Hukuk Vazetmenin Amacı
Veysi ERKEN Dr.
İnsanoğlu fıtratı icabı topluluk halinde yaşar, birbiriyle iletişim halinde etkileşir, alışveriş yapar, zorunlulukları yaşar. Beraber yaşamanın getirdiği zorunluluklardan birisi de toplum hayatının tanzimi için gerekli olan “kural”lardır. Kuralsız hiçbir toplum olamaz ve ortak hayatından bahsedilemez.
Meseleye bu bağlamda yaklaştığımızda beraber yaşama alanları için kural vazetmenin amacı önem kazanır.
Bir hukukçuya göre ortak hayat alanları için kural vazetmenin, özellikle hukuk kuralları vazetmenin birbirinden farklı iki amacı vardır.
Birincisi “toplumun dirlik ve Düzeni”nin sağlanması, ikincisi “otoritenin devamı” bir başka ifade ile yönetme gücünü eline geçirmiş zümrenin varlığının ve menfaatlerinin devamının sağlanmasıdır. Bunlar tabii (ilahi) ve beşeri hukuk ile ilgilidir.
Tabii hukuk (insanların sahip olduğu değerler, Müslüman için Vahyin ilkeleri, Kur’an ve Sünnet) toplumun “dirlik ve düzen”in sağlanması anlayışı ile bireysel hak ve özgürlükleri esas alan anlayıştır.
Bu anlayışa göre toplumu oluşturan bireylerin kabulleri (inanç esasları) ve ihtiyaçları önemlidir ve esastır. Ortak yaşama kuralları sırf kural olsun diye konulmaz. Kurallar bireylerin hayat alanını kolaylaştırsın ve onu mutlu etsin diye konulur. Bu anlayışın hâkim olduğu yerlerde insanın fıtratına aykırı kural konulmaz. Bilakis insanın fıtratına ve inanç esaslarına uygun olmayan kurallar varsa ortadan kaldırılır.
Dirlik ve düzeni sağlamayı hedefleyen kural koyma anlayışı insani zihniyet olarak nitelendirilir. Bu mantıkla hareket edenlerin ilk yaptıkları “iş” kuralların uygulanacağı alanlarda bulunanlara danışmak ve onların görüşlerini almak ve iman esaslarını dikkate almaktır.
Zira bu anlayışa göre yurttaş siyasi birliğin kurucu üyesi olup, halkın ekseriyetinin rızasının olmadığı hiçbir kural vazedilmez, vazedilemez. Kurallar ancak ortakların, bir başka deyişle yurttaşın istekleriyle yürürlüğe girer.
Kural koymanın diğer amacına baktığımızda ise, “otoritenin Devamı”nı sağlamaya çalışan anlayışla karşılaşırız. Bu anlayışın hâkim olduğu yerlerde kurallar bireylerin mutluluğunu arttırmak için vazedilmez. Kurallar “buyruk” niteliğinde olup hâkim güce hizmet etsin diye vazedilir. Esasında bu anlayışla vazedilen kurallara hukuk kuralı demek doğru olmaz.
Bu anlayışa göre kurallar bireyi mutsuz edecek olsa bile vazedilir. Bu anlayışın temel mantığı hukukun toplumu değiştirme ve dönüştürme vasıtası olmasıdır. Hukuk toplumu değiştirme ve dönüştürme vasıtası olunca “birey” önemini kaybeder. Bir başka deyişle bu mantıkta birey değil hâkim gücün varlığı önemlidir.
Hâsılı kelam Hukukun vazediliş amacı açısından yönetimleri tahlil ettiğimizde beşeri hukukta “otoriter, totaliter, despotik ve oligarşik” yönetimler ortaya çıkar. Bu zihniyetlerin egemen olduğu yönetimlerde “birey” hiç mesabesindedir. “Âli menfaat” zırvası gerekçe gösterilerek “birey” kurban edilir ve hareket alanı kısıtlanır.
Bu anlayıştaki kural koyucuların “sekülerleştirdikleri dünyada bireye inandığı gibi yaşama Hakkı”nı tanımadıkları bilinen bir gerçektir. Tanımama gerekçesi gerçekte “adi menfaatler” görünüşte ise “âli menfaatlar”dır.
“Âli menfaat” gerekçesiyle “başörtüsü” gibi her türlü zulmünün sürdürülmesi, inançları sebebiyle bazı memurların memuriyetten uzaklaştırılması, bazıları için ticarî alanların daraltılması bu anlayışın tipik göstergeleridir.
Esasında bu uygulamalar hukuksuzluğu ifade eden ve oligarşik bir otoritenin devamını amaçlayan buyruklardır.
Oligarşik zihniyetin hâkim olduğu yerlerde kanun koyucuları olarak kabul edilenlerin ekseriyeti kuralların neden konulduğunu bilmez. Onların küçük bir azınlığın kendilerine dikte ettirdiği kural için parmak kaldırma görevini ifa etmekten başka vazifeleri bulunmaz.
Totaliter anlayışlarda efendilere hizmet esastır. Kural koyucu sadece efendilere sömürme ortamı hazırlama vasıtasıdır. Kural koyucunun parmakları sömürü için kalktığı müddetçe değerlidir. Aksi bir durumda kural koyucuların mana ve ehemmiyeti bulunmaz.
Bu anlayışın hâkim olduğu yerlerde oligarşik zümre tarafından hazırlanan ve tasarı halinde sunulan bir metin üzerinde değişiklik yapma önergesi vermek izne tabidir. Kanun koyucuların izin almadan bu işlere tevessül etmeleri suç addedilir. Aşiretin mensubu olanların izni alınmadan değişiklik önergesi vermeye cüret edenin aforoz edilmesi mukadderdir.
Büyük zannedilenlerin yaptıklarını kutsayan ve yanlışlıklarını savunmaya devam eden fertlerden oluşan bir toplumda “bireysel hak ve hürriyetler”i esas alan ve toplumda “dirlik ve düzeni” hedefleyen hukukun hâkim olması beklenemez.
Hâsılı kelâm insanların beraberce yaşamalarının getirdiği bir zorunluluk olan “kurallar”ın toplumun rızasına, dolayısıyla tabii hukuka dayandırılması gerekir. Bunun sağlanabilmesinin yolu bireylerin şuurlanması, tabii hukuka yönelmesi ve “aşiret”leri kutsama anlayışlarını terkinden geçer.
Selam ve Sabırla... 30.04.2000 ( Maziden bir tahattur)
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?