Uzun Lafın Kısası
Veysi ERKEN
Değerli Dostlar
Bilindiği üzere Ocak ayının ilk günü Mekke’nin fethinin yıl dönümüdür. Bir başka ifade ile Yürek fethinin zaferle taçlanma günüdür.
İnsanımız bu şuurda değil.
Büyük Birlik hareketi yüreklerin fethine talip olmuş bir harekettir.
Hasbelkader bir dönem bu harekette MKYK üyesi olarak görev yaptım. 3 Kasım 2002 tarihinde yapılan seçimlerin akabinde Anadolu’nun cefakâr ve fedakâr insanını yaptığımız gezi ile yakından müşahede ettim.
Aradan bunca yıl geçmesine rağmen değişen bir şey yok.
Belki sorumlu olanlar bundan sonra işgal ettikleri makam ve mevkilerin hakkını tefekkür ederler diye yıllar önce bana emanet edilen ve köşemde yayınladığım mektubu bir daha dostlarla paylaşmak istedim.
Zira o mektup bugün de teşkilatlarımızın durumunu izah eder niteliktedir. Mektubu yazan gönüldaşımızın ismi bende mahfuzdur. Mektup 13.12.2002 tarihinde yazılmış ve o tarihte genel merkeze gönderilmiş olduğu halde makes bulmamış. Ümit ederim ki, mektup yıllar sonra amacına ulaşır ve başta Genel Merkez olmak üzere bütün gönüldaşlar vazifelerini tam yapar.
İşte mektubun tam metni.......
“Muhterem Başkanım
Önce selâm, sonra kelâm... Sınırsız rahmet ve merhameti ile hayat verip yaşatan, koruyup nimet veren, Rahman ve Rahim olan Allah’ın (C.C.) selamıyla selâmlıyor, insanlığın önderi iki cihan sultanı Peygamberimize ve O’nun izinden yürüyenlere selâtu selâm olsun diyorum.
Kutsî bir davanın mensupları olan ve gayesini “Allah rızası” olarak belirleyen bizlerin, neticelere göre “devam ya da tamam demesi mümkün değildir. “İlây-ı kelimetullah için, nizâm-ı âlem” ülküsünün Alperenleri olan insanların, neticelere göre tavır belirlemesi, küçülmeleri ve kendilerini inkâr etmeleri demektir.
Elbette etten-kemikteniz... Neticeler üzerimizde etki bırakacaktır. Unutulmaması gereken nokta şudur ki, Alperenler olarak, “sıradan” insanlar değiliz. Esen rüzgâra göre, kıblemizi belirleyecek değiliz. Ortamına göre renk değiştirecek değiliz.
Tüm bunların neticesinde, “bunda da bir hayır var” diyerek, meseleleri ve durumumuzu “maskelememek” durumundayız. Neticenin “bir veya bin” olması, gerekeni “gerektiği şekilde” yapmamız durumunda anlam ifade edecektir.
Seferini tam olarak yapan insanlar; “bazı şeyler hakkınızda hayırlı olduğu halde, hoşunuza gitmeyebilir. Bazı şeyler de, hakkınızda şer olduğu halde, hoşunuza gidebilir. Bunları Allah bilir. Siz, bilemezsiniz.” İlahi buyruğuna teslim olurlar.
Esas olan, Hz. İbrahim gibi, Allah’ın kullarına seslenmektir. Duyurmak, Allah’a aittir.
Asıl sorgulanması gereken, davanın liderinin sıkça telaffuz, samimi değilsek, bizi başarılı kılma Allah’ım” ölçüsünün neresinde olduğumuzdur. Samimiyet imtihanını veremedik mi acaba? Kur’an’ın buyruğuyla; “yapamayacağımız şeyleri mi söyledik” acaba?
Unutulmamalıdır ki, kutsî ve meşru hedeflere, meşru vasıtalarla varılır. Bunun ön şartı da “kal ile halimizin” barışık olmasıdır. Söylenenlerle, yapılanlar farklı ise, vay halimize...
