Vahyin Geçmiş Vârisleri*
Veysi ERKEN
Hayatı anlamak ve anlamlandırmak için
Rabbimiz, var edicimiz, mabudumuz Cenabı Allah “İkra” diye buyurmuştur. Her şeyi var eden ve “Ekrem” olan rabbimizin adıyla hayatı anlamak ve anlamlandırmak için
vahyedilenleri okumak gerekir.
Hayatı ancak vahyedilenle doğru anlarız
ve yaşarız.
Biz vahyin kesintisiz olduğuna
inanırız. İnsanoğlu Hz. Âdem’den beri vahye mazhar olmuş ve fasılalarla Hz. Peygamber
Muhammed Mustafa (s.a.v.) ile nihayete ermiştir.
Bu bağlamda “Yehûd ve Nasârâ”da vahye mazhar olanlardandır.
Özellikle İslam’ı kendi
bağlamından kopararak “yeni bir din” oluşturma
denaetine düşenleri doğru anlamak için “Vahyin
Geçmiş Vârisleri”ni kendi kaynaklarından okumak ve Kur’an'la anlamak
gerekir.
Kamil Yavuz Engin böyle bir çalışmaya imza atmış. Zahmetli ve
yorucu bir çalışmada bulunmuş.
Cenabı Allah ecrini verecektir inşallah.
“Yehûd ve Nasârâ Vahyin Geçmiş Vârisleri” isimli eser okunması
gereken bir çalışma. Yehûd ve Nasârâyı kendi kaynaklarından anlamak, gelişimini
izlemek, aralarındaki farklılıkları tespit etmek ve taabbud şekillerini
kavramak için bu muhtevalı çalışmayı okumak gerekir. Geniş hacimli olan bu
çalışma iki anlayışı da kısa ve anlaşılır bir tarzda ortaya koymuştur.
Kısa ve öz diyorum.
Sebebi gayet açıktır. Yahudi ve
Hıristiyanlık anlayışlarının ne olduğunu vahiyden nasıl koptuklarını, nasıl
farklılaştıklarını ve taabbud şekillerini ortaya koymak kolay bir şey değildir.
Bu çalışma yılların emeğini
barındırmaktadır.
Bu çalışma sadece “Vahyin Geçmiş Vârisleri”ni ortaya
koymuyor. Geçmiş vârislerin din ile ilgili bağlantılarıyla ilgili doğru teşhis
ve tespitleri de barındırıyor.
Dini doğru anlamak ve yaşamak ve
geçmişte yaşamış olanların hatalarını ve sapmalarını tekrar etmemek için bu tür
çalışmaları okumak gerekiyor.
Bu çalışmada din ile ilgili birkaç
tespit.
“Din hayatımıza anlam katan en üstün ve yüce değerdir. Kişileri; ortak
bilinç, kutsal duygu ve ortak amaç etrafında birleştirir. Toplumsal düzenin
sağlıklı işleyişinin, dinin toplumdaki varlığının ve etkinliğinin gücü ile
yakından ilgisi vardır. Dinin zayıflaması, içgüdümlü (ihlâslı/ hakiki) dindar
yerine, dış güdümlü (marazi) dindarı oluşturur, din ve “küfür” yobazlarını
üretir; anarşi, zulüm ve adaletsizlik doğar. Hizmet ideali kaybolur; sosyal
yalnızlık, bencillik, çıkarcılık, kayırmacılık, bölücülük, öfke, kin ve nefret
yaygınlaşır.”
“dinî
terminolojiden arındırılmış bir dil, aşkınlığa her türlü referansı iptal
edilmiş olabildiğince seküler bir kültür ve bu anlayışla uyum içinde olan
ekonomik, sanatsal hatta “etik” bir ideolojiyi dava edinen ateistler, deistler
ve inkârcılar bile Yaratıcı Kudrete ihtiyaç hissederler ve bastırmaya
çalıştıkları bu tabiatın ve duygunun etkisi altındadır.”
“Modern
değerler dizisinin itici gücü olan sermaye ve iktidar, bu ihtiyacı kullanarak
bir hayat tarzına dönüşecek ortama geçit vermişlerdir. Tarihte yaşanandan daha
şaşaalısı olarak, kalıcı olma putu yerine değişim putu inşa edilmiştir.
Geleneksel dinler, kurtuluş arayan insana “Tanrı Yasaları” derken modern
değerler dizisi, sahip olan ve eşya edinen insana sırf “Doğa Yasaları”na
bağlanmakla yanlışlarından kurtulacağını bir biçimde söylüyordu.”
“Peygamberler
silsilesi madde, hayat ve ruhun ötesinde olan “Mutlak Varlık”a insan algısını
çevirmeye çalıştıkları halde, algısı madde ile bulaşmış büyük insan kitleleri
kendilerini somut tanrıların köleliğinden kurtaramadılar; maddeyi ve maddi
oluşları tanrı sandılar ve ona tapındılar. Böyle olunca biz en azından iki din
telakkisi ile karşı karşıya kalıyoruz. Birincisi peygamberler dizisinin her türlü
nesnel ve öznel tezahürlerin ötesinde olan “Yaratıcı Kudret”e “teslimiyet/
bağlılık dini”; diğeri de sosyologların insan gruplarında geliştiğini ve
evrimleştiğini ileri sürdükleri “itibarî dinler”.
“Ortak
köken itibariyle belli ölçüde teolojik karşılığı olmayan bir kavram, yanlış ve
bilinçli bir kurgu olarak “İbrahimî Dinler” (!)diye de adlandırılan ve hatta
tanımlanan bu üç büyük dinin ortak yönlerinin başında mesaj gönderen bir Allah
inancı gelmektedir.”
Bu çalışma özellikle Yehûd ve Nasârâ
anlayışını doğru anlamamızı sağladığı gibi; “İbrahimî Din” anlayışını yerleştirmeye çalışan sapkınlıkları da
kavramamızı sağlayacak yapıdadır.
Hz. Peygamber Muhammed Mustafa
(s.a.v.) vesilesiyle bizlere vahyedilenleri doğru okumak, anlamak ve hayatımızı
ona göre kurgulamak üzere iyi okumalar.
Okumamak anlamamaktır,
yaşamamaktır.
Bu çalışmayı okuyucu ile
buluşturan Kamil Yavuz Engin’e yeni çalışmalarında başarılar dilerken, Cenabı
Allah emeğinin ecrini versin diyorum.
*YEHÛD ve NASÂRÂ Vahyin Geçmiş Vârisleri, Kamil Yavuz Engin, İşaret
Yayınları, 2014 İstanbul.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder
Bu Yazı Hakkında Ne Düşünüyorsunuz?