16 Şubat 2023 Perşembe

Deprem/ Afet Zamanında iyilik etme ve İyiliği engellemeye çalışanlar

 Deprem/ Afet Zamanında iyilik etme ve İyiliği engellemeye çalışanlar

 Veysi ERKEN

Müslüman “birr/iyilik” ve “takva” üzere yaşamalıdır. Kur’anın tavsiye ettiği hayat budur.

Özellikle afet, salgın ve darlık zamanlarında iyilik ve takvanın ehemmiyeti daha büyüktür.

Ülkemiz büyük bir afet/depremle sarsılmıştır. Yapılan açıklamalara göre Hiroşima’ya atılan bombanın 2000 katı büyüklüğünde tahrip gücünde.

Şehirler, ilçeler, kasabalar, köyler, yollar, köprüler harap olmuş, tarumar olmuş, insanımız enkaz altında kalmıştır.

Bu zamanlarda “iyilik” etme, yardımlaşma ve dayanışma daha da önem kazanmıştır. Ayette; “Yüzlerinizi doğuya ve batıya çevirmeniz erdemlilik/birr/iyilik değildir. Asıl erdemli kişi Allah’a, âhiret gününe, meleklere, kitaba ve peygamberlere iman eden; sevdiği maldan yakınlara, yetimlere, yoksullara, yolda kalmışlara, yardım isteyenlere ve özgürlüğünü kaybetmiş olanlara harcayan; namazı kılıp zekâtı verendir. Böyleleri anlaşma yaptıklarında sözlerini tutarlar; darlıkta, hastalıkta ve savaş zamanında sabrederler. İşte doğru olanlar bunlardır ve işte takvâ sahipleri bunlardır. Bakara-177” https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/184/177-ayet-tefsiri diye buyurulur ve yardımlaşmanın iyilik üzerinde inşa edilmesi şöyle tavsiye edilir. “İyilik (el-birr) ve takvâ üzerinde yardımlaşın; kötülük (el-ism) ve düşmanlık yolunda yardımlaşmayın. Allah’tan sakının (ittika). Çünkü Allah’ın vereceği ceza çok çetindir” Mâide -2. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/M%C3%A2ide-suresi/671/2-ayet-tefsiri

Evet her zaman iyilik ve yardımlaşma olmalıdır ve kendimizi unutmamalıyız. Ayette; “Sizler kitabı okuduğunuz halde insanlara iyiliği emredip kendinizi unutuyor musunuz? Aklınızı kullanmıyor musunuz? Bakara-44” https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Bakara-suresi/51/44-ayet-tefsiri

Deprem afeti günlerinde bazıları başkalarını iyiliğe davet ediyormuş gibi yaparak kendilerini unutuyorlar. Bilhassa zenginler, holding sahiplerinin ekseriyeti bu durumdadır. Hatta bir kısmı kendilerini unutmakla kalmıyor, iyilik ve yardımları da engellemeye çalışıyor, mağdurlarla alay ediyor veya yardımların çarçur edilmesi için gayret sarfediyor.

Maun süresinde bu tipler anlatılır ve kınanır. “Dinin insanlığa yönelik en büyük hedefi ise insanlar arasında sevgi ve dayanışmayı, paylaşmayı sağlamak, sıkıntıların da mutlulukların da paylaşıldığı bir insanlık bilinci oluşturmaktır.

Bu âyetler, bir taraftan bu tür davranışlar sergileyenleri kınarken diğer taraftan da gerçek dindarları yetim ve yoksullar gibi himayeye muhtaç olanlara yardım etmeye özendirmekte; ihtiyaç sahiplerine yardım konusunda başkalarını teşvik etmenin, hatta bunun için hayır kurumları oluşturarak sosyal yardımı daha verimli, düzenli ve sürekli hale getirmenin gereğini vurgulamaktadır. ………….

 

Riyâ, özellikle dinî davranışlarla ilgili bir terim olup “bir kimsenin, kendisinde bulunmayan dinî ve ahlâkî bir meziyeti, bir erdemi varmış gibi göstermesi, iyilik yapıyormuş gibi görünmesine rağmen yaptıklarıyla –iyiliğin din ve ahlâktaki karşılığından öte– maddî veya manevî bir çıkar amaçlaması” anlamına gelir. İşte âyette bu tutum eleştirilmektedir.

“Hayır” diye çevirdiğimiz son âyetteki mâûn kelimesini Taberî, “insanın yararına olan her şey” şeklinde tanımlar ve kelimenin “zekât, diğer malî yükümlülükler, insanların kendi aralarında birbirine yararlandırmadıkları nimetler, hak, ödünç, mal” gibi anlamlarla açıklandığına dair görüşler naklettikten sonra kendisi mâûn kelimesinin bu bağlamda insanlara iyilik, hayır, nimetlerin paylaşılması gibi anlamları kuşatan genel bir ifade olduğunu belirtir (XXX, 313-320). Bu sebeple biz de meâlde mâûnu geniş bir kavram olan “hayır” kelimesiyle ifade etmeyi uygun bulduk.

Sûrede dikkati çeken önemli bir nokta şudur: İbadetlerde şekil şartları da vazgeçilmez olmakla birlikte, en az şekil kadar özen gösterilmesi gereken husus, imanla birlikte niyet, ihlâs, huşû, takvâ gibi kavramlarla ifade edilen öz ve içeriktir. Kur’an’a göre ibadetlerde niyet ve ihlâs, tevhid ilkesinin ibadetteki yansımasıdır (meselâ bk. Fâtiha 1/5; Âl-i İmrân 3/64). Bunu Hz. Peygamber, “Allah’ı görüyormuşçasına ibadet etmek” şeklinde belirtmiştir (Buhârî, “Îmân”, 37). İşte 4-6. âyetlerde, “Vay haline o namaz kılanlara ki, onlar namazlarının özünden uzaktırlar; halka gösteriş yaparlar” meâlindeki eleştiriyle verilmek istenen mesaj budur.

Sûrede dikkati çeken diğer önemli bir nokta da Allah’a gönülden ibadet etmekle yardımlaşma ve dayanışmanın dindarlıkta birbirinden ayrılmazlığının vurgulanmış olmasıdır. Buna göre gerçekten dine inanan ve âhiret sorumluluğu taşıyan insan hem Allah’a hem de yaratılmışlara karşı ödevlerinin bilincinde olup bunları tam bir ihlâs ve samimiyetle yerine getiren, kendisi iyilikler yaptığı gibi herkesin de iyilik yapmasına ön ayak olan, yardımlaşma ve dayanışmanın önünü tıkayan değil, aksine gelişip yaygınlaşmasına, bireyselliği aşarak toplumsal ve kurumsal bir yapı kazanmasına katkıda bulunan insandır. İslâm’ın hâkim kılmak istediği gerçek ahlâk ve üstün insanlık işte budur. https://kuran.diyanet.gov.tr/tefsir/Ma%C3%BBn-suresi/6201/4-7-ayet-tefsiri

Hasılı kelam; inşallah bu sıkıntılı günlerde kendilerini unutmayan, iyilik ve takva üzerinde yardımlaşan ve iyilik ve yardımlaşmayı engelleyenler gibi kınanmayanlardan oluruz.

Selam ve Sabırla… 16.02.2023

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?