57.Alay
Yürüyüşü – Kastamonu Üniversitesi Zirvede
Veysi ERKEN
Kastamonu
Üniversitesi öğrencileriyle zirveye tırmandık. Dokuz cephede savaşan
atalarımızın direndiği Çanakkale cephesinin zirvesine.
Merhum Mehmet Akif o cepheyi:
“Şu
Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.” diye tasvir ediyor.
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.” diye tasvir ediyor.
Evet, boğaz harbinin cereyan ettiği yeri görmek, tanımak, yaşamak
ve 57. Alayın yürüdüğü, çarpıştığı ve geri dönemediği alanda düzenlenecek yürüyüşe
katılmak için Kastamonu üniversitesi mensupları olarak Çanakkale’ye gittik.
Etkinliğe Batman üniversitesinden Trakya üniversitesine kadar değişik
üniversitelerden binlerce öğrenci katıldı.
57. Alay yürüyüşü.
Tarihe damgasını vuran bir
alayın adını taşıyan yürüyüş.
Tarihe damgasını vuran bir alayın torunları
olarak katıldık bu yürüyüşe.
“Yeryüzü üniversitesi” sloganı ile
tarihe damga vurmak isteyen Kastamonu üniversitesinin öğrencileriyle iştirak
ettim bu yürüyüşe.
Yürüyüş 25 Nisan
günü 57. Alayın toplu olarak sabah namazını kıldığı alanda sabah ezanına
müteakip cemaatle namaz sonrasında başladı.
Sabah ezanı ilk
olarak üç müezzinin tekraren okuyuşu ile okundu. Ezanın bu tarzda okunması ayrı bir manevi
atmosfer oluşturdu.
Aynı güzergâh ve
aynı patika yollardan kanlı çatışmaların cereyan ettiği siperlere yol aldık.
Ben şahsen 57. Alay yürüyüşüne ikinci sefer
katıldığım halde yine de çok şey öğrendim.
Evet, Boğaz harbinin geçtiği
yerleri daha önce de (2008) gezdiğim halde çok şey öğrendim. Özellikle Trakya
üniversitesinden gelen iki öğrencinin sorusu karşısında adeta dondum kaldım ve
gençliğin bu tür etkinliklere ne kadar ihtiyacının olduğunu bir kez daha
kavradım.
Gelenler oraya neden
getirildiğini bilmiyordu.
Erkan hoca ile dilimiz
döndüğünce Çanakkale cephesini anlatmaya çalıştık.
Kısaca gençliğin
ihtiyacı var bu tür etkinliklere. Doğuyu, Batıyı, Kuzeyi ve Güneyi anlamak ve
anlamlandırmak için Çanakkale’nin destanlaşan harbini bilmek lazım.
Avrupalının
vahşetine karşı milletimizin sevgisini, birliğini ve beraberliğini anlamak,
yaşamak ve yaşatmak için gereklidir bu etkinlikler.
Evet…
Akif’in:
“Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!
Eski
Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!
Çehreler
başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!” diye tasvir ettiği belayı savmak için İslam coğrafyasından gönül birliği eden “inançlı neslin” anlaşılması yeridir Çanakkale. Abide bölgesindeki sembolik şehitlikteki 60 bine yakın şehidin ismi ve geldiği yer bunun göstergesidir.
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!” diye tasvir ettiği belayı savmak için İslam coğrafyasından gönül birliği eden “inançlı neslin” anlaşılması yeridir Çanakkale. Abide bölgesindeki sembolik şehitlikteki 60 bine yakın şehidin ismi ve geldiği yer bunun göstergesidir.
Yürüyüş ve coğrafya bunun
sembolik değeridir. Dünün birliğinin günümüze taşınmasıdır.
Aynı ruh ve heyecanı yaşamak
ve yaşatmak için dünü anlamak gerekir.
“Farklılıkları zenginlik kabul eden bir tevhit” anlayışının topraktan
fışkırması ve günümüzde hayat bulması için Çanakkale’yi bilmek gerekir. Kısaca
kim olduğumuzu ve nerden geldiğimizi bilirsek nereye gideceğimizi daha rahat
kestiririz.