Meşru olmayan hedeflere kilitlenen ve meşru olmayan vasıtalarla hedefe koşan insanlar bize asla “acaba” sorusunu sordurtmamalıdır. Yapılacak yeni düzenlemelerde, hastalıklarımız tedavi edilmeli, ancak, “bala, asla sirke katılmamalıdır.” Değerlerimize bağlı kalarak, gerekli hususlarda değişmeyle, ne idüğü belirsiz değişme ve yolun sonunda “tanınmayacak hale gelmeyi” asla birbirine karıştırmamalıyız.
Milletimizin gönlünde “şahsiyetli duruşuyla” ve “özü-sözü bir oluşuyla” müstesna bir yer edinen bu mübarek dava ve davanın “alnı ak, yürek ve gönül insanı” lideri, bizler için en büyük avantajdır. Yeni çalışma ve projeler, bu sağlam temeller üzerinde yükseltilmelidir.
İlk yıllarımızda yakalandığımız aşk ve gayreti sürdüremedik. Ufkumuzu daralttık. Sıra dışı olan hareketimizi, “sıradanlaşma” tehlikesiyle yüz yüze getirdik.
Hala, müesseseleşemedik. Müessese kimliğimizi ve yapımızı oluşturamadık. Belki, teoride güzel şeyler ortaya koyduk. Ama pratiğe yansıtamadık.
Beyin gücümüzü ve elit kadromuzu tam anlamıyla harekete geçiremedik. Her şeyi resmi görev alanlarla sınırlı tuttuk. Özellikle, davanın liderinin yurt gezilerinde, adeta “tören kıtası” konumunda olan, “gösteriş meraklısı” yöneticilerin sayesinde, hep verimsiz işler yapıldı. Kadrolarımızla, programların sonunda, “genel istişari toplantılar” yapılmadı. Genel Merkez de, program bu diyerek, bu yanlışı sürdürdü. Davasına aşk ve sadakatle bağlı insanlarımız, “KARTVİZİT, HOBİ ve TÖREN KITASI” sözde yöneticiler sayesinde, hep kenarda bırakıldılar.
Görev alan, istifini bozmayan, davanın sırtında yük olanlar, adeta takoz görevi görenler ve menfaati söz konusu olunca aklına genel merkezi getirenlere hoşgörü gösterildi.
Artık lafa gelince coşan, icraat olunca kaçan yöneticiler olmasın. İyi niyete dayalı ve “işler iyidir” diye yapılamayanları maskeleyen insanlara, aldığı görevin hakkını veremeyenlere artık hoşgörü gösterilmesin.
En basiti, görev aldığı süre içinde, faal teşkilat kuramayan, gazete ve dergisine iltifat etmeyen insanlarla çok karşılaştık. Defalarca genel merkezimize yazdık. “Ben gazeteyi almak zorunda değilim” diyenlere, hiçbir şey denilmedi. Nerede samimiyet ve sadakat....
Rastgele teşkilat ve görevliler, müspet manada bir şey yapmadıkları gibi, tahribat yaptılar. İnsanlarımıza, “bunlar nasıl B.B.P’li” dedirtti. Teşkilat olmayan yerlerde, seçimlerde sıfırdan başlamak mümkün iken, tahribat olan yerlerde maalesef eksilerden başlandı. Sıfıra gelince de, sandık önümüze geldi.
Teşkilat sayımızı arttıralım ama kendisini teşkilat sayesinde bir yerlere oturtanlarla, yazdığı delegelerle kral benim diyenlerle, mühür bende milletvekilliği sıralamasını ben yaparım diyenlerle ve kâr'’a ortaya çıkanlarla değil.... Ehliyet ve liyakati olanlarla, dürüst ve samimi olanlarla, teşkilatçılığın gereğini bilen ve yerine getirenlerle...
Bu teşkilatçılık anlayışı ve kadrolarla adeta, “ekmeden biçmeye” koştuk. Bütün müspet şartlara rağmen, 94’lerde elde ettiğimizi bile muhafaza edemedik. (mesela Hatay’da alınan oy, üçte bir oranında azaldı. Bu beklenen neticeydi. Defalarca genel merkeze yazdık. Çalışılmadığını yazdık. Ama dikkate alınmadı. Ama 3-4 yıl yatanlar, milletvekilliğinde hemen canlandı. Sıra aldı ve yine yattı.)
