz. https://kitap.mollacami.com/yeni-hutbe-kitabi/tefrikanin-zararlari.html

Hala uyanamayacak mıyız?

Hâlâ kendini beyaz Türk yaftası ile yaftalayan “el”lerin tamtamlarına kanacak mıyız?

Ne dersiniz aziz dostlar

Selam ve Sabırla… 28.10.2007

 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?