15 Ocak 2015 Perşembe

Kamu Yönetiminde Şeffaflık Mümkün mü?



Kamu Yönetiminde Şeffaflık Mümkün mü?

Veysi ERKEN

            Kamu yönetiminde şeffaflık sağlanacakmış. Bununla ilgili reform yapılacakmış.
            Mümkün mü?
            Kanaatime göre mümkün değildir.
            Buna izah eden i2001 tarihli yazımı ilaveten paylaşacağım.
            Kamu yönetiminde şeffaflığın sağlanamayacağının nedenleri kısaca şu şekilde sıralanabilir.
1-Metal yorgunluğu yaşayan bürokrasi. Yorgunluğun yaşanmaması için daire başkanları seçilmişlerle gelip gitmesi ve en fazla 4+4 şeklinde iki dönem atanabilmelidir.
2- Kuralların kısa ve anlaşılır olmaması. Kurallarda istisnaya yol açabilecek ama ancak, lakin gibi ifadeler yer almamalıdır.
3-Kurallar dağdaki çobandan cumhurbaşkanlığına kadar herkes için aynı olmaması. Koyduğunuz kural belirli makamlar için geçerli değilse herkes o kuralı delmeye çalışır.
4-Görev tanımlarının tam olmaması. Bir kişiye birden fazla görev verilmemelidir.
5- Görevin ifa süresi belirsiz olması. Yerine getirilememe sebebi kamuya açık şekilde raporlandırılmalıdır.
6- Görevini zamanında yapmayan memurun görevine derhal son verilmemesi. Görevini aksatan, projeleri kasıtlı onaylamayan kişilerden doğan zararlar tahsil edilmelidir.
7- Yönetimin her kademesinin sorumsuz olması. Yaptığının yanında kâr kalması. Yönetimde hiçbir makam ve mevki “La yüs’el” başka deyişle sorumsuz olmamalıdır.
8- Değişik adlar altında değişik ücretlerin ödenmesi. Hiç kimse iki üç maaş almamalıdır.
9- Memurlarda gelir makasının aşırı derecede açık olması.
Bu maddeler çoğaltılabilir. Kanun teklif etme veya çıkarma konumunda olanlar arzu ederlerse bunlara bilgi aktarılabilir. Ama taleplerinin olacağını zannetmiyorum.
Netice olarak şunu söyleyebilirim. Ahlaki bir zeminde hazırlanmayan hiçbir düzenlemenin Kamu Yönetiminde şeffaflığı sağlayacağını düşünmüyorum.
 Geçmişi tazeleme babında
Yasallık ve Meşruluk 
Yasallık ve meşruiyet. Bir ülkenin huzura kavuşmasında kendisine lazım olan temel kavramlardan ikisi. Bilhassa seçilmiş ve atanmış yöneticilerin icraatları bu iki kavrama dayanması gerekir ki ülkede huzur olsun. Vatandaş huzur bulsun.
             Meşruiyet ve yasallık birbirini tamamlaması gereken kavramlardır. Bu iki kavram birbirini tamamlayan kavramlar olmazsa çıkarılan kanunların uygulamalarında problemler yaşanır.    
             Meşruiyet, halkın büyük çoğunluğunun vicdanına, ahlakına ve genel kabullerine uygunluğu ifade eder. Dolayısıyla, umumun kabullerine uygun olmayan kararlar yasal olsa bile halkı tedirgin eder. Hatta canından bezdirebilir.
             Genellikle yasallıkla meşruiyet arasındaki meselenin temelinde otoriteyi elinde bulunduranların karar alma ve kanun çıkarma sürecinde toplumu hiçe saymaları bulunur. Toplumu hiçe sayan yönetimlerin hâkim olduğu ülkelerde huzurun sağlanması mümkün değildir. Bunun basit bir misali son günlerde yaşanan hadiselerden çıkarılabilir.
            Gaziantep’te baklava çalan çocuklara verilen ceza, memurlara verilecek komik zam ve kartelcilere, bir kısım holdinglere, akrabaya, yandaşa, ev sahibine verilen ihaleler, imtiyazlar ve geri dönmeyen krediler yasal olsa da meşru değildir. Çünkü bunların hiçbirisi halkın büyük çoğunluğunun vicdanında kabul görmemektedir.
            Toplumun ekseriyeti çocuklara verilen cezaları yadırgarken, kartelcilere, holdinglere ve bir kısım medya patronuna akıtılan katrilyonlar için yöneticiler suçlanmaktadır. Görünüş itibarıyla uygulamalar yasal olsa bile toplumdaki yankıları farklı olmaktadır.
            Demokratik ülkelerde halkın tercihleri, istekleri ve arzuları esas alınır. Yani karar alma ve kanun çıkarmada meşruiyet aranır. Demokratik olmayan yönetimlerde keyfilik hâkim olup halkın tercih, arzu ve istekleri dikkate alınmaz. Demokratik olmayan yönetimlerin uygulamaları “halka rağmen halk için” ilkesine dayanır.
             Memurların, emeklilerin, işçilerin, esnafın kısaca toplum kesimlerinin tamamına yakınının itirazına rağmen bir avuç bürokratın, kartelcinin, holding sahibinin ve bir kısım medya patronunun toplumu ezme ve hiçe sayma ihtirası ile alınan kararlar ve çıkarılan kanunlar meşruiyeti ifade etmez. Bu tür kararlar ancak toplumun vicdanında deprem getirir.
            Bir ülkede meşruiyeti esas almayan “otorite” sahiplerinin tamamının ortak özelliği halka güvenmemeleri ve aldıkları kararların halkın mefaatleri için olduğunu ileri sürmeleridir. Onlara göre halk kendi kendini idare etmeye ve doğru karar almaya muktedir değildir. Doğruyu ancak kendileri bilirler. Katrilyonları höpürdetir ve etrafı gümletirken memurlara verilecek komik zam toplumun yüksek menfaatleri için olduğu ileri sürülür. Verilecek yüksek zam toplumun aleyhine olacağı vurgusu sürekli tekrarlanır. Bütün icraatlar bir avuç zümrenin hırsızlıklarına, talanına ve ahlaksızlığına uygun gerçekleştirilirken, kartel medyası vasıtasıyla gerçekler halktan gizlenir.
            Hakikatte, halka rağmen alınan kararlar kısa vadede muktedir olmayan iktidar sahipleri ve onların hempalarını belki mesut eder; ama uzun vadede kararlar onların yerle yeksan olmalarına sebep olur. Tarih mezarlığı bu tür yönetimlerin kabirleriyle doludur.
            Elitist oligarşik yönetimler daima meşruiyetten uzak durmuşlardır. Oligarşik yapıların yöneticileri bilmektedirler ki, meşruiyet onlar için sonun başlangıcıdır.
            Hülasa-i kelam elitist oligarşinin gücünü kaybetmesi ve ortadan kalkması, toplumun fert fert “hak” ve “sorumluluk”larının farkına varması ve bunları kullanarak meşruiyeti her alanda hâkim kılmasıdır.
             Vesselâm. 28.08.2001

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?