Akif:
Sen
ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.” diye tasvir ediyor kimliğimizi. Biz buyuz. Farklılıklarımızla tevhidi sağlıyoruz, aynı imanı taşıyoruz, kitabımız bir, peygamberimiz bir diyoruz.
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.” diye tasvir ediyor kimliğimizi. Biz buyuz. Farklılıklarımızla tevhidi sağlıyoruz, aynı imanı taşıyoruz, kitabımız bir, peygamberimiz bir diyoruz.
Kametimiz ve
istikametimiz bir diyoruz Türk’üyle, Kürd’üyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla,
Arnavut'uyla.
Gençlik bu tevhit kimliğini
taşıyabilmelidir. Bu kimliği taşımanın yolu yaşamak ve yaşatmaktan geçiyor. O
cephe ki, babanın evladını tanıyamadığı, arkadaşların helalleştiği bir tevhit
cephesi.
Evet,
Cephedeki bir doktora yaralı
getirilir. Yaralının iç organları dışarıda ve yüzü tanınmaz halde.
Doktor yaralının
kurtulamayacağını anlar ve dinlenmesi için bir ağacın gölgesine bırakılmasını
ister.
O an yaralının kısık sesi
duyulur.
Baba tanımadın mı?
Doktor yaralının yüzünü
siler oğlunu tanır ve görevine devam eder. Akşam oğlunun bırakıldığı yere gittiğinde
oğlunun ruhunu çoktan teslim ettiğini görür. Zaten bilinen bir durumdu.
Yine yaralı bir asker
komutanına kısa bir pusula uzatır ve arkadaşından aldığı 25 kuruşu
ödeyemediğini kendisinden helallik istediğini belirtir ve ruhunu teslim eder.
Tam o esnada başka bir yaralı getirilir ve yaralının cebinden bir pusula çıkar.
Pusulada arkadaşına verdiği 25 kuruşu helal ettiğini beyan etmiştir.
İşte bu tevhid ve maneviyat
anlayışı Çanakkale cephesini yüceltmiştir. Kastamonu üniversitesi atalarının
izinde zirveye ve cepheye çıkmıştır.
Yürüyüşte zirveye
çıkılmıştır ama Anzaklar yüzünden siperlerin bulunduğu zirvede yürüyüşün gayesi
kaybolmuştur.
Zirve siperlerin bölgesidir.
Metre kareye altı bin merminin düştüğü mekândır. Alayın şehit düştüğü yerdir.
Anzaklar yüzünde siperlerin gezdirilmemesi büyük bir hatadır.
Umarım ki, bundan sonra
düzenlenecek yürüyüşlerde başlangıçtan yürüyüşün sonuna kadar cephenin
anlatılması ve yaşatılması mümkün olur. Siper bölgesinde işlenen ayıp
tekrarlanmaz.
Kısaca ön hazırlık için
katılacaklara videolarla cephe bütünüyle anlatılmalıdır ki, Trakya üniversitesi
öğrencilerinin durumuna düşülmesin ve zirvede duygular zirveye ulaşsın.
Gelenler tarihi tecrübeyi
kazansın.
Kusurları ve eksikliklerine rağmen bu yürüyüşü
düzenleyene ve katkı sağlayanlara rektörümüz Sayın Seyit Aydın Beyin şahsında
teşekkür ediyorum. Ayrıca meşakkate katlanan öğrencilerimizi ve hocalarımızı ve
oranın havasını teneffüs eden herkesi tebrik ediyorum.
Cenabı Allahtan bizlere yaşananlardan
ibret almayı sağlamasını diliyorum.
Ya rab! Bizleri daha güzel
ve inançlı günlere kavuştur.
Âmin.
Fatihalarımız ve dualarımız
şehitlerimizledir inşallah. Ruhunuz şad mekânınız cennettir inşallah.
Selam ve Sabırla.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?