29 Nisan 2014 Salı

57.Alay Yürüyüşü – Kastamonu Üniversitesi Zirvede



57.Alay Yürüyüşü – Kastamonu Üniversitesi Zirvede


 Veysi ERKEN

Kastamonu Üniversitesi öğrencileriyle zirveye tırmandık. Dokuz cephede savaşan atalarımızın direndiği Çanakkale cephesinin zirvesine.

 Merhum Mehmet Akif o cepheyi:

“Şu Boğaz harbi nedir? Var mı ki dünyada eşi?
En kesif orduların yükleniyor dördü beşi,
Tepeden yol bularak geçmek için Marmara'ya
Kaç donanmayla sarılmış ufacık bir karaya.”
diye tasvir ediyor.

Evet, boğaz harbinin cereyan ettiği yeri görmek, tanımak, yaşamak ve 57. Alayın yürüdüğü, çarpıştığı ve geri dönemediği alanda düzenlenecek yürüyüşe katılmak için Kastamonu üniversitesi mensupları olarak Çanakkale’ye gittik. Etkinliğe Batman üniversitesinden Trakya üniversitesine kadar değişik üniversitelerden binlerce öğrenci katıldı.

            57. Alay yürüyüşü.

Tarihe damgasını vuran bir alayın adını taşıyan yürüyüş.

 Tarihe damgasını vuran bir alayın torunları olarak katıldık bu yürüyüşe.

            Yeryüzü üniversitesi” sloganı ile tarihe damga vurmak isteyen Kastamonu üniversitesinin öğrencileriyle iştirak ettim bu yürüyüşe.

            Yürüyüş 25 Nisan günü 57. Alayın toplu olarak sabah namazını kıldığı alanda sabah ezanına müteakip cemaatle namaz sonrasında başladı.

            Sabah ezanı ilk olarak üç müezzinin tekraren okuyuşu ile okundu. Ezanın bu tarzda okunması ayrı bir manevi atmosfer oluşturdu.

            Aynı güzergâh ve aynı patika yollardan kanlı çatışmaların cereyan ettiği siperlere yol aldık.

 Ben şahsen 57. Alay yürüyüşüne ikinci sefer katıldığım halde yine de çok şey öğrendim.

Evet, Boğaz harbinin geçtiği yerleri daha önce de (2008) gezdiğim halde çok şey öğrendim. Özellikle Trakya üniversitesinden gelen iki öğrencinin sorusu karşısında adeta dondum kaldım ve gençliğin bu tür etkinliklere ne kadar ihtiyacının olduğunu bir kez daha kavradım.

Gelenler oraya neden getirildiğini bilmiyordu.

Erkan hoca ile dilimiz döndüğünce Çanakkale cephesini anlatmaya çalıştık.

            Kısaca gençliğin ihtiyacı var bu tür etkinliklere. Doğuyu, Batıyı, Kuzeyi ve Güneyi anlamak ve anlamlandırmak için Çanakkale’nin destanlaşan harbini bilmek lazım.

            Avrupalının vahşetine karşı milletimizin sevgisini, birliğini ve beraberliğini anlamak, yaşamak ve yaşatmak için gereklidir bu etkinlikler.

            Evet…

            Akif’in:

  “Ne hayâsızca tehaşşüd ki ufuklar kapalı!
Nerde -gösterdiği vahşetle- "Bu bir Avrupalı!"
Dedirir: Yırtıcı, his yoksulu, sırtlan kümesi,
Varsa gelmiş, açılıp mahbesi, yâhud kafesi!

Eski Dünya, Yeni Dünya, bütün akvâm-ı beşer,
Kaynıyor kum gibi... Mahşer mi, hakikat mahşer.
Yedi iklimi cihânın duruyor karşısında,
Ostralya'yla beraber bakıyorsun: Kanada!

Çehreler başka, lisanlar, deriler rengârenk;
Sâde bir hâdise var ortada: Vahşetler denk.
Kimi Hindû, kimi yamyam, kimi bilmem ne belâ...
Hani, tâ'ûna da zuldür bu rezil istilâ!”
diye tasvir ettiği belayı savmak için İslam coğrafyasından gönül birliği eden “inançlı neslin” anlaşılması yeridir Çanakkale. Abide bölgesindeki sembolik şehitlikteki 60 bine yakın şehidin ismi ve geldiği yer bunun göstergesidir.

Yürüyüş ve coğrafya bunun sembolik değeridir. Dünün birliğinin günümüze taşınmasıdır.

