16 Ağustos 2017 Çarşamba

Sayın Cumhurbaşkanı: Bir Dokun Bin Ah İşit



Sayın Cumhurbaşkanı: Bir Dokun Bin Ah İşit

Veysi ERKEN

            Dilimizde yaygın bir deyim vardır. “Bir dokun bin ah işit”
            Yerinde kullanıldığında ciltler dolusu meramı izah eder.
            Sayın Cumhurbaşkanı
            Yardımcı Doçentlik konusuna dokundunuz.
            Binlerce ah işittik.
            Devamı gelmedi.
            Özellikle kanuni düzenleme ile çözülecek bir konuyu YÖK bürokrasisine havale etmenin bir mantığının olmadığını Yardımcı Doçentlerden, Doçentlerden ve Profesörlerden gelen yakınmalardan da anlıyoruz.
            Tabi ki, yakınma sadece üniversitelerden değil barolardan, odalardan, borsalardan ve dahi birlik ve üst kurullardan da had safhada.
            Akademik dünya kabul edilen üniversitelerde yakınma ve haksızlığın doktora, sanatta yeterlik ve uzmanlık bitimiyle başladığını biliyordum da bu kadar ileri safhaya taşındığını düşünmüyordum.
            Biraz sıralayalım.
Doktorasını bitiren genç kadro ilanını bekler.
Bazen bekleyiş yılları alır.
Diyelim ki, yıllar sonra Yardımcı Doçent oldu.
Standart bir kadro derecesine atanır.
Allah’tan derece konusu kısmi olarak düzeltildi.
Bilindiği üzere Yrd. Doç. en fazla 3. Dereceye yükselebiliyordu.
Düşünün bir kere iki yıllık bir yüksek okul mezunu birinci derecenin dördüncü kademesine kadar yükselebilirken doktorasını bitirmiş bir yardımcı doçent üçüncü dereceden yukarıya çıkamıyordu.
Yardımcı doçentlerin uğradıkları haksızlık bununla da sınırlı değil. Sözleşme yenilemesi garabeti işin cabası. Halen bazı keyfi olarak üniversitelerde devam ettirilmektedir.
İlave olarak haksızlık doçentlik için oluşturulan jüriler de görülmektedir. Jürilerin keyfi tutumları yüzünden mağdur olmayan yok denecek kadar az. Zira ilan edilen ölçütlere bile uyulmuyor.
Son dönemde ise doçentliğe atanma iyice zorlaştırılmış. Doçent adayları adeta canlarından bezdirilmektedir.
Doçentliğe müracaat eden aday sınavı geçemezse bir yıl içinde ikinci sefer sınava müracaat edemiyor.
Garabet tabi ki bununla da bitmiyor.
Üniversitede adeta çalışma değil çalışmama teşvik ediliyor.
Bunların hepsini yazmaya kalkışsak ciltler dolusu kitap ortaya çıkar.
En iyisi profesör olmayı hak eden doçentlerin yakınmalarını dile getirerek meramımı anlatayım. Değişiklik yapmadan gelen bir yakınmayı paylaşayım.
“Üniversite içindeki Profesörlüğe yükseltilmeler zulüme dönüşmemeli...
1-Doçentlik sonrası en az 5 yıl bekliyoruz bu bir kriter. Bekledik.
2- ilaveten Şu kadar ana kriter sağlanacak deniyor ( SCI  yayın vb) sağlıyoruz yine bekliyoruz.
3- Şu kadar yan kriter sağlanacak deniyor sağlıyoruz yine bekliyoruz.
4- Bu süreçte Üniversite ve fakültelerde birikmeler oluyor, bu sefer sıranı bekle diyorlar, yine bekliyoruz.
5- İlan çıkacak deniyor 1/10 kadar kontenjan çıkıyor yine bekliyoruz.
6- Bir sonraki ilanı bekliyoruz.
7-Bekliyoruz, bekliyoruz, bekliyoruz...

SONUÇ: Bir şeye ulaşmanın kriteri varsa; o kriteri sağlamak onu hak etmektir. Sonraki beklemeler en hafif ifadeyle haksızlık değil midir?...
"İşçinin anlının teri kurumadan hakkını verin" diyen peygamberimizin,
"Gecikmiş adalet zulümdür" diyen atalarımızın ve kültürümüzün,
"Zorlaştırmayın kolaylaştıran" diyen dinimizin, hassasiyetlerini nerede ne zaman ne için kullanacağız... 
İçimizde tesis etmediğimiz, uygulamadığımız ADALET başkalarının istismarına açık olacaktır. Kendi insanını sadece hakkaniyet üzere kolayca mutlu edebilmek mümkünken bunlar NİÇİN yapılmaz... 
Yönetici; engel kaldıran, adalet; güven veren, Devlet ise güvenilen bir rolü oynayacağını asla unutmamalıdır...
Hak edilmiş unvanlar; bir İNAYET gibi değil bir hakkın teslimi gibi anlaşılmalı ve uygulanmalıdır...”
Ha bir de başka üniversiteye geçmek isteyen bir profesör için tekrar jüri kurulduğunu unutmayalım.
Sayın Cumhurbaşkanı yönetim sistemimizle ilgili personel rejimi “deli Gömleği”ne dönüşmüştür.
Kısa sürede ve acilen yönetime dinamizm kazandıracak ve oligarşik bürokrasiyi ortadan kaldıracak şekilde düzenlenmesi gerekir.
Yardımcı doçentlik konusunu gündeme getirdiğiniz için hiç olmazsa 2547 Sayılı kanunu KHK ile düzeltiniz ve bilimsel çalışmaların hız kazanmasına yol açınız.
2547 Sayılı kanun bütün yönleriyle bir garabettir.
YÖK bununla ilgili çalışma yapacak durumda değildir.
Sayın Cumhurbaşkanı
Bu konuyu YÖK ve özellikle akademisyen vekiller de bilmektedir. Çözüm için kılları kıpırdamamaktadır.
Şahsen ben sizden icraat bekliyorum.
Yoksa konu “emret bakanım” dizisindeki “Hanfri“ karakterine havale edilmiş olacak.
Selam ve Sabırla…

           

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder

Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?