İnsanımızın gönlünde yer edinen bu hareket ve lideri, bu tip teşkilatlarla adeta provoke edildi. Liderin yüksek kredisi adeta bu insanlarca israf edildi. Şahsi çıkarları için kullanılarak zayi edildi. Mesela yakinen tanıdığım bir teşkilat başkanı aynen şunları diyordu. “Nereye gitsem, B.B.P başkanı deyince saygı duyuyor, işimi yapıyorlar.”
Teşkilatçılığı oturtamadığımız için, ne yazık ki, “plan, program ve koordineyi” de istenilen seviyeye kavuşturamadık. Duygu, fikir ve eylemde aynileşemedik.
Her şeyde olduğu gibi, hareketimizde de, “iyiye ve mükemmele doğru gidiş” için, son derece elzem olan, tenkid kültürünü, bırak geliştirmeyi, “benim oğlum bina okur, döner döner yine okur” anlayışıyla, eleştiriler kâğıt üzerinde bırakılarak, hareketimize önemli katkı sağlayacak gönüldaşlarımız ve birikimli insanlarımız, “bana ne” demeye sevk edilmiştir.
Diğer yandan ise, genel yönetimlerin, yetkili kurullarımızla aldığı kararları, “istişareyi doğru- dürüst bilmeyen” teşkilat mensuplarımız eliyle, “bunu bir de biz görüşelim saplantısıyla” adeta çalışma ve gelişmenin önü tıkanmıştır.
Hareket olarak; tenkitlere önem vermeli, haklı ve isabetli olanlar, gündeme alınarak, gereği yapılmalıdır. Genel yönetimlerimizin aldığı kararlarda, herkes tarafından aynı duyarlılık, heyecan ve aşkla uygulanmalıdır. Teşkilat disiplini üst seviyede yerleştirilmeli ve geliştirilmelidir. Bu davada; vitrinde görev almanın, sıradan bir iş olmadığı bilinmeli, görev aldıktan sonra da, “bir beyaz bez olduğumuz, en küçük lekenin bile rahatlıkla görülebileceği” unutulmamalıdır. Yani, bu mukaddes davanın bir mensubu olmanın, maddi ve manevi ayrıcalığı yaşanmalı ve sorumluluğu da layıkıyla yerine getirilmelidir.
Genel merkezler( parti-ocak) son derece aktif hale getirilmeli, hareket kabiliyeti arttırılmalıdır. Tabanın tenkitleri duyarlıkla ele alınmalıdır. Özellikle, bölge başkanlıkları yeniden düzenlenerek, sorumluluk tabana tam anlamıyla yayılmalı, her şeyi genel merkezlerden bekleyen anlayış ortadan kaldırılmalıdır. Özellikle ocak genel merkezinin son dönem çalışmaları takdire şayan ve önümüzdeki günler için umut verici... Özellikle ocaklarımız, bu hareketin lokomotifidir. Partinin yan kuruluşu gibi görülmemeli ve kendi ayakları üzerinde durmalıdır.
Yeni bir “sevgi ve rahmet medeniyeti inşacısı” olduğuna inandığım ve bu inancımdan zerre-i miskal şüpheye düşmediğim bu hareket ve kadroya, Türk-İslam dünyası ve insanlığın ihtiyacı vardır. Türkiye’deki mevcut ülküsüz, ilkesiz ve misyonsuz derme-çatma dışı süslü kavramlarla örülü ama içi boş hareketleri görünce, bu inancım daha da güçleniyor. İnşallah çok kısa zamanda kalıcı ve sağlam adımlar atılacak, gerekenler yapılacaktır.
Artık davamıza ve bize yakışmayan, derme-çatma sıradan işler yapma devri kapanmalı, her iş ve çalışmamızda mükemmele ulaşma devri başlamalıdır. Sırtını Hakk’a dayayan, lûgatında kaybetme diye bir kelime bulunmayan, inancın mükemmelliğini işlerine yansıtan, bu kadro, yeni bir medeniyetin de inşacısı olacaktır inşallah... Allah’a dayanan insanların basit bahanelerle geçirecekleri zamanı yoktur.
Yüz elli yıldır düştüğü durumdan çıkamayan, sıkıştırıldığı cendereden kurtulamayan, müspet manada her şeyi içinde barındıran, öz değerleri doğrultusunda sıçrama yapamayan ya da yaptırılmayan milletimiz, bu kadro ile yeniden çıkışa geçecek, Türkistan- Kafkasya, Ortadoğu ve Balkanların güç merkezi olarak yeniden “hakkın ve doğrunun hâkimiyeti için” nizam-ı âlem fonksiyonunu üstlenecektir.
İnşallah ülkü-fikir ve kadroda olan zenginliğimiz ve isabetimiz, icraata en verimli şekilde yansıyacaktır. “Az masraf, çok verim” ilkesiyle, bereketli işler yapacağız. Elimizi, fert fert taşın altına koyarak, her işi kolay edeceğiz. Samimiyetimizi, icraatımızla göstereceğiz. Ülkü ve ilke insanlarının "“İhlâs, emek ve alın teri"” davanın sırtında yük olanlara asla ve asla peşkeş çekilmemeli, çaldırtılmamalıdır.
Hareketimiz özellikle basın- yayında öncelikli olarak ayağa kalkmalıdır. İyi niyetli girişimler, ne yazık ki, samimiyet yetersizliğinden, istenilen seviyeye gelmiyor. İyi niyete dayalı çalışmalar, maalesef netice vermiyor.
Acilen günlük bir gazeteye ihtiyaç var. Hem de mevcut boşluğu dolduracak şekilde... Ülkemizde millî- İslamî çizgide yayın yapan bir gazete yok gibi. Çıkaracağımız gazete kadrosu, ortaya koyacağı anlayış ve geniş ufkuyla bu boşluğu doldurmalı, parti bülteninin ötesine geçmelidir. Meseleye hem misyon, hem de ticari anlayışla bakılırsa, olmayacak iş yok. Devamlı bizi yazmasın, ama gerektiğinde yazsın. Diğerlerini de yazsın, ama bize ait olsun. Seçim dönemi, mevcut gazeteler bir gün bile bizi manşete taşımadılar. Bu proje devreye sokulmalıdır. Artık iflas eden gazete ve dergi dönemi kapanmalı... Bizler “kabiliyetsizler ordusu” değiliz. Dergi ve gazete olarak yüz binlere ulaşmalıyız.
Parti Olarak İyi Yapamadıklarımız
1-Genel başkanın ikazına rağmen, seçimlere hazırlıksız girildi. Adaylar birçok yerde yetersiz kaldı.
2-Moda tabirle, millete bir yönetecek kadro resmi verilemedi. İstenilen hava oluşturulamadı.
3-Afiş, beyanname ve seçim müziği konusunda isabetsiz ve yetersiz kalındı. Mesela bir Anadolu hareketinin seçim parçası böyle olmamalıydı. Biri kalıcı, diğeri de seçimlerde devreye sokulacak olan marşlarımız ve parçalarımız olmalıdır.
4-İttifak görüşmeleri hem tabanımıza, hem de millete karşı gardımızı düşürdü. Büyük zarar verdi. En az yüzde 3-4 olan oyumuzu 1’lere indirdi. Net tavır sergilenmeli idi. Ya da ittifak görüşmeleri yapıldığında, mutlaka gerçekleştirilmeliydi.
5- Kampanya döneminde, zihinlerde yer alacak şeyleri tespitte zayıf kaldık. Mesela Cem Uzantın “Türkiye geliyor.....Durduramazsınız” konuşmaları, çocukların diline bile sakız olmuştu.
6- Bazı illerdeki, isabetsiz sıralamalara müsaade edildi. Kredisi bitmiş adaylar, istenilen havayı oluşturamadı.
7-Seçim dönemi boyunca, gerekli koordine sağlanamadığından, çalışmalar yetersiz kaldı ve yönlendirilemedi. Başka parti mensuplarının dedikoduları, bırakınız tabanımızı, teşkilat mensuplarımızı bile yönlendirdi.
8- Sandıklarda yine yoktuk. Hâlbuki gözlemciler bulundurabiliyorduk.
Yapılması Gerekenler
Eğitici seminerlere, takvime dayalı olarak ehemmiyet verilmelidir;
Genel merkez aktif bir yapıya büründürülerek, yönlendiren ve mütemadiyen tabanın
Heyecan ve gayretini canlı tutan bir yapılanmayı ortaya koymalıdır. Her konuda duyarlı olmalıdır. (Bu arada genel merkezin yeni dizaynı hoş, inşallah daha da hoş olur. İç ve dış tezyinatı bize yakışır.)
Her şey para anlayışı doğrultusunda paralı bireyi öne çıkarma yerine, kadro ve ekip çalışması öne çıkarılsın. Liyakat ve ehliyete önem verilsin. Çözümü kolay olan (kira v.b.) meseleler için, bize yakışmayan insanlara mühür verilmesin. Vitrinde seçici, fikir ve eylemde kuşatıcı olunsun.
BBP ile ilgili VCD’ler hazırlanmalıdır. BBP’yi tanıtan ve anlatan...
Amblemimizdeki gül, hilalden biraz daha dışarı taşırılırsa, daha güzel bir görüntü oluşur.
Flama, bayrak v.b. şeylerde belli standartlar oluşturulsun. Herkes ayrı bir tarz benimsemezsin.
Belediye ve mahalli seçimler için şimdiden çalışmalar başlatılsın. Belediye seçimleri çok önemli hale geldi. Gerekli strateji belirlensin. Adaylar şimdiden hazırlanmalıdır. Belediyecilikle ilgili mevzuatın da içinde bulunacağı kitapçıklar hazırlansın. Yani her yönü ile hazır olmalıyız. Bu fırsatı iyi değerlendirmeliğiz. Özellikle küçük yerlerde şahıslar çok önemli. Gerekli istihbarat yapılarak, isimler belirlenmelidir. İsabetli adaylarla seçime girelim.
Parti programının açılımını veren bir başucu kitabı hazırlanmalı ve isteyen mensuplarımıza ve tüm teşkilatlarımıza verilmelidir.
Üye kayıtlarına büyük önem verilmelidir. Üye sayısı hızla arttırılmalı, üyeler aylık broşürlerle şuurlandırılmalıdır. Bunu yapmış olsaydık, bugün farklı yerde olurduk.
Teşkilatçılığın gerekleri yapılmalıdır. Mesela bir köyde temsilcin varsa, zaman zaman toplantılara davet edip, bir çay ikram ediyorsan o köyde var olursun. Seçimlerde de netice alırsın. Sorumluluğu temsilciye vererek. Eğer temsilcin yoksa seçimde on kez o köye gitsen de, netice alamazsın. Hep pompalanan partiye yönelirler.
Partinin aylık bir bülteni olsun. Bu bültende örnek çalışmalar sergilensin. Gerekli olan şeyler yer alsın. Mensuplarımız bilgilendirilsin.
Tanınmış ve sahasında birikimli olan insanlara Türkiye sathında, konferanslar verdirilmeli ve parti gündemde tutulmalıdır. Partinin meselelere vakıf olduğu gösterilmelidir.
Meclis dışı siyasetin yıldızı olmalıyız. Bunu da genel ve mahalli faaliyetlerle göstermeliyiz. Diğer partilerin şok yaşadığı bir ortamda lûgatında “kaybetme ve umutsuzluk” olmayan insanlar olarak ön plana çıkmalıyız. Artık, her seçim bir partinin değil, BBP’nin seçimi olsun.
Her seçimde senaryo aynı, oyuncular değişiyor ya da değişecek, bizde hep seyirci mi kalacağız?
Ekranda genel başkanımızın dışında da sahasında etkili ve birikimli olan isimler BBP adına görünsün. Bunun getirisi fazla olur.
Daha geniş kitleye hitap eden millî-İslamî çizgideki boşluğu dolduracak, dolu- dolu bir günlük gazete projesi devreye sokulmalıdır.
Özellikle bu dönemde uygulamalara yönelik sağlıklı kriterler belirlenmelidir. Mevcut yasalara göre yapılan işler, mührü elinde bulunduranın zihniyetine göre şekil kazanıyor. İyi niyete göre şekil kazanması isteniyor. Bu da arızaya neden oluyor. Bundan dolayı il-ilçe başkanlığında, milletvekili adayları sıralamasında, belediye başkan adayı tespitinde, bize, camiamıza ait, son derece sağlıklı kriterler tespit edilmelidir. İşler sadece genel merkez, il- ilçe başkanının tasarrufuna veya bunların yazdığı delegelerin reyine terk edilmesin.
Makamlar kıymetli olsun. İnsana makam aranmasın, makama insan aransın. Aldığı görevleri layıkıyla yapamayanlara tolerans asla gösterilmesin. Başkanı, binası, düzeni, temizliği ve özellikle de faaliyetleriyle adam gibi teşkilatlarımız olsun. Keyfilik, teşkilatlara sokulmasın.
Genel merkez ile teşkilatlar arasında telefon zinciri oluşturulsun. Genel merkezle, 15 bölge başkanlığı telefon zinciriyle birbirine bağlansın. Genel merkezden başlayan zincir, yine genel merkeze ulaştırılarak sona erer. Bölge başkanları da, bölgelerindeki illerde aynısını uygulayabilir. Kısaca, genel merkezle bölgeler arasında, bölgeler de maiyetinde olan iller arasında bunu uygularsa, hem pratik olur, hem de maliyet dengeli dağılır. Acil işlerde bu uygulama devreye sokulur. Onu aradın, bunu aramadın meselesi de böylece sona erer.
Takvim, ajanda vb. şeyler, teşkilat siparişleri ve paraları alınarak genel merkez tarafından bastırılırsa, hem kaliteli hem de daha ucuz olur. Bugüne kadar böyle güzel uygulamalar görmedik. Burada esas olan illerin ilçelerle sağlıklı irtibat kurarak işe hassasiyetle eğilmeleridir.
Teşkilatlar ekmek-su gibi gazete ve dergisine sahip çıkmalıdır. Bugüne kadar bu yapılmadı. Bu bir samimiyet meselesidir. Kimse hafife almasın. En az 40-50 bin satması gereken yayın organımız 2-3 bin gibi gülünç rakamlarda seyretti. Bununda bir kısmının parası geri dönmedi. Böyle “sorumsuzluklar” bu teşkilattan kapı dışarı edilmelidir. Örnekleri var: “adam 2-3 tane başka gazete alıyor”, bizim yayınlarımız söz konusu olunca, “kaç lira bu, ben almıştım, bu seferlik alayım da....” gibi yalan ve samimiyetten uzak, gayrı ciddi tavırlar sergiliyorlar.
Konferanslarla birlikte, önemli meselelerde teşkilatlarımız faaliyet ve basın bültenleriyle insanlarımıza ulaşarak, canlı bir siyaset tarzı ortaya koymalıdırlar. Bölge başkanları, genel merkezle koordineli olarak çalışmalı ve sorumluluk alanındaki illeri yönlendirmelidir. İşler asla akışına bırakılmamalıdır. İsraf edilen yıllara yenileri eklenmemelidir. Artık, kalıcı, seviyeli ve bize yakışan işlere imza atmalıyız.
Hülasa; her sahada, zikir ve fikrimize yakışan işler yapmalıyız. Bu davada makamlar önemli olmalıdır. Arızalı ve laftan öte işi olmayan insanların mekân tuttuğu yerler olmasın teşkilatlarımız...
Neticelere göre değil, imanımıza, ülkü ve ilkelerimize göre meselelere bakıyoruz. Aşkla, şevkle daha ileri....
Kalbi hürmetlerimle... Allah’a emanet olunuz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?