Tutsak Zihin ve Akademik Bağımlılık Okullarda Kazandırılır, Zihinler Köleleştirilir
Veysi ERKEN
Akademik hayatım, politik tecrübem ve genel olarak öğrendiklerim şunu göstermektedir.
Hani meşhur bir söz vardır. “Bu kadar cehalet ancak tahsille elde edilir”.
Evet.
Bu kadar cehaletle oluşturulmuş “zihin ve akademik” kölelik ancak tahsille elde edilir. Tabii ki kast ettiğimiz okullardaki tahsil.
Bununla ilgili okumalarım çoktur.
Özellikle batılı/batıl insanların fikirleri, anlayışları, teorileri ve yaklaşımlarıyla oluşturulan bir öğretim süreciyle ancak kendi değerlerine, İslam’a düşman köleler yetiştiriliyor.
Farklı olanlar “imalat hataları”dır.
Geçenlerde bu köleleştirilmiş zihinlerle ilgili bir anlatıma denk geldim.
Bence ciddi tahlil edilmesi gerekir.
Evet bir örnektir. Ama “tutsak zihin” ve “akademik bağımlılık” kavramını güzel bir şekilde izah etmektedir.
Yazının ilgili kısmı:
“Bazen gözümüzün önündeki gerçekleri görebilmek için aradan teorilerimizi, kavramlarımızı hatta geçmiş tecrübelerden edindiğimiz intibalarımızı bir kenara bırakmamız gerekebilir. Çünkü çoğu kez gerçekleri görmemizi engelleyen bu açıklayıcı teorilerimizden ve kavramlarımızdan başkası değildir. Bunlar gerçeklikle gözümüzün arasına bir perde gibi girer, gördüğümüzü bize başka türlü gösterir.
Hani farklı branşlardan bir grup sosyal bilimci Erzurum’a, sahada sosyal bilim yapmak üzere gitmiş ya! Gördükleri talimin bir gereği olarak herkes karşılaştığı her şeye kendi bilim disiplini içinde öğrendiği ve ezberlediği teorilerden yola çıkarak açıklama yapacaktır.
Soğuk bir Erzurum kış günü. Dışarıda kar, kış, kıyamet. Bizim sosyal bilimciler bacası tüten bir eve kapağı atarlar. Ev sahibi buyur eder, girerler. Girer girmez hepsinin dikkatini çeken ilk şey. Ortada bir soba var ve soba, altına dayanaklar yapılarak oldukça yükseğe kurulmuş. Azıcık ısınır ısınmaz hepsi de birden dikkatlerini çeken bu tuhaf durumu dile getirip kendilerince bunun açıklamasına girişirler. Durum tuhaf çünkü sobanın yükseltilmesinin yol açtığı ısı kaybı herkesin bildiği bir şey.
Sosyolog olanı, Erzurum’un İran’a coğrafi yakınlığından dolayı tarihsel ve kültürel olarak etkisi altında olduğunu ve bundan dolayı ateşe bir saygının ifadesi olarak ateşi yüksekte tutmanın bir kutsama ifadesi olduğunu anlatır. Nasıl olsa İslam kültüründe de kutsal olanın yukarıda tutulması gibi bir alışkanlık olduğuna göre oldukça mantıklı bir açıklama.
Antropolog olanı bu görüşe hak vermekle birlikte insanların doğayla olan etkileşimleri ile kendi durumlarına en uygun kültürü geliştirdiklerini ve burada kullanılan yapı malzemesi ile ateşin kullanımı arasında bir ahengin sözkonusu olduğunu anlatır. O yüzden başka kültürlerden alışık olduğumuz soba kullanımı veya ısınma alışkanlıklarına takılmamamız gerektiğini anlatır.
Tabii dinler tarihçisi başka bir şey, iktisatçı başka bir açıklama yaparken, ev sahibi arada bir ona bir buna şaşkınlıkla bakmaktadır. Nedense birinin aklına kendisine sormak gelir ve sorar, bu soba kurmanın nasıl bir geleneğe dayandığını. Ev sahibi bu kadar bilim adamının çok bildik açıklamaları karşısında tereddüde düşmüş ses tonuyla ve ürkekçe konuşur: “Beyim, ne yalan söyleyeyim, sizi dinlerken kafam çok karıştı, ben niye bunu böyle yapmışım diye. Ama doğrusu sobayı kurarken boru yetişmediydi. O yüzden altına destek çıktım” der.
Ev sahibinin kafası karışmıştır.
Bu tipler yüzünden tabii ki hepimizin kafası karışıktır. Yerli, milli ve İslami zeminde yetişmeyen ve yetiştirmeyenler yüzünden Müslüman görünümlü İslam ve Müslüman düşmanları çoğalmıştır. Her gün hayasızca bir İslami ilkeye ve değere saldırıyorlar. En son “kader” konusundaki hayasızca saldırıya bakmak yeterlidir.
Kısaca ilim adamı zannettiklerimizin ekseriyeti “tutsak zihin” ve “akademik bağımlılık” ile malul kölelerdir.
Teorilerinden ve pratiklerinden bu ülkeye hayır gelmez.
Selam ve Sabırla…
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?