Sivil Kıyafet İçin Sivil İtaatsizliğe
Devam
Veysi ERKEN
Geçenlerde
mailime bir haber geldi. Başlığı hoşuma gitti. “Sivil Kıyafet İçin
Sivil İtaatsizliğe Devam” biçimindeki haberi okudum.
Sivil
itaatsizlik.
Kılık
kıyafet ve benzer dayatmalara çocukluğumdan beri itaatsizlik göstermeye
çalıştım. İnsanın inancına aykırı olmayan her türlü kılık kıyafetle işini
yapmaya, okuluna devam etmeye veya sokağa çıkmaya hakkının olduğuna inandım.
Bu
konuda yapılan her eylemi haklı buldum. Bugün de aynı kanaattayım. Bu bağlamda
“Memur-Sen ve Eğitim-Bir-Sen Genel Başkanı Ahmet Gündoğdu, darbe ürünü kılık
kıyafet yönetmeliği değiştirilinceye kadar sivil itaatsizlik eylemine devam
kararı aldıklarını belirterek, “Kamu Kurum ve Kuruluşlarında Çalışan Personelin
Kılık ve Kıyafetlerine Dair Yönetmelik’in 5. maddesinde hala hükmünü sürdüren
kravat zorunluluğu, saç ve favori uzunluğu, sakal bırakma yasağı, bıyık şekli
gibi sınırlama ve yasaklara son verilmesi yönünde düzenleme yapılıncaya kadar,
başlatmış olduğumuz sivil itaatsizlik eylemine devam edeceğimiz yönünde
başkanlar kurulu toplantımızda karar almış bulunmaktayız”
http://www.memursen.org.tr/haber/gundogdu-sivil-kiyafet-icin-sivil-itaatsizlige-devam/
açıklamalarını destekliyorum.
Ancak
bu tür açıklamaları yetersiz buluyorum. Sivil itaatsizlik her türlük çarpıklık
için yapılmalıdır.GBT korkusu yaşayan, bedelli bekleyen gençleri unutanların
açıklamalarını yetersiz buluyorum.
Keşke haklı olan bu tür eylemleri
bütün sivil kuruluşlar desteklese ve zulümler bitse.
Ama
olmuyor. Zira sivil zannettiğimiz kuruluşların ekseriyeti sivil değil, birinin
dediği veya başlatmak istediği bir eylemi diğerleri sabote etmeğe çalışıyor.
Bu
garabet yıllardır sergileniyor. Bir başka deyişle oyun sahneleniyor. İşin bu
boyutunun yanında sivil itaatsizliği başlatan kuruluşların üyelerinde görülen
samimiyetsizliktir.
Mesela
kılık kıyafet yönetmeliğine karşı çıkan sendika yöneticileri veya üyeleri
kravatla basın toplantısı yapıyor, derse veya işe gidiyor.
“Bu ne perhiz bu ne
lahana turşusu”
misali bir durum. Veya kılık kıyafet düzenlemesine karşı çıkan öğretmen
öğrencisinin kılık kıyafetine karışmaya devam ediyor.
Geliniz
samimi olalım.
Kılık
kıyafetin her türlü dayatmasına karşı çıkalım.
Bireyler
inandıkları ve kendilerine yakıştırdıkları tarzda giyinerek işlerini yapsınlar,
öğrenimlerini sürdürsünler ve hayatlarını devam ettirsinler. Bunun mücadelesini
yapalım.
Sivil
itaatsizlik eylemleri ancak bu şekilde başarılı olur.
Samimiyet,
cesaret ve inanç zafer demektir.
Yöneticiler ve Saptırmalar
İnsanoğlu fıtratı icabı bir topluluk
içinde yaşar. Ailede aşirete, bölgelerden devlete kadar çeşitlendirilecek
topluluklar ve sosyal birliktelikler.
Fıtrat gereği oluşan gruplarda
yöneticiler her zaman söz konusu olmuş ve olmaya devam edecektir.
Parti, sendika, dernek, vakıf,
cemaat, tarikat deyin fark etmez. Her grupta sevk ve idare edenler söz
konusudur.
Sevk ve idare edenlerin yani yöneticilerin
konumları her zaman tartışmalı olmuştur ve olacaktır.
Yöneten ve yönetilenlerin konumları
ve tabi olmaları nasıl olmalıdır sorusu sürekli gündemde olmak
mecburiyetindedir.
Bu konuyu yazmamın sebebi dostların
sosyal organizasyonlarla ilgili düşüncemi merak etmeleri ve bu konuda soru
yöneltmeleridir.
Benim kanaatim ve düşüncem gayet
açık ve berraktır. Birey olarak bir grubun içinde yer almamız tabiidir.
Yönetilen olmamız da normal bir durumdur.
Bu normali muhafaza etmemiz,
yöneticilere karşı hakkı haykırabilmemize bağlıdır. Körü körüne bir bağlılık ve
itaat sapmamıza yol açabilir. Beşeri anlamda hiçbir yönetici kutsal değildir,
yanılmaz değildir.
Yöneticilerin hata yapabileceği,
heva ve heveslerini ilahlaştırabilecekleri, makam, mevki, şan, şöhret veya
başka niteliklere yönelebilecekleri gerçeği göz ardı edilmemelidir.
Bunu göz ardı edenler yöneticilerini
kutsallaştırır ve yöneticileri ile birlikte hataya, günaha veya başka bir
niteliğe duçar olabilirler.
Buna duçar olanlar “Ve dediler ki: "Rabbimiz, gerçekten
biz, efendilerimize ve büyüklerimize itaat ettik, böylece onlar bizi yoldan
saptırmış oldular. Rabbimiz, onlara azaptan iki katını ver ve onlara büyük bir
lanet ile lanet et." Ahzab 67-68” deme derekesine düşebilirler.
Ülkemizde yaşanan budur. Dinî bir
hareket olarak ortaya çıkan pek çok sosyal grubun veya parti, sendika, dernek
ve vakıf gibi sosyal teşkilatların yöneticileri vasıtasıyla sürüklendikleri
mecra ortadadır.
Üzülerek belirtmeliyim ki, ülkemizde
pek çok grup, yöneticileri marifetiyle yerli olmayanlara teşne olmuş ve
yöneticileri marifetiyle yanlışa düşmüşlerdir.
Bütün yönetilenlere sözüm şudur. Bir
grubun mensubu olmanız tabiidir. Ama lütfen yöneticilerin iş ve eylemlerini
sorgulamaktan vazgeçmeyiniz. Aksi takdirde yöneticilerinize iki kat azap
isteseniz de sizler azaptan kurtulamayacaksınız.
Hem kendinizi hem de ülkenizi
tehlikeye atmış olacaksınız. Gelin aklınızı kullanın. Zira aklını
kullanmayanlar pislik içindedir.
Selam ve Sabırla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?