Aynı ruh ve heyecanı yaşamak ve yaşatmak için dünü anlamak gerekir. “Farklılıkları zenginlik kabul eden bir tevhit” anlayışının topraktan fışkırması ve günümüzde hayat bulması için Çanakkale’yi bilmek gerekir. Kısaca kim olduğumuzu ve nerden geldiğimizi bilirsek nereye gideceğimizi daha rahat kestiririz.

Akif:

Sen ki, son ehl-i salibin kırarak salvetini,
Şarkın en sevgili sultânı Salâhaddin'i,
Kılıç Arslan gibi iclâline ettin hayran...
Sen ki, İslâm'ı kuşatmış, boğuyorken hüsran,
O demir çenberi göğsünde kırıp parçaladın;
Sen ki, ruhunla beraber gezer ecrâmı adın;
Sen ki, a'sâra gömülsen taşacaksın... Heyhât!
Sana gelmez bu ufuklar, seni almaz bu cihât...
Ey şehid oğlu şehid, isteme benden makber,
Sana âguşunu açmış duruyor Peygamber.”
diye tasvir ediyor kimliğimizi. Biz buyuz. Farklılıklarımızla tevhidi sağlıyoruz, aynı imanı taşıyoruz, kitabımız bir, peygamberimiz bir diyoruz.

            Kametimiz ve istikametimiz bir diyoruz Türk’üyle, Kürd’üyle, Çerkez'iyle, Boşnak'ıyla, Arnavut'uyla.

Gençlik bu tevhit kimliğini taşıyabilmelidir. Bu kimliği taşımanın yolu yaşamak ve yaşatmaktan geçiyor. O cephe ki, babanın evladını tanıyamadığı, arkadaşların helalleştiği bir tevhit cephesi.

Evet,

Cephedeki bir doktora yaralı getirilir. Yaralının iç organları dışarıda ve yüzü tanınmaz halde.

Doktor yaralının kurtulamayacağını anlar ve dinlenmesi için bir ağacın gölgesine bırakılmasını ister.

O an yaralının kısık sesi duyulur.

Baba tanımadın mı?

Doktor yaralının yüzünü siler oğlunu tanır ve görevine devam eder. Akşam oğlunun bırakıldığı yere gittiğinde oğlunun ruhunu çoktan teslim ettiğini görür. Zaten bilinen bir durumdu.

Yine yaralı bir asker komutanına kısa bir pusula uzatır ve arkadaşından aldığı 25 kuruşu ödeyemediğini kendisinden helallik istediğini belirtir ve ruhunu teslim eder. Tam o esnada başka bir yaralı getirilir ve yaralının cebinden bir pusula çıkar. Pusulada arkadaşına verdiği 25 kuruşu helal ettiğini beyan etmiştir.

İşte bu tevhid ve maneviyat anlayışı Çanakkale cephesini yüceltmiştir. Kastamonu üniversitesi atalarının izinde zirveye ve cepheye çıkmıştır.

Yürüyüşte zirveye çıkılmıştır ama Anzaklar yüzünden siperlerin bulunduğu zirvede yürüyüşün gayesi kaybolmuştur.

Zirve siperlerin bölgesidir. Metre kareye altı bin merminin düştüğü mekândır. Alayın şehit düştüğü yerdir. Anzaklar yüzünde siperlerin gezdirilmemesi büyük bir hatadır.

Umarım ki, bundan sonra düzenlenecek yürüyüşlerde başlangıçtan yürüyüşün sonuna kadar cephenin anlatılması ve yaşatılması mümkün olur. Siper bölgesinde işlenen ayıp tekrarlanmaz.

Kısaca ön hazırlık için katılacaklara videolarla cephe bütünüyle anlatılmalıdır ki, Trakya üniversitesi öğrencilerinin durumuna düşülmesin ve zirvede duygular zirveye ulaşsın.

Gelenler tarihi tecrübeyi kazansın.

 Kusurları ve eksikliklerine rağmen bu yürüyüşü düzenleyene ve katkı sağlayanlara rektörümüz Sayın Seyit Aydın Beyin şahsında teşekkür ediyorum. Ayrıca meşakkate katlanan öğrencilerimizi ve hocalarımızı ve oranın havasını teneffüs eden herkesi tebrik ediyorum.

Cenabı Allahtan bizlere yaşananlardan ibret almayı sağlamasını diliyorum. 

Ya rab! Bizleri daha güzel ve inançlı günlere kavuştur.

Âmin.

Fatihalarımız ve dualarımız şehitlerimizledir inşallah. Ruhunuz şad mekânınız cennettir inşallah.

Selam ve Sabırla